| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Kalkınma Bakanlığı b) Türkiye İstatistik Kurumu c) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı f) Kalkınma Ajansları |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 10 .11.2017 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün Ulu Önder Atatürk'ün yine ölüm yıl dönümü. Kendisini şükran ve minnetle anarken rahmet diliyoruz. Sanki, Kalkınma Bakanlığının bütçeleri özel olarak 10 Kasıma konuluyor, geçen sene de öyleydi.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Hatırlamıyorum.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Her Kalkınma Bakanlığı bütçesine bu cümleyle başlamışım çünkü daha önceki yıllarda da.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Geçen sene 18 Kasımda gelmişiz, bir önceki yıl olabilir.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - O zaman 2016'daki...
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Bir önceki yıl olabilir.
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Geçen sene Ekonomi Bakanlığının da herhâlde.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Yani sonuç olarak ekonomiyle ilgili bakanlıkların hepsini getirip getirip 10 Kasıma koyuyor Bütçe Başkanlığı. Aslında çok doğru bir şey yapıyor çünkü Türkiye'de ekonominin temellerinin, planlı ekonominin, ekonomi stratejilerinin belirlendiği ilk toplantının 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi'yle Atatürk tarafından başlatıldığına özel olarak vurgu yapıp "Bakın, bunun temelleri ta oralarda, ona göre davranın." demek istiyor, en azından "Onunla karşılaştırın bu olayları." demek istiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, İzmir İktisat Kongresi'yle ilgili özellikle bugün geldiğimiz gün nedeniyle bazı şeyleri hatırlatma zorunluluğunu duydum. Hepiniz ezbere biliyorsunuz ama ben yine de şöyle bir hatırlatmada bulunayım isterseniz.
İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlardan bazıları şöyleydi:
1) Ham maddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
2) El işçiliği ve küçük imalattan süratle fabrikaya ve büyük işletmeye geçilmelidir.
3) Devlet yavaş yavaş, iktisadi görüşleri de olan bir organ hâline gelmeli ve özel sektör tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
4) Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulmalıdır.
5) Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekmektedir.
6) Yabancıların kurduğu tekellerden kaçınılmalıdır.
7) Sanayinin teşviki ve millî bankaların kurulması sağlanmalıdır.
8) Demir yolu inşaatı programa bağlanmalıdır.
9) İş erbabına "amale" değil "işçi" denilmelidir, en önemlisi de sendika hakkı tanınmalıdır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 1923, savaştan yeni çıkmış, gerçekten sanayisi olmayan ancak savaşta kazanılmış olan bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla pekiştirilememesi hâlinde o bağımsızlığın bir değerinin olamayacağını, kısa sürede kaybedileceğini bilen bir zihniyetin çok kalabalık bir katılımla yapıp ortaya koyduğu temel ilkeler.
Genç cumhuriyet hiçbir zaman Kara Afrika'nın düşürüldüğü duruma düşmemiş çünkü bizim yaşımızdakiler gayet iyi hatırlarlar, bizler Kara Afrika'daki kurtuluş savaşlarını adım adım izledik. Bağımsızlıklarını kazandılar, bayram edildi. Daha bağımsızlıklarının üzerinden yıl geçmeden Paris Kulübü siyah elbiseleri, bond çantalarıyla beraber Afrika'ya doluştular. "Aman, sizin kaynağa ihtiyacınız var.", "Siz devlet oldunuz artık, ordu kurmanız lazım, ordunuz çok zayıf.", "Siz devlet oldunuz, saray yapmanız lazım.", "Buraya gelen konukların devletin onuruna yakışır bir şekilde ağırlanması gerekir." dediler. Hele hele Almanlar "Aman ha, Mercedes olmazsa kesin olarak bu iş olmaz, devletseniz mutlaka Mercedes'iniz olacak." dediler. Savaştan yeni çıkmış o ülkelerin yöneticileri dediler ki: "İyi ama bizde böyle para mara yok, neyle alacağız?" "Siz hiç gerisine karışmayın, siz 'evet' deyin yeter." dediler ve kullandırdıkları kredinin yüzünü görmeden saray sahibi, otomobil sahibi... Kısacası, o ülkelerde satılıp da gönderilen ürünlerle ülkelerini birden bire bir refah düzeyine ulaştırdılar kendilerine göre. Aradan, tam ortalamasıdır, üç yıl yedi ay geçtikten sonra bu defa Paris Kulübü yanında IMF ve Dünya Bankasıyla beraber bu ülkeler gitti. Hatırlıyorsunuz bunların hepsini, biliyorsunuz ya da bilmiyorsanız bile en azından tarihsel bazı bilgileri bizim yaşımızdaki bir insandan almış olursunuz. Gidildi, dediler ki: "Siz bu ekonomik sistemle kesin olarak bu borçları ödeyemezsiniz." "E, ne yapacağız?" "Biz size bir program yapacağız, o programı uygulayacaksınız." Somali'ye de program yaptılar, Kenya'ya da program yaptılar, aşağı yukarı bütün ülkelere program yaptılar. Somali'ye yapılan programın birinci maddesi -geçenlerde burada söyledim başka bir vesileyle- neydi biliyor musunuz değerli arkadaşlar? "Ya, sizin veterinerlik hizmetleriniz çok pahalı, böyle veterinerlik hizmetleri için bütçeden ödenek mödenek falan ayırmayın." "E, ne yapalım?" "Veterinerlik hizmetlerini özelleştirin." "Özelleştirince ne olacak?" "İşte, herkes hayvanını veterinere götürdüğü zaman bedelini ödeyecek, ilacını ödeyecek." Somali veterinerlik hizmetleri açısından bütün Avrupa'ya, hatta dünyaya örnek olmuş bir ülkeydi. Ta, bilmem kaç yüz kilometre ötedeki dağın tepesindeki tek bir hayvana bile veterinerlik hizmetini gönderebiliyordu devlet ve Arap ülkelerinin taze et gereksinimi, canlı hayvan gereksinimi bu ülke tarafından sağlanıyordu. Program yürürlüğe girdi; programın en son maddesi de suyun özelleştirilmesiydi orada ve programın adı da Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'ydı. İsim benzerliği değil, bire bir buydu- uygulanmaya başladı, daha bir yıl olmadan sığır vebası başladı Somali'de veterinerlik hizmetlerinin özelleştirilmesinden sonra. İlk iş olarak, kendilerine o kadar yakın davranmış Arap ülkeleri dediler ki: "Yok, sığır vebası var, artık sizden et almıyoruz." Almadılar, et alımı bitti. Eti nereden aldı Arap ülkeleri o zaman? O sırada tarımsal desteklerle, ortak tarım politikasıyla oluşturulmuş olan hayvancılık nedeniyle et dağları oluşturmuş olan Avrupa Topluluğundan aldı. Bu çok basit bir örneği. İşte, o genç cumhuriyet bu tuzağa düşmedi, kendisi için ulusal bir program yapmaya çalışıyor bütün gücüyle. Üstelik de bu ulusal programını Lozan'da kendisine dayatılan kapitülasyonların devamı, Osmanlı'nın borçları, "Verilmiş olan imtiyazlardan nasıl kurtulurum?" çabası, Irak'la sınır tespitinin yapılamaması nedeniyle birçok ülkeyle ciddi anlamda ihtilafların yaşandığı bir dönemde yapıyor. Kapitülasyonlara karşı uğraş veriyor, Osmanlı'nın borçlarını nasıl ödeyeceğine ilişkin pazarlıklar yapıyor, imtiyazların ne şekilde ortadan kaldırılacağıyla da uğraşıyor o arada.
Şimdi, değerli arkadaşlar, o nedenle, 10 Kasım -eğer tesadüfen denk geliyorsa bile- bunları hatırlamak için bir vesile oluyor. Peki, şimdiki ekonomimiz ne? Şimdiki ekonomimizle ilgili değerlendirmeleri... Üzülerek belirtelim ki -üzülerek belirttiğimi özellikle belirtiyorum- TÜİK'in Avrupa ülkeleri tarafından takdirle karşılanan dolayısıyla çok uyumlu bulunan yeni seri düzenlemelerinden sonraki rakamlardan sonra pek anlamı kalmamaya başladı bizim bu verileri konuşmamızın, biz koptuk birdenbire. Hatta 2010 yılının ötesine falan bile geçemiyordu bu veriler, Allah'tan Dünya Bankası serileri geçmişe doğru düzeltti de oradan aldığımız verilerle bazı değerlendirmeler yapabilir hâle geldik. Şimdi, biz yüzde 14'ler civarında tasarruf eden, yüzde 19-20'ler civarında yatırım yapan bir ülkeyiz diye ona göre programlar yapmaya çalışırken birdenbire ne hâle geldik? Şeyin verilerini de kullanarak söylüyorum, yeni seriye göre söylüyorum: 2017 itibarıyla yüzde 29,6 yatırım yapan, cari açığı 4,4 olan, tasarruf oranı da yüzde 25 olan bir ülke hâline geldik. Şimdi, değerli yatırım Bakanlığı ilgilileri ve Sayın Bakan, yatırım Bakanlığının şurada biraz önce Sayın Bakanın sunumunu yaptığı projeleri, gerçekten de yatırımları ulusal gelirinin yüzde 29,6'sı, tasarrufları yüzde 25, cari açığı da 4 olan bir ülkenin yatırımları gibi mi? Bu, bu değil. Kaldı ki Maliyeden alınan beyannameler üzerinden eğer bu hesaplama yapıldı da yeteri kadar millî gelir hesaplarına aktarılmayan inşaat sektörüyle ilgili veriler buraya katıldı diyor isek orada da bir terslik var çünkü vergi gelirlerinde öyle bir şey yok, vergi gelirlerinde öyle bir olay yok. Vergi yükümüz bu verilere uygun bir şekilde değil. Yeni seri hesaba katıldığı zaman bizdeki vergi yükü birdenbire yüzde 16, hatta 17'lere düşüyor. Yüzde 17'ye iniyor vergi gelirleri. Eğer inşaat sektörü nedeniyle daha önceden hesaplara katılamayan bu veriler Maliye Bakanlığından alınmış olsaydı, beyannamelerde mutlaka bir yansımasının olması gerekirdir.
Sayın TÜİK yetkililerinin burada yaptıkları sunum sırasında hemen aklımıza gelen soru şuydu Sayın Bakanım, dedik ki: Ya, çok iyi. Bizler, Maliyeden yetişmiş olanlar farklı şekilde düşünürüz. Burada böyle bir gelir artışı varsa -ki olduğu gözüküyor, neredeyse 1 trilyona yakın, 800 milyar liralık bir artış sağladık son yıllar itibarıyla- o zaman bu nerede? Bunun peşine düşmek gerekir Maliye olarak. Sadece bu kısmına bakarız. Arıyoruz tarıyoruz, bu artışın yani tasarruf olarak ortaya çıkması gereken bu miktarın hiçbir yerde izini bulamıyoruz. Israrla bunu söylüyorum Ekonomi Bakanlığıyla ilgili konuşmaların bütün hepsinde: Bu kaynak nerede? Eğer böyle bir kaynağımız var, TÜİK'in yapmış olduğu seri doğru ve tutarlı ise o takdirde bunun bulunması lazım. Bu bizler açısından çok önemli. Bir sürü değişik simülasyon yapmaya çalıştık, değişik yerlerden veri almaya çalıştık. Bazı yerlerdeki verileri değiştirme olanağınız falan yok. Eğer yüzde 25 civarında yani yüzde 20 -tam olarak rakamını söyleyeyim- 25,13 civarında bir tasarruf oranımız varsa bunu millî gelire oranladığınız zaman...
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Oran zaten.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Hayır, mutlak rakam olarak bulacağım onu oradan. 2016'yı alalım isterseniz, yüzde 24,5 alarak... 639 milyar liralık bir tasarruf gözüküyor. Bunu arıyorsunuz, bankalardaki mevduat artışına bakıyorsunuz, sadece 238 milyar lira gözüküyor. Özel sektör menkul değerlerindeki artış... Bu rakamların hiçbir tanesine kesin gözüyle bakmayın, simülasyon; arayıp tarayıp zorla bulduğunuz şeyler bunlar. Yüksek de olabilir, aşağıda da olabilir ama bu bir rakamdır sonuç olarak. 61,4 milyar çıkıyor özel sektörün menkul değerleri. E, bunların toplamı yapıyor size, tam 300 milyar. 639 milyar, 300 milyar, bu kaynak nerede diyorsunuz? Sayın Bakanım, bunu bulamıyoruz. Bunun bir mantığı varsa bunu devlet olarak hep beraber bir aramaya başlayalım bakalım, nerede bu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Cevaplar kısmında açıklamaya çalışacağız.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Peki, bunu bir aramaya başlayalım. Bu nerde? Eğer bu böyleyse, bu şekilde değerlendirilecek ise demek ki bizim ciddi anlamda kullanmadığımız bir kaynak var.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Özür dilerim. Keşke siz sunumuzda verseydiniz Sayın Bakanım, biz de ona göre yorum yapsaydık bu rakama yani bu yeni seriye göre olan değerlere.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Verdim, sunuşta var.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Hayır, "O farklılıklar nereden kaynaklanıyor?" diye Sayın Bakanımın açıkladığı şekilde, evet, soru işareti olan bölümlerle ilgili.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Şimdi dolayısıyla verilerle ilgili ve ekonominin geleceğiyle ilgili planlama yapmak durumunda olan bir kuruluşun kullandığı verilerin ve neye ulaşmak istediğinin, nerede açık olduğu için oralarda durumu kapatmaya çalışması gerektiğinin ve oralarla ilgili projeler ve stratejiler geliştirmesi gerektiğinin burada altını çizmek gerekiyor.
Şimdi, Sayın Bakanım, orta vadeli planla ilgili olarak da mali disiplinin korunacağını açıkça dile getirdiniz. Mali disiplinin korunacağıyla ilgili olarak şu son günlerde yaşadığımız olaylar tam tersini söylüyor. Mali disiplinle ilgili olarak bizim övünerek yaptığımız 2 tane temel yasamız var idi. Bir 5018, bir de 4749. 4749 kamunun borçlanmasıyla ilgiliydi, borçlanmaya bir limit getiriyordu. "Borçlanmaya getirilen limit bütçe açığı kadar. Devlet ancak bütçe açığı kadar borçlanabilir. Bunun istisnası, yüzde 5 Maliye Bakanlığı, yüzde 5 de Bakanlar Kurulu kararıyla kullanılacak olan ilave miktarlardır." diyordu.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Hazineden sorumlu Bakan...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bunlar çok net bir şekilde ilgili bakanlara soruldu, hem Hazineden sorumlu Bakana soruldu hem de Maliye Bakanına soruldu. Maliye Bakanı ketum davrandı. Hâlbuki şu anda aşağıda görüşülmekte olan torba yasada bu sınırlamalarla bağlı olmaksızın 37 milyar liralık ilave borçlanma yetkisi isteniyor; aşağıda, kanunda. Eğer "Mali disiplini koruyoruz." diyorsanız, aşağıdaki o kanunu bir daha gözden geçirmeniz gerekiyor. "Bunlarla bağlantılı olmaksızın" diye... Niye bağlantılı olmasın ya, bağlantılı olmadan borç mu alınırmış devlette? Israrla söylüyoruz: Bütçe hakkı, bu Meclisin hakkıdır, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından verilir. Sizin 37 milyar liralık ilave bir borçlanmaya ihtiyacınız var ise "Bu verilmez." denmez, "Kullanılmaz." da denmez zaten. Gelinir buradan "37 milyar liralık bir borçlanma gerekiyor. Bunu da şunun için istiyorum." denir, bir ek bütçe çıkarılır 2 maddelik, bu olay biter. Anayasa'ya da uygun olur, Meclisin bütçe hakkının zedelenmesi de böylece önlenmiş olur. Bu, bu kadar basit bir olaydır. Sadece bunda değil, borçlanan miktarda da olur. Biz daha bu kanunu çıkarmadan, toplam olarak devletin 52 milyar liralık, bu yüzde 10'luk limitle beraber, 5+5'le beraber yetkisi varken şu anda 77 milyar lira fazladan borçlandığını görüyoruz. Bu da galiba "Mali disiplini kesin olarak koruyacağız." ifadesiyle ciddi anlamda çelişiyor. Buralarda mali disiplin falan yok. Bu çok önemli bir olay, çok tehlikeli bir olay. Hazineden sorumlu Başbakan Yardımcısı dedi ki: "Bizim 2018 yılının ilk çeyreğinde ciddi anlamda bir geri ödememiz olacak, şimdiden onun önlemini alıyoruz." Olabilir, alınabilir ama siz bunu stoklarken Merkez Bankasında -ki Merkez Bankasında gözüküyor zaten, şu anda 47 milyar liralık hazine mevduatı var- bununla ilgili, ciddi anlamda, dışarıya aldığınız borçlarla ilgili faiz ödüyorsunuz. Eğer bir faiz ödüyorsanız, bu, bütçe gideriyse bunun mutlaka bütçede izninin olması lazım, bu kadar basit bu iş. Eğer faiz gideri yapıyor, buna rağmen hazinede, daha doğrusu bütçede bunun iznini almamışsanız, açıkça kanundaki düzenlemelere aykırı davranıyorsanız bunun sorumluluğu sadece mali disiplini çiğnemekten ibaret kalmaz, kalmaması gerekir zaten, aksi taktirde demokrasi olmazsınız, devlet olmazsınız.
Mali disiplin konusunda özellikle şu anda sizin Bakanlığınızın sorumluluk alanıyla ilgili konularda çok daha büyük endişelerimiz doğuyor. Değerli arkadaşlar, özel hesap uygulamalarını burada biz çok fazla eleştirdik, dedik ki: Bütçe hakkının kullanılması sırasında verilen her hak, devredilen her yetki denetlenmek zorundadır bu Meclis tarafından ve buradan verilen her kuruşun da işte şu bütçe disiplininin korunmasını sağlayan kanunlara uygun olarak yapılması gerekir. Özel hesap uygulamasıyla biz sizin bütçenizde sürekli olarak kaynakların hepsini özel hesaplara aktarıyoruz (E) cetvelindeki, ondan sonra ne olduğunu bilmiyoruz. Şimdiye kadar daha Meclisin bu Komisyonu, Meclisin kendisi de dâhil, bunlarla ilgili tek bir kuruşluk hesap soramadı. Şu hâlimize bakın, ilkokul çocukları gibiyiz. Bir küçücük masa verilmiş, şurada sizin bütçelerinizi teker teker çıkartmaya kalksam burası olduğu gibi kâğıtla kaplanır ve biz de rezil oluruz, utanırız yani bu kadar şeyin önünde. Teker teker çıkartıp şey yapamıyorsunuz, odanıza da sığmıyor zaten. Bunların içerisinde Sayıştayın resen davranarak yetkili olmadığı konusu konuşuluyor, biliyorsunuz, "Bunlar konusunda siz yetkili değilsiniz." derler. Özellikle kalkınma ajanslarının hesaplarının denetlenmesi konusunda Sayıştayın yetkili olmadığı konusunda bir tartışma sürüp gider ama onlar kamu kaynaklarının buralara gideceğini düşünürler ve uğraşırlar da cidden, raporlarını da yazarlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Özel hesaplar kanalıyla izlenilen bütün bu uygulamalarla ilgili olarak şu anda devletin yıllardan beri yaptığı bir denetim yoktur değerli arkadaşlar, yapamıyoruz. Sorunlar sürekli olarak halının altında, halı kabardı. Bunlar er geç denetlenecek, er geç denetlenecek. Devlette bu tür olaylarla ilgili olarak özellikle siyasi sorumluluk açısından zaman aşımı diye bir şey söz konusu olmaz.
Şimdi, neredeyse yatırımlarımızın büyük bir kısmını bölge kalkınma idaresi başkanlıkları tarafından yapıyoruz; GAP Bölge İdaresi Başkanlığı özel bütçe, DAP özel bütçe, KOP özel bütçe, DOKAP özel bütçe. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu projelerden şu önümdeki öbür dosyada bizim yatırım programımız... Sayın Bakanım, konuşmanızda kamu yatırımlarının ortalama tamamlanma süresiyle ilgili bir grafik vermişsiniz, 8,5 yıldan başlamış, 3,8 yıla kadar düşmüş süreler, övünülecek bir durum ama açın bakayım, şu sizin yaptığınız programa bir bakın, şu programların her birisi bırakın sadece 2003 yılından falan başlayanları, ta 1994 yılından başlayanlar, devam eden yatırımlar, normal bütçe ödenekleri çerçevesinde sürdürülenlerle ilgili olarak böyle üç sene, beş sene olaylarını falan bırakın, yirmi yıllık yatırımlar devam ediyor burada. Neyin ortalamasını yapıyoruz? Yabancı kaynakla finansmanını bulduğumuz yatırımlar iki yılda bitiyor, tamam. Maliyetine bakmıyoruz, başka şekilde yapılabilme usullerini aramıyoruz. "Finansmanı buldum arkadaş." diye gelenler bu projeleri büyük bir hızla bitiriyor, onun dışında "Bu projelerde biz hızlandık, ortalama süreyi düşürdük, şu noktalara kadar geldik." falan demenin bir manası yok. Şu projeler hızlı bitiyor: Yani yeni bir finansman yöntemi, kamu-özel iş birliği, neye mal olduğu belli değil, bütçeye ödenekleri daha ilk defa konulmaya başladı; 6,2 milyar olarak yeni girdi daha bu sene bütçesine, önümüzdeki sene de girecek. Sayıştayın denetim raporlarının dip sayfalarında, nazım hesaplarda izlenilmeye başlanılan risk yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Örneğin sadece kara yolları yatırımlarında 181 milyar olarak bizim bir potansiyel riskimiz ortaya çıktı, bunun 23 milyar lirası fiilen gerçekleşti geçen yıl itibarıyla, bu denetim raporundan alınma rakamlar. Dolayısıyla, mali disiplin dediğimiz zaman şöyle bir durmamız gerekiyor, yeniden ciddi olarak düşünmemiz gerekiyor. Sizin daha önceden içinden yetiştiğiniz ve şu anda da kurumunuzun daha geçmişi olan Devlet Planlama Teşkilatı bütün bu projelerin hepsinde ciddi anlamda bu anlamda değerlendirmeler yaparak proje izleyen bir kurumdu. Şimdi, kalkınma ajanslarımız kendi bütçesini kendisi yapıyor, size sunuyor, "Uygundur." diyorsunuz, indiriyorsunuz, kaldırıyorsunuz, bu kadar. Onun ötesinde buralarda yapılan işlerle ilgili olarak pek fazla bir şey gerçekleştirilemiyor.
Bakın, şeyle ilgili kısmında okudum, büyük ölçekli, ölçek ekonomisine uygun projelere geçme kararı ta İzmir İktisat Kongresi'nde verilmiş. Kalkınma ajanslarının proje destekleriyle bölgesel kalkınmaya katkıda bulunduğu gerçeğini reddetmiyorum, kabul ediyorum ama üretime etkisine bir bakın, geri dönüşlerine bir bakın. Buralarda gerçekten ekonomiye bir katkısı olmuş mu olmamış mı ya da yapılan yatırımın fizibilitesi ölçüldüğünde elde edilen verim bununla uyumlu olmuş mu olmamış mı? Ölçek ekonomisine uyumlu olarak gitmiyor. Çok fazla örneği verildiği için bu arada bir daha verelim: Et, et ithalatı. Bununla ilgili olarak şu anda kalkınma ajanslarının verdiği projelerle Türkiye'nin et sorununa çözüm olabiliyor musunuz? Olunmaz, olunması da mümkün değil zaten. İşte, bu durumda et üretiminin, hayvancılığın yeniden oturulup planlanması gerekiyor, havza bazında üretim programları yapılması gerekiyor, verilen desteklerin de oraya verilerek bu sorunun kökünden çözülmesi gerekiyor. Yoksa "Ben gezen tavuk projesi yapıyorum." diyerek, vesaire ederek bu sorunlara çözüm bulunamıyor. Tamam, mikro ölçekteki projelerle bir sürü hatta yüz binlerce insana iş de yaratılır, ona hiçbir itirazım falan yok ama burası Kalkınma Bakanlığı. O illerdeki yönetimi oluşturan insanların iyi niyetlerinden kuşkum yok ama kapasitelerini sizler de biliyorsunuz. Bu olay olmuyor, bu olaylarda belirlediğimiz ve gerçekten düşündüğümüz sonuçlar çıkmıyor. Özellikle bölge kalkınma idarelerimiz belediyelere neredeyse vagon sağlamak gibi bir işlemi üstlenmişler, ha babam bunları satın alıp duruyorlar. İyi de Sayın Bakanım, artık yakında kalmayacak zaten, köy diye bir şey kalmadı, herkes illere toplandı, iller dağıldı gitti. TOKİ sağ olsun, Sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi kentleri mahvetti, artık şehir kalmadı, sadece toplanma merkezleri kaldı Türkiye'de, Marmara toplanma merkezi, Ege toplanma merkezi gibi. Onun için de ha babam tren yolu, metro yolu, yer altı, yer üstü şeyleri yapılıp duruluyor, olduğu gibi de ithal ediyoruz. Yani bunun altından kalkmak, bununla ilgili bir proje yapıp da şurada bunu tartışmak gerekmiyor muydu ki?
Değerli arkadaşlar, "Konuşmaya başlayınca bitirilir." gibi bir olay değil. Yalnız, özellikle bölge kalkınma idaresi başkanlıkları, kalkınma ajansları şu anda, kurulduğundan beri neredeyse mali disiplin olarak tanınan ve yapılması gereken denetimlerin dışında kalıyor. Anayasa Mahkemesine gidiliyor, bu, bütçe hakkına aykırıdır, bu olmaz. Bu paranın nereye kullanıldığının denetlenmesi gerekir. Devlet tarafından olduğu gibi verilen bir kaynağın Sayıştay tarafından denetlenmemesi diye bir olay söz konusu değildir. Anayasa Mahkemesi daha sonraki zamanlarda...
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Sayıştay denetliyor kalkınma ajanslarını.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Kalkınma ajanslarıyla ilgili olarak tartışma devam ediyor.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Hayır, denetleniyorlar.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Şimdi, Sayın Bakanım, onlarla ilgili olarak şu raporların hepsini teker teker açıp baksaydık keşke, şuradaki raporların hepsini getirdim.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Yok, kalkınma ajanslarının her birinin denetimine yönelik şeyleri var Sayıştayın.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bu harcanan kaynaklar, yapılan ihale usulleri vesaire konularıyla ilgili olarak diğer yasalara tabi mi bunlar? Değil. Sayıştay neyin denetimini yapıyor burada? Olay o.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Verdiğimiz kamu kaynağını yasalara, hukuka, prosedüre uygun kullanmış mı, kullanmamış mı diye...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - İşte bunlar o hukukun dışında mütalaa ediliyor, "Onlara uymak zorunda değil." deniyor.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Ama buradaki yöntem şu -araya girmek istemiyorum ama yanlış anlamayın- kalkınma ajansı o bölgenin öncelikli... Biliyoruz, denetim raporları var, Sayıştayın denetim raporları var. Belki soru-cevap kısmında... Kalkınma ajanslarıyla neyi hedefliyoruz? Aslında Sayıştay Raporu'nda zikredilen bazı hususlar var, önemli bence, yani zikrettikleri konular da önemli. Aslında, bizim ajanslarımızın temel hedefi, burada birilerine birtakım destekler sağlamak değil, ajansın temel hedefi, o yörenin, o bölgenin kalkınmasının önünü açabilecek mekanizmaları oluşturmak, koordinasyonu yapmak. Bir anlamda, şöyle düşünün: Kalkınma Bakanlığının küçük bir birimi gibi düşünüyoruz biz. Dolayısıyla...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Taşra teşkilatınız şeklinde kullanıldığının farkındayız, onu söylemeye çalışıyorum. Yani o yolu açtığınız andan itibaren, harcamalarla ilgili olarak, harcamaların yöntemiyle ve prosedürüyle ilgili olarak yapılacak olan ve dağıtılacak olan kaynakların hangi usullere göre yapıldığıyla ilgili olarak inanılmaz bir boşlukla karşı karşıyasınız, onu söylüyorum. Kaldı ki bu yolun açılması sırasında da yazılmış olan Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2016 yılı Sayıştay Denetim Raporu. Raporun içerisine bakıyorsunuz, çok net olarak herhangi bir şey yok doğru dürüst çünkü kendi denetimlerinin dışına ite ite bırakmışlar. Çok ilginç bir şekilde, Yeşil Yol'la ilgili olarak çok uygun bir değerlendirme yapmış. "Bu yolu açan kurumun daha önceden çevre değerlendirme raporu alması gerekiyordu, bunu almadı." diye eleştirmiş. Bu yolla ilgili olarak çevre değerlendirme raporlarının alınmamış olması eleştirilmiş bu raporda, çok da iyi yapılmış. Bunlar var. Dolayısıyla bunlarla ilgili olarak gerçek anlamda, bizim bildiğimiz anlamda veya başka ülkelerin uyguladığı anlamda bir denetim sistemi kurulmadı. Burada ortaya çıkan boşluk gelecekte büyük sorunlar yaratıyor. Söylemeye çalıştığım olay o büyük ölçüde, büyük olayımız bu.
Sanıyorum, Başkanım, sabrınızı çok fazla suistimal ettim ama.
Peki, yeniden bu şeylere döneceğim. Söylemeye çalıştığım olay şu çok özet olarak Bakanım: Şimdi, bölge kalkınma idareleri ve kalkınma ajansları vasıtasıyla yürütülen, daha doğrusu taşra teşkilatı olarak kullanılarak onlar aracılığıyla yürütülmeye çalışılan kalkınma projeleriyle karşı karşıyayız. Daha önceden planlanmış olan yatırımların büyük bir kısmı eğer bütçeden finanse ediliyor ise başlama tarihi burada 1994 olan da var, sadece etüt proje giderleri konusunda hemen iki yıllık, iki yıllık olarak konulmuş, oralardaki süre de kısa. Dışarıdan yabancı kaynak bulunduysa yatırımlar büyük bir hızla bitiriliyor.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - 1994 dediğiniz nedir? Eylem planında yer alan bir...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Hayır, projenin başlangıç tarihi.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Bölge kalkınma idareleri kurulalı zaten kaç sene oldu yani?
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Hayır, yatırım programınızı söylüyorum.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Yatırım programında ama eylem planında bulunan, GAP Eylem Planı'nda olan.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Evet.
Yani bu kadar karışık ve hızlı konuşulmasını masamın üstüne bakarak hoş göreceksiniz, başka çareniz yok. Şunların hangi birisinden çıkartıp da doğru bilgiyi vereyim ben size? Ama şu elimdeki olay sizin yatırım programınız sonuç olarak.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - O yatırımları bölge kalkınma idareleri gerçekleştirmiyor, yanlış anlaşılmasın.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Hayır, yatırımlarla ilgili olarak verdiğiniz grafiği eleştiriyorum.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Ha, bir sorun yok.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Şimdi konuların hepsini iç içe sokuyorum, dikkat edin. Yani o konudaki anlayışınıza sığınarak söylüyorum, onun şeyi yok.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, size söz hakkı tanıyacağız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Burada bitme süresiyle ilgili ortalama bir zaman verdiniz.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Şuradaki grafiğiniz üzerine konuşuyorum bunları. Zaten oradan da oraya geliyor. Her şeyi de söyleyebilirim on dakika içerisinde diye... Eğer gerçekten Başkan tolerans göstermese şimdiye kadar çoktan bitirmiştim ben bu olayı, hem de üç defa bitirmiştim.
Peki, Başkan, özür dilerim.
Bütçeniz hayırlı olsun Sayın Bakanım.