KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan hem görevinizin hem bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Bu arada, konuşmacı arkadaşımızı da konuşmasından dolayı kutluyorum, teşekkür ediyorum.

Bugün Ulu Önder'imizin aramızdan ayrılışının 79'uncu yıl dönümü. Onu özlem ve minnetle anıyoruz. Lütfen, bazı şeyleri de hatırlatmak istiyorum, az önce de benzeri bir konuşma yapıldı. "Kalkınma" deyince aklımıza Mustafa Kemal Atatürk geliyor, İktisat Kongresi geliyor, ekonomik bağımsızlığımızı nasıl kazandığımız geliyor. Ekonomide ilerleme ve devrimler Atatürk ve cumhuriyet sayesinde oldu, biz elimizde hazır bulduk aslında. Diğer ülkeler gibi ayrıca bir bedel de ödemedik ve bunun kıymetini de tam olarak bilmemiz gerekiyor. Toplum olarak devrimlerin, demokrasinin, laikliğin de değerini çok iyi bilmemiz gerekiyor.

Mustafa Kemal Atatürk sadece bir Kurtuluş Savaşı mücadelesi yapmadı. Cumhuriyet ile sadece bir kurtuluş mücadelesi yapılmadı, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığımız sağlandı; çağdaşlaşma var içinde, halkın iradesi var, inanç özgürlüğü ve laiklik var. Atatürk önce Osmanlı'nın son dönemindeki harap olmuş ve dışarıya tutsak ekonomiyi tam bağımsız bir ekonomiye dönüştürme çabasını verdi. Açık ve şeffaf devleti sağladı. Ulusal çıkarları önceleyen ekonomik ilişkiler kurulmasını sağladı. Ticaret konusunda Mustafa Kemal Atatürk'ün şöyle bir ifadesi var, diyor ki: "Memleketi zengin yapacak olanın, ithalattan ziyade ihracat olduğunu bilelim." Yine şöyle bir sözü var, diyor ki: "Ekonomi her şeydir; milletlerin, devletlerin yükseliş ve çöküş nedenleri iyice araştırılacak olursa, bunun en başta ekonomik nedenlere dayandığı görülür. Asrımız iktisat asrıdır. Kalkınmamızın, ilerlemememizin temel şartı iktisadi hayatı canlandırmaktır." Ve şunu biliyoruz ki: Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çok önemli bir mücadele verildi ve ilk yıllardaki büyüme son derece yüksek ve o dönemler için çok kıymetli. Bakın, 1923 ve 1938 yılları arasındaki o on altı yıllık dönemde, on altı yılın altı yılında bütçe açığı var ama on yılında bütçe fazlası var, 1930'dan sonra hep cari fazla verilmiş ve bu değerler çok kıymetli çünkü bir kurtuluş mücadelesi veren ülkede sağlanan ekonomik başarılardır bunlar. Yine, özlem ve minnetle anıyorum.

Şimdi, günümüze geldiğimizde, Sayın Bakan, şu anda en önemli sorunumuzun kırılganlığımız olduğunu düşünüyorum yani kırılganlığımız gerçekten had safhada, en önemli sorunlarımızdan bir tanesi. Bugün, yine şöyle bir bilgi var: S&P yeni kırılgan beş ülke raporunu açıkladı. Geçen yıl beş ülke içerisinde bulunan -biz gene vardık- dört ülke o listeden çıktı, yeni ülkeler geldi ama biz hâlen gene o beş ülkenin içindeyiz, biz yerimizde, orada kalmaya devam ediyoruz. Tabii, bunun sebepleri olarak da cari işlemler açığı ve tasarruf oranı düşüklüğü, yetersizliği de ifade ediliyor ama sadece bunlar değil. Yani siyasi, sosyal, hukuki göstergeler de aslında bu sonuç üzerinde etkili; enflasyon, bütçe açıkları, bunlar da etkili.

Mesela, dün de bu konuyu konuştuk Ekonomi Bakanlığında, bazı şeyler kalıcı reformlar değil, geçici çözümler, günü kurtarma anlayışında olan şeyler. Mesela, bir büyüme gördük çünkü KDV, ÖTV indirimi vardı, sanayi üretimine yansımıştı, büyümeye yansıması doğaldı ama bir taraftan da gitti, bütçedeki dengeleri bozdu. Yani tabii, buradaki büyüme memnun etti bizi ama bir taraftan bir dengeyi bozup bir taraftan da sürdürülebilir olmadığını gördük çünkü oradaki kapasite kullanım oranları bile bunun sürdürülebilir olmadığını gösteriyordu. Yani demek istiyorum ki: Aslında, gerçekleri kabul etmemiz lazım yani bazı olumsuz verileri görüp pembe bir gözlükle bakmadan ve vatandaşa da böyle göstermeden doğru çözümler üretmeye çalışmamız lazım. Başarısızlıkları görmek aslında başarının temellerinden bir tanesidir, bundan çekinmememiz lazım. Doğru çözümlere ancak böyle ulaşılır yani bazı şeyleri kabul ederek.

Sayın Bakan, dün ifade ettim, bugün çok kısa geçeceğim ama sizin alanınızla da ilgili olduğu için... Tabii, cari açık bizim önümüzde önemli bir engel, kırılganlığı artıran bir nokta ama biz maalesef cari açığı kapatmak ya da küçültmek yolunda bir politika üretmiyoruz çünkü biz şunu kabullenmişiz: Sürdürülebilir olduğu sürece sorun yoktur. Ama bu sürdürülebilirliğin bir maliyeti var -hep bunu söylüyorum ama- her ne kadar "IMF'e borçlanmıyoruz." diye vatandaş biliyor ama bu sürdürülebilirliğin çok pahalı bir borçlanma maliyeti var ve bu kalkınma üzerindeki en önemli olumsuz etkenlerden bir tanesi. Biz çok pahalıya borç ödüyoruz çünkü iç tasarruf oranımız gerçekten o kadar azalmış ki bakın, şu anda 2,1 trilyon tasarruf var diye biliyoruz. 2016 yılında tasarruf sahiplerinin oranı yüzde 16,7 iken 2017'de 13,8'e inmiş, ki bunun içerisinde şu anda artık konut yatırımları da, konut alımları da yer alıyor. Ama konut alımı farklı bir şey yani yatırım ve tasarruf ayrı şeylerdir. İşte, tabii, bu oranın millî gelire göre negatif olması bizim yatırımlarda ve kalkınmada dışa bağımlı olmamız gerçeğini değiştirmiyor. Bu nedenle de dışa bağımlı ve özellikle sıcak paraya... Çünkü doğrudan yabancı yatırım nazlı geliyor, çünkü risk görüyor, çünkü risk primi yüksek ama sıcak para daha rahat fakat kazandığı bedel karşılığında oran yüksekse daha rahat geldiği için de çok ağır bedeller ödüyoruz ve sürekli borcu borçla kapatma mantığıyla da bu şekilde gidiyoruz ve bunun doğru olmadığını düşünüyorum.

Başka bir nokta Sayın Bakan: Kalkınma ajansları denetlenmiyor. Şimdi, aslında şöyle bir şey var, bunu biliyoruz yani kanunlarda iç ve dış denetim öngörülmüş ama geçen yıl Sayıştay "Denetleme hakkımız var." diyerek bir denetim raporu hazırlamıştı ve 26 rapor gelmişti yani 26 ayrı rapor gelmişti bu birimlerle ilgili; bu yıl gelmedi. Sadece gelen tek bir değerlendirme raporu var -incelerseniz- o da bizim KAYS dediğimiz, işte, bilgisayar üzerinden yapılmış, internet üzerinden yapılmış bir değerlendirme raporudur. Ama burada önemli olanın şu olduğunu düşünüyorum: Mesela, kalkınma ajansları yöntemiyle sivil toplum kuruluşlarına ve belediyelere kaynak aktarılıyor ama hakediş mekanizması burada yok. Şimdi, Sayıştay bunu yazabiliyor mu, yazamıyor mu, yoksa kenarından böyle biraz dolaşarak mı yazıyor; mesela, bu çok önemli. Burada şeffaflığın olması gerekiyor yani Sayıştay denetiminin burada yapılması gerekiyor. Geçen seneye göre yapılmış ve böyle, çok özet olarak geçilmiş bir değerlendirme raporu var sadece, geçen seferki gibi 26 biriminki bize gelmiş değil.

Sayın Bakan, bir konuşmanızda şöyle ifade etmişsiniz, diyorsunuz ki: "Eğitimden sağlığa, sanayiden tarıma her alanda on beş yılda Türkiye inanılmaz bir yere geldi." Şimdi, eğitimde geldiğimiz noktayı geçen gün Sayın Bakanla tartıştık. Tabii, kalkınmayı sadece siz sağlayamazsınız yani bu, Millî Eğitim Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı yani bunlar bir yapının temel taşları, biri olmazsa öteki olmaz, birbirini olumsuz etkiler. Şimdi, böyle bir millî eğitim politikasıyla, böyle sürekli değişen bir sistemle siyasetin içine girdiği bir eğitim sistemi şekillendirme yöntemiyle, gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefiyle yani gelecekteki kalkınmayı sağlayacak beyinleri nasıl yetiştireceğiz? Bu çok önemli bir sorun. Yani bir sınav değişikliği yapılıyor, daha nasıl yapıldığının, nasıl işleyeceğinin bile bilgilerini alamadık çünkü daha çalışılmamış üzerinde. Sürekli bir yapboz tahtası ve birkaç vakıfa teslim edilen öğrencilerimiz, çocuklarımız.

Sadece Millî Eğitim Bakanlığının değil, Bakanlığınızın da SODES kapsamında Ensar Vakfına tam yetki verdiğini biliyoruz.

KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Nasıl bir yetki vermişiz?

LALE KARABIYIK (Bursa) - Yani şöyle: Dezavantajlı bölgelerin beşerî sermayesinin güçlendirilme ve toplumsal bütünleşme sürecine destek olmak amacıyla oluşturulan sosyal destek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karabıyık, bir dakika lütfen.

LALE KARABIYIK (Bursa) - SODES kapsamında bir protokol imzalanıyor. Mesela Niğde'deki tüm imam-hatip okullarında kuşaktan kuşağa değerler eğitimi gibi yani bazı başka illerde de var. Yani şunu anlamakta...

KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Sivil toplum kuruluşu teklif ediyor.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Olabilir Sayın Bakan ama bu ara o kadar çok duyuyoruz ki: Millî Eğitim Bakanlığı Ensarla... Yani ne kadar her derde devaymış bu Ensar Vakfı, ben hakikaten hayret ediyorum. Her yerde Ensar Vakfıyla bir protokol imzalanıyor ve öğrencilerimizin, çocuklarımızın geleceği emanet ediliyor. Sanırım, biraz şeyden dolayı da oluyor yani sadece örgün değil, biraz daha yaygın eğitimi sağlamak amacı da var. Ama işte gelecek şekillendirilirken siyaset karıştığı zaman işin içine, maalesef, kalkınma çok doğru gitmiyor. Bilimin, inovasyonun ve nitelikli eğitimin giderek hayati hâle geldiği bu dünyada, hani zeki ve yetenekli çocuklarımızı keşfetmek, eğitmek, kamuya, özel sektöre, ülke yönetimine katmamız önceliğimiz olmalı diye düşünüyorum Sayın Bakan.

Sürem benim doldu mu acaba?

BAŞKAN - Doldu, ek süre verdim.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Doldu.

Peki o zaman, yine, sorularda ben devam ederim.

Teşekkür ederim ek süre verdiğiniz için.