KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkanım, bu Meclisin değiştirilmeyen bazı kuralları vardır, bu Meclisin her zaman saygı duyulan bazı gelenekleri de vardır. Meclisteki bütün tartışmaların taşınılarak kirli bir dille tartışılmayacağı yerler de vardır. Bunların başında da Plan Bütçe Komisyonu gelir. Plan Bütçe Komisyonunun üyelerini belirli şeyleri yapmaya zorlayarak "Bunları yapmadan burada görüşemezsiniz." şeklindeki bir ifadeyi şiddetle reddediyoruz, kınıyoruz. Eğer böyle bir düşünceniz varsa bu tartışmaların ve konuşmaların hepsini de burada keseriz, bitiririz bu olayı, kendi kendinize ne yapıyorsanız yaparsınız. Ne demektir, nasıl bir mantıktır böyle bir mantık? Böyle bir mantıkla mı başlanır Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesinin görüşülmesine? Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi buysa, bunu kabul ediyorsanız, benim burada yerim yok, bizim burada yerimiz yok, muhalefet partisi olarak, ana muhalefet partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin burada yeri yok çünkü biz böyle bir demokrasiyi, böyle bir Parlamentoyu tanımıyoruz, görmüyoruz, bilmedik de zaten. Şimdiye kadar buradaki bütün çalışmalarımızın hepsi karşılıklı saygı içerisinde geçti, böyle bir şey yaşamadık. Burada, nasıl katkıda bulunuruz, ne yaparız, nasıl geliştiririz diyerek sabahlara kadar çalışıp on dakika içerisinde 6 tane bütçeyi konuşup onun kesin hesaplarını ibra edip böyle bir çalışmayı sürdüreceğiz, arkasından şöyle bir çalışmaya da şöyle bir konuşmayla başlayacağız.

Kınıyorum, ciddi anlamda kınıyorum. Böyle bir şeyi bu Komisyon hak etmiyor. Hele Meclis bütçesinin konuşulacağı bir yerde, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin konuşulacağı bir yerde bunları kesinlikle kabul etmiyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Cumhurbaşkanına yapılan hakareti de kınayın o zaman.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Burası yeri değil onun.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkan, burası yeri değil.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Kirli dil nerede var ya, kirli dil nerede var?

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Burası yeri değil.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Sayın Bakan...

BAŞKAN - Sayın Gizligider...

Lütfen arkadaşlar ya!

MUSA ÇAM (İzmir) - Bugün grup toplantınız var. Grup toplantısında çıkıp konuşsunlar. Burası mı bunun yeri?

BAŞKAN - Sayın Çam, müsaade edin.

MUSA ÇAM (İzmir) - Grup toplantınız var bugün, çıksınlar orada konuşsunlar, cevap versinler.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Her şeyi burada konuşuyorsunuz ya.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Sizin sözcünüz millî iradeye...

BAŞKAN - Sayın Gizligider... Sayın Savaş...

MUSA ÇAM (İzmir) - Tamam, biz de konuşacağız.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Her şeyi burada konuşuyorsunuz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Her şeyi getiriyorsunuz buraya ya.

MUSA ÇAM (İzmir) - Tamam, biz de konuşacağız.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Temizel, buyurun.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Eğer "Bu tartışmanın yeri burası." diyorsanız, ben de onu söylüyorum net olarak, burası değil, biz burada bunu yapmayız, yapmayız. Bu, nerede tartışılacaksa orada tartışılır, Genel Kurulda tartışılır, halkın önünde tartışılır, her yerde tartışılır ama burası değildir yeri. Nasıl zorlarsınız böyle bir insanı kalkıp da "Böyle bir tavırda bulunacaksınız." diye?

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Zorlama yok Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Gizligider, lütfen...

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Ya, millî iradeye saygı duymayan bir anlayış bu.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Kardeşim...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Mustafa Bey, yeri burası değil, yeri değil burası.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sen de saygı duyacaksın, burası da millî irade. Sadece sizinki mi millî iradedir?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sadece senden ibaret mi?

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

Buyurun Sayın Temizel.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, bundan sonra yeniden gündeme dönüp de derli toplu bazı şeyler yapabilir miyiz, bilmiyorum. Şu andan itibaren kullanılacak veya bir şekilde kişilerle asla ilişkilendirilmeyecek sözler için başlangıçtan da özür diliyorum çünkü kendimizi toparlayamayacağız, öyle gözüküyor.

Hâlbuki, buraya gelirken çok somut olarak şunu, geçen sene dile getirdiğimiz bir hususu dile getirerek konuşmaya başlamak istiyordum: Biz, Plan Bütçe Komisyonu olarak, dolayısıyla Parlamento olarak görevimizi ihmal ediyoruz bu tür görüşmelerde demiştik. Hatta, gelecek sene bütçesinde, inşallah, bu konuda bir adım atılacağı konusunda da bazı temenniler almıştık.

Biz görevimizi ihmal ediyoruz Sayın Başkan. Anayasa'nın 164'üncü maddesine göre, "Kesinhesap kanun tasarıları malî yılın sonundan başlayarak, en geç yedi ay sonra, Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur." Bu, Anayasa hükmüdür. Sayıştay uygunluk bildirimi de kesin hesap kanun tasarılarının verilmesinden itibaren en geç yetmiş beş gün içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Anayasa'ya göre mali yılın bitiminden itibaren yedi ay içerisinde verilmesi gereken kesin hesap kanun tasarıları üzerinde biz ne işlem yapıyoruz? Ne işlem yapıyoruz? Hiçbir işlem yapmıyoruz, görmüyoruz bile onların hiçbir tanesini.

164'üncü madde "Kesin hesap kanun tasarıları, yeni bütçe kanun tasarısıyla birlikte Bütçe Komisyonunda ele alınır ve görüşülür." diyor. Bütçe gündemi ne zaman başlıyor? Mali yıldan yetmiş beş gün önce. İki buçuk ay da bütçe görüşmeleri devam ediyor. Yapar size dokuz buçuk ay. Geriye kalır iki buçuk ayımız bizim. İşte bu iki buçuk ay Anayasa'mıza göre kesin hesap kanun tasarılarının Plan Bütçe Komisyonunda ya da oluşturacağı alt komisyonlarında incelenmesi gereken süredir. Burada bir sürü hesaplar geliyor, değişik hesaplar geliyor. O hesapların ne anlama geldiğini bu raporları yazanlarla bire bir konuşarak görüşeceğimiz süredir. Yapıyor muyuz? Hayır.

Birazdan kesin hesap kanununu oylayacaksınız, eller kalkacak inecek ve bu olay bitecek. Sadece üç tane rakam konuşulacak burada. Bu görev ihmalidir. Gelecekte buranın demokrasi tarihini inceleyenler bu konuşmaları duydukları andan itibaren bu görev ihmaline karşı demokrasi kendisini nasıl savundu diye bakacaklar. Bir devlet, anayasasına göre hesap verme sistemini işletemiyorsa bu, görev ihmalidir. O nedenle bu konunun bir defa daha tutanaklara geçmesini istedik. Bunu çok önemsiyoruz. Hesap vermeyen bir devletin bütçesinin ibrasının Anayasa'ya aykırı olduğunu söylüyoruz. Israrımız budur. Kesinlikle bu yetmiş beş günlük süre başlamadan önceki o iki buçuk aylık süre içerisinde kesin hesap kanun tasarılarının bu Komisyonda incelenmesi gerekir, Anayasa bunu söylüyor. Bizim de her defasında, her yıl söylediğimiz olay bu.

Değerli milletvekilleri, biz bu Komisyonda her şeyi acımasızca eleştiririz. Eleştirilerimizin bazıları gerçekten yapıcıdır, bir şeyler sunmaya dönüktür, bazıları da tamamen kamuoyunun, toplumun sıkıntılarını dile getirmeyi amaçlar. Ama bütün bunların hepsinin bu süre içerisinde dile getirilmeyeceğini hepimiz de kabul ederiz zaten. Ancak bugün burada ben çuvaldızı herkese saplamaya çalışırken Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak iğneyi de kendimize batırmamız gerektiğini söyleyeceğim. Sayın Meclis Başkanıyla bizim bu çatı altında tanışıklığımız neredeyse çeyrek asırdır vardır. Dolayısıyla bu olay ve bu eleştirilerin tamamı kurumsaldır, bunu özel olarak belirtmek isterim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bizler 15 Temmuzda asla küçümsenmeyecek, iğrenç bir saldırıyla karşı karşıya kaldık ve demokrasinin mabedi ciddi anlamda yara aldı. Biz şu çökük tavanla, kırık pencereleriyle bu Komisyonda çalışma yaptık. Hatta "Bu nedir ya! Film gibi, film dekoru gibi." dedik. İnanılır bir olay gibi değil ama, gelecek nesillerin kolay olay anlayacağı bir şey değil ama çatısı sarkmış, penceresi çatlamış, patlamış, bombalanmış bir salonda siz Meclis görüşmeleri yapıyorsunuz. Bu kutsaldır, bu değerli bir çalışmadır, bunu müthiş şekilde önemsemek gerekir. O şekilde çalışmaların yapılmış olduğu bir mekânda, bir alanda bu şekilde tartışmaların yapılmasını, biraz önce yaşadığımız tartışmaların yapılmasını ben bir türlü kavrayamıyorum açık söylemek gerekirse.

Şimdi, Meclis binası bombalanmış, ciddi hasar görmüş mabet dediğimiz yer. Buna karşılık, büyük bir hızla buralarda, hatta onarılmadan önce çalışmaya başlanılmış. Değerli arkadaşlar, birden bire, biz buranın onarılması falan filan derken bir de baktık ki eski halkla ilişkiler binalarının hepsi, onlar da yok edilmiş. Şimdi, Meclisin bombalanması, Meclisteki yıkıntılar az mı geldi de biz tuttuk onları da apar topar yıktık? Acelemiz neydi? Neyi kaçırıyorduk, ne halletmeye çalışıyorduk? Şuna kulaklarımla tanık oldum: Yabancı basın mensupları gelmişler, buraları falan geziyorlardı, ben de kulak kabartıyordum, açıkça casusluk yapıyordum, ne konuşuyorlar acaba falan diye. O sırada koşa koşa bir Fransız geldi, Fransızca olarak "Asıl bombalanan yerleri gizliyorlar, onlar arkada, onlar arkada." dedi. Vallahi de billahi de bunu söyledi. Yani insanlar oraların da bombalandığını, asıl bombalanan yerlerin orası olduğunu... O zaman müdahale ettim "Bir dakika, bir dakika, yok öyle bir şey, burada bombalanan olay Meclisin gerçek mabedidir, orası bombalandı, diğerleri zaten planlanmış olan bir yıkımdı galiba." dedim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu şekildeki kararların Mecliste alınmasının süreçleri vardır, Mecliste alınmasının süreçleri vardır. Bu yıkımlar hangi kararlar üzerine yapıldı? Bu Mecliste bulunan her milletvekilinin Meclis kararlarından doğrudan ve dolaylı olarak sorumluluğu, aynı zamanda da yetkisi vardır. Şimdiye kadar yapılan bütün değişikliklerin hepsinde, temel değişikliklerin hepsinde bu Meclisin fikri alındı. Bazen Başkanlık Divanındaki kararların yeterli olmayacağını da görmemiz gerekiyor. Böyle bir şeyi de kabul edemeyiz zaten, bu olmaz.

Şimdi, oradaki camiyle ilgili olarak bir sürü söylenti çıkmaya başladı. Sayın Başkan "Değerlendirilecektir." ifadesini kullanarak aslında bu konuda ciddi bir tolerans bıraktı. İnşallah bu olay bununla kalır.

Değerli arkadaşlar, yeni bir cami yapmak istiyorsanız yapın, nereye istiyorsanız gidin yapın. Bir camiyi niye yıkıyorsunuz siz? Cami yıkmanın anlamı var mı? Yetersiz de olabilir, küçük de yapılmış olur. Daha önceden yapılmış olan Mimar Sinan'ın o mescitlerini "Bunlar çok küçük, işe yaramıyor." diye yıkabilir misiniz? Burası da Meclisin ilk camisi, yapılmış, biraz önce şükranlarınızı sunduğunuz rahmetli Turgut Özal tarafından getirilmiş, yarışma projesiyle, yarışmalı bir proje sonucunda yapılmış. Gittiniz mi bilmiyorum, sabahleyin gelirken bir daha uğradım, sabahleyin gelirken oraya gittim. Ben Meclisteki o caminin açılışında vardım değerli arkadaşlar, Şimdi gittim, yüreğim parçalandı. Olur mu böyle bir şey ya, olur mu böyle bir şey? Meclisin bütün alt katlarındaki mescitlerin hangisinden daha az kaliteli ki orası? Pırıl pırıl bir cami, tertemiz bir cami ama şimdi halıları naylonlarla kapatılmış, kapıları, şunları bunları açık, bir süre sonra camları falan da kırılacak, içeride fırtınalar esmeye başlayacak. Kabul edemeyiz, bu, kendimize batırılması gereken iğnelerden sadece bir tanesi. Bunun bu şekilde olmaması gerekiyor. Cami mi yapmak istiyorsunuz? Yapın değerli arkadaşlar, yapın, bir cami daha yapın, iki tane daha yapalım, ne olacak yani ama niye yıkıyorsunuz burayı, niye yıkıyorsunuz? Yani oradaki cami, yan tarafa yapılan o iğrenç Halkla İlişkiler Binası'ndan daha mı kötü?

Değerli arkadaşlar, öyle bir felaket yaşanmışken, öyle bir bombalama yapılmışken, burada çalışılacak odalarda teller aşağı doğru sarkarken hemen kullanılabilecek bir alandı orası. Açık mekân esasına göre projelendirilmiş bir binadır, hemen anında istediğiniz kadar yer açarak orada istediğiniz kadar çalışma alanı yaratabilirdiniz, yaratılabilirdi de zaten. Altındaki garajıyla, şunuyla bunuyla başlı başına bir binaydı. Madem demokrasinin mabedinde demokrasi mücadelesi vermeye çalışıyoruz, böyle bir şeyi nasıl ortadan kaldırır da arkasından sağa sola sıkışır bir vaziyette bunları yaparsınız?

İçime sinmeyen bir şeyi de söylemeden asla geçmeyeceğim, şu yapılan onarım. Nedir Allah aşkına, Sayın Başkan, o aynalar orada ya, mermerli salonlardaki o aynalar, aynaların üstündeki televizyonlar nedir? Otel dekorudur. Şu aşağılardaki hangi otele giderseniz gidin ha babam ayna kullanırlar. Mermer alt, üstüne ayna. Hamam soğukluğunda mı geziyorsunuz, otelde mi geziyorsunuz, belli bir olay değil. Onun yanına, ikide bir her kata, Senatonun üst balkon çıkışlarının önüne, öbür taraftaki protokol girişlerinin karşısına birer de buzdolabı koymuşuz. Ne yapıyoruz yani oralarda? Millete oturup da yiyecek içecek mi sunuyoruz? Meclis koridorları, kulisleri misafir ağırlanacak, misafirlere bir şeyler yedirecek bir yer mi?

Değerli arkadaşlar, bizim demokrasimiz eşitlik, kardeşlik ve dayanışma esaslarına dayanır. Bu, demokrasinin oluştuğu ülkelerde de böyledir, daha sonradan demokratik rejimleri kabul edenler de bu ilkeler çerçevesinde yola çıkarlar. Eşitlik, kardeşlik ve dayanışma; en sert muhalefette de bu amaçla hareket edilir ama en sonunda kardeşlik konusuna gelinir. "Ulusal çıkarlar söz konusu olduğu zaman gerisi teferruattır."ın altında dayanışma yatar. Eşitlik; eşitlik de işte buraya halkın oyuyla seçilerek gelmiş bütün milletvekillerinin hepsinin aynı statüde olduğudur. Birilerine belirli bir süre için görev verildi diye arkasından onları alıp da başka milletvekillerinin yararlanamadığı bazı haklardan yararlandıramazsınız; bu olmaz, bunun adı "demokrasi" olmaz o zaman. Herkes bakan da olur, Meclis Başkanı da olur, Başbakan da olur, her şey olur; bittiği andan itibaren milletvekilidir, bütün milletvekillerinin hangi hakları varsa ondan yararlanılır. Eski Meclis başkanlarına, eski başbakanlara ayrıcalık tanınan dünyada başka bir Meclis yoktur. Onlara Meclis dışında istediğinizi yapabilirsiniz, özel kanunlar çıkarırsınız korunmalarıyla, barınmalarıyla vesairesiyle ilgili; ayrı. Meclis içerisinde olmaz. Bizim Meclisimizde bir daimî senatörlük müessesesinin ihdas edilmeye çalışıldığını geçen Komisyon toplantısında söyledik, Sayın Başkan olmadığı için bunu bir defa daha tekrar ediyorum. Geçmiş Meclis başkanlarının hepsine saygım da sonsuzdur, hepsini de inanılmaz derecede severim de, sevdiklerim bu kadardır. Şimdi, Meclis başkanlarının hepsine Meclis içerisinde odalar ve çalışma kadroları vererek götürüyoruz; olmaz. Neye göre yapıyoruz bunu ve niye yapıyoruz?

Değerli arkadaşlar, çok rahatsız eden bir konuyu daha söylemek zorundayım: Mevcutta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletvekili olarak gelip de Meclisin çalışmalarına değişik kademelerde katılan milletvekilleri kesinlikle ve kesinlikle özel bir statü sahibi olmazlar Meclis Başkanı dışında. Dolayısıyla, bu insanlara diğer milletvekillerinin kullanmadığı bazı hakları siz veremezsiniz; verilmeye kalkılırsa bu iş bozulmaya başlar, çökmeye başlar.

2012 yılında, birdenbire bir Başkanlık Divanı kararıyla bir şey oluşturulmuş, Başkanlık Divanındaki kâtip üyelere vesairelere birdenbire müthiş ayrıcalıklar; 2 kat personel, kırmızı plakalı arabalar, şu kadar konuşma hakkı, bu kadar daha konuşma hakkı, şu kadar benzin, bu kadar benzin ha babam dolaşın ortalıkta diye. Nedir bu? Kimin haberi oldu 2012 yılında Başkanlık Divanının böyle bir değişiklik yaptığının? Ve bu sessiz sedasız yerleşti. Ya, 2012 yılına kadar böyle bir olay var mıydı? Var mıydı yani? Şimdi niye var? Niye bazı milletvekilleri oturup da orada bazı işlemler yapıyor diye ayrıcalıklı da şurada bu çalışmalara katılanlar ayrıcalıklı değil?

BAŞKAN - Başkanlık Divanını kastediyorsunuz herhâlde.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Başkanlık Divanını kastediyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) - Meclis Başkanlık Divanı; Komisyon Başkanlık Divanı değil, yanlış olmasın.

BAŞKAN - Meclis Başkanlık Divanı, evet.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, ben, buranın demokrasi mabedi olduğunu... Rahmetli Demirel'in lafıdır, benim lafım değildir; "Demokrasinin mabedi." dediği bir yerde, milletin seçtiği ve eşitlik ilkesine göre burada herkesin aynı haklara sahip olarak bulunduğu bir mabette bulunmayı arzu ediyorum. Milletvekilliği budur. Belirli bir süre sonra, milletvekilleri, mevcut statülerine dayanarak farklı şeyler yapmaya başlıyorlarsa o burada değişir. Burada bürokrat yoktur; burada belirli kariyer ilkelerine göre özel olarak yetiştirilip de kendisine unvanlar verilen, arabalar verilen, lojmanlar verilen, bilmem neler verilen yoktur. Her hak bütün milletvekillerinin hakkıdır. Bu uygulamayı sürdüremezsiniz. "Bir kere yapılmış, ilanihaye gitsin." diyemezsiniz; gitmez. Bütün bunlara kesinlikle ve kesinlikle bakmak zorundasınız değerli milletvekilleri.

BAŞKAN - Evet, Ocak 2012'de oldu herhâlde o değişiklik.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Evet, 1 Ocak 2012 yılında 12 sayılı Başkanlık Divanı Kararı'yla böyle bir şey verilmiş. Bu ne yani Anayasa hükmü mü? Oradaki arkadaşlarımızla bizim ne alıp vereceğimiz var ne de bir karşıtlığımız var. Bugün onlar var, yarın başkaları var. Bu, bu şekilde devam ettirilemez.

Şimdi, bizim Meclisimiz kesinlikle şaşaalarla, debdebelerle vesairelerle üyelerini ayrıştıran bir Meclis statüsünde asla görülmemelidir değerli arkadaşlar. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesini görüşüyoruz.

BAŞKAN - Toparlayabilir miyiz lütfen.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Saygıyla karşılıyoruz, çabalarını, yaptıklarını, bunların hepsini söylüyoruz ama burada bir şeyi daha söylemeden bitiremeyeceğim sözlerimi.

Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, bir iğrenç kalkışmayla, darbe kalkışmasıyla karşı karşıya kaldık. Bu Meclisin içerisinde bir sürü dostluk grubu var değişik ülkelerle. Bu dostluk grupları diğer ülkelerin parlamentolarıyla çok yakın ilişkilerde falan bulunmayı gerektiriyor. Ben şimdiye kadar bu dostluk gruplarının, bu Parlamentonun çatısı altında kurulmuş dostluk gruplarının işlevinin ne olduğunu bilmem. Ben de üyeyim galiba çünkü başvurdum birkaç tanesine, şimdiye kadar bir Allah'ın kulu "Ya, dostluk grubunun üyesi, gel de şunlarla beraber bir iki konuşalım ya da şöyle bir şey yapalım." demedi, toplanmadı da. Ve böyle bir kalkışmaya maruz kalmış bir ülkenin Parlamento üyeleri olarak gidip o ülkelerden dostluk kurdukları ülkelerin parlamentolarından hiçbir tanesi destek istemedi. O zaman ortaya çıkmayacaktınız da dostluk olarak siz bunu niye kurdunuz? Ama büyük bir şaşkınlıkla şimdi Sayın Başkanın konuşmasının içerisinde bu dostluk grubu üyelerinin müthiş çalışmalar yaptığını görüyorum. 131 tane dostluk grubunun 235 uluslararası faaliyetine iştirak ettiklerini okuyorum. Ben varlığını daha şimdiye kadar... Ya, "Gelin bir toplanalım." bile denmemiş; iki tane komisyonun mu, üç tane ülkenin galiba üyesiyim -üçer taneye üye olunuyor bildiğim kadarıyla- daha hiç birisini görmemişim. Kim gitmiş, uluslararası faaliyetin hangisine iştirak etmişler, buralarda ne olmuş, oralarda olan olaylarla ilgili getirip de Parlamentoya bir rapor mu sunmuşlar ve bizler bunlardan yararlanarak ilişkilerimizi birazcık daha mı geliştirmişiz? Ne bu dostluk grupları?

Değerli arkadaşlar, bazı kavramları... Süreyi fazla zorladığımın farkındayım, o nedenle kesiyorum.

BAŞKAN - Grup sözcülerimize yani birer konuşmacıya o toleransı tanıyoruz zaten biliyorsunuz efendim.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum Başkan, sağ olun.

Dolayısıyla Meclis olarak bizim bu bütçeleri gönül rahatlığıyla onaylayabilmemiz için artık bu ilkelerine uymamız gerekiyor. Meclis bütçesinin denetlenmesiyle ilgili olarak Meclis Denetleme Kurulunun -ki varlığı hâlâ devam ediyor İç Tüzük'ümüze göre, kaldırılmadı- denetim yetkisinin kullanmasının zorunluluğunu da burada belirtiyorum.

Kesin hesap kanunlarını görüşemiyoruz, kesin hesap kanunları üzerinde bir şey yapamıyoruz. Meclisle ilgili olarak kurulmuş olan özel denetim sistemi hiçbir şekilde ortalıkta yok. Meclis, en azından kendisini yöneten insanlara verdiği yetkilerin nasıl kullanıldığını denetlemek zorundadır diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.