KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, kurumların 2018 bütçeleriyle beraber 2016 kesin hesap kanunu tasarılarını da birlikte inceliyoruz.

Sizlere kesin hesap kanunu tasarılarını incelediğimiz kurumların Sayıştay denetim raporlarının en sonunu yani denetim görüşüyle ilgili paragraflarını birer birer okumak istiyorum.

"Başbakanlık 2016 yılı Sayıştay Denetim Raporu

Denetim Görüşü: Başbakanlığın 2016 yılına ilişkin ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır."

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2016 yılı Sayıştay Denetim Raporu: "Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2016 yılına ilişkin ekte yer alan mali rapor ve tablolarının önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır."

Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu Sayıştay denetim görüşü: "Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun 2016 yılına ilişkin ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği konusunda kanaate varılmıştır."

Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliğinin 2016 yılı Sayıştay Raporu: "Başbakanlık Tanıtma Fonunun 2016 yılına ilişkin mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır."

Diğerlerini de okumuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bu raporlar üzerine 2016 yılı kesin hesap kanun tasarılarını kabul edeceğiz birazdan. Günahı da vebali de bu raporları yazan insanların boynuna olsun. Eğer bunların dışında herhangi bir şey var da bize bildirmiyorlarsa biz ne yapabiliriz ki bu durumda, ne görüşü bildirebiliriz, ne söyleyebiliriz bu faaliyetlerle ilgili?

Herkesi canıgönülden tebrik ediyorum sayın bakanlarım, gerçekten tebrik ediyorum. Ama bu tür olaylar, maalesef -inşallah böyle bir olayla bu defa karşılaşmayız- daha sonra halının altından kokular gelmeye başladığı zaman ortaya çıkıyor ki inşallah böyle bir durumla karşı karşıya kalmayız diyoruz. Ancak, bu kesin hesap kanun tasarılarının bu şekilde incelenerek bitirilmesiyle ilgili sürecin artık bir son bulması gerekiyor çünkü karikatür gibi olmaya başladık.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Başbakanlığın 2018 yılı bütçesiyle ilgili görüşmeler yaparken ister istemez Başbakanlığın şu son dönem içerisindeki faaliyetlerinin de bir değerlendirmesini yapmak gerekiyor. Biraz önce Sayın Bakan bildirdiler, Başbakanlığın Anayasa ve hukuk devleti ilkeleri içerisinde devlet teşkilatını işletmekle görevli bir kurum olduğunu. Doğru, Başbakanlığımızın zaten bu olması lazım, başka bir şey olması falan mümkün değil.

Fakat, değerli arkadaşlar, biz olağanüstü hâl rejimiyle yönetilmeye başladığımız günden beri hukuk ilkeleri ve özellikle de Anayasa'ya uygunluk konusunda artık ciddi anlamda tereddüde düşmüş bir ülkeyiz. Anayasa'nın 119'uncu maddesi, çok net bir şekilde olağanüstü hâl kararnamelerinin olağanüstü hâlle ilgili konuları düzenlemek üzere ve geleceğe dönük kalıcı herhangi bir şey bırakmamak, sistemde değişiklikler yapmama koşuluyla yetkilendirdiği bir kurum. Bunu yapıyoruz. Peki, böyle mi gidiyor olağanüstü hâl kararnameleri? Gitmiyor. Gitmediğini hepimiz biliyoruz. Bundan da çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağımızı çok somut olarak görüyoruz.

Olağanüstü hâl kararnameleriyle yapılan düzenlemelere şöyle bir göz atalım. Başlıklarını daha önce bu Komisyonda söylemiştim, bir defa daha söyleyeyim: 1.046 tane madde düzenlemesi yapılmış. 468 madde olağanüstü hâl durumuyla uzaktan yakından ilgili olmayan, neredeyse sistemin hukuki altyapısında kalıcı değişiklikler yapan düzenlemeler. Öyle düzenlemelerle karşı karşıyasınız ki örneğin bu düzenlemelerden 678 sayılı Kararname'nin 27'nci maddesiyle cazibe merkezlerini düzenliyoruz. Cazibe merkezlerinin düzenlenmesi, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin belirli programlarına ilişkin yapılacak olan işlerle ilgili bir olay.

Yine, kamu arazilerinde irtifak hakkı kullanımı ve kullanma izni verilen tersane yatırımlarıyla ilgili düzenlemeyi 678 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 28 ve 29'uncu maddeleriyle yapıyoruz.

At yarışı lisanslarının Varlık Fonu'na -ki biz burada bunu görüştük- devriyle ilgili olarak, oy birliğiyle burada bunların kanundan çıkartılması ve bu şekilde yapılmaması gerektiğine karar vermiş bir komisyonuz. Burada kanundan çıkartılan bu düzenlemeyi bir de baktık ki 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de düzenlemişiz.

Başbakanlığın -daha doğrusu Bakanlar Kurulunun ve Başbakanlığın dolayısıyla- bu tür düzenlemeler yapma hakkı vardır. Vardır, vardır da olağanüstü hâl kararnameleriyle ilgili Anayasa'nın bu sınırlamasına rağmen niye bunların üzerinde ısrar ederiz ya da bunlarla ilgili yasal düzenlemelerimizi niye büyük bir hızla Mecliste gerçekleştirmeyiz? İşte bunun yanıtını bulamıyoruz.

Merkez Bankasının Kamu İhale Kanunu dışında alım yapmasıyla ilgili kanun hükmünde kararnameyle düzenleme yapıyoruz, OHAL kararnamesiyle. Merkez Bankasının ihalesiz olarak veya İhale Kanunu dışında işlem yapmasıyla OHAL'in ne ilgisi olabilir? Ne olabilir, yani ne çıkar?

Bazı iktisadi devlet teşekküllerinin Varlık Fonu kapsamına alınmasıyla ilgili düzenlemeyi 684 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle yapıyoruz. Biraz önce söylediğim konunun daha detayı. Bunlar olmaz. Bunların olması mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, burada her defasında yeniden söylüyorum. Kış lastiği kullanımıyla ilgili düzenlemeyi de burada yaptık. Kış lastiği kullanımıyla ilgili düzenlemeyi 687 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi'nin 2'nci maddesiyle yaptık. Muhtarların sigorta primlerinin hazineden karşılanmasıyla ilgili düzenlemeyi de burada yaptık. Resmî Gazete'nin basımıyla ilgili düzenlemeyi de burada yaptık. Gayrimenkul sertifikası ihracına ilişkin düzenlemeyi de burada yaptık. İşsizlik Sigortası prim borçlusu kurumların taşınmazlarının söz konusu borçlarıyla takasına ilişkin düzenlemeyi de burada yaptık.

Değerli arkadaşlar, biz devlet mi yönetiyoruz, hukuk devletinde mi yaşıyoruz? Doğru, Türkiye 15 Temmuzda gerçekten iğrenç bir kalkışmayla karşı karşıya kaldı. Bireysel olarak söylüyorum, partimin görüşü değildir. Bireysel olarak söylüyorum: Böyle bir kalkışma karşısında devletin olağanüstü hâl yetkilerini kullanması konusunda benim pek fazla tereddüdüm olmadı ama niye yalan söyleyeyim, yanıldım. Yanıldığımı şu anda itiraf ediyorum. Devletin böyle bir hakkı vardır, Anayasa bu hakkı vermiş, o zaman kullanılır ama Anayasa'nın verdiği ilkeler çerçevesinde kullanıldı zannediyorsunuz. Ama belirli bir süre sonra "Madem bu yetkimiz var, ben her türlü düzenlemeyi bununla yaparım." demeye başladığınız andan itibaren hukuk devleti ilkesi nerede kalıyor? İnsanların savunduğu, en azından şiddetle karşı çıkmadığı olayların böyle gümbür gümbür yıkıldığını görmesi büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Neyini savunacağız şimdi bu olayların hepsinin?

Aynı olayların devamı olarak, yine olağanüstü hâl kararnameleriyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nu yani daha önceden bankacılık sistemi içerisinde mevduata güvence sağlama amacıyla kurulmuş ve belirli ilkelere göre çalışması gereken bir kurumu birden bire Türkiye'nin en büyük holdingi hâline getiriyoruz. Çalışma ilkeleri de farklı, bilgileri de farklı, birikimleri de farklı. Bu olayla ilgili olarak şimdiye kadar ulaşabildiğim sağlıklı, resmî hiçbir bilgi yok.

Spekülasyon yapmak için değil. Buralardaki çabalarımızın büyük bir kısmı ya acaba bir şeylerini düzeltebilir miyiz, buralarda korkunç şeyler olabilir mi, gelecekte bizleri çok zor durumda bırakacak, hatta devleti çok zor durumda bırakacak olaylar mı oluyor acaba; bunları bir görmemiz gerekir diye araştırdığımız bilgilere ulaşamıyoruz. Elbette kalkıp da suç ve suçtan elde edilen gelirlerle ilgili olarak, hele bir terör örgütünün faaliyetlerinin finansmanıyla ilgili olarak faaliyetler yapanlarla ilgili herhangi bir tereddüdü kimsenin yok zaten. Yok, yok olmasına da bu kadar kuruluşun hepsiyle ilgili olarak bu incelemeler hangi zamanda yapıldı, nasıl yapıldı, nasıl hızlı bitirildi ve bunlarla ilgili ne yapılıyor? Buralara atanan insanların ücretleriyle ilgili, yönetim biçimleriyle ilgili dedikodular ayyuka çıkıyor. Biz devletimizin itibarını ön planda tutan insanlarız. Ama bununla ilgili olarak somut hiçbir bilgiyle karşılaşmıyoruz. Şimdi de karşılaşmayacağız. 1.019 şirkette 19,7 milyar Türk Liralık bir varlıktan bahsedildi şimdi, ilk defa duyuyorum bu rakamı da, daha önce de görmedim.

Sayın Bakanlar, değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti niteliğinin tartışılmaya açılmasına hiçbirimiz izin veremeyiz, vermemek gerekiyor. Sıkıntımız bu. Hukuka aykırı. Terörden, suçtan kaynaklanmış, beslenmiş olan şirketlerle ilgili kimsenin bir sözü yok, hatta bunu göğsünüzü gere gere söylediğiniz zaman, kara para aklayan ülkeler grubunda acaba alsak mı, almasak mı denilen bir ülkeyi aka çıkartırsınız, beyaz alana çekersiniz gri alandan biz bunlarla uğraşıyoruz diye. Somut olarak bunlar ortaya konur. Bunlar yapılmıyor.

Dolayısıyla Sayıştay raporlarından bu tarafa atladığımız andan itibaren şu anda devletle ilgili bütün düzenlemelerimizin ve uygulamalarımızın, Anayasa ve hukuk dışında yürütüldüğü şeklinde bir imaj doğmaya başladı, görüntü doğmaya başladı ki bu, bizleri ciddi anlamda geleceğe dönük karamsar yapıyor. Nitekim ekonomik olarak yatırımlarını Türkiye'de yapmayı düşünen, Türkiye'nin hukuk devletini tartışmaya açan insanlar karşısında gerektiği kadar da argümana sahip değiliz. Yani onlar bunu diyor diye otomatik olarak kabul eden insanlardan değiliz, elbette ki onlara karşı da bir şeyler söylenecek ama yok, bu konuda bilgi de yok, değerlendirilmiyor da, tartışılmıyor da. Mecliste tartışılmayan, Mecliste gerçek anlamıyla değerlendirilemeyen işte bütün bu faktörlerin hepsi de belirli bir noktaya getiriyor. Gelen raporlar da büyük ölçüde bu.

Şu anda özellikle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun yapmış olduğu değerlemeler konusu gerçekten gelecekte büyük sorunlar yaratabilecek nitelikte, gelen duyumlar inşallah doğru değildir. Çünkü bu kadar belirsizlik içerisinde bir şey öneremiyorsunuz, bir şey yapamıyorsunuz. Somut bir şey konulduğunda -ki bundan önceki bütçede oldu- "Bir dakika, bir dakika orada çok yanlış yapıyorsunuz." diyebiliyoruz. Burada ne diyelim? Sayıştay bu raporları düzenlemiş, onun dışındaki faaliyetlerle ilgili olarak hiçbir somut bilgi yok. Daha önceden bu konuda gelip de bu Plan Bütçe Komisyonuna da bilgi verilmemiş. Kanun hükmündeki kararnamelerin uygulama sonuçlarıyla ilgili olarak Meclise gelen herhangi bir şey yok. Ne yapacaksınız değerli arkadaşlar, ne yapacaksınız? Ülkemizi korumak zorundayız. Ve yeniden hukuk devleti olmanın niteliklerinin tartışılmadığı bir ülke konumuna gelmek zorundayız. Başbakanlığın temel işlevi bu şu anda, Başbakanlığın temel işlevi bu. Biz hukuk devletiyiz. O zaman hukuka uygun şekilde yapacağız yasalarımızı. Beklentimiz de bu, temennimiz de bu. Onun dışında bütçe kalemleri gerçekten artık ilgilendirmiyor insanları. Çünkü başlangıç ödeneklerine bakıyorsunuz, bitiş ödeneklerine bakıyorsunuz, uçurum var aralarında. Nereden karşılandı diyorsunuz? Yedek ödenekten aktarılmamış ama karşılanmış. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinde de var. Yedek ödenekten aktarılmadığı hâlde karşılanmış giderler nasıl karşılanır, devlette böyle bir şey olmaz ki. Bir de bakıyorsunuz ki öyle bir olayla karşı karşıyasınız.

Bunları incelemek zorundayız, bunlara bakmak zorundayız, aksi takdirde burada bakanlıkların, Başbakanlığın, kurumların bütçelerini gerçek anlamıyla görmüş olmayız. Bazı çabaların, bazı uğraşların takdire değer olduğunu şuralardaki slaytlardan da görebiliyoruz ama bizim şeyimiz, takdir etmenin yanında bütün bunların hepsinin maliyetinin acaba gerçek maliyetleriyle mi olduğunun da tartışılması. Bunlardan vazgeçerek bir Plan Bütçe Komisyonu üyeliği olmaz ki, görüşmesi de olmaz zaten.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.