| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Cumhurbaşkanlığı c) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ç) Sayıştay Başkanlığı d) Kamu Denetçiliği Kurumu e) Başbakanlık f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ğ) Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı h) Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği ı) Diyanet İşleri Başkanlığı i) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı j) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 31 .10.2017 |
LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler.
Sayın Başbakan Yardımcıları ve değerli milletvekilleri; arkadaşlarımız çok konuda görüşlerini ifade ettiler, aynı şeylere değinmeyeceğim ama bir iki şeye değinmek istiyorum özellikle de Diyanetle ilgili.
Şimdi, tabii ki bütçeler iktidarın siyasal tercihlerine göre hazırladığı ekonomik ve siyasal metinlerdir. İstediklerine öncelik verebilirler ama ben burada Diyanet bütçesindeki yüzde 13'lük artış ile Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini kıyasladığımda çok fark görüyorum yani Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinde sanki çok büyük bir artış varmış gibi görünmüş olsa da aslında bu personel giderlerinin artışına dönen bütçe harcamaları, ama eğitim yatırımlarında değil. Mesela böyle kıyaslar yaptığınızda dengeli olmasını arzu ederdim.
Şimdi, Diyanet İşlerinin kesinlikle bu ülkedeki merdiven altı eğitimlere izin vermemesi gerekiyor bana göre. Yani Kur'an kursları olsun, din eğitimleri olsun, o kadar çok kontrolsüz faaliyet sürdüren yerler var ki her gün de karşımıza çıkıyor. Yani bu görev kimin? Bu görev, tabii ki, öncelikle cemaatlerin, tarikatların asla değil, derneklerin değil; bu görev Diyanetin ve Millî Eğitim Bakanlığının ama maalesef hâlen merdiven altı bir sürü kontrolsüz yer var. Bence Diyanet İşlerinin öncelikle yapması gereken şeylerden bir tanesi bu sağlıksız yapıları ortadan kaldırmak, hatta cezai müeyyideler getirmek belki çünkü bunun her gün her türlü sakıncasını görüyoruz.
Yine, hani hep "paralel" kelimesinden kaçınmaya çalışıyoruz, "paralel" kelimesi bizi rahatsız ediyor ama paralel yapılar da oluşturulmaya devam ediliyor. Mesela, bu bahsettiğim, işte, Ensar Vakfı da var onun dışında yani diğer cemaatlerden kastettim ama onun dışında da Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, şunlar bunlar, birtakım vakıflar var, Millî Eğitim Bakanlığı var, Diyanet İşleri var. Şimdi, hangi görev kimin ya da neden bu vakıflara bu görevler, bu sorumluluklar veriliyor, üstelik de paraları, karşılıkları bu bakanlıklardan çıkarak? Oysa bu bakanlıklar bunları çok rahat yapabilecek düzeyde. Yani buradaki paralellik de aslında son derece rahatsız edici boyutta. Bu, Millî Eğitim Bakanlığına geldiğimde de söyleyeceğim bir noktadır ama Diyanet İşlerinde de aynı şekilde paralellik söz konusu. Maalesef bir sorumluluk alanı, sorumluluk merkezi tanımlaması yok. Bir an önce bu vakıflara verilen görev ve sorumluluklardan, artı, diğer, onun dışındaki merdiven altı yerlerden de vazgeçilmeli.
Şimdi, Diyanet İşlerinin örneğin Kredi ve Yurtlar Kurumuyla protokolü var. Kredi ve Yurtlar Kurumuyla sadece Diyanet İşlerinin protokolü var yani başka bakanlıkları ilgilendirmez mi? Geçen sene burada Sayın Çağatay Bey'in sunumunu görmüştük, işte, maneviyat istasyonları vardı. Kredi ve Yurtlar Kurumunda birtakım eğitimler veriliyordu, millî ve manevi değerleri geliştirme eğitimi veriliyordu ve bir tek Diyanet İşleriyle vardı yani başka hiçbir bakanlıkla ilgisi yok mu ya da başka bir birimle, kurumla ilgisi yok mu? Yani bunların çok doğru tanımlanması lazım. Yine geldiği zaman Kredi ve Yurtlar Kurumu, aynı şeyi tüm vekillerimiz burada görecek.
Şimdi, bir başka paralellik şu: "Diyanet İslam akademileri kurulacak." deniyor ama onun öncesinde dinî yüksek ihtisas merkezleri, "ihtisas eğitim merkezi" diye bir kavram var. Şimdi, Sayın Başbakan Yardımcıları, ben uzun yıllar sosyal bilimler enstitüsü müdürlüğü yaptım, çok iyi bilirim, ilahiyat fakültelerinde 3 tane temel bölüm vardır: Felsefe ve din bilimleri, temel İslam bilimleri ve İslam tarihi ve sanatları. Şimdi, dinî yüksek ihtisas merkezlerine şöyle bir görev verilmiş: Vaizlik, müftülük yapabilmeleri için, buralara insan kaynakları sağlayabilmek için, özellikle lisansı temel İslam bilimlerinde olan, işte, başvuranlar alınacak ve -şu anda ülkemizde 7 ya da 9 merkez yapılmış- buralarda eğitim görecekler, ihtisas elde edecekler. Ama şu bir gerçek: Şimdi bu üniversitelerin zaten 3 ana bilim dalında da -ki en çok da temel İslam bilimlerinin öğrencisi olur- temel İslam bilimlerinde de yüksek lisans ve doktora programları var. Şimdi, üniversiteler temel İslam bilimlerinde yüksek lisans, doktora programı yapıyor. Peki, dinî yüksek ihtisas merkezleri ne yapıyor, nasıl bir titr veriyor, nasıl bir unvan veriyor? Yani onun yerine temel İslam bilimlerinin altında böyle bir şey olabilir. Bakın, gene bir paralellik, böyle, ne olduğu... Hani orada da bir şey var, burada da bir şey var. İlahiyat fakülteleri bunları gayet güzel verebilecektir. Yani böyle ayrı ayrı yapılanmaların ben anlamlı olduğunu hiç düşünmüyorum. Bunu lütfen değerlendirmenizi rica ediyorum çünkü gerçekten bu önemli. Yani bir şey kaliteli yapılacaksa kaliteli yapılır ama birkaç yerde yapılınca bunun zaten tanımı değişir, adı değişir. Yüksek lisans, doktora programlarında da zaten bu tür şeyler var.
"Diyanet İslam akademileri" diye bir isim geçiyor. Diyanet İslam akademileri bizim ilahiyat fakültelerinden farklı mı? Öbürlerini lağv mı edeceksiniz? Yani ne farkı var? Mesela bunlar benim aklımda soru işaretleridir, bunu da sormuş olayım.
Sonra, bu yüksek ihtisas merkezleri üniversitelerin içinde değil bildiğim kadarıyla, değil zaten inceledim de şimdi ben onları. Ama ne titr verdiği de belli olmayan ya da kimler eğitimci orada, bunlar da hiç tanımlanmış değil, bunun da altını çizmek isterim.
Diğer taraftan, her konuya girmeyeceğim ama Başbakanlık sunumunda dikkatimi çok çekti yani özellikle söylemeden de geçemeyeceğim. Konuşmamı da çok uzun tutmayacağım zaten, iki gündür ses kısıklığımdan rahatsız olduğunuzun farkındayım ama yapacağım da hiçbir şey bu konuda maalesef yok, kusura bakmayın. Şimdi, şöyle deniyor sunuş konuşmasında: "Türkiye'nin sürekli güçlü iktidarlar tarafından yönetilmesini sağlamak, kuvvetler ayrılığını tam anlamıyla hayata geçirmek..." Bizim istediğimiz zaten kuvvetler ayrılığı ama tek elden nasıl kuvvetler ayrılığı oluyor onu anlayamıyorum tabii. Yine, "Güçlü yasama ve güçlü yürütmeyi tesis etmek." Yasama nasıl güçlü olacak tek elden o da belli değil, yani bu yanlış bir kavram. Bu zaten "Neden evet verelim?"in altındaki nedenler, reklamlar vardı, oradan alınmış güzel cümleler olmuş. Sonra şöyle diyor: "Yürütmenin hızlı karar almasını, alınan kararların hızlı ve etkin yürütülmesini temin etmek, Türkiye'yi yönetme yetkisini seçmenlerin en az yüzde 50+1'ini alan Cumhurbaşkanına vermek." Bunun altında oy alanlara yönetme yetkisi vermemek, bu çok ağır olmuş. Yani bu, diğerlerini, yüzde 49'u yok mu saymak ya da hiç görüş almamak mı? Yani yetkisini vermemek. O kadar ağır bir cümle olmuş ki. Hemen altında diyor ki: "Millî birliğimizi ve bütünlüğümüzü korumak ve güçlendirmek, kutuplaşmaları önlemek." Ama böyle kutuplaşır zaten, bu cümleden sonra zaten kutuplaşır. "...korumak ve güçlendirmek, milletin ortak iradesinin Türkiye'yi yönetmesini sağlamak." Şimdi, Türkiye'nin ortak iradesi yüzde 50+1'le oluyorsa bu nasıl bir matematik yani bu mu ortak irade, diğerleri ne olacak? Bunu eleştirdiğimi bilmenizi isterim.
Diğer konular söylendiği için -notlarımda var ama- söylemek istemedim. Bir de uyumlaştırma yasalarından bahsediliyor. Bir de işte deniyor ki: "16 adet olağanüstü hâl KHK'sı çıkartılmıştır." Yani zaten biliyoruz ki bu KHK'ların hepsi olağanüstü durumlarda alınacak kararları ifade etmiyordu yani 15 Temmuzla ilgili değildi. Bazı Meclisten geçmeyen şeyler de KHK'ların içine kondu rektör seçimine kadar, şu anda aklıma ilk geliveren. Hani bu da çok böyle iyi bir şeymiş gibi 16 adet olağanüstü hâl KHK'sı... Böyle giderse zaten çok 16'lara da varır.
Peki, teşekkür ediyorum dinlediğiniz için, sağ olun.