| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Cumhurbaşkanlığı c) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ç) Sayıştay Başkanlığı d) Kamu Denetçiliği Kurumu e) Başbakanlık f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ğ) Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı h) Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği ı) Diyanet İşleri Başkanlığı i) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı j) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 31 .10.2017 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Çok teşekkür ederim.
Sürem çok sınırlı. Ben de hızla anlatmaya çalışayım. Önce Diyanet İşleriyle ilgili görüşlerimi ifade etmek isterim.
Şimdi, bildiğiniz gibi, 3/3/1924 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılıyor ve yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluyor. Kuruluş amacı aynen şöyle: "İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek." Bu aynı düzenleme yani 1924'te yasanın düzenlenişi, kaldırılışı sırasındaki düzenleme aynen şu anda da mevcut olan Diyanet İşleri Başkanlığının görev ve yetkileri hakkındaki kanunda yer alıyor. Nedir Diyanet İşlerinin görevi? Dinle ilgili işleri düzenlemek. Oysa konuşma metnine ve yapılan işlerle ilgili özetlere baktığımızda, örneğin, şöyle bir görevi var Diyanet İşleri Başkanlığının: "Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla iş birliği yaparak meskûn mekânların estetik ve mimari açıdan iyileştirilmesi." Şimdi, ben bunu anlayamıyorum, Diyanet İşleri Başkanlığı niye mimariyle uğraşıyor? Bu konudaki görev alanı içinde de değil, yasa dışı bir şey yapıyor.
Bir başka konu, yine aynı, sayfa numaralarını da verebilirim, 26'ncı sayfada, Diyanet İşleri Başkanlığı, FETÖ, PDY, DEAŞ'la ilgili rapor hazırlıyor. Şimdi bu da Millî Güvenlik Kurulunun herhâlde veya MİT'in görevleri arasında ya da emniyetin görevleri arasında. E çok yakında da Nüfus İşleri Yasa Tasarısı için de müftülere nikâh yetkisi verdik. Şimdi, bu kadar genişletilmiş bir görev alanı içinde yapılması gerekenlerin ne olduğu konusuna baktığımızda ben şu kaygıyı duyuyorum: Giderek toplumumuz laik bir toplum olmaktan çıkarak tamamen bütün dünya işlerini de din penceresi üzerinden, din esasları üzerinden kurmaya hazırlanıyor.
Yine, vakit darlığı nedeniyle esas alanım olan İnsan Hakları Kurumuna değinmek istiyorum. Ben ilk İnsan Hakları Danışma Kurulu oluştuğunda o kurulun başkan yardımcılığına seçilmiştim. Yasayla kurulmuştu. Sayın Ertuğrul Yalçınbayır dönemindeydi. Şimdi ihraç edilmiş olan İbrahim Kaboğlu Başkanımızdı, ben de Başkan Yardımcısıydım. Yani bu serüvenin çok yakın tanıklarından biriyim ve İnsan Hakları Kurumunun bir ulusal önleme mekanizması olarak kurulmasının çok değerli olduğunun da bilinci içindeyim. Ama biz neredeyse on beş yıldır bir adım ileri gidiyoruz, üç adım geri gidiyoruz. Son kurmuş olduğumuz bu yasanın fevkalade geri olduğunu söylemek zorundayım. Hangi nedenle geri? Bir kere kuruluş yapısı içindeki liyakat unsuru -yani 8+3'teki kurumu oluşturacak arkadaşlarım beni affetsinler- insan hakları alanında çalışmış olmak, insan hakları alanında öne çıkmış olmak. Ben 11 isme de, bakıyorum, 11 ismi de, iyi kötü bütün hayatını insan hakları mücadelesine adamış bir arkadaşınız olarak hiçbirini -beni bağışlasınlar lütfen- tanımıyorum. Tanımıyor olabilirim, bu benim eksikliğim olabilir. Fakat beni başka bir şey kaygılandırıyor. Şimdi, bu yasayı biz 6 Nisan 2016'da kabul ettik, 20 Nisan 2016'da yürürlüğe girdi. Yine bilgilerim beni yanıltmıyorsa 27 Şubatta da kurul oluştu. 27 Şubattan bu yana, hadi, evet, yenidir, yeni olması nedeniyle mazur görülebilir ama Türkiye insan hakları ihlalleriyle kavruluyor, dünya kadar ihlal var. Bir eski İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanını ihraç etmişiz. 80 bine yakın ihraç edilmiş insan var. Cezaevleri dolu. Gözaltı merkezlerinden şikâyetler yükseliyor. Ama bizim elimizde İnsan Hakları Eşitlik Kurumunun eylemi konusunda -bir iki tane cezaevi ziyaretinde bulunmuşlar- hiçbir şey yok. Şimdi, eylemsiz ve etkisiz bir kurul oluşacaksa ne olacak sevgili arkadaşlar? Birçok arkadaşım ifade etti. Bizim kaygımız bir insanın korunması, insan onurunun korunması noktasında ama ülkemizin onuru diye de bir onur var. Bu onur da, eğer bir devlet...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - ...kendi insanını, kendi yurttaşını koruyabilirse, onun haklarını koruyarak hareket edebilirse o zaman başı dik olur, başı gökte olur. Şimdi, biz birbirimizle konuşurken sanki eksik arıyor gibi düşünülüyoruz ya da muhalefet hep ayrıksı şeylerle bizi yıpratmaya çalışıyor gibi düşünülüyor. Oysa bu ülke bizim ülkemiz, bu insanlar bizim insanlarımız. Bu sebeple, önümüzdeki en önemli görev insanı korumak.
Şimdi, burada konuşma metninde şöyle bir düzenleme var, diyor ki: "Ülkemizin insan haklarının korunması..." Ülkelerin insan haklarının korunması olmaz arkadaşlar, insanın insan haklarının korunması olur. Ülkemizin yurttaşlarının ya da ülkemizdeki insanların haklarının korunması gibi bir görevimiz var. Hani burada hiç eşitlikten söz edilmemiş. İstanbul Sözleşmesi'nden sonra düzenlemedik mi biz bu yasayı, öyle kabul etmedik mi?
Ben hepimizi samimi olmaya, hem kendi iç hukukumuza hem de uluslararası hukukumuza, kendi insanımız için ve kendi ülkemiz için sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu bütçeyle de gerçekten insan haklarını korumak mümkün değil. Belki aykırı bir şey söylüyorum. Çok az bir bütçe. Bu bütçeyle siz bu kurumu tanıtamazsınız, bu kurumun içselleştirilmesini, bu kurumun yararlı bir hâle gelmesini de sağlayamazsınız.
Teşekkür ederim.