KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; akşam başladığımız saatten bu vakte kadar çok değerli görüşler ortaya konuldu benim şu anda sunum yaptığım kurum kuruluşlarla ilgili ve diğerleriyle ilgili. Bunlardan çok istifade ettiğimi özellikle ifade etmek isterim.

Hem konuşmalar sırasında hem de soru-cevap bölümünde sorular oldu, eğer izin verirseniz ben konuşmalar sırasında ve soru-cevap bölümünde olanlarla beraber bunları cevaplamak isterim çünkü çok önemli konular.

Tabii, Diyanetten şimdiye kadar, 2002'den bugüne kadar başka kurumlara kaç kişi geçtiğini sordu. 9.318 kişi şu ana kadar geçmiş. Bunların büyük bir kısmı öğretmenliğe geçiştir çünkü ilahiyat fakültesi mezunları öğretmen olabiliyorlar. Öte yandan bir kısmı üniversitelere geçiş; doktorasını, yüksek lisansını yapmış olanların büyük bir kısmının ilahiyat fakültelerine, İslami ilimler fakültelerine geçtiğini görüyoruz. Diğerlerinden de farklı kurumlara geçiş var. Bütün kurumlara, kime ne kadar geçtiği de burada var elimde. Örneğin Millî Eğitim Bakanlığına 5.050 kişi geçmiş yani bunların tamamı öğretmen statüsünde geçen arkadaşlarımız. Tabii, bunlar yükseköğrenimde eğitim gördükleri için daha üst görevler veya başka sınavları kazandığı zaman onların oraya geçmeleri onların hakkıdır. Daha önce izin verilmediği zaman konu yargıya gitmiş ve yargı "Bunlara izin vereceksiniz." diye de kararlar vermiştir. O nedenle bu geçişlerin olduğunu burada ifade etmek isterim.

Cenazeyle ilgili olarak devletin uygun görmediği cenazeyle ilgili bir değerlendirme yapıldı. Tabii, bu daha önce de yapıldı. Tabii, Diyanet İşleri Başkanlığına bu konuda sorular da sorulmuş daha önce, buna ilişkin cevaplar da verilmiş. Örneğin ben o cevaplardan birisini burada okumak isterim: "Diyanet İşleri Başkanlığı yasaların verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde ve ilgili mevzuat uyarınca inancından, görüş ve düşünüşünden dolayı vatandaşlarımız arasında ayrımcılık yapmaksızın hizmetini sürdürmektedir. Sela hizmetleri verilirken takip edilecek esaslar 06/08/2007 tarihli ve 920 sayılı 2007 Başkanlık Genelgesi'nin 20'nci maddesinin (1)'inci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre cenaze için sela verilmesi dinî bir vecibe değildir. Cenaze namazının belirli bir vakti yoktur. Cenazenin teçhiz ve tekfini tamamlandığında bekletilmeden namazının kılınıp hemen defnedilmesi uygun olandır. Böyle yapıldığı yani 5 vakit namazdan herhangi birinin vakti beklenmeden cenaze hazır olunca cenaze namazının kılınacağının halka duyurulması için bazı yerleşim merkezlerinde sela verilmeye başlandığı ve zamanla bu uygulamanın âdet hâlini aldığı bilinmektedir. Günümüzde cenaze namazları genellikle vakit namazlarını müteakiben kılınmakta olduğundan, ayrıca sela verilmesine gerek olmamakla beraber dinen sakıncalı görülmeyen bu âdet bazı yerlerde ve yurdumuzun neredeyse tamamında hâlen devam etmektedir." Cenaze için sela verildikten sonra ölenin kim olduğunun da minareden duyurulması âdet, bölgelerde vefat edenin ve memleketinin söylenmesiyle yetinilmesinde bir mahsur görülmüyor ve övücü ifadeler kullanılmaması, herkese eşit şekilde davranılmasına ilişkin bir genelgesi var. Öte yandan, terörle mücadele sırasında hayatını kaybeden teröristlerle ilgili zaman zaman sorunlar gündeme geliyor bunlarla ilgili. Tabii, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının söylediği musalla taşına getirilen kişinin kim olduğunu imamın araştırma görevi yok. Cenaze camiye getirildiği zaman onun görevi onun cenazesini kılmaktır ancak İslam bilginlerinin bu konuda bir fetvasından bahsediyorlar, o da devlete karşı isyan edenlerin cenaze namazının kılınamayacağına dair de bir görüş olduğunu söylüyorlar bu cevabın içerisinde. Bunu da buradan ifade etmek isterim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Siyaset katmış olmuyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben din adamı değilim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz siyasetçisiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben siyasetçiyim. Ben Diyanetin verdiği bir cevabı...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Devlet kurumu ama.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bak, bir şey söylüyorum. Diyanet İşleri diyor ki: "Getirildi, camiye kondu. Bu kimdir, terörist midir, değil midir, bunu araştırma görevi imamın değildir."

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama muğlak kalıyor açıklamanız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Benim açıklamam muğlak değil, çok net. "O kılar ama İslam bilginlerinin de böyle bir görüşü var." diyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Buna bağlı olarak yapmayabilir mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Terörist olduğunu biliyorsa tabii, yapmayacak demektir. Ben bir şey demiyorum, bakın, camideki işler dine göre yapılan işlerdir. Dolayısıyla, buradaki işler dinin kurallarına göre yürür, benim şeyime göre yürümüyor. Orada biz şöyle namaz kılınır, böyle oruç tutulur diye kanuna yazmıyoruz. Bunlar dinin kendi içindeki şeye göre... "Bu, bazı alimlerin görüşü." diyor yani "Herkes böyle diyor." anlamında değil. Bazılarının görüşü olduğuna dair de bir cevap verilmiştir, onu ben burada ifade ettim.

Ayrıca, Ertuğrul Bey DİTİB'le ilgili bir şey söyledi konuşması sırasında, Almanya'da DİTİB görevlilerinin istihbari anlamda çalıştığı, vesaire şeklinde. Bu bir iftiradır, böyle bir şey yok ve FETÖ'cülerin...

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Genel Sekreter burada bir yanlış anlama olduğunu söylüyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın, bir şey söylüyorum. Genel Sekreterin yaptığı şey yanlış, onun yaptığı da yanlış. Orada FETÖ'cüler özellikle Diyanetle ilgili olan herkesin böyle bir şey yaptığına dair ihbarlarda, şikâyette bulunuyorlar. Hâlâ yine şimdi başka ülkelerde de aynı ihbarı ahlaksızlar yapıyorlar ve orada işlem yapılıyor ve bunlarla ilgili Alman savcılık makamı tutuklama talebinde bulunuyor ancak Alman mahkemesi delil yetersizliğinden dolayı bunu reddetmiştir. Almanya'nın son yıllarda Türkiye'ye karşı tutumunu hepimiz yakından görüyoruz, biliyoruz. Onun için de orada bir kasıt olduğunu biliyoruz. Bizim Almanya'daki din görevlilerimizin hiçbirisi teröre, şiddete karışmadığı gibi o camilere giden vatandaşlarımızın hiçbirisi de bugüne kadar Alman hukukunu ihlal eden herhangi bir suçun içerisinde asla bulunmamışlardır, herhangi bir istihbarat faaliyetinin içinde de bulunmaları söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti istihbaratını nereden, nasıl alacağını bilir ve onun gücü, kudreti kendinde vardır ve din adamları buna hiçbir zaman alet edilmez, edilmemiştir de. Bu, din adamlarımıza yapılmış bir iftiradır. Bunu buradan açıklıkla ifade etmek isterim, doğru olmadığını ifade etmek isterim.

Tabii, OHAL ilan edildiğinde üç ay dedik, ben konuştum o zaman da "İnşallah üç aydan sonra buna ihtiyaç kalmaz, hatta daha erken de bitirebiliriz." dedik. Ancak, Türkiye'nin 15 Temmuzda karşı karşıya olduğu tehdit ve OHAL ilan edildikten sonra yapılan çalışmalar gösterdi ki bizim gördüğümüz, buz dağının bir kısmı. Örgütün yapısı, çalışma yöntemi, takiyeyi esas alması ve bunların tespiti konusundaki zorluklar ve bu örgüte terör örgütü nazarıyla bakışın sonradan olması ve geçmişte böyle bir bakış, kriminal bir yaklaşım olmaması; eldeki bilgi, belge, delil durumu nedeniyle mücadelenin zaman alacağı görülmüş ve bu nedenle, bu tehdidi bertaraf etmek maksadıyla bu zamanı da dikkate alarak OHAL'in uzatılma ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca OHAL sadece FETÖ için değil PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele için de kullanılmaktadır. Şu anda vatandaşımızın OHAL'den dolayı rutin hayatında bir değişiklik yoktur.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yapmayın Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben görüşümü söylüyorum, siz söylediniz.

Terör örgütlerinin bir rahatsızlığı vardır, çünkü OHAL onlara etkin bir şekilde uygulanıyor ve onlar bundan fevkalâde rahatsızlar. Ama vatandaşın rutin hayatında, gündelik hayatında -20 Temmuzda ilan edildi- 20 Temmuzdan öncesi ve sonrası arasında bir fark olmadığını, her türlü hakkını, hukukunu kullandığını özellikle ifade etmekte fayda görüyorum. Tabii, ne zaman kalkar? Bu, ihtiyaç kalktığı zaman elbette kalkacaktır, zaruret kalktığı zaman kalkacaktır.

Ertuğrul Bey "Fransa'da kalktı." dedi. Doğru söylüyor, kalktı ama Fransa Hükûmeti, çıkardığı yasayla OHAL'de ihtiyaç duyduğu bütün maddeleri normal yasaya taşıdı, dolayısıyla o ihtiyaç duyduğu kuralları yasaya taşıdığı için OHAL'e ihtiyacı kalmadı. Yani onların koyduğu kuralları -siz herhâlde bakmışsınızdır- biz Türkiye'ye getirsek herkes ayağa kalkar ama Fransa'da olunca demokratik oluyor, hukuk devletine uygun oluyor, yerine göre bir değişim şeyi var.

Lale Hanım sordu: Şimdi, merdiven altı din eğitim ve öğretimi yapılması fevkalade büyük bir yanlışlıktır, buna bizim göz yummamız, izin vermemiz mümkün değildir. Türkiye'de din eğitimi ve öğretimi ihtiyacı, yasalarımız çerçevesinde Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde imam-hatip liseleri ve üniversitelerimizde ilahiyat fakülteleri, İslami ilimler fakülteleri ve ayrıca liselerimizde seçmeli Kur'an-ı Kerim ile Peygamberimiz'in hayatı ve dinî bilgilerle ilgili dersler yoluyla giderilmektedir. Öte yandan, Anayasal kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığı da açtığı Kur'an kursları ve cami içi ve dışında verdiği hizmetler vasıtasıyla vatandaşımızı bilgilendirme konusunda çalışmalarını yürütmektedir.

Tabii, bunun dışında bazı sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü çalışmalar var. Onlarla ilgili de Millî Eğitim Bakanlığı bir denetim yapıyor. Onlar eğer bir dernekse İçişleri Bakanlığı denetimi var, vakıfsa Vakıflar Genel Müdürlüğü denetimi var. Eğer herhangi bir eğitimle ilgilenen yönü varsa İçişleri Bakanlığının bir denetimi var. Burada şunu özellikle ifade etmek isterim: FETÖ'yle alakalı, bütün arkadaşlarımız dile getirdi, hem Cumhurbaşkanımızın hem de önceki başkanımızın görevden ayrılırken ki ifadesi çok açık, net, burada bir geç kalmışlık vardır. Çünkü FETÖ terör örgütü ve dinî konularda sapkınlık içerisinde olan gruplarla ilgili elbette Diyanet İşleri Başkanlığının toplumu bilinçlendirme, aydınlatma ve onlara karşı uyarma görevi vardır. Bunu tam yapması lazım. FETÖ raporunun, 15 Temmuzdan sonra değil de daha önce yayınlanmış olması gerekirdi. Ama dikkat ederseniz, FETÖ'yle ilgili konularda -ben polemik olsun diye söylemiyorum- bugüne kadar Türkiye'de cumhuriyet hükûmetlerinden hiçbirisi, AK PARTİ Hükûmetine gelene kadar hiçbir başbakan FETÖ'ye "terör örgütü" demedi, hiçbir bakan da demedi ama ilk defa Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, bu yaklaşımı ortaya koydu ve daha sonra da ortaya çıkan bu olaylar bu yaklaşımın doğruluğunu ortaya koydu. Kriminal gözle, devlet bütün kurumlarıyla bu örgüte yaklaştı ve bu örgütün suç delillerini ortaya çıkarma konusunda da bir seferberlik var. O yüzden zorluk var FETÖ'yle mücadelede. Çünkü gizliliği esas alıyor ve göründüğü gibi olmuyor, olduğu gibi görünmüyor. Siz çok laik biri zannediyorsunuz ama adam kendini gizlemiş, laik biri değil; çok dindar biri zannediyorsun, o kendini gizlemiş, başka bir yerde; çok milliyetçi zannediyorsunuz, siz milliyetçisiniz, o sizden daha milliyetçi gözüküyor. O yüzden, bunları tespitte gerçekten çok büyük zorluklar var ama kamu kurumlarımız bu konuda kılı kırk yararcasına bir faaliyetin içerisindedir. Kimseye haksızlık yapmadan, doğru tespitler yaparak devletimiz ve milletimiz için tehdit oluşturan bu terör örgütü ve mensuplarını tehdit ve tehlike olmaktan çıkarmak için mücadele devam etmektedir.

Tabii, Diyanet İşleri Başkanlığı bu olaydan sonra Türkiye'de başka dinî kitap, dergi, yayın veyahut da sohbet, başka şeyler yapan bütün gruplarla ilgili de -buradan çok net söylüyorum- bundan sonra raporlar yayınlayacaktır, onların kitaplarında varsa sapkınlıklar, yanlışlıklar, bunları rapor edecektir. Halk bu raporlara itibar eder etmez; o, vatandaşımızın takdiridir ama Diyanet İşleri Başkanlığının bundan sonra bu alandaki bütün yayınların, bütün çalışmaların üzerinde bir değerlendirme yapıp vatandaşımızı uyarma görevini yapacağını buradan ifade etmek isterim ve bu konudaki çalışmalara da başlamıştır. Bundan sonraki bu çalışmaları siz de yakından göreceksiniz.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Devlet yurtlarına yönlendirecek. Çocuklarımızı devletin yurtlarına emanet edecek.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda zaten Kredi ve Yurtlar Kurumu... Biliyorsunuz, 183 bindi Kredi ve Yurtlar Kurumu kapasitesi, en son -rakamda bir yanlışlık olmasın- 680 bine çıktı. Yani biz bunu artırmak için de büyük bir kampanya başlattık.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Ortaöğretim yurtlarının sayısı...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ha, ortaöğretimde, dediğiniz doğru, orada da pansiyonları artırmamız lazım. Onun üzerinde de -rakamlar yanımda değil ama- Millî Eğitim Bakanlığı size verecektir ama ben de katılıyorum. Oradaki yurtların sayısını da öğrencilerimizin başka yere gitme ihtiyacını duymayacağı şekilde artırmamız gerektiğine ben de inanıyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Çünkü, en küçük yerleşim biriminde bile Diyanetin bir tane imamı görev yapıyor. Diğeri, "Çocuğumuzu çoluğumuzu, geleceğimizi, bunları Millî Eğitim Bakanlığına, devletin yurtlarına emanet edin." demesi lazım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Efendim, şimdi, diğer bir konuya gelince. İhtisas merkezleri paralel yapılarla ilgili, Lale Hanım söyledi, başka arkadaşlar da ifade ettiler. Şimdi, bu ihtisas merkezleri kamuoyunda yeterince bilinmiyor. İhtisas merkezleri ayrı bir şey değil yani üniversite gibi akademik eğitim veren bir yer değil, ortaöğretim gibi bir eğitim veren yer değil. Esasında, kurumların eğitim merkezleri var ya -adalet eğitim merkezi veya başka kurumların- meslek içi eğitim veren bir yer. Bir kişi imam-hatip olduğu zaman işte diyanet eğitim merkezleri var, oraya gidiyor. Ama vaizlik veya müftülük görevi yapacaklar buraya gidiyor. Önce vaizlik için bu ihtisas merkezine gidiyor, belli bir süre eğitim alıyor. Daha sonra sınavı kazandığı zaman bu kişi bu sefer müftülük için bu merkezlere gidiyor, oradan sertifika alıyor ve müftü görevi yapıyor. Bunlara doktora veyahut da yüksek lisans payesi verilmiyor, böyle bir titr falan da...

LALE KARABIYIK (Bursa) - Aynı sertifika programını sosyal bilimler enstitüsü yapabilir üniversitenin altında.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hayır, hayır, bunu yapamıyor onlar. Neden yapamıyor? Şöyle söyleyelim: Şu anda ilahiyat fakültelerinde Arapça tam öğretilemiyor maalesef. Dil konusunda bizim Türkiye'de ciddi sıkıntımız var. İslam'ın orijinal kaynaklarının dili Arapça, Kur'an-ı Kerim ve hadisler.

Şimdi, bir müftü düşünün, Kur'an-ı Kerim'i açıyor fakat onun mealini bilmiyor veya bir hadisi bilmiyor, onun mealini bilmiyor. Şimdi, ilahiyatlarda yetişenlerin büyük bir kısmı -ben çok net söyleyeyim- Kur'an-ı Kerim'i baştan sona açıp bir mealini verme, bilme kabiliyeti Türkçesine bakmadan...

LALE KARABIYIK (Bursa) - İyi eğitilemiyor mu? İyileştirilsinler o zaman.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, burada sıkıntı var. Şimdi, burası ne yapıyor? Burası Arapçayı öğretiyor müftüye yani onu tam öğretiyor. Kur'an-ı Kerim'i ve hadisleri en azından orijinal dilinden öğrenmek...Ve Pratikte müftü olarak karşılaşacağı sorular, konular yani bir nevi uzman yetiştiriyor, doktorların uzmanlığını yapması gibi herkes tıp fakültesini bitiriyor ama ne yapıyor? Uzman doktor yetiştirmek için de ayrıca bir eğitim. Bu tıpkı onun gibi. Bir uzmanlık eğitimi veriyor ve kaliteli din adamı yetiştirmek için yapılıyor. Bu yaşadığımız sıkıntılar yaşanmasın diye yapılıyor. Onun için bu son derece önemli bir eğitim ihtisas merkezi, bu paralel bir eğitim merkezi kesinlikle değil. Diyanetin içinde, Diyanetin bünyesinde hizmet içi eğitim veren bir yerdir. Müftü, vaiz yetiştiriyor sadece burası.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Pardon, bir şey söyleyebilir miyim izninizle.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir de bir şey daha söyleyeyim, siz şunu söylediniz: "Sadece temel İslami bilimler alınıyor." İlahiyat fakültesi veya İslami bilimler fakültesi mezunu olan herkes sınavlarda, vaizlik sınavında başarılı olması hâlinde buraya zorunlu olarak gidiyor, herkes gidiyor. Dolayısıyla, temel fakültelerdeki bölümlere göre alım değil de mezuniyete göre alım yapılıyor. Bunu da özellikle ifade etmek isterim.

Tabii, Diyanetle ilgili bir Diyanet akademisi kurulması çalışması var. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili yasayı Meclise inşallah getireceğiz çünkü burada çok ciddi bir sıkıntımız var bizim. İmam-hatiplerin, Kur'an kursu öğretmenlerinin ve diğer görevlilerin çok iyi şekilde hizmet içi eğitim veya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcımız, süreniz doldu.

Ek süre veriyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Peki, memnun olurum çünkü bayağı çok soru var.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Ben burada bir şey sorabilir miyim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, personel, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesine gelince: Bütçeye tabii baktığınızda hakikaten rakamlar yüksek geliyor ama ben rakamları şöyle bir inceledim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Adil mi efendim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şöyle baktığımızda, rakamların yüzde 94,08'i sadece personel gideri yani geri kalana bakıyorsunuz, mal ve hizmetler yüzde 3,25; sermaye giderleri yani yatırım şeyi 1,76; cari transferler de binde 41. Şimdi, artışın nedeni nedir diye ben baktım, sadece personel giderleri nedeniyle artış olur, bir artış falan yok, sadece maaş veriyor. "İmamlara maaş vermeyeyim." diyorsanız o ayrı bir konu ama şu anda yapılan iş sadece Diyanet İşleri Başkanlığı bugün din hizmeti sunan imam-hatip, müezzin kayyım ve diğer görevlilere maaş veriyor.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Papazlara?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yatırım bütçesi, bir yılda cami yapımı, başka yerlerle ilgili bütün harcadığı para 136 milyon 474 bin TL 2017'deki rakam yani bir şey verdiğimiz yok ama bunu o kadar büyütüyorlar ki, o zaman da işte bütün bu aksamalar oradan çıkıyor. Bizim, daha fazlasını vermemiz lazım. Bakın, şu anda 10 bin civarında imam-hatip açığı var.

Demin Emin Haluk Ayhan Bey de sordu. Camilerde geçici cami görevlisi istihdamı oldu. Bu Toplum Yararına Çalışma Projesi kapsamında bazıları alındı. Şimdi, oradakilerin ismi geçici cami görevlisi istihdamı. İmam-hatip var, sözleşmeli imam-hatip var, vekil imam-hatip var, kadrolu imam-hatip var ama bunların ismi başka, geçici cami görevlisi istihdamı çünkü kadro alamayınca burada bu yolla geçici cami görevlisi alımı. Onlara "Sizi imam yapacağız, kadrolu imam yapacağız, vekil imam veya ücretli imam, sözleşmeli imam yapacağız." demiyor. İmamlık nitelikli bir görev olduğu için bunlardan kim ehil, kim ehil değildir bunu tespit etmek için bir sınav yapıyorlar yani bu TYÇP kapsamında imam-hatip olarak çalışacak kişilerin buna ehil olup olmadığını tespit için yapılıyor. Bunların aldatılması, kandırılması kesinlikle söz konusu değildir çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bunu -ilanları var, hepsi var- çok açık, çok şeffaf bir şekilde yapmıştır.

Diyanet Vakfına gelince: Diyanet Vakfı da ayrı bir Diyanet değil. Diyanet Vakfı Diyanetle irtibatlı olan, Diyanetle beraber çalışan bir vakıftır. Bu vakfın gelirleri bütçeden aktarılmıyor, bütçeden Diyanet Vakfına bir kuruş para aktarılmıyor, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine de bir kuruş para aktarılmıyor. Buranın gelirlerine baktığınızda, şartlı ve şartsız bağışlar, gayrimenkul ve vakıf işletme ve iştiraklerinden yani tamamen vatandaştan elde ediyor gelirleri. Ne yapıyor parayı? Diyanetin yetişemediği alanlarda hizmet yapıyor. Biz demin söyledik, örneğin yurt dışından şu kadar öğrenci getiriyor. Türk dış politikasına da bunun çok büyük katkısı var. Pek çok yerden, Balkanlar'dan, Orta Asya'dan, Kafkaslardan bunların tamamının giderleri Diyanet Vakfı tarafından karşılanıyor çünkü bütçede böyle bir kalem yok. Yani pek çok işi Diyanet Vakfı üzerinden yapıyoruz. Örneğin, Japonya'da biz bir cami yaptık Diyanet Vakfı üzerinden yani o vakıf kaynaklarıyla yapıldı ve pek çok işte Diyanet Vakfı Diyanete bu noktada yardımcı oluyor ve büyük bir destek sağlayarak bu görevi yerine getiriyor.

Şimdi, bu Başbakanlık bütçesiyle ilgili söylendi, "Fark var." dendi örtülü ödenekle ilgili. Bu zorunlu bir fark yani siz benden daha iyi cevabı biliyorsunuz. Çünkü örtülü ödeneğin nereye ne kadar harcanacağını önceden kestirme imkânı yok zaten. Türkiye'nin karşı karşıya olduğu risk, tehlike ve tehditler nedeniyle buna ihtiyaç duyulduğunda "Bütçenin binde 5'ine kadar bu kullanılabilir." diyor ilgili kanunun -5018 sayılı Kanun'un- 24'üncü maddesi. İz bedel gibi bir rakam konuyor ve yıl içinde ihtiyaca göre bu kullanılıyor. Türkiye'nin güvenlik ve başka tehditlere karşı ihtiyacı üzerine bunlar elbette kullanılacaktır. Örtülü ödeneğin örtülü olmasının nedeni de budur. Devlet, yaptığı her işi ülkenin ve milletin bekası için açıklamak zorunda değildir; onlar, zaten bilmesi gerekenler onu biliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcım, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Musa Çam Bey söyledi Diyanetin Fatih'teki misafirhanesinde DEAŞ'lı teröristlerin kaldığına ilişkin. Bu kesinlikle doğru bir şey değildir, aslı yok bunun. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı DEAŞ terör örgütüne karşı da bir rapor hazırladı. Bugün o raporu da dağıtacaktık ama arkadaşlar getirmeyi unutmuşlar. Onun için DEAŞ'a karşı da en büyük mücadeleyi Diyanetin vermesi gerekiyor ve veriyor. DEAŞ İslam düşmanıdır, Müslüman düşmanıdır, FETÖ gibi şeytanla beraber Müslümanlara ve İslam'a zarar vermek için büyük çaba sarf ediyor ve bunun karşısında bütün Müslümanların uyanık olması lazım. Hep beraber DEAŞ'la da en etkili mücadeleyi yapmamız lazım. Böyle bir şeyin olması asla söz konusu değil. Eğer siz böyle bir şeye buna rağmen "Var." diyorsanız lütfen onları savcılığa verin, biz de ilgili kişiler hakkında işlem yapalım hiç tereddütsüz. Ama böyle bir şey yok.

Çok teşekkür ediyorum.