| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Cumhurbaşkanlığı c) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ç) Sayıştay Başkanlığı d) Kamu Denetçiliği Kurumu e) Başbakanlık f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ğ) Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı h) Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği ı) Diyanet İşleri Başkanlığı i) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı j) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 31 .10.2017 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ederim. Arkadaşlarımıza da değerli katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
Tabii, 20 sayfaya yakın not tuttum, araya arkadaşlarımız notlar da koydular. Yirmi dakikaya bunu nasıl sığdıracağız? Gayret edeceğiz inşallah.
Arkadaşlarımızın bir kısmı Başbakanlığın kendisini feshettiğinden bahsetti konuşmaları sırasında. Aslında Başbakanlık kendisini feshetmedi yani milletin verdiği bir karardan bahsediyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - 2019'dan sonra.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İşte 2019 için söylüyorum. Milletin verdiği karara hepimiz saygılı olunması gerektiğini, demokrasinin böyle bir şey olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu Başbakanlığın kendisini feshettiği...
MUSA ÇAM (İzmir) - Binali Bey'i kurtarmak için çok uğraştık ama.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Millet, yapan millet yani millet yaptı mı buna itiraz olmaz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - 2019'dan sonra o, olursa.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tabii canım, zaten ben de 2019'dan bahsediyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Şimdi devam ediyor Başbakanlık.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şu anda bir fesih yok, şu anda zaten devam. Bakın, biz Başbakanlık bütçesi için buradayız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - E, kimse önemsemiyor, bakın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Olur mu canım? Bakın, ne kadar önemsediniz, herkes burada. Sabah oldu, hâlâ buradasınız. Onun için de size teşekkür ediyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama sabah siz Cumhurbaşkanlığı bütçesini görseydiniz...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, bir dahaki sefere sabah bizi çağırın, bakın ne oluyor burası.
Şimdi, iki konu üzerinde çok yoğunlaşıldı: Birincisi TMSF, TMSF'nin Sayıştay raporları; öbürü de Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu meselesi. Şimdi, ben konuşmamı bitireyim, eğer Başkan da uygun görürse teknik açıdan her iki kurumun başkanına da söz hakkı verelim.
Ben, arkadaşlarımın konuşma sırasına göre cevaplarımı vereceğim, yorumlarımı yapacağım, sonra tekrarlar olursa onları tekrarlamamaya da gayret edeceğim.
Şimdi, aslında biraz dersimi çalıştım TMSF'yle beraber ve şunu gördüm: Gerçekten, bu Mevduat Sigorta Fonu, kendisine başlangıçta yüklenen görevlerle beraber bu son FETÖ meselesinden sonra da kayyum işini yani oradan devralınan şirketlerin yönetim işini büyük bir başarıyla gerçekleştirmiş. Benim bütün samimiyetimle söyleyeceğim en önemli cümle budur. Belki dünyada çok fazla örneği de yok ama büyük bir başarı var ortada. Yani 2001 krizinde birçok bankanın batması, o bankaların TMSF'ye devri ve çok büyük ölçüde de geriye para alınmış. Bugün TMSF gayet güzel yönetiliyor gerçekten yani teknik açıdan. Benim kanaatim bu meseleyle yeni ilgilenmeye başlayan bir kişi olarak kesin olarak bu şekilde şekillendi, bunu özellikle ifade etmek isterim.
Bir de bu Sayıştay ve TMSF arasındaki görüş farklılıkları, hatta Komisyonun bu husustaki görüşünden de Komisyon Başkanımız bahsetmek zorunda kaldı. Bir defa ben şunu anlayamadığımı açıkça ifade edeyim: Burada teknik olarak arkadaşlarımız açıklama yaptılar Sayıştaydan. Bir taraftan "Hukuka aykırılık var." deniyor, öbür taraftan bunun suç teşkil etmeyeceği söyleniyor. Evet yani bir cezai suç olmayabilir ama hukuka aykırı bir şey varsa orada idari bir yaptırım olur en azından. Sayıştay da bunun için kurulmuş, gerekirse bunun idari yaptırımı için de gerekli mercilere ilgili duyuruları bence yapmak zorundadır çünkü TMSF'yle biz bunu konuştuğumuz zaman onlar ısrarla hukuki açıdan doğru bir şey yaptıklarını söylüyorlar. Prensip olarak bazı hususları tartışabiliriz. Yani bütün kamu görevlileri diyelim ki sağlık harcamaları açısından sosyal güvenlik çatısı altında bu hizmetleri alırken ve genel bütçeden ödemeleri yapılırken Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden, TMSF ya da benzeri bazı kuruluşların, Merkez Bankası gibi...
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Sağlık harcamaları yönünden sizle bir kere aykırı Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, işte şunu söyleyeceğim, şimdi söyleyeceğim: Merkez Bankası ya da benzeri kuruluşların bu çeşitten harcama yapmalarının prensip olarak yanlış olduğunu konuşabiliriz. O zaman onun hukukunu oluşturmak lazım. Yani burada konuştuğumuz şey hukuk ile bütçe arasındaki ilişkiler olmalı ve malum, Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir denetleme yapıyor, onu da buraya getiriyor. Neticesinde o denetlemeye karar verecek olan da bu Komisyondur, aşağıda da Genel Kuruldur herhâlde yani başka birinin karar vermesini beklememek lazım.
Sayın Bedia Özgökçe Ertan Milletvekilimiz, daha sonra diğer arkadaşlarımız Diyarbakır Fidanlık Kampı'ndaki Ezidilerin zorla Midyat'a götürüldüğünden bahsettiler. Diyarbakır'da Fidanlık denen bölgede çok zor ve olumsuz şartlarda yaşayan Ezidiler, Mardin Midyat'ta bulunan Ezidi sığınmacıların yanındaki bir kampa taşınmışlardır. Aslında yapılmış olan, oradaki çok kötü şartlarda yaşayan insanların daha iyi şartlara nakledilmiş olmasıdır. Aslında hem bu kampta hem de diğer bütün kamplarda Birleşmiş Milletlerin çatısı altındaki örgütlerin -bunların içinde UNICEF var, bunların içinde Gıda Fonu var, bunların içinde Mülteciler Yüksek Komiserliği var- hepsi bu kamplara sürekli giriyorlar çıkıyorlar, bir anlamda gözetim de demeyelim ama yani onlarla birlikte yapılan bir iştir bu.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Biz niye giremiyoruz? Milletvekilleri niye giremiyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, müsaade edin, onu söyleyeyim. Hani sivil toplum giriyor girmiyor meselesi olduğu zaman hangi sivil toplumun buraya ne kadar girmeye hakkı olduğu her zaman tartışılabilir. Burada Birleşmiş Milletlerin işin içinde olması, Birleşmiş Milletlerin gözünün bu kampların üstünde olması önemlidir ve bana gelen Birleşmiş Milletler yetkililerinin hepsi, istisnasız -bunu yurt dışında da yapıyorlar- Türkiye'deki kamplarda verilen hizmetlerin dünyanın hiçbir yerinde bugüne kadar sığınmacılara verilemediğini ifade ediyorlar. Çok özel bir iş yapıyoruz arkadaşlar, gerçekten çok özel bir iş yapıyoruz. Benim, Sağlık Bakanı olmam hasebiyle, dünyanın birçok yerinde bu çeşitten sıkıntıları olan kriz bölgelerinde insanlarla, kamplarla yüz yüze geldiğim oldu. Hakikaten biz çok büyük bir hizmet veriyoruz.
Bakın, Bangladeş'te Rohingya Müslümanları için bir kamp yapmak istiyoruz, Bangladeş Hükûmetinin bir endişesi var, "Siz burada çok iyi hizmet verirsiniz, bunlar geriye dönmez." diyorlar, "Siz burada çok iyi bir hizmet verirsiniz, diğer kuruluşlar bu hizmeti veremez, arada bir dengesizlik oluşur." diyorlar. Onun için elbette bu kamplarda farklı kültürler, farklı insanlar, farklı yapılar... Özellikle ilk kurulduğu dönemlerde birtakım sıkıntılar olmuş olabilir, sonuçta bir şehirden bahsediyoruz. Evet, yaşayanların büyük çoğunluğu kamplarda yaşamıyor ama neticede kamplarda da sayısı değişmekle beraber 230 bin ile 250 bin arasında insan yaşıyor. Bu, küçük ölçekli bir şehirdir. Burada suç da olur, burada birtakım istismarlar da olabilir, yanlış işler de olabilir ama resmin bütününe baktığımızda, verilen hizmetin gerçekten mükemmel bir hizmet olduğunu teslim etmeliyiz ve bunu biz de söylemeliyiz, muhalefetimiz de bunu söylemeli, bununla iftihar etmeliyiz. İnsani amaçlarla yaptık biz bunu, bugün de insani amaçlarla devam ettiriyoruz, başka hiçbir niyetimiz de yok.
Şimdi, bahsedildi, işte "Batılılarla yapılan anlaşmalar çerçevesinde şöyle oldu, böyle oldu, bizi eleştiriyorlar." Gerçekten ben buna gülümsüyorum yani. Adamlar bir tane mülteciyi ülkelerine almamak için uğraşıyorlar, ondan sonra da mültecilerin hakları hususunda bize akıl öğretecekler, öyle mi? Bunu nasıl kabul edebiliriz yani? Hadi gelsinler, 3 milyonun yarısını verelim bütün bir Avrupa'ya da yarısına da onlar baksınlar. Dikenli teller mi çevirmediler, yapmadıkları edepsizlik kalmadı, af buyurun yani. Burada biz kendi milletimizin karakterinden, tarihinden, kültüründen gelen bir insanilikle bu insanlara kucağımızı açtık. İçinde Ezidiler var, evet, içinde Kürtler var, içinde Türkmenler var, içinde Araplar var, içinde Sünniler var, Şiiler var, hiçbirini de birbirinden ayırmıyoruz, hepsine de aynı hizmeti veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Onun için bu hususta Avrupalıların falan bize verecek hiçbir dersi yok, kusura bakmasınlar. Kusura bakmasınlar yani ufak tefek kusurlarımız, hatalarımız da oluyorsa biz bunları gidermek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Özellikle açıkça söylüyorum, Batılı kaynaklardan gelen eleştirileri bu şartlar altında hiçbir zaman çifte standarttan azade bir eleştiri olarak ben görmüyorum. Geri dönüp Batılı ülkelere "Niye kabul etmiyorsunuz bunları?" diye biraz eleştirseler ya. Kolay değil 3 milyon insanı... Hatta söylendi o da, sadece 3 milyon değil, diğer ülkelerden de Türkiye'de olanlarla beraber 4,5 milyona yakın Türkiye'de sığınmacı var. Kolay değil böyle bir şeyi yönetmek ama şükürler olsun ki yönetebiliyoruz. Zaman zaman, biliyorsunuz, kamuoyuna çıkan birtakım şikâyetler oldu, şikâyetler de demeyelim de yani basında haksız birtakım suçlamalar oldu bu kişilerin daha çok suç işlediği vesaire gibi. İçişleri Bakanlığımız bunu açıkladı da kamuoyuna, böyle bir şey de yok. Yani normal, o kadar milyon insanın içinde ne kadar suç olursa o kadar da suç oluyor, belki daha az bile oluyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Daha az.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Daha da az oluyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Mültecilerin suçu Türkiye'de işlenen suçtan çok az.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Evet, oransal olarak da daha az.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Oransal olarak da, sayısal olarak da.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, yine Sayın Ertan'ın ifadelerinden... Daha sonra da tabii bu çok konuşuldu söylediğim gibi. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu yeni bir kurum, kuruluşunu mayıs ayında tamamlayabilmiş, bitirebilmiş bir kurum. Arkadaşımız, Değerli Başkanımız açıklama da yapacaktır gayretleriyle ilgili olarak. Çok gayretli gördüğüm bir kurum ama bizim onlara daha çok destek olmamız lazım, haklısınız. Bir milletvekili arkadaşımız yerlerine gitmiş, ben de gittim; uygun olmayan bir mekânları var, şimdi daha uygun bir mekâna çıkarmak için yeni bir bina arayışı içerisindeyiz. Burada tabii önemli bir husus da şu...
GARO PAYLAN (İstanbul) - O zaman bütçelerini artıralım Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, şu anda bu bütçe yetiyor çünkü çalışan kişi sayıları da az. Maliye Bakanıyla bizzat ben görüştüm yani oraya verilen 8 milyon bütçeyi biz 16 milyona, 20 milyona sene içerisinde de rahatça çıkarabiliriz, yeter ki çalışan kişi sayısı ve fonksiyonunu geliştirelim, o hususta benim hiçbir endişem yok yani o bütçeyi Maliyeden bu tarafa aktarmak hususunda gayret göstermesi gereken Başbakan Yardımcısı olarak. Önemli olan kurumu geliştirmek. Kurumdaki arkadaşlarımızın samimiyetle kurumu geliştirme çabalarına ben şahit oldum. Ben de elbette buna elimden gelen desteği vereceğim. Bu mayıs ayında tamamlandığı için gelen başvuruları genellikle kurumlara yönlendirmişler, daha yönetmelikleri falan da tamamlanmamıştı. Bu kasım ayında yönetmelikleri tamamlanacak, kurum çok daha güçlü bir biçimde aktif çalışan bir kurum hâline gelecek.
Tabii, bu üye seçimlerinden de bahsedildi, işte, üyelerin liyakatlerinden biraz bahsedildi. Bunu da arkadaşlarımıza haksızlık olarak görürüm doğrusu çünkü zaten üyelik başvurusu yapanlar arasından seçim yapılıyor yani doğrudan doğruya resen bir seçim yapmıyor burada seçiciler. Kişiler kendi CV'leriyle müracaat ediyorlar ve elbette ehliyetli ve liyakatli olan arkadaşlarımız seçiliyor.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Kayyumlarla mı ilgisi var?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok bu KHK'yla alakalı olarak. Aslında kayyumlarla alakalı olarak da TMSF Başkanımız bahsedecektir. Benim söylediğim gibi, orada da gerçekten neredeyse -neredeyse demeyelim yani- bir holding büyüklüğünde bir yönetimin ben çok başarıyla götürüldüğünü görüyorum. Bu bir zaruret yani sonuçta kapatacağınız, daha doğrusu -hani "müsadere" lafları da kullanıldı, "müsadere" diyemeyiz elbette- kayyum yönetimine vereceğiniz birtakım şirketler var terör bağlantıları sebebiyle, bunları bir kurumun yönetmesi lazım. Türkiye'de bu işe en hazır kurum TMSF olduğu için de TMSF tarafından bunların yönetilmesine karar verilmişti ve ben bu işi -tekrar söylüyorum- iyi yürüttüklerine de inanıyorum.
2017 yılında İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna yapılan başvuru sayısı 360. Bu dönemde konusuna binaen önemli ve ivedi hususlar, ulusal önleme mekanizması kapsamındaki başvurularla ilgili olarak herhangi bir hak kaybı yaşanmaması adına ilgili kurum ve kuruluşlarla gerekli yazışmalar yapılmıştır.
GARO PAYLAN (İstanbul) - O sorulara bağımsız kurul cevap versin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam verecek, versin yani ben elimdeki notları kullanayım da.
Şimdi, burada bu kurulun üyelerinin belirlenmesiyle ilgili olarak da -notlarımın arasında var, biraz sonra söyleyeceğim- hani "Bunların, işte, 8'inin Meclis tarafından, geri kalanının Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi ne kadar böyle bir kurumun yapısına uygun?" Kurum kanunu hazırlanırken 5 ülke örnek olarak alınmış: İngiltere'de kurul üyelerini ve kurul başkanını devlet bakanı -Türkiye'de bunun karşılığı biz oluyoruz yani Başbakan yardımcıları oluyor- yani Başbakan yardımcılarına tekabül eden "state minister" lar atıyor, İngiltere böyle yapıyor bu işi. Hollanda'da Adalet ve Güvenlik Bakanının teklifi, Kraliyetin onayıyla; Almanya'da 2 üyesi Federal Meclis tarafından, diğer üyeler kurumu finanse eden bakanlıklar -Adalet, Dışişleri, Kalkınma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı- tarafından seçiliyor; İsveç'te Eşitlik Ombudsmanı Hükûmet tarafından, üyeler de Ombudsman tarafından atanıyor; Fransa'da Ombudsman Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Yani, aslında kurulun kanunu yapılırken bu ülkeler de örnek alınmış. Bizim şöyle bir yaklaşımımız zaman zaman oluyor, beni bağışlayın, bu hani hep ders aldığım, çok şey öğrendiğim Komisyon açısından da bunu söyleyebilirim: Biz siyaset mekanizmasına burada milletin seçtiği ve iktidara getirdiği, işte, ister Meclis olsun, Meclisteki çoğunluk olsun, ister Cumhurbaşkanı olsun, biraz farklı bir gözle bakıyoruz zaman zaman. Bu gözle bakmaktan vazgeçmeliyiz. Sonuçta millet seçiyor, milletin seçtiği insanlar da bu çeşit kurumlara birilerini seçip görevlendiriyorlar. Sonuçta -biraz önce de söylediğimiz gibi- bunlar ilişkili kuruluşlar ve evet, bütçelerini kullanmalarıyla alakalı kendilerine biraz daha serbestî verilebilir, bunun üzerinde de doğrusu çalışıyoruz.
Bu geçici koruma sağlanan yabancılarla alakalı yine aynı milletvekilimizin bazı ifadeleri olmuştu hani "Birileri sınırdan geçmesin diye uğraşıyorsunuz, sınırdan geçenlerin hepsine geçici koruma vermiyorsunuz." diye. Bundan daha tabii ne olabilir? Yani, mesela bununla ilgili mevzuat şunu söylüyor: "Mültecilerin hukukuna dair 1967 protokolüyle değişik falan tarihli mültecilerin hukuki durumuna dair sözleşmesinin 1'inci maddesinin (f) fıkrasında belirtilen fiillerden suçlu olduğuna dair ciddi kanaat bulunanlar kabul edilmez." diyor. "Türkiye dışında hangi saikte olursa olsun zalimce eylemler yaptığını düşündürecek nedenleri bulunanlar, ülkesinde silahlı çatışmaya katılmış olduğu hâlde bu faaliyetlerini kalıcı olarak sonlandırmayanlar, terör eylemlerinde bulunduğu, planladığı, bu eylemlere iştirak ettiği..." Bunları alalım mı Türkiye'ye yani?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama geri gönderildiğinde idam edileceğini bildiğiniz insanları geri göndermeyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, ama bunlar uluslararası anlaşmalarla ortaya konmuş şeyler ve kabul edilmeyenler ancak bu şekilde kabul edilmeyenler.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İdam edileceğini bildiğinizi göndermemeniz...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Peki, bizim teröristlerin Türkiye'ye girmesine engel olmak için yaptığımız duvarlardan sığınmacıların girmesinin ne alakası olabilir? Sığınmacılar gelir, normal gümrük kapısından içeri girerler; ya alınırlar ya da alınmazlar. Yani, alınmayacaklar belli ki biz bu hususta çok seçici falan davranmış da değiliz yani gelen herkese kucağımızı açmışız. Zaman zaman bu eleştirilerin yanına "Gelen herkesi aldınız, Türkiye'de işte şöyle oldu, böyle oldu, şunlar girdi." falan diye eleştiriler de yapılıyor. İki eleştirinin aynı taraftan gelmesine de ben hayret ediyorum doğrusu. Ne yapalım, gelenlere hiç bakmadan bu ülkeye biz onları alamayız ki. Sınırlarımızı koruyacağız, evet, duvar da yapacağız sınırlarımıza, oralarda teknolojinin farklı imkânlarını da kullanacağız çünkü biz bu ülkenin insanlarını korumak zorundayız. Yani unuttuk mu kaç tane üst üste bombalama gerçekleşti Türkiye'de? Birini DEAŞ yaptı, öbürünü PKK yaptı; birini PKK yaptı, öbürünü DEAŞ yaptı. Tabii ki vatandaşlarımızı korumak için sınırlarımızı elimizden geldiği kadar yüksek teknolojiyle de donatarak koruyacağız, korumak zorundayız.
Bu Sayıştay raporlarına girmiyorum, arkadaşımız onlar hakkında bilgi verecek.
Yine bir soru da -soru kısmında sorulmuş zannediyorum- Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'yla alakalı olarak. Şimdi, ivedi hangi tedbiri almamız lazım? Yani, ortada yargının verdiği kararlar var. Sağlık Bakanlığımız bu vatandaşlarımızı çok yakından takip ediyorlar, hukukun kendisine verdiği çerçevede müdahale etme imkânı buluyorlar ya da müdahale etme şansını bulmaya çalışıyorlar. Müdahale edilmeye çalışıldığında "Siz nasıl müdahale edersiniz bunlara?" itirazlarıyla karşılaşıyoruz yani yine "Bunların göz göre göre ölmelerine müsaade etmeyin." diyen -sizin için söylemiyorum- çevrelerden bu eleştiriler de geliyor "En tabii hakları, ne karışıyorsunuz?" deniyor. Şimdi, aslında gerçekten bu iki insanın hayatını düşünen herkesin buradaki fiile son verilmesi için onları teşvik etmesi lazım. Türkiye'de geçmişte ölüm oruçları ya da açlık oruçları yapıldığı zaman, birtakım örgütlerin özellikle tutukevlerinde ya da işte cezaevlerinde bunu teşvik ettiğini, insanların ölmesi için gayret ettiğini biliyoruz çünkü onların kendi ideolojileri ya da örgütsel çalışmalarının bu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika lütfen.
Buyurunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Size de bize de hepimize düşen bunun sonlandırılması için gayret etmek.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Göreve iade kapısını açabilirsiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ama şimdi şöyle bir şey var yani...
GARO PAYLAN (İstanbul) - OHAL komisyonlarını...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, müsaade edin, bakın, hep söyleniyor "100 bin kişi görevden alındı." falan deniyor. Bu kişilerin de görevden alınma sebebi, diğer o 100 bin kişi görevden neden alınmışsa o sebeple, terör örgütleriyle irtibatı, iltisakı sebebiyle oluyor. Yani bunun önünü açarsanız o zaman hukuku hiçbir zaman işletemezsiniz ki.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Hiç sabıkaları yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hiçbir sabıkaları yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ama işte, bu kişilerin...
Bakın, ben bir şey söyleyeyim size: Yani özellikle 2 kişinin üzerine projektör çevirerek -sizin için elbette söylemiyorum, hepinizi tenzih ederim- birilerinin de bu kişileri illa teşvik ederek, hatta belki de zorlayarak bu işlere yönlendirmelerine karşı durun lütfen, biz de duralım, siz de durun. Yapılması gereken ilk iş budur.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, ölüm sınırındalar, bunu biliyorsunuz bir hekim olarak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, ben doğrusu şu andaki klinik durumlara tam vâkıf değilim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani tam vâkıf değilim ama biz bunu... O zaman bunu siz çıkın söyleyin mesela, siz çıkın deyin ki: "Lütfen bu işi sonlandırın, biz istemiyoruz sizin zarar görmenizi." Bunu söylemek lazım yani.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, OHAL Komisyonu öncelikli bakabilir. OHAL Komisyonu çalışmaya başladı, öncelikli bakıp bu insanların hayatı kurtulabilir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Evet, yani benim bu husustaki kanaatim, bu işlere bu kişileri teşvik edenlere de bizim fırsat vermememiz gerekiyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Kendi iradeleri var Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu, eski bir alışkanlığı belli örgütlerin. Dolayısıyla bu örgütlerin, kendilerine zarar verebilecek bu insanları kullanma çabalarına bizim karşı durmamız lazım, bu çok önemli bir şeydir. Yani siz nasıl ki bizi bir şeye davet ediyorsanız ben de sizi başka bir şeye davet ediyorum. Bunun üzerinde lütfen siz de düşünün.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Kişileri doğrudan muhatap almanız gerekir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sürekli olarak aynı şey daha önce de söylenmişti başka toplantılarda da, İstanbul'da İl Afet Müdahale Planı kapsamında toplanma alanları var. Bu toplanma alanları imarda belirlenmiş alanlar değil. Dolayısıyla bir imar değişikliğiyle eğer bunlardan bir kısmının yeri değişmişse bunun yerine yenileri konuluyor. Bakın, bize İstanbul belediyelerinin verdiği bilgi... Bunun bir kısmını sahada da takip ettiğimizde, kontrol ettiğimizde bunların doğru olduğunu gördük. Şimdi, bu hassasiyete binaen ben önümüzdeki haftalarda bütün yerleri tek tek bir daha İl Afet Müdürlüğüne de takip ettireceğim. 39 ilçede 2.275 adet toplanma alanı var. Haklısınız, eskiden bir toplanma alanının yeri şimdi başka bir şeye dönmüş olabilir ama yerine başka yeni toplanma alanları belirlenir.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama yerleşim yerine yakın değil Sayın Bakan, uzak yerler gösteriliyor yeni toplanma alanı olarak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, o neresi, hangi semtse orası.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Göstereyim ben size.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ayrıca da şöyle söyleyeyim: 77 alanda toplamda, bunlarla birlikte birtakım depreme dayanıklı hâle getirilmiş olan okullar, öğrenci yurtları, spor tesisleri gibi yerlerde toplamda 1 milyon 500 bin kişinin barındırılabileceği alanlar İstanbul'da belirlenmiş durumda. Ama bu uyarılarınızla da ben bu meseleyi tekrar gözden geçireceğim, arkadaşlarıma talimat verdim, zaten arkamızda oturuyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bahsettiği bu yardım miktarları, bunlar sadece AFAD'ın yardımları değil. Şimdi, burada şöyle bir intiba oluşuyor: "Yani bu yardımların hepsini AFAD yapar." Hayır, öyle değil, AFAD bu yardımların koordinasyonundan sorumlu. AFAD yapıyor, AFAD'ın yanında Kızılayın yardımları var, onun yanında diğer sivil toplum örgütlerinin yardımları var, uluslararası kuruluşların Türkiye'ye getirerek yani bizim kuruluşlarımız üzerinden yaptıkları yardımlar var, her bir çocuğa okuduğu için yapılan harcama var, her bir ferde sağlık için yapılan harcama var. Mesela, bizim AFAD'dan sağlık için Sağlık Bakanlığına verdiğimiz bütçenin aşağı yukarı 2,5-3 mislini Sağlık Bakanlığı harcıyor.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Totali ne oluyor Sayın Bakan?
GARO PAYLAN (İstanbul) - 30 milyar dolar edecek mi efendim? Bunun hesabını bize verin o zaman, beş yılda 30 milyar dolar mı harcadınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Üstünde çalışalım, bunların tek tek şu anda dökümü ben de yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben kaç tane soru önergesi verdim Hükûmete, hiçbirine cevap verilmedi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tek tek dökümü yok, o hususta da size bilgi veririz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Verilmiyor efendim. 10 tane soru önergesi verdim, hiçbirine cevap gelmedi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, biz çalışacağız üstünde ve sizi de bilgilendireceğiz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bütçelerde soruyorum, geçen yıl yine burada sordum, yine verilmedi. Bu yıl 30 milyar doları soruyorum, yine verilmiyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, bunun detaylarına girmeyeyim, kendisi zaten nasıl olsa bahsedecek.
Yine, tabii, müsadereden bahsedildi. Aslında bu kayyuma verilen şirketler müsadere edilmiş olmuyor ancak mahkemeler bir karar verdikten sonra müsadere işlemi olabiliyor. Şimdilik mahkeme edilen yerler olduğu için kayyum altındalar.
"Yardımları hangi kriterlere göre yapıyoruz?" Sayın Çam'ın sorusuydu. Şimdi, burada biz insani yardım taleplerine bakıyoruz, ülkelerden bize talepler geliyor. Bir insani yardım komisyonumuz var, bu komisyon çalışıyor ve kararları veriyor. Bugüne kadar 56 ülkeye yardım yapmış durumdayız. Bunların içinde -şimdi burada ben de listesi var- acil insani yardımlar var, tahliye operasyonları var. Mesela, en son biliyorsunuz, Somali'den çok mükemmel bir tahliye operasyonu yaptık. Dünyada bu işleri yapabilen öyle çok fazla ülke de yok ben size söyleyeyim çünkü önce gönlünüzü vereceksiniz, sonra teknik bilginiz olacak, tecrübeniz olacak, gönüllü insanlarınız olacak, sadece profesyonellerin profesyonelliğiyle de bu işleri yapmak gerçekten zor. Çünkü bu hizmetleri yurt dışında veren arkadaşlarımız çoğu zaman belli bir risk altına da giriyorlar ve de gönüllü olarak çalışıyorlar. Mesela, UMKE'de çalışan 8 bin kişinin Sağlık Bakanlığında -ki AFAD'la beraber çalışır onlar- hepsi gönüllülerimiz.
Sayın Başkanım, bitiriyorum. Üç dakika daha verirseniz bitireceğim.
BAŞKAN - Var Sayın Bakanım zaten, tam üç dakikanız var otuz dakikanın dolmasına.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamam, o zaman beş dakika da kullanabilirim herhâlde.
BAŞKAN - Sayın Bakanım da 1'e alıyor, 3'e satıyor, aradaki yüzde 2'yle idare ediyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu görüntü araçlarıyla ilgili Bihlun Tamaylıgil Milletvekilimiz bir husustan bahsettiler. Bunlar yeni teknolojilere geçiş olunca birtakım yazılım güncellemeleri yapılması gerektiği için zaman zaman bekletilmiş ancak şu anda mesela Karaman, Şirvan maden kazalarında aktif olarak kullanılmıştı. Tamamı kullanılır durumda, ihtiyaç anında da hızla alanlara sevk edilebilecek durumda, zaman zaman -söylediğiniz gibi- bekletilme ihtiyacı olabilir.
"Bu hizmet alım ihalelerinde iş deneyim belgesi güncellenmesi neden yapılmamış?" Güncelleştirilmemiş tutar, ihale şartnamesinde istenilen iş deneyim belgesinin tutarından fazla olduğu için yapılmamış ama söyledik, bunları arkadaşlarımız güncellesinler.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre 2014 yılı doğrudan yabancı sermaye girişi 12,8 milyar dolar, 2015'te 17,6 milyar dolar, 2016'da yine 12,9 milyar dolar.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Geriye düşüş var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani ama işte, ufak tefek oynamalar olabilir tabii.
Son üç yılda ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırım miktarı 43,3 milyar dolar. Az değil mi bu rakam? Peki. AK PARTİ iktidara gelinceye kadar Türkiye'ye gelen yabancı yatırım 15 milyar dolar. Biz bazen bunu söyleyince "Ne oluyor, niye böyle kıyaslamalar yapılıyor?" falan deniyor. Seksen yılda 15 milyar dolar yatırım gelmiş, şimdi bir senede 15 milyar yatırım geliyor. Doğru, daha fazla olması lazım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - 40 milyar dolar cari açık veriyorsunuz yılda, her yıl.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Daha fazla olması lazım, kabul ediyorum, bunun için de gayret ediyoruz. Ben, yatırım ortamının iyileştirilmesinden sorumlu Başbakan Yardımcısıyım, o hususta da çok ciddi mesafeler inşallah bu sene alacağız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - OHAL'i kaldırmadan yabancı yatırım gelmez Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yok, geliyor, gerçekten geliyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Gelmez ancak sıcak para gelir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bak, ismini söylemeyeyim, bugün Türkiye'nin çok büyük yatırımcılardan biriyle ben görüştüm, yurt dışına da büyük yatırımları var. Gerçekten söylüyorlar -onlara soruyorlar- diyorlar ki: "Ya, OHAL var, siz bundan dolayı yatırımlarınızda sıkıntı çekiyor musunuz?" "Benim OHAL'den falan hiç haberim yok, ben işime gücüme bakıyorum." diyor adam. Yani aslında bağışlayın, biz buradan "OHAL var, yatırım olmaz; OHAL var, yatırım olmaz." diye bağırdıkça tabii, belki bazıları biraz etkileniyordur. OHAL'den dolayı yatırımın etkilenmesi için bir sebep yok.
Bakın, değerli arkadaşlarım, ben bunu seçimler için de daha önce söyledim ve yürekten inanarak söylüyorum, ben Erzurum Milletvekiliyim ve bizde de maalesef terör eylemleri bazı ilçelerimizde olagelmiştir geçmişte, şimdi tamamen kontrol altında: Eline silah olan birinin olduğu bir yerde demokrasi olmaz. Eğer olağanüstü hâlde o silahı onun elinden alabiliyorsanız o zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen tamamlayalım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bitiriyorum efendim.
Ülkede bombaların patladığı, her gün bir yerde bir cinayetin işlendiği bir ülkeye kim gelir arkadaş ya? Olağanüstü hâl Türkiye'de bunlara engel olan bir olağanüstü hâldir. Onun için ben olağanüstü hâlin yatırımlar açısından hiçbir mahzurunun olduğuna doğrusu inanmıyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Güvenlik özgürlük dengesini kurmazsanız maalesef OHAL...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yani, prensip olarak söylediğiniz doğrudur ama OHAL'in varlığı bunu bozan bir şey değil. Bunu daha geniş de konuşabiliriz.
"OHAL'in meşru gerekçesinin süresi doldu." demişti Sayın Kürkcü, yazmışım buraya ama başından beri siz karşı çıktınız Sayın Kürkcü. Yani, meşru bir gerekçesi varsa baştan OHAL'e olumlu oy verebilirdiniz aslında.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Sizin meşru dediğiniz gerekçe...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Belki öyle kastetmişsinizdir ama sizin cümleniz tam olarak bu şekildeydi, onu hatırlatmam gerekir.
Bizim AFAD'daki kadroların şu anda yüzde 75 doluluk oranı var. Doğru, Maliyeden daha fazla kadro istiyoruz.
Sayın Ayar'ın bir sorusu vardı "TİHEK'e aktivite kazandıracak mısınız?" Bahsettik, kazandırmaya gayret ediyoruz.
Bir de bu Tokat'la ilgili hususları size şahsen de verelim, oradaki binayla ilgili hususları Sayın Durmaz.
Bir de MGK'yla ilgili bir şeyler söylendi. Şimdi, ben MGK'ya yeni girmeye başladım. Sayın Bakanım, siz kaç senedir oradasınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben 2011'den beri oradayım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 2011'den beri... Doğru, biz MGK toplantıları olduğu zaman iktidardaydık ama şöyle bir endişeyle bekliyorduk "Oradan ne çıkar?" falan, ilk yıllarda özellikle. Biliyorsunuz, Millî Güvenlik Kurulu sivil bir ağırlık kazandı. Bunu biz yaptık, AK PARTİ iktidarı yaptı. "Genel Sekreterin Silahlı Kuvvetler mensupları arasından atanacağı" hükmü değiştirildi, burada işte sivil bir Genel Sekreterimiz var.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Daha yeni darbe yaşadınız Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Başbakan Yardımcıları kurul üyesi oldu. 16 üyenin sadece 5'i şu anda askerdir ve orada kararlar sivil ağırlıklı olarak, siyaset ağırlıklı olarak verilmektedir. Konu millî güvenlik olduğu için askerlerin de o kurulda bulunmasında elbette bir mahzur da yok çünkü uzmanlık da gerektiren bir alan. Yani, Millî Güvenlik Kurulu eski Millî Güvenlik Kurulu falan değil. Ben hiç öyle bir şey hissetmiyorum oraya girdiğim zaman ama tekrar söylüyorum, iktidarımızın ilk yıllarında "Millî Güvenlik Kurulu ne diyecek?" diye biz de bekliyorduk Kabine olarak.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir de millî özgürlük kurulu kurulsaydı Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Doğru söylüyorsunuz, özgürlük ve güvenlik dengesini iyi oluşturmak gerekir. Ama bu ülkede öyle bir tane de değil, başta PKK olmak üzere, DEAŞ'ın, DHKP-C'nin, bilmem kaç tane silahlı örgütün yıllarca cirit attığını ve Allah'a şükürler olsun ki son iki senedir artık bütün etkinliklerinin de büyük ölçüde kaybolduğunu, kaybolmaya başladığını görüyoruz. Yani, burada özgürlük dengesini asla bozmamak lazım ama elinde silahı olana da asla müsaade edemeyiz. Silahın olduğu yerde ne demokrasi olur ne özgürlük olur.
Bakın, ben 12 Eylül öncesinde yaşamış bir insanım. Eline bir tane 7.65 silah alan bir genç bir mahalleyi esir alırdı. O günkü tabirle solcuların mahallesi, sağcıların mahallesi... Ben Ankara'da okudum. O mahalleyi terk edip öbür mahalleye gitmek zorunda kalırdınız. Silah böyle bir şey. Silahı kullanabilecek olan sadece devletin meşru güçleridir. Başka birisi silahı eline aldı mı onun kafasını ezmek zorundasınız. Aksi takdirde, özgürlük dengesi falan oluşturamazsınız, o size bırakmaz. Bakın, girmedim oraya, başka şeyler de söylendi. Biz Güneydoğu'daki bu çukur siyaseti sırasında insan hakları ihlali yapmışız. Aman, ne olur, söylemeyin bunları, ne olur bunları söylemeyin. Yani, birileri gelecek oradaki halkı esir alacak, rehin alacak, evlerin arasına tüneller yapacak, çukurlar kazacak, âdeta işgal edecek kurtarılmış bölge falan hayalleriyle ve orada insan hakkı ihlali yapmamış olacak da biz onları tepelemeye çalışırken hem de kendi insanımıza, sivilimize en ufak bir halel gelmesin diye uğraşırken biz insan hakkı ihlali yapmış olacağız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Çok sayıda sivil hayatını kaybetti.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen toparlar mısınız, rica ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Çok sayıda sivil hayatını kaybettiyse o sivillerin hepsi teröristler tarafından öldürüldü.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Lütfen, lütfen, tam konuşacaksak...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Böyle elbette. Yapmayın ne olursunuz. Yani, Allah korusun biz Esed'in yaptığı gibi gidip de insanımızın kafasına bomba falan atmış bir ülke değiliz, bunları söylemeyin lütfen. Son derece iyi yetişmiş ekipler, orada örgütlenmiş, bombayı yığmış, çukuru yapmış, bilmem ne lanet peşinde koşmuş insanlarla mücadele ettiler ve bu mücadeleyi de kazandık Allah'a şükürler olsun. Gidin bakın Güneydoğu'ya, ilk defa insanların gözlerinde bir umut ışığı görüyorsunuz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Meskûn mahalde çatışma olduğu zaman kimin kimi...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ne yapacağız, ne önerirdiniz? Çatışmamayı mı önerirdiniz, oradaki insanların rehin tutulmaya devam edilmesini mi önerirdiniz? Kusura bakmayın, biz bunu yapamayız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Çözüm sürecine son vermeyecektiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - O ayrı bir tartışma, o tartışmalara girersek sabah namazını buluruz.