KOMİSYON KONUŞMASI

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Sayın Bakanım, Değerli Başkan, çok kıymetli Komisyon üyeleri, Bakanlığımızın kıymetli temsilcileri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tabii ben çok uzun bir konuşma metni hazırladım ama onu konuşmayacağım, çok kısa konuşacağım.

BAŞKAN - Allah razı olsun.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Hayır duası almak için.

Öncelikle yapılan, yapılmakta olan ve yapılacak çalışmalardan dolayı şahsınızda Sayın Bakanım, Bakanlığınızı tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.

Tabii, bizim Avrupa Birliği maceramız eski, 1959'da müracaat etmişiz, 1963'te imzalanmış, 1 Ocak 1964'te yürürlüğe girmiş. İnişli çıkışlı ilişkiler yaşamışız. Ama muhalefetteyken Avrupa Birliği karşıtı olan partiler bile iktidara geldiklerinde, koalisyonda da olsa, Avrupa Birliği yanlısı politika gütmüşler; hep böyle olmuş ve biz bu ilişkilerde sürekli veren taraf olmuşuz. İnişli çıkışlı bu işler devam etmiş. En nihayetinde AK PARTİ'yle birlikte bu mücadelede, Avrupa Birliğiyle ilişkilerde yeni bir sayfa açılmış. Öyle hızlı başlamışız ki, 2004'te müzakere takvimi başlamış, işte Kopenhag Kriterleri, uyum şeyleri filan, bir sürü şeyler imzalanmış, yapılmış ama sürecin bir tarafında hani "Dere geçerken at değiştirilmez." derler ya, Avrupa Birliği kural değiştirmiş yani Kıbrıs Rum kesimi Birliğe alınmış Türkiye'nin muhalefet şerhine rağmen, istememesine rağmen. Tabii orada Kıbrıs'ın yeni istekleri ortaya çıkmış, neredeyse Kıbrıs sorunu -1959'dan başlatırsak- bizim elli dokuz yıllık sürecin belirleyicisi hâline gelmiş. Tabii bu, bizde sıkıntılı bir durum meydana getirmiş. Zaman içerisinde de yavaş yavaş -buna başka şeyler de eklemek mümkün- toplumun büyük bir çoğunluğu Avrupa Birliğine girme taraftarıyken en son yapılan istatistiklerle bu yüzde 83,3'e kadar Avrupa Birliği karşıtlığı Türkiye'de yükselmiş, çok mühim bir rakama gelmiş. Tabii bunun olmasında çok büyük sebepler var. AB-Türkiye ilişkilerine baktığımız zaman sürekli dostuna kazık atan bir tavır izlemiş bu süreç içerisinde yani çok da gerilere gitmeye gerek yok; en son, 15 Temmuz o melun, o karanlık darbe teşebbüsünde net tavrını koyamamış; bu, Türkiye'de büyük bir hayal kırıklığına yol açmış. Tabii, zaten bizim insanımızın büyük bir çoğunluğu da AB'yle entegrasyonun, daha doğrusu Avrupa Birliğine Türkiye'nin girmesinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğine inanıyor. Mesela, ben de bunlardan bir tanesiyim yani ben bunun hiçbir zaman olmayacağına inanıyorum. Çünkü bir defa, Avrupa Birliğinin Türkiye'yi hazmetme kapasitesi çok zayıf yani Türkiye gibi bir ülkeyi hazmedebilmesi mümkün değil, büyüklüğüyle, kültürüyle ve diğer nüfusuyla. Hepsini dikkate aldığımız zaman, onlar, ağızlarında bakla olarak bu zamana kadar... En son işte dediler ki: "İmtiyazlı ortaklık verelim." Yani Avrupa Birliğini apartman olarak düşünürseniz "Siz apartmanda kapıcılık yapın." diyorlar. Bizim öyle bir şeye ihtiyacımız yok. Bizim Avrupa Birliğinin kriterleri -hangi kriterleri olursa olsun- onlarla illa birlikte olmak için değil, kendi insanımızın yaşam standardını yükseltmek açısından kabul ettiğimiz kriterlerdir ve Türkiye bu yolundan hiçbir zaman da geri dönmemiştir, benim inancım dönmeyecektir de kendi standardını yükseltecektir ama klasik olarak onlar Türkiye'den koşulsuz bir teslimiyet istiyorlar. Türkiye de şu andaki durumu itibarıyla böyle bir durumda değil, Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye'ye ihtiyaçları olabilir, ihtiyaçları varsa Türkiye'nin çıkarlarını da hesap etmek, ortaya koymak mecburiyetindeler. Bu koşulsuz teslimiyetçi tavrı artık biz terk etmiş durumdayız diyorum.

Ben, Bakanlığımızın bütçesinin inşallah hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum.

Sizlere tekrar başarılar, iyi çalışmalar.