KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler.

Sayın Bakan, ben konuşmama önce ödemeler dengesiyle başlayacağım. Şimdi, görüyoruz ki ödemeler dengesindeki riskler artıyor. Dış kaynak girişi azalıyor ve dış kaynak girişinin özellikle kalitesinde bir bozulma var. Şimdi, sekiz aylık cari açığın geçen yıldan daha kötü bir cari açığa tekabül ettiğini görüyoruz ama bence bundan daha kötü olan cari açığın finansman yapısı. Gerçekten finansman yapısında önemli bir değişim var. Geçen yıl sekiz ayda 33 küsur milyar dolar olan net dış kaynak girişinde yüzde 22'lik bir artış söz konusu ve bu yıl 25 milyar dolara düşmüş durumda. Dışarıdan gelen kaynak cari açıktaki artışı finanse edememiş. Edememiş ki sekiz ayda rezervlerde 11 milyar dolar bir erime söz konusu, öncelikle bunu belirteyim.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın vekili ifade etti "Yatırımlarda artış." var dedi ama doğrudan yatırımlarda değil, portföy yatırımlarında artış var. Doğrudan yatırımlarda geçen yılın tam tersine bir azalma söz konusu, o da yüzde 15'e tekabül eden bir azalıştır bu, doğrudan yatırımlarda ama dolaylı yatırımlarda, daha doğrusu sıcak parada, çok kısa vadeli sıcak parada artış var, bu doğru. Yine, diğer taraftan, alınan kredilerde de bir kısa vadeye yönelme var. Şimdi, bunları bir araya getirdiğimizde kısa vadeli kaynak girişi artmış, uzun vadeli kaynak girişi azalmış. Şimdi, bu, önemli bir risk demek. Geçen yıl, yine ifade edeyim ki, bunun tam tersiydi. Yani vur-kaç yatırımcı daha fazla. Hani şöyle anlatırız ya: Sıcak para girerken bahar yelleri estirir ama çıkarken kasırgaya dönüştürür. Yani bu kırılganlığın artması demek tabii, ama siz sıcak paraya hele yüksek faiz vermeyin, size kaç gün can yoldaşlığı yapar hep beraber görürüz. Tabii, bir de kura duyarlılığı da burada aslında unutmamak gerekiyor.

Diğer taraftan bir başka nokta da bütçeyle ilgili. Bütçe açığı var, tamam bir de zaten referandum, seçim filan harcamaları da eklenince açık oldukça yükselmiş durumda. Şimdi, eylülde açık iyi görünüyor yani 2016'ya göre kıyasladığınızda sanki biraz daha iyileşmiş gibi görünüyor ama 2016 Eylülünde baz etkisi var yani 2016 Eylülü zaten işlerin kötü gittiği bir zaman. Hani orayla kıyasladığınız zaman zaten bir baz etkisi ama bu bir iyileşme anlamına gelmiyor. Tabii, bütçe açığının bu kadar yüksek olması Hazinenin de borçlanma ihtiyacını artırıyor beraberinde. Ama birazdan ifade edeceğim, tekrar oraya gireceğim, Hazine maalesef ihtiyacının da üstünde borçlanıyor, oraya tekrar bir pencere açacağım. Şimdi de 25 milyarlık bütçe açığına 55 milyar borçlanma gerçekleştirilmiş durumda. Yani dış dengelerin de kırılgan olduğu bir ortamı düşünmemiz lazım tabii. Şimdi hem dış borç hem de cari açık düşünüldüğünde 200 milyar doların -yani ben kabaca öyle hesapladım- üzerinde bir kaynak ihtiyacı var yani ayakta tutabilmek için. Hani biz buna "sürdürülebilir cari açık" diyoruz ya, işte, o borcu, cari açığı, hepsini sürdürülebilir bir kıvama getirmek için 200 milyarın üzerinde bir kaynak ihtiyacı var. Var da, bunu bizler burada biliyoruz, konuşuyoruz da ama zavallı vatandaş maalesef hâlâ "Bizi IMF'ye muhtaç etmediler." diye biliyorsa işte burada vicdanımızın sızlaması gerekiyor. Çünkü herkes finansal okuryazar olmak zorunda değil. Ama bu ülke IMF'ye borçlanmıyorsa başka türlü borçlanıyor; küresel sermayeye borçlanıyor, sıcak paraya borçlanıyor ama borçlanıyor. IMF'ye borç da verebilir. Nasıl verir? Alır borç, yine verir ama bunlar övünülecek hiçbir şey değil. Ve kesinlikle de vatandaşa sahalarda, alanlarda "Sizi artık borç batağından kurtardık, IMF'ye biz borç para vereceğiz." diye söylendiği zaman sizi bilmiyorum ama benim bile yüreğim sızlıyor çünkü vatandaşı kandırmanın hiç doğru olmadığını düşünüyorum.

Bir başka noktada da bankaların faizi düşürmesi konusu var. Şimdi, şunu kabul ediyorum: İktidar partisinin on beş yılda, özellikle son beş yılda en başarılı olarak yaptığı şeylerden bir tanesi de algı yönetimi. Algı yönetiminde gerçekten başarılı, bunu kabul ediyorum ama abartıyor mu? Abartıyor. Yani algı yönetimi üzerine herhâlde çok çalışılıyor ki yani vatandaşın algısını o yöne çekmek ya da bazen çok önemli bir konudan diğer tarafa o algıyı çekmek, bunun her modeli uygulanıyor. Başarılı olunuyor mu? Olunuyor. Görüyoruz, yani seçimlerde de görüyoruz. Şimdi bunu niye söyledim? Son olarak bir örnek: Beştepe'de toplantı yapıldı bankalara, faiz düşürme konusunda. "Sizi gidi bankalar, şu faizi bir düşürmüyorsunuz. Düşürseniz ne olacak, ne kadar güzel olacak, bu vatandaş, bu ülke rahat edecek; hep suç sizde." Şimdi bu algı yaratılıyor, ben hani vatandaş olarak herhâlde izleyen birisi der ki: "Tüh, tüh bu bankalar bunu düşürse bütün sorun bitecek." Şimdi, faizin düşmesi zaten bankanın işine gelir. Yani banka kredilerle uğraşmak, bunun riskine katlanmak yerine faiz düştüğü zaman elindeki tahvil portföylerinin zaten değeri artacak, kârlılığa geçecek yani niye istemesin ki bankalar. Ben burada bankaların avukatı falan hiç değilim ama gerçek olan bir şey var, eğer biz faiz oranlarının düşmesini ciddi olarak istiyorsak bunun sebeplerini ortaya koymak zorundayız. Önce bir kere enflasyon konusuna odaklanmak gerekiyor. Bu enflasyonda bu enflasyondan daha düşük bir faiz veremezsiniz. Hele o sıcak paraya bağlılığınız sırasında o sıcak para hiç de size yâr olmaz, zaten çeker gider. Bu kadar borçlanma ihtiyacı varken ikincil sebep olarak da, enflasyonun dışında da aynı zamanda veya onun devamında da Hazine bu kadar yana yakıla borçlanırken yana yakılanın üstüne bir de ihtiyacından fazla borçlanırken -az önce oraya bir pencere açacağım demiştim- yani bankalar nasıl faiz düşürecek? Faizi düşürmek şöyle dursun, faizin daha ileride yükselmesine nasıl engel olabileceksiniz?

Şimdi, dedim ki: Gereğinden fazla borçlanıyor Hazine. Hazine, dokuz ayda, ihtiyacından yüzde 67 daha fazla borçlanmış yani 100 liralık ihtiyacı için 167 lira borçlanmış. Bakıyorsunuz ekonomi basınına ya da haberlere, her şeyde her kafadan bir ses çıkıyor, diyor ki: "Niye Hazine bu kadar borçlanıyor, kapıda seçim mi var?" işte, "Ne oldu, bir yerde bilmediğimiz bir sorun mu var?" ya da "Seçim için para mı biriktiriyor?" veya işte, bunun gibi çok sayıda sebepler yani "Ekonomik kriz mi bekleniyor bizim bilmediğimiz?" gibi... Ve biz bunun cevabını bulamıyoruz. Neden Hazine... Bir de usulsüz olarak yani usulüne de uymadan Hazine neden gereğinden daha fazla borçlanıyor, yasal limitler aşılarak nasıl borçlanıyor, yasanın dışına çıkarak nasıl borçlanıyor, neden borçlanıyor? Bunu anlamak mümkün değil ve şu anda ekonomistler arasındaki, sanıyorum, en çok, gündem maddelerinden bir tanesi de herhâlde bu.

Şimdi, Hazinenin borçlanma ihtiyacı sebebiyle faiz oranlarının düşmesine engel oluşturduğunu söylemiştim. Bakın, Hazine ilk dokuz ayda da 79,2 milyar lira iç borç ödemiş. Bu ödemenin 45,8 milyarı ana para ama 33 küsuru faiz, yine faiz, yine faiz. Ve Hazine aynı dönemde 100,3 milyar dolardan biraz daha fazla, tam net rakam yok, borçlanmış. Şimdi, bu kadar borçlanma ihtiyacı, üstüne üstlük gereğinden de fazla borçlanan bir Hazine karşılığında "Merkez Bankası faizi düşür, bankalar faizi düşürün..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Bursa) - Yani dediğim gibi...

Ek süre alabilir miyim?

(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)

BAŞKAN - İlave süre veriyorum, lütfen toparlayın.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkür ediyorum, tamam.

Diğer taraftan, bir 2023 hedefi vardı, Türkiye en iyi 10 ekonomi arasında olacaktı, kişi başına gelir 25 bin dolar, ihracat 500 bin dolar... Şimdi, ihracat rakamlarına bakıyorsunuz -yenisi açıklandı, eylülde açıklanmıştı- geçen yıl zaten yani 15 Temmuz sonrasındaki o altı aylık dönem zaten feci bir dönem, şimdi onlarla kıyasladığınızda iyileşmiş gibi görünüyor ama bu bize gerçekleri göstermiyor. Bunu bir kere düşünmeniz lazım. Bir taraftan toplam dış borç tutarı da -az önce söylemeyi unuttum, ifade edeyim- millî gelir toplamının yarısını geçti yani 432 milyar dolara yükseldi. Bunu da bir tarafta tutmak lazım. Neden önemli? Orta Vadeli Program hedeflerinin iflas ettiğini gösteriyor çünkü.

Bir diğer nokta da, büyüme yüzde 5'lerde ama istihdam artışı yok. Şimdi, büyümeyi, tabii, doğru okumak lazım. Yani şu anda inşaatla bir büyüme var. İnşaatla var, işte tüketimle oldu dönem dönem, gibi büyümeler söz konusu. Büyüme, istihdam yaratmayan, hane halkı refah seviyesine yansımayan bir büyüme ama şunu her zaman biliriz, bütün iktisatçılar bilir: Yani kamu yatırımları da büyüme sağlar, özel sektör yatırımları da büyüme sağlar ama özel sektör yatırımlarının sağladığı büyümeyi, kamu yatırımları o sıçramayı sağlamaz. Fakat o özel sektör yatırımları durduğu zaman da kamu yatırımlarını artırır ki o en azından çarkı döndürsün. Özel sektör yatırımlarını kendi içinizde değerlendirdiğinizde de inşaat sektörü büyüme üzerinde sıçrama etkisi yaratamaz -evet, gereklidir inşaat sektörü tamam ama- özel sektör imalat sanayisindeki büyüme gibi toplam büyüme üzerinde bir sıçrama etkisi yaratmaz. Yani büyümenin temeli, motoru imalat sanayisi büyümesidir. Ama biz özel sektör imalat sanayisine baktığımızda orada durma var, orada yatırımlar artmıyor. İşte bize büyümenin doğru bir zeminde olmadığını gösteren en önemli verilerden bir tanesi bu. Bu, belirsizlik sebebiyle diyebilirsiniz; bu, riskler yüksek olduğu için diyebilirsiniz, bunu her sebebe dayandırabilirsiniz ama sonuçta özel sektör imalat sanayisi artmadığı zaman büyümenin motoru az çalışmış oluyor ve o büyüme istihdama dönmüyor, o büyüme hane halkı refah seviyesine dönmüyor, hizmetlerin kalitesine dönmüyor. Yani o büyümeden sağlıklı bir sonuç bekleyemiyorsunuz.

Son olarak şunu söyleyip bitireceğim, aslında söyleyeceğim çok şey var ama: Şu anda önemli verilerden bir tanesi, daha doğrusu geçen gün açıklandı, mesela "Neden özel sektör imalat sanayisi büyümüyor?" derken, hani, bir sürü "Belirsizlik olabilir, risk olabilir." dedik, işte hepsini saydık ama lütfen şunu da bir kenarda tutalım: Uluslararası Şeffaflık Kuruluşu tarafından hazırlanan Yolsuzluk Algı Endeksi önemli bir veri açıkladı. Türkiye'de yolsuzlukların arttığını gösteriyor ve yolsuzlukla mücadelenin Türkiye'nin önceliklerinden biri olması gerektiği konusunda da bir uyarı geliyor buradan. Bunlar da dış yatırım girişlerini veya Türkiye'deki yatırımcının yatırımdan uzak durmasını sağlayan sebeplerden olabilir, risklerin büyük bir temelini oluşturabilir daha doğrusu. Lütfen, bunun bir kenarda dikkatle izlenmesi lazım. Bunu yükselten sebeplerden bir tanesi de aslında her şeyin tek elde toplanması ve denetim mekanizmasının azalmasıdır. Bunu da lütfen unutmayalım.

Teşekkür ediyorum.