KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her şeyden önce, gecenin bu saatine kadar bütçemiz üzerinde yorum, değerlendirme ve yapıcı eleştirileriyle katkıda bulunan bütün değerli Komisyon üyelerimize ben gerçekten teşekkür ediyorum. Tabii, birçok husus gündeme geldi, birçok konu var eleştiri anlamında...

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcım, sadece otuz dakikanız var, ondan sonra da üst kurullara da vereceğim.

Buyurunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Tamam.

Şimdi, müsaade ederseniz, önce, çok kısa kısa bir şekilde, doğrudan doğruya soru-cevap kısmında yöneltilen sorulara cevap vereyim, arkasından da genel anlamda gündeme gelen hususlara değineyim.

2023 hedeflerinin iddialı hedefler olduğunu her zaman kabul etmişizdir tabii. Önemli olan, iddialı hedeflere yönelik çaba göstermek, o hedeflere ulaşma noktasında gerekenleri yapmaktır. Bu hedefler, tabii, küresel kriz öncesinde ortaya konulmuştu. Bu hedefler belki 2023 için şu anda iddialı görülebilir ama çabaladıktan sonra başarılabilir.

Orta vadeli programa ilişkin birçok husus gündeme geldi ama özellikle kur üzerinde hedeflerin gerçekçi olmadığı gündeme... Hiçbir zaman bizim kur hedefimiz yok. Oradaki ima edilen veya üstü örtük ifade edilen kur tamamen piyasanın şu anda anketler üzerinde öngördüğü kur. Daha doğrusu, bir varsayıma dayanıyor. Biz orada reel olarak kurun ne değer kazanacağı ne de değer kaybedeceği bir formülle ortaya... Onun için bizim kur hedefimiz yok. Dolayısıyla, hani "Bu günden kur hedefleri aşıldı, o anlamlı değildir." tabii, üzerinden geliniyor. Onun için, tabii ki biz... Burada önemli olan bizim büyüme hedeflerimizdir. Bu büyümenin arkasındaki, tabii ki, bunu sağlayacak yapısal adımlardır, yapısal birtakım; cari açık gibi, işsizlik gibi, enflasyon gibi konulara çözüm üretilme çabasıdır. O konuda ben şahsen... Orta vadeli programı bu yaz aylarında yoğun bir şekilde hep birlikte çalıştık diğer bakan arkadaşlarımızla ve ben oldukça içi zengin... Yeterince belki de tartışılmadı diye düşünüyorum.

Bankalara ilişkin her zaman stres testi yapıyoruz. Yani bir kere bu 6 banka hususunun tamamen spekülatif nitelikli bir haber olduğunun altını bir çizmem gerekiyor. Şu an itibarıyla kesinlikle ne bize ne BDDK'ya ne de ilgili bankalara bu yönde iletilmiş bir araştırmanın, soruşturmanın olmadığının altını çizmek istiyorum. Bu konu Amerikan Hazine Bakanı tarafından da yine benzer bir çerçevede düzeltilmiştir dikkat ederseniz. Son dönemde uluslararası bazı basın ajansları birkaç hususta, birkaç konuda bu türden haberler üretmeye başladılar. Mesela, çıktılar, "IBRD de kredileri Almanya'nın zoruyla kesecek." dediler, hâlbuki IBRD o hafta Ankara'daydı, ben daha o gün kendileriyle görüşmüştüm, IBRD yönetimiyle Washington'da görüşmüştüm ve diyelim ki bu seneye yakın, gelecek sene için de bir bütçeleme söz konusu yani Türkiye'ye kaynak ayırma söz konusu, hiçbir şekilde... Nitekim hemen çıktılar ve yalanladılar. Hermes kredilerinde geçen sene kullandığımızdan daha fazla bu sene için bir limit konulmuş durumda. Yani dolayısıyla şunu ifade etmeye çalışıyorum: Son dönemde özellikle bankacılık sektörümüzü hedef alan spekülatif nitelikli, uluslararası kaynaklı bir sürü haber yapıldı. Bu haberlerin çoğu hem o haberlere konu olan uluslararası kurum veya kuruluşlar tarafından yalanlandı dikkat ederseniz.

Merkez Bankasının rezervleri konusu: Birtakım kriterler var, hangi kriteri esas alırsanız alın rezervlerimizin daha da artırılması gerektiği nettir. Bu rezervleri nasıl artıracaksınız? Tabii ki burada, ideal olarak, bizim cari açığı azaltıp daha fazla kaynak çekerek yapmamız gerekiyor ama şunun da altını çizeyim, altın konusuna ayrı değineceğim: Türkiye olarak, gerçekten, bazı tahminlere göre çok ciddi bir yastıkaltı yani atıl duran bir altın stoku var ve stokun sisteme çekilmesi tabii ki faydalı olur. Nitekim, rezerv çeşitlendirilmesi anlamında da Merkez Bankamıza yardımcı olur diye düşünüyoruz ama altın konusuna ayrı bir şekilde değineceğim.

Kurul üyelerine ilişkin hususta biz çalışmalarımızı kısmen yaptık, Başbakanlığa ilettik. Bu dönemde, tabii, ince elenip dokunuyor, net olarak söyleyeyim. Onun için süreç biraz zaman alıyor ama şu anda çalışma açısından -BDDK Başkanımız da bilgi verir- bir sıkıntı yok.

Merkez Bankası çalışanlarımızın zorla emekliye ayrılması diye bir şeyi doğrusu ben ilk defa duyuyorum. Merkez Bankası Başkanımızla da bu konuyu görüşürüm, ben böyle bir uygulamanın farkında değilim.

Evet yani üç aşağı beş yukarı, doğrudan doğruya bana yöneltilen sorular bunlardı.

Müsaade ederseniz, önce, bu borç meselesine bir değinmekte fayda var. Şimdi, tabii, birçok husus gündeme geldi ama şu bir gerçek: Türkiye'nin toplam borç stokuna bakarsak yani hane halkı, finans dışı şirketler, devlet ve finansal sektör. Bakın, Türkiye'de -genel yönetim anlamında söylüyorum- 2017 ikinci çeyrek itibarıyla -içinde kamu, finansal kuruluşlar, finansal olmayan kuruluşlar, hane halkı- tamamen, bütün borcun millî gelire oranı yüzde 146. Gelişmekte olan ülkelerde ortalama yüzde 225. Yani gelişmekte olan ülkelerde bu anlamda, bu geniş tanımlı borç stokunun millî gelire oranı en son IMF ve IIF tarafından açıklanan rakam yüzde 225, Türkiye'de yüzde 146. Bakın, rakam vereyim ben size: Çin'de yüzde 298, Güney Kore'de yüzde 200, yüzde 300 civarı yine, Malezya'da yüzde 221, Macaristan'da yüzde 220, Brezilya'da yüzde 178, Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 165, Polonya'da yüzde 163. Liste uzun uzun gidiyor. Ha, bizden daha düşük borçlu olanlar tabii ki var. Mesela, bunlar; Hindistan yüzde 105, Meksika yüzde 98. Evet var ama birçok gelişmekte olan ülke ve genel anlamda gelişmekte olan ülkeler ortalamasına göre Türkiye'nin borç yükü -genel anlamda söylüyorum- iddia edildiği gibi yüksek değil ama bu, şu anlama gelmiyor: Biz daha fazla borçlanmayı teşvik edelim ve daha fazla borçlanma üzerine bir büyüme kurgusu... Asla böyle bir şey söz konusu değil. Tam aksine, biz şimdi, Merkez Bankasının alacağı yetkiyle birlikte muhtemelen küçük ve orta ölçekli işletmelere ihracatçı değillerse dövizle borçlanmayı yasaklayacağız, bu bir. İhracatçılara son üç yıllık ihracatlarının, ortalama yıllık ihracatlarının maksimum 3 katı kadar belki döviz veya dövize endeksli borçlanmaya izin vereceğiz. Büyük şirketleri de eğer ihracatçı değillerse mutlaka ve mutlaka finansal korumaya zorlayacağız yani "hedge" etmeleri gerekecek. Dolayısıyla, biz, tam aksine, borca dayalı bir büyüme modeli değil, sağlıklı bir büyüme modeli üzerinde tabii ki hemfikiriz, bu konuda hiç tereddüt yoktur.

Şimdi, tabii, müsaade ederseniz, bu borç konusuna girmişken şunu da söyleyeyim: Çok değerli Maliye Bakanımız Sayın Temizel, tabii, bu borç konusuna ilişkin bir sürü değerlendirmelerde bulundular. Şöyle söyleyeyim ben size: Dış borç faiz ödemelerinin toplamı, 2002 yılında, özel sektör ve kamu 4 milyar 395 milyon dolar, millî gelire oranı yüzde 1,9. Faiz giderinin millî gelire oranı yüzde 1,9. 2016'da 5 milyar 630 milyon dolara çıkmış, millî gelir içerisindeki payı yüzde 0,7. Dolayısıyla, iddia edildiği gibi özel sektör borçları tabii ki ciddi bir şekilde... Hani, özel sektör borçlarının arttığı nettir ama faiz yükü noktasında bu rakamlar da resmi ortaya koymak açısından son derece nettir.

Kadın yönetici konusundaki eleştirilere saygı duyuyorum, bu konuda hakikaten ilave çaba göstermemiz lazım, ben teşekkür ediyorum. Aslında en yakın çalışma arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Konuşalı daha on dakika olmadı.

BAŞKAN - Sıkıntı yok Sayın Bakanım.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - "Kadın yönetici" deyince kestiler.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Hani, gerçekten, Hazinedeki yakın çalışma arkadaşlarımızın bir kısmı bayan arkadaşlar ve çok başarılı buluyorum, kendilerine teşekkür ediyorum buradan.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yükseltin onları.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bir müsaade ederseniz...

Hazinede 89 yöneticimiz var, 89 yönetici kadromuz var, bunun 22'si kadın -yani bunları daire başkanı ve üstü anlamında söylüyorum- yüzde 24,7'ye denk geliyor. Keşke yarı yarıya olsa, ben şahsen bunun doğru olacağı kanısındayım, bu birinci husus.

Şimdi, koşullu yükümlülükler konusu gündeme getirildi. Evet, Kamu-Özel İşbirliği projelerinden bütçe ödemeleri önümüzdeki yıllarda artacak. Mesela, 2017 yılında Karayollarına 1 milyar 128, Sağlık Bakanlığına 728 milyon olmak üzere 1 milyar 855 milyon liralık bir gider tabii ki söz konusu, ödenek söz konusu. 2018 yılında bu, Karayolları için 3 milyar 600 milyon, Sağlık Bakanlığı için 2 milyar 600 milyon olmak üzere toplam 6 milyar 200 milyon. Ama bunlar bütçelendi zaten ve şimdi IMF'yle birlikte -yani oradan teknik destek anlamında söylüyorum- bu kamu-özel işbirlikler çerçevesinde yaptığımız bütün projelerin çok şeffaf bir şekilde düzenli olarak küresel normlara uygun raporlanması hususunda Maliye Bakanlığımız çalışmayı yapıyor ama küresel normlar anlamında da yine bu konuda standartları koyduğu için IMF'yle de bir çalışmamız olacak.

Vergilerde geri adım meselesi... Benim bildiğim kadarıyla kurumlar vergisinin genele teşmil edilmesi, üç yıl geçici bir şekilde, diğer vazgeçtiğimiz vergileri önemli ölçüde, herhâlde çok büyük oranda telafi ediyor diye biliyorum.

Şimdi en önemli konuya gelelim: "Niye bu kadar borçlanıyorsunuz? Neye hazırlanıyorsunuz? Seçim mi var?" Hayır, seçim yok. Neye hazırlanıyoruz? 2 tane basit konu var. Birincisi, yılbaşından bu yana bizim bütçe açığımız, dikkat ederseniz, 31 milyar lira ama öngörülen açık bunun yaklaşık 2 katı. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde bu açığın finanse edilmesi lazım. Bu birinci husus.

Gelelim ikinci önemli konuya. İlk çeyrekte...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Pardon Sayın Bakanım...

31 milyar şu an gerçekleşen değil mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yılbaşından bu yana yani eylüle kadar bütçe açığı 31 milyar lira.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Son iki ayda değişir.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ama 89 milyar borçlanıyorsunuz.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Ama 89 milyar borçlanıyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bir müsaade edin, bitireceğim.

Şimdi, birinci konu bu. Yani niçin borçlanırsınız? Bütçe açığını finanse etmek için borçlanırsınız. Bütçe açığının bir kısmı yılın ilk sekiz, dokuz ayında gerçekleşmiş, geri kalanı, önemli bir kısmı da son aylarda gerçekleşiyor, bu geleneksel bir şeydir, bu birinci husus.

İkinci husus, yılın ilk çeyreğinde bizim 56 milyar liralık borç geri ödememiz var, 56 milyar liralık. Ve bizim sisteme yönelik bu kadar spekülatif saldırılar varken -ben size az önce size 3-4 tane haber saydım ve hepsi yalanlandı- bu türden konular varken bizim çok güçlü ve sağlam bir şekilde yılın ilk çeyreğine girmemiz lazım. Dolayısıyla, nakit düzeyimizi biz ilk çeyreğe girerken yüksek tutacağız ve bu türden oluşabilecek piyasaları manipülasyona yani spekülatif anlamdaki bu tür saldırılara da hazırlık ve geri ödemelerde bir sorun yaşanmaması bir kenara özellikle faizlerin piyasa gereklerinin ötesinde artmamasını sağlamak üzere bu yönde bir hazırlık var. Evet, onun dışında hiçbir hazırlığımız yok, bu kadar basit ve net, iki tane husus. Bir tanesi yılın son üç-dört ayındaki açığın finansmanı, ikincisi de yılın ilk üç ayındaki bizim 56 milyar liraya varan borç geri ödemesi.

Ayrıca, bir günlük bir rakama bakıp "Aa, bu kadar nakit biriktirmişsiniz, bunun anlamı var mı?" demek -sizler de biliyorsunuz- bazen çok anlamlı olmayabiliyor. Neden? Çünkü hemen ertesi gün belki maaş ödeyeceksiniz, hemen ertesi gün belki önemli, yüklü bir borç ödemeniz olabilir, dolayısıyla olaya o çerçevede bakmak lazım. Biz prensip olarak -genel olarak söylüyorum, çok uzun yıllardır yapıyoruz biz bunu- borç yönetiminde bir buçuk aylık borç geri ödemelerine tekabül edecek şekilde bir nakit rezervi tutuyoruz. Bu da doğru bir yaklaşımdır, temkinli bir yaklaşımdır, yapılması da gerekiyor.

Tabii, Merkez Bankamızın burada sunum yapmasında büyük fayda var, haklı bir talep, ben kendilerine iletirim.

BAŞKAN - Biz 29'unda davet ettik efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ikiz açığın tabii ki oluşmaması için biz döngü karşıtı bir maliye politikası şu anda öngörüyoruz. Nedir bu döngü karşıtı? Evet, bu sene ekonomi çok iyi gidiyor, beklediğimizden de daha iyi gidiyor, e, bu güzel bir şey. İstihdam var yani son bir yılda 1,1 milyondan fazla istihdam var. Dolayısıyla "Büyüme istihdam yaratmıyor." argümanı doğru bir argüman değildir.

GARO PAYLAN (İstanbul) - İşsizlik oranı niye düşmüyor?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Arkadaşlar, şöyle, çok basit: Almanya veya Avrupa'nın 28 ülkesine bakın, çalışma çağındaki nüfus yıllık yüzde 0,1 artıyor; Türkiye'de çalışma çağındaki nüfus Suriyelileri de katarsanız neredeyse yüzde 2 artıyor. Yani 28 Avrupa Birliği ülkesinde hiç yeni istihdam yaratmazsanız bile işsizlik oranı çok artmaz ama Türkiye'de öyle mi? İş gücüne katılım oranı çok hızlı artıyor, çalışma çağındaki nüfus çok hızlı artıyor. Dolayısıyla, işsizlik oranını düşürmek tabii ki bizim de hedefimiz ve düşürmeyi de tabii ki hedefliyoruz ama gerçekçi olalım. Eğer Türkiye 1 milyonun üzerinde istihdam yaratıp işsizliği düşüremiyorsa bunu bir başarısızlık olarak öneremezsiniz.

Gelelim ikiz açık meselesine. Evet, cari açığımız şu anda millî gelirin yüzde 4,1'i en son açıklanan rakam itibarıyla -yıllıklandırılmış anlamda söylüyorum- fakat altını çıkarttığınız zaman... İlginç bir şey aslında, altın tasarruf amaçlıdır, altın bir tasarruftur fakat altın ithalatının yüksek seyretmesi nedeniyle cari açık artıyor. Hâlbuki geçen sene bizim cari açığımız yüzde 3,8'di millî gelire oran olarak. Altını çıkartın, dediğim gibi, bu son elimizdeki rakam itibarıyla yüzde 3,6 civarındadır. Yani dolayısıyla geçen senenin bile altındadır ama şu bir realite: Altın ithal ediyorsanız tabii ki ödemesini yapacaksınız. Altın ithalatı konusuna da birazdan geleceğim, rakamlarla paylaşacağım bundan sonraki trend konusunda.

BES'in zorunlu hâle getirilmesi... Böyle bir şey yok arkadaşlar. DASK zorunludur fakat uygulamada mesela 2000'li yılların başından bu yana sürekli bir şekilde DASK primini düzenli olarak yatıranların oranı çok düşük yani yüzde 2'ler civarı. Biz bunu daha düzenli hâle getirmek için şimdi bir reform üzerinde, daha doğrusu bir düzenleme üzerinde çalışıyoruz dedim. Yoksa DASK zaten zorunlu ama bireysel emeklilik, otomatik katılım zorunlu değildir. Tabii katılmak zorunludur ama çıkış için seçenek vardır. Ha, ona ilişkin de şunu söyleyeyim: Bir düzenleme bakıyoruz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - O bir aylıkta kaç kişiydi Sayın Bakan? Bir aylık süre verildiğinde kaç kişi başladınız, kaç kişiye düştü, o 3,4 milyona nasıl gelindi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bir de şu iddia ediliyor: Efendim, neymiş, düşük ücretliler, düşük gelirliler çıkıyormuş. Düşük gelirlilerin yüzde 51'i sistemde kaldı, yüzde 51'i. Yani bir asgari ücret ile iki asgari ücret arasındakilere yani 0 ile 2 asgari ücretin altındakilere baktığımız zaman yüzde 51'i sistemde kaldı.

GARO PAYLAN (İstanbul) - "Yüzde 75, 80." diyordunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - E, tabii ki bizim hedeflerimiz iddialıydı ama şunu örtemez: 3,4 milyon ilave katılımcı var sistemde kalan ve 1,4 milyar lira da son dokuz ayda bir birikim var. Yani bu, ekonomimiz için, yatırımlar için, finansal piyasaların gelişmesi açısından son derece önemlidir.

Gelelim faiz ödemelerine. Evet, 2018 için 71,7 milyar liralık faiz ödemesi öngörüyoruz. Buradan iskonto giderleri, para piyasası nakit işlemleri faiz gideri, türev ürün giderleri gibi vesaire çıkartırsanız geriye 68,7 milyar lira kalıyor. Şimdi, bir ay öncesi itibarıyla iç ve dış borç faiz giderlerinin 56,2 milyar lirası yani yüzde 80'i zaten kesinleşmiş ve önceki yıllardaki borçlanmalara tekabül ediyor. Bu senenin son dört ayı ile gelecek sene yapılacak borçlanmaların gelecek seneye denk gelen kısmı 11,3 milyar liraya denk geliyor.

Bakın, şimdi burada, şunu tekrar vurgulamak istiyorum, metnimde de var: Evet, bugün, Türkiye son on beş yılın millî gelire oran olarak en düşük faiz giderini yapıyor. Millî gelire oranla 2017 yılında faiz giderleri sadece ve sadece yüzde 1,9 olacak. Gelecek sene nereye yükseliyor? 2,1'e yükseliyor yani 71,7 milyar lira ki, biz hesabımızı genelde bu konuda doğru yapıyoruz. Gelecek sene bile yüzde 2,1'e çıkıyor. Faizdeki artış da geçen sene ortalama yüzde 10,1; borçlanma faizimiz bu sene de Ekim ayı itibarıyla yüzde 11,1. Bir puanlık bir artış söz konusu. Tabii, gönül ister ki artmasın ama bunlar bir de nominal rakamlar. 2000'li yılların başında tabii ki yüzde 30'a yakın reel faiz öderken şu son sekiz on yılın ortalamasına bakın yüzde 3'ün altında, yüzde 1,5-2 civarında bir reel faiz söz konusu.

Özel sektörü dışlama etkisi yani "crowding out" etkisi: Bunu da sınırlamak için aslında bu sene oldukça çaba... Evet, bizim "roll over" rasyolarımız yüksek fakat biz DİBS piyasalarda bir miktar daha fazla borçlandık; bir. İkincisi, bu dönemde DİBS'lere dışarıdan 7 milyar dolarlık bir talep geldi. Bu da 25 milyar liraya denk geliyor. Bu da aslında yüzde 128 civarında düşündüğümüz, yani yüzde 98'e oranla "roll over"ın neredeyse 25 puanı aslında bu DİBS'lere gelen talepler üzerinden. Dolayısıyla, bankacılık sektörünün bilançosunda şu anda tuttuğu, DİBS'lere ayırdığı kaynak artmamıştır. Dolayısıyla, bahsedildiği, iddia edildiği gibi özel sektörü dışlama etkisi iddia edildiği düzeyde ve şekilde oluşmamıştır; onu da yine ifade edeyim.

Altın tahvili konusuna gelince: Biz tamamen bankacılık sektöründeki kredi mevduat oranlarını bir miktar nasıl daha bir nebze yumuşatırız, daha sisteme atıl olan kaynakları nasıl kazandırırız peşindeyiz. Hazinenin bir borçlanma sorunu olmadı. Bizim derdimiz, atıl bir kaynak var ve bu gerçek bir kaynak, bu bir tasarruf. Bu tasarrufu biz sisteme nasıl çekeriz? Bir tek bankayla çalışıldı, acaba farklı çalışılsaydı daha fazla başarılı olur muydu; ona da bakacağız, daha etkin bir kampanya düşüneceğiz.

Cari açığın finansmanı: Evet, kalitesinde geçen senelere göre bir miktar düşüş var. Ben de bunu son dönemde başımıza gelen felaketlerle ilişkilendiriyorum. İnşallah, Türkiye hızlı bir şekilde normalleşiyor, en kötüyü geride bırakıyor. Ben, daha yeni Londra'daydım, dün Kuveyt'teydim, muhtemelen önümüzdeki bir iki hafta içerisinde yine dünyanın birçok bölgesine gideceğim. Biz, tasarruf fazlası olan ülkelerden daha kalıcı nitelikli kaynak çekme noktasında da çabalayacağız. Bundan daha doğal bir şey yok ama ideali, tabii ki cari açığımızın kalıcı bir şekilde daha aşağı çekilmesi. İşte bu konuda da aslında bir başarı var ama yüzde 4 civarı bir cari açık hâlâ yüksek bir cari açıktır. Bunun, mutlaka ve mutlaka yüzde 3'ün altına indirilmesi veya doğrudan yatırımların millî gelir içerisindeki payının en az yüzde 2 ve üzerine çıkarılması tabii ki ideal bir durum olur.

Büyümenin kaynağı sadece inşaat mı? Hayır, değil. Tabii ki yatırımların önemli bir kısmı inşaat sektöründe. Bu arzuladığımız bir şey mi? Doğrusu, biz makine teçhizatı, AR-GE ve yazılıma yatırımların daha çok olmasını tercih ederiz, onları da teşvik ediyoruz. Büyümenin kaynağı bu sene ilk yarıda 2,1 puanı dış talepten gelmiş; 2,8 puanı iç talepten gelmiştir. Özel sektör yatırımlarının ben önümüzdeki dönemde artacağına inanıyorum. Neden? Çünkü, şöyle kapasite kullanım oranlarına bakın, ihracatçı sektörleri ayırın, ihracatçı olmayan sektörleri ayırın. İhracatçı sektörlerde şu anda kapasite kullanım oranları yüzde 83'e dayanmış. Zaten teorik olarak hiçbir şekilde yüzde 85'in üzerine rahat rahat çıkamıyorsunuz. Dolayısıyla, mutlaka ve mutlaka Avrupa'nın toparlanıyor olması, yüksek petrol fiyatları nedeniyle Orta Doğu'nun ve Rusya'nın toparlanıyor olması bizim ihracatçıları makine teçhizat yatırımına zorlayacaktır diye düşünüyorum.

İran ambargosu konusuna değindim, daha doğrusu o konudaki spekülasyonlara değindim.

Maaş farkı tabii ki ödenecek. Biz, hiçbir zaman memurumuzu enflasyona ezdirmedik, bundan sonra da emeklimizi de ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz. Bu konuda çok net bir şey...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Refah payı verecek misiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Refah payı da verdiğimiz ortada. Eğer bakarsanız reel olarak artışlara, bütün gruplar için refah payı da olduğunu görürsünüz.

Şimdi, kesin hesapla ilgili birkaç teknik husus var, arkadaşlarımın notu var, ben sizlere vereceğim. Müsaade ederseniz hızlı bir şekilde devam edeceğim, belki o konuya zaman verilirse geri geleceğim. Şöyle hızlı bir şekilde bakıyorum başka ne var değinmediğim konular anlamında.

Banka kârları konusuna çok değinildi. Ben, yıllarca finans sektöründe çalıştım. Burada önemli olan 340 milyar lira civarında öz kaynak var ve 3 trilyon lira üzerinde bir aktif var, 2 trilyon civarında kredi var yani bu rakamları göz önüne almamız lazım. Şimdi, öz kaynak kârlılığı esastır, ona bakılması lazım. Şu anda, Türkiye'de enflasyon yüzde 11 civarı yani yüzde 15 civarı -yılın tamamı için konuşuyorum- bir öz kaynak kârlılığı söz konusu. Tabii ki bu bazı ülkelerden daha düşük, bazı ülkelerden daha yüksek ama daha yüksek olduğumuz ülkeler de enflasyonu daha düşük olan ülkelerdir. Dolayısıyla, bu konudaki tartışmalar tabii ki devam edecek. Önemli olan, burada, bankacılık sektörünün sağlığıdır. BDDK Başkanımız da değinir, bugün, sermaye yeterlilik oranı yüzde 17,2'dir yani legal düzenleme, Basel Gerekleri'nin iki katından fazla bir sermaye yeterlilik oranı var; bir.

İkincisi, aktif kalitesi son derece yüksektir yani problemli kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 3,1'dir; hatta döviz cinsinden olan borçlarda yüzde 1 civarıdır. Bu kadar şok yememize rağmen, aslında, bu, çok ciddi bir direnç olduğunu, dayanıklılık olduğunu göstermektedir. Yine, likidite oranı oldukça yüksektir. Bakın, Kaldıraç Oranı dünyada bu finansal krizin yaşandığı dönemde -siz de hatırlarsınız- bazı bankalarda otuz beş kattı, kırk beş kattı, bizim bankacılık sektörümüzde 8,8 kattır yani düşünebiliyor musunuz. Dolayısıyla, iddia edildiği gibi, bizim sistemde aktiflerin sermayeye oranı çok yüksek değil, riskler o kadar yüksek değil.

Yapısal reformlara gelince: Yapısal reformlar da tabii ki zamanlama, sıralama ve kaynak önemlidir. Son yıllarda başımıza o kadar çok içeriden ve dışarıdan felaket geldi ki maalesef bu, sistemden oksijeni hep aldı götürdü, enerjiyi aldı götürdü, gerçekçi olalım. Ama önümüzdeki bir yılı bir fırsat penceresi olarak görüyorum. Evet, kitle fonlamasına ilişkin kaygılar ifade edildi, o kaygıları dikkate alacağız. Biz, bütçe dışı bir fon kurmuyoruz, sadece, teknoloji anlamında gelecek vaat eden şirketlere kaynak aktaracak fonlara katkıda bulunmak için... Bunlar özel fonlar. Avrupa Yatırım Fonu'na diyelim ki kaynak veriyorsunuz, o da iki katını koyuyor. Diyelim ki biz 1 lira koyuyorsak o 2 lira koyuyor ve 3 liralık kaynak ne oluyor; bizim Türkiye'deki "high tech start up" dediğimiz yani gelecek vaat eden yüksek teknoloji şirketlere kaynak aktarmasına... Yoksa, kesinlikle bütçe dışı bir fon kurma gibi bir çaba asla söz konusu olamaz.

Bir şeyi düzeltmek istiyorum. Bir televizyon programında uzun uzun ben önümüzdeki yıl için cari harcamaları kısacağımızı, özellikle yeni bina kiralamasıdır, taşıt alımıdır, bu konularda büyük bir hassasiyetle bu konunun üzerine gideceğimizi ifade ettim ve harcama kesintileri konusunda da kararlı olduğumuzu söyledim; bir.

Sonra "Ama önümüzdeki süreçte jeopolitik riskler nedeniyle, karşı karşıya kaldığımız tehditler nedeniyle savunma harcamalarımıza biz ilave muhtemelen 18 milyar lira civarında ek kaynak aktaracağız." dedim. Daha önce söylemişim, bundan sonrası için konuşuyorum: "Ya vergi artıracağız ya da daha çok borçlanacağız." dedim. Biz, bunu daha sağlıklı vergi gelirleriyle finanse etmek istiyoruz ama öncesinde de harcamaları kısma noktasındaki kararlılığımızı da ifade etmişim. Maalesef, şu çok gelenekseldir, bunu sık sık yaşıyoruz sizler de bizler de hepimiz yaşıyoruz yani önce söylenen bir iki paragraf dikkate alınmıyor, son cümle alınıyor ve cımbızlanarak sunuluyor. Ben, burada, sizin açınızda kötü niyet asla düşünemem ama gerçekten de benim kastım oydu. Yoktan var etmek sadece Allah'a mahsustur. Biz, tabii ki ideal olarak üretken olmayan harcamaları kısıp -ki yapacağız- buna ilaveten tabii ki daha dengeli gitmek için, ikiz açık sorunu yaşamamak için, bu açıkları yönetilebilir kılmak için mecburen ya gelecek nesilleri borçlandıracağız ya da bugünkü nesillerden, nesilden bir miktar daha fazla alacağız, ki ikisini de yapıyoruz.

Altın meselesine gelince, müsaade ederseniz, sizinle yakın dönem için birkaç rakam paylaşayım ve belki bundan sonraki sürece ilişkin gidişat hakkında bilgi verir.

Şimdi, şöyle bakalım: 2011 yılında bizim altın ihracatımız 1,5 milyar dolar, altın ithalatımız 6,3 -yaklaşık olarak söylüyorum- milyar dolar. Yani dikkat edin, ihracat 1,5, ithalat 6,3. Ama bir sonraki yıl ihracatımız 13,3 milyar dolara çıkıyor, ithalatımız 7,6 milyar dolarda kalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika efendim.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Çok teşekkür ederim, kusura bakmayın Başkanım ama yani...

BAŞKAN - Yok, rica ederim.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - 2013 yılına gelince, birdenbire ihracatımız 3,3 milyar dolara iniyor, ithalatımız 15 milyar dolara çıkıyor. 2014'te benzer durum devam ediyor, 3 milyar dolarlık ihracat, 7,1 milyar dolarlık ithalat. Fakat 2015 yılında 7,4 milyar dolarlık ihracat, 3,4 milyar dolarlık ithalat var. 2016'da 8,3 milyar dolarlık -yaklaşık olarak söylüyorum- ihracat, 6,5 milyar dolarlık ithalat var.

Dikkat ederseniz, bir-iki-üç yıllık perspektifle baktığınız zaman, bazı yıllar ithalat artıyor, sonraki yıllarda ihracat artıyor. Ama şu da olmuş olabilir, bakın, ben bunu bilerek söylemiyorum. Yani bununla ilgili bir anket yapmak lazım, sormak lazım vatandaşlarımıza. Yurt içinde gerek kur nedeniyle gerekse altın fiyatlarının yükselmesi nedeniyle eğer hızlı bir şey yükseliş gösteriyorsa vatandaşlarımız buna rağbet gösteriyor olabilir, kendilerini enflasyona karşı koruyor olabilirler. Dolayısıyla dünyada hani bu yönde de bazı ülkelerde trend söz konusu, bazı merkez bankalarının da bu yönde trendi söz konusu. Dolayısıyla bunun altında hiçbir şey aramayın. Bu tamamen yine bizim önceki yıllardan çok farklı bir şey... İnanın, 1990'lı yıllara gitseniz de, 1980'li yıllara gitseniz de üç aşağı beş yukarı yani benzer herhâlde trendlerle karşı karşıya kalırsınız.

Evet, ben hızlı bir şekilde tekrar bakıyorum. Merkez Bankasında mevduatın ne kadarı serbest? Bizim mevduatın, bildiğim kadarıyla, tamamı serbest. Yani bizim mevduata ilişkin bir sınırlama söz konusu yok, klasik bir mevduat değil. Yani bankalara koyduğunuz bir mevduat değil. Hani bankada mevduat koyarsınız, kredi olarak sadece işte karşılığı ayırdıktan sonra kullanırsınız, bizde öyle bir şey söz konusu değil.

Şimdi, müsaade ederseniz KGF konusunda çok soru geldi. Bunu da geniş bir şekilde müsaade ederseniz cevaplandırmak istiyorum.

BAŞKAN - İki-üç dakikada geniş bir şekilde alalım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, önce şunu ifade edeyim: 30 Eylül itibarıyla kefalet sistemi kapsamında kullanılan kredi tutarının yüzde 58'i ilk defa kullanılan kredilerdir. Yüzde 28,5'i ilave kullandırılan, yani aslında kredi almıştır, ilave talep etmiştir. Teminatlandırılan krediler ise toplam kullanılan kredi tutarının yüzde 4,7'sini oluşturuyor. Toplam kredi tutarının yüzde 8,5'ine ilişkin bilgi sisteme henüz girilecek.

Dolayısıyla burada dikkat ederseniz yani gerçekten bayağı geniş, 200 bin firmadan daha fazla, bakın, 200 bin firmadan bahsediyorsunuz, yani bayağı düşük kredilerden bahsediyoruz. Yani 200 milyar liralık kredi kullanılmış örneğin, 200 bin firma, basit, böldüğünüz zaman maksimum 1 milyonmuş, onun için çok geniş kapsamlı bir kredi kullanımı söz konusudur. Şimdi, bu birinci husus.

Bakın, krediler nereye gitti? Sağlanan kredilerin yüzde 92,4'ü işletme kredisi olarak talep edilmiş. Yüzde 2,5'i yatırım kredilerine, yüzde 5'i gayrinakdi kredilere tahsis edilmiştir. Fakat bizim tahminimiz şu: Proje kredileri, yatırım kredi daha teferruat istiyor, daha güçlü başvuru istiyor. Buna da bizim firmalar, özellikle KOBİ düzeyindeki firmalar -yani benim tahminim, ben yorum yapıyorum burada- hazır değiller, işin kolayını seçiyorlar, bunu işletme kredisi olarak talep ediyorlar. Dolayısıyla ben burada ciddi bir sorun olarak görmüyorum. İhracata, ihracatçı firmalara verilen kredilerin toplam kullanım içerisindeki payı da yüzde 13 gibi oldukça iyi.

Şimdi, bu arada Kredi Garanti Fonu'na bağımlı bir sistem olmayacak, hayır. Biz şunu söylüyoruz: Kredi Garanti Fonu'nun biz aslında başlangıçta parametrelerini oldukça temkinli tuttuk. Yani şöyle: Bankalara o dönemde büyük bir şok vardı, daha doğrusu sisteme. Yani bir darbe girişimi yaşamış bu ülke, çok ciddi bir risk, terör var. Biz ne dedik? "Sakin olun." dedik, "Biz özellikle KOBİ'lere kefil olacağız." dedik. Çünkü KOBİ'ler bu ekonominin omurgasını oluşturuyor. Biz ne yaptık? Dedik ki: "Yüzde 7'ye kadar biz sizin ilk kayıplarınızı karşılarız, yani batıklarınızı." Şu anda binde 0,7. Bu birinci husus. Çünkü vatandaş devlet üzerinden bir imtiyaz kazandığı zaman ona çok özen gösteriyor ve ben inanıyorum ki, bırakın yüzde 7'yi, sektör ortalaması olan yüzde 3,1'e bile ulaşmayacak. Bu birinci husus. Dolayısıyla aslında aktif kalitesi oldukça yüksek kalacak, ihracatta zaten sorun yok.

Gelelim ikinci konuya: Bizim şu anda 50 milyar lira kullanılmamış bir imkânımız var. Bu sene sonu itibarıyla muhtemelen yaklaşık 18 milyar lira geri ödeme olacak. Gelecek sene yaklaşık 50 milyar liralık bir ödeme olacak yine. Biz bunları bundan sonra genel anlamda kullandırtmayacağız, sadece ve sadece düzenlemeyi yapacağız, ihracatçılara ve üretken imalat sanayi yatırımlarına. Onun için ben burada bir risk görmüyorum, tam aksine ekonomideki sorunları çözmeye yönelik bir çabanın bir parçası olarak ben görüyorum.