| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı b) Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu c) Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .11.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, görevinizde de başarılar diliyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonunun çok değerli üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, kıymetli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2016 yılı kesin hesap ve 2018 yılı bütçesi üzerine görüş ve önerilerimi sunacağım.
Bugün Türkiye'nin en büyük konularından biri olan, köylünün, çiftçinin yaşamını ilgilendiren Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Yaklaşık 81 milyon insanın geleceğini, yaşamını dolayısıyla da Türkiye'nin geleceğini konuşuyoruz. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bugün dünya üzerinde olmayacaktık. Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür ama maalesef, o köylüden ortada bir eser yok. Şu anda köylü borçlu, perişan, bu komisyonlarda ve Mecliste borçlarıyla ilgili yapılandırmaları, faizlerin silinmesini ve buradan bir umut bekler duruma gelmiştir.
Ne yazık ki her geçen yıl kötü giden ekonominin en büyük dişlisi olan tarım sektörü, beraberinde köylüyü ve etkilenen büyük bir kesimi de perişan etmeye devam etmektedir. 2015 yılında alınan biber tohumuna ödediğimiz para 2,1 milyon ve domates tohumuna ödenen para da 9,8 milyon dolardır. 2010-2015 yılları arasında 1,5 milyon büyükbaş ve 2,3 milyon küçükbaş hayvan dış alımı yapmışız ve bunlara ödediğimiz rakam bu ülkenin kaynaklarından 3,8 milyar dolardır. Tohum bilahare yurt dışından, "Domates, biber, mısır alayım." diyorsunuz, hibrit, GDO'lu. Yabancılar üretiyor, sana veriyor ama biz de kendi politikamızı henüz oturtmuş değiliz. Kenti tohumumuzu yetiştiremiyoruz. Tarım ilaçları yabancı, vitaminler, mineraller ve birçok konu dışa bağımlı olduğu zaman, ülkede üretim bitiyor. Çin'den kayısı, sarımsak; İtalya'dan ıspanak, elma; Amerika'dan fındık, badem; Güney Afrika'dan satsuma mandalinası; Şili'den üzüm, elma, ceviz; yine Moldova'dan ceviz; İran'dan karpuz, lahana... Bu liste de oldukça uzun devam etmektedir. Bunun adı, on beş yıldır iktidarda olan bir parti eliyle köylünün elinin kolunun bağlanıp çaresizleştirilmesi ve beraberinde de Türkiye'nin kaynaklarının heba edilmesidir.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; işte, on beş yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK PARTİ iktidarının ülkeyi tarımda getirdiği nokta: Köylü kendi tarlasında maraba hâline gelmiştir. Çiftçi üretiyor, vergisini düzenli ödüyor ama sattığı ürün para etmiyor çünkü çiftçiyi koruyan bir tarım üretimi ve satış politikası yok. Çiftçi gübre fiyatlarının altında eziliyor. On yıl önce 25 liraya aldığı gübre iktidarınız döneminde şu anda 125 liraya satılmaktadır. Çiftçi pazar bulamıyor; komisyoncular, aracılar para kazanıyor. Borç batağındaki çiftçi neden üretip neden geleceğini bağlasın? Askerliğini yapan, eli iş tutacak çocukları, evlatları bir bir doğduğu topraklardan göçüp gitmek zorunda kalıyor.
Sayın Bakanım, iktidarınız Hükûmete geldiğinde, 3 Kasım 2002'de Türkiye'de köylerde yaşayan insan sayısı 22 milyondu ve bugün 81 milyon nüfusumuz var ancak 6 milyon yurttaşımız köyde yaşamını sürdürüyor ve bunların yaş ortalaması da oldukça yüksek.
Ülkemiz önemli bir tarım ve hayvancılık potansiyeline sahipken ne yazık ki AK PARTİ iktidarının tarım politikasızlığınızdan, günümüzde gerçek kapasitesinin çok küçük bir kısmını kullanabilmektedir. 1960 yılında 28 milyon 700 bin hektar olan mera varlığımız, bugün neredeyse yarı yarıya düşerek 14 milyon 617 bin hektara gerilemiştir. Bütün bu veriler değerlendirildiğinde üretici kazanamaz dolayısıyla üretemez, vatandaş ise pahalılıktan tüketemez hâle gelmiştir. Şirket tarımı teşvik edilirken küçük çiftçi yok olmaya yüz tutmuştur. Geçim dolayısıyla bir dizi başka sorunları da beraberinde ortaya çıkarmıştır.
Tarımın ekonomi içindeki getirisi sürekli olarak azalmaktadır. 2003 yılından 2008 yılına kadar tarım sektörünün büyüme hızı Türkiye ekonomisinin büyüme hızının altında kaldı. TÜİK verilerine göre 2002-2015 yılları arasında Türkiye ekonomisi toplamda yüzde 108,6 oranında büyürken, tarım sektörünün toplam büyüme hızı yüzde 46,3'te kaldı. Tarım sektörü 2002 yılında Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılasına yüzde 9,7 oranında katkı sağlarken devralmış bir iktidarsınız.
Bitkisel ürünlerin çoğunda üretim ya azaldı ya da hiç artmadı. Tarım sektöründe son on yıla damgasını vuran en önemli gelişme tarım alanlarının, özellikle de tahıllar ve diğer bitkisel ürünler ekilen alanların önemli ölçüde daralması oldu. 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar olan Türkiye'deki tarım alanları 2 milyon 645 bin hektar azalarak 2015 yılında 38 milyon 551 bin hektara indi. 2015 yılında Türkiye'nin buğday üretimi 22,6 milyon ton iken 2016 yılında yüzde 8,9 azalarak 20,6 milyon tona düşmüştür.
Başta tütün ve pamuk olmak üzere endüstriyel ürünlerin; nohut, kuru fasulye ve mercimek gibi kuru baklagillerin; patates ve kuru soğan gibi yumrulu bitkilerin üretimleri de oldukça gerilemiştir.
Genel olarak tahıl ürünlerinden -buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, çeltik- 2016 yılında TÜİK tarafından yayımlanan tahıl ürünleri üretim miktarları, bir önceki yıla göre yüzde 8,7 azalarak yaklaşık 35,1 milyon ton olarak gerilemiştir. Uygulanan yanlış politikalar sonucunda hayvan varlığımız ise yaklaşık 4 milyon baş gerilemiştir.
Hükûmet son yıllarda yaptığı yasal düzenlemelerle 1998'de yasaklanan kırmızı et ithalatına ara ara dalmaktadır. Son olarak sütte de vergisiz ithalatın yolu açılarak hayvancılıkta uygulanan neoliberal politikalarda yolun sonuna gelinmiştir.
Türkiye'nin 2002 yılında 8 milyon dolar olan canlı hayvan ve et ithalatı 2013 yılında 360 milyon, 2014 yılında 139 milyon, 2015 yılında 423 milyon dolar olmuştur. Tüm bunlar neticesinde hem tarım ürünleri hem de hayvancılık alanında ülkemizin ithalatçı konumuna getirilmesi iktidarınızla olmuştur. Tarım, gıda ve hayvancılık politikaları üretici ve ekoloji temelli değil, sermaye odaklı, sürdürülebilir kalkınma ilkelerine aykırı bir rota izlemektedir. Avrupa Birliği üyeliği için önemli müzakere başlıklarından birini oluşturmasına rağmen, bu alanda ortaya koyulan siyasi, idari ve hukuki vizyon sürdürülebilir ve toplumsal kalkınmayı destekler olmaktan hayli ıraktır.
Bakanlığın ve bağlı kurumlarının, sivil toplum örgütleri, bilimsel kuruluşlar ve genel olarak toplumun beklentilerini karşılayan, onları esas alan ve ekolojik, sürdürülebilir bir tarım ve hayvancılık politikası üretmesi zorunluluğu bugünün ve yarının önemli bir vebalidir.
Türkiye'nin coğrafi yapısı ve geniş meraları göz önüne alındığında, ucuz maliyetli ve kaliteli hayvancılık için önemli potansiyele sahip olduğu aşikârdır. Ülkedeki meraların büyük çoğunluğu düşük verimli olup, küçükbaş hayvancılık açısından daha uygundur. Ancak yerli hayvancılığın geliştirilmesi ve hayvancılığın yeniden canlandırılması için yapısal önlemler gecikmeden alınmalıdır.
Tarım ve hayvancılık üretiminde yüksek girdi maliyetleri çiftçilerin üretime katılmaları önünde en büyük engeldir. Mazottan gübreye, zirai ilaçtan tohuma ve hayvancılıkta en önemli maliyet kalemini oluşturan yeme, samana kadar tarımsal girdiler yüksek fiyatta olup büyük oranda dışa bağımlıdır.
Hayvancılıkla ilgili yaşanan onca probleme karşın ciddi çözümler üretememektesiniz. Hayvancılıkla ilgili piyasayı düzenleyecek bir kurum henüz kurulamamıştır. Hayvan yetiştiricilerimizin hayvancılığı terk etmesi bitkisel üretimi olumsuz yönde etkilemekte, bitkisel üretimde kimyasal kullanımı artmaktadır.
Bakanlık verilerine bakıldığı zaman, hayvan başına ortalama karkas verimi 270 kilogram, karkas randımanı yüzde 52-53 ve süt verimi ise 3 ton olarak bildirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, süreniz bitti. Ek süre veriyorum. Lütfen toparlayın.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Kırmızı et açığının kapatılması için Bakanlık stratejisi, hayvan sayısını artırmak ve ölümlerin engellenmesi üzerinden olmalıdır. Bu anlamda yapılacak tüm çalışmalara bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da katkı sunmaya hazır olduğumuzu bilmenizi isteriz.
Bakanlığın bu ortalama verimi artırma yönünde yaptığı çalışmaların alana henüz yansıdığı da görülmemiştir. Son zamanda bir teşvik projesi getirilmiştir, üç yıllık bir projedir, bunun da başvuru süresi, Sayın Bakanım, 25 Aralıkta dolmaktadır. Seçim bölgem olan Tokat da bu kapsamdadır ama üreticilerden -üretici birliklerinden- aldığım son bilgi de bu sürenin birazcık daha uzatılmasıdır. Üç yıllık, dişi düve üretimine destek verilmesi doğru bir projedir, destekliyoruz ancak bu tür teşvikler yaygınlaştırılarak verimli bir sonucu alabiliriz.
Destekleme politikaları uzun vadeli belirlenmeli, böylece yetiştiriciler beş yıllık bir sürede hangi yatırıma yönelmesi gerektiğini önceden de bilmelidir. Süt desteklemesi litrede 20 kuruşa kesinlikle çıkarılmalıdır.
Kırmızı et desteklemesi karkas kilogram üretimi üzerinden verilmeli, destekleme miktarı kilogram üzerinden 1 TL olarak verilmelidir. Ülkemizdeki canlı hayvan hareketliliği yüzünden, hastalıklardan telef olan hayvanların telefini önlemek için özellikle doğu bölgesindeki yatırım teşvikte kilo başı karkas ete 2 TL teşvik verilmelidir ki o hayvanlar orada kesilip sağlıklı bir şekilde gideceği yere nakledilmelidir.
Sertifikalı gebe düve üreten işletmelere, yatırımcılara satım koşuluyla destekleme verilmesi ülkemizin ithalat için kaynak kullanımını azaltacaktır.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, teşekkür ediyorum.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Peki, toparlıyorum Sayın Başkanım.
Ayrıca, ülkemizde -Sayın Bakanım, bir tıp doktorusunuz yanılmıyorsam- bir Şeker Kurulu var, on altı aydır toplanamıyor ve ülkemizde nişasta bazlı şeker üretimini, insan sağlığını tehdit eden bu üretimi henüz denetleyen yok, ülkenin sağlığını ne kadar tehdit ettiğini alanda gören yok, o kotayı ne kadar artırdıklarını da bilen de yok ve diğer bir durum: Türkiye'de hayvancılığı ciddi oranda destekleyen şeker fabrikaları şu anda özelleştirme havuzunda. Bunun bir an önce... Bir taraftan hayvancılık diyoruz; talaşıyla küspesiyle, melasıyla hayvancılığa doğrudan en ciddi katkıyı veren, bana göre de stratejik bir ürün olan şeker pancarının üretimini destekleme ve yaygınlaştırma adına, dışarıya muhtaç olmamak için şeker fabrikalarının bu ülkede özelleştirme havuzundan çıkarılmasına mutlak ihtiyaç vardır diyorum.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bir saniye... Çok kısa, toparlıyorum.
BAŞKAN - Yok, toparlama süresi bitti, artık bitirelim Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Peki, tek başarılar dileyeceğim.
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...
KADİM DURMAZ (Tokat) - 2018 yılı bütçesinin bu olumsuzlukları bir daha konuşmayacağımız, hayalleri gerçekleştiren, ülkemizi dışarıya muhtaç etmeyen... Bir de atasözü vardır, bilirsiniz: "Elden alınan öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz." diyor, teşekkür ediyorum, hayırlı, uğurlu olsun diyorum.