| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı b) Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu c) Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .11.2017 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bence en önemli bakanlıklarından birinin bütçesi üzerine konuşuyoruz ve ne yazık ki Bakan...
BAŞKAN - Bu girişle zaman pazarlığı yapacaksınız gibi geldi birden ama...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yapmamaya çalışacağım.
BAŞKAN - Tamam, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Çok önemli bir Bakanlık bütçesi üzerine konuşuyoruz ve ne yazık ki yönetilen alanda ciddi bir başarısızlık var. Şöyle başlayalım: Bu üretimimiz halkımızı beslediğimiz bir konu, kırmızı et mesela. Kırmızı etin fiyatına 1 kilogram kıyma fiyatı itibarıyla -kendimiz veri topladık çünkü sağlıklı bir karşılaştırma verisi Türkiye'deki veri problemi dolayısıyla yok- bizde -TL'ye çevirerek söylüyorum- 29 TL kıyma dersek dünyanın en zengin ülkelerinden bile neredeyse pahalı bir kırmızı et tüketimimiz var. Mesela İsviçre -tabii bunlar millî gelir olarak da bakın- 45 lira, Avusturya 44 lira, mesela Polonya bizden ucuz 24 lira, Hollanda 23 lira, İspanya 20 lira, Türkiye'de çok pahalıya bir kırmızı et yiyoruz. 1 kilo kırmızı et yiyebilmek için, ortalama gelirlerimizle karşılaştırdığımızda biz Türkiye'de 6,7 saat çalışıyoruz, 1 kilo kırmızı et yiyebilmek için. Polonya'da 4,7 saat çalışıyorlar, İtalya'da üç saat, Fransa'da iki buçuk saat, Almanya'da bir saat, Avustralya'da bir saat. Gelirimize göre baktığımızda da et fiyatları çok yüksek ve et fiyatları eğilim olarak son on beş yılda sürekli bir artış içerisinde.
Değerli arkadaşlar, kişi başına bizim et tüketimimize baktığınızda, aslında et diyetimize baktığınızda, milletimizin diyetine baktığınızda 1993 yılında yüzde 60 civarında kırmızı et yiyormuşuz, şimdi yüzde 40 civarında kırmızı et yiyoruz. 1990'lı yıllarda tam tersiymiş tavuk etinde ve şimdi tavuk eti bizim diyetimizin yüzde 60'ını oluşturmuş, gelir grubu itibarıyla bakarsanız fakirin yemeği, yiyebildiği; protein kaynağına -kırmızı et- dönüşmüş durumda. Bu da kırmızı etin... Mesela, dünyada kişi başına kırmızı et tüketimi AB OECD'de yaklaşık 65-70 kilo, dünyada baktığınızda, dünya ortalaması olarak baktığınızda 35-40 kilo arasında, bizim ülkemizde 25-30-32, yıllara göre değişen, dünyanın çok altında -zengin ülkeleri söylemiyorum- dünyanın çok az altında et tüketiyoruz. Ton başına dana eti üretimi fiyatı itibarıyla baktığımızda da dünyanın üretim maliyeti olarak en pahalı ülkelerinden biriyiz, bizden daha yüksek olan bir tek İsviçre var, Fransa, Avusturya, Danimarka, Avustralya gibi ülkeler bizden çok daha ucuza üretiyor. Onu da ha sonra açıklayacağım.
Değerli arkadaşlar, biz bu sorunu çözmek için, biz bu kötü politikamızın sorununu çözmek için de bir çözüm yolu bulduk: 2009 yılında canlı hayvan ithalatına başladık. Sayın Bakanı önce bir uyarayım, göreve yeni geldi; bu daha önceki dönemde -şirketin adını vermeyeyim- ama çok sorunlu ihaleler var hem ağır bir problemle karşı karşıyayız hem de ihalelerin şeffaflığı, rekabeti, hatta hukuki boyutunda çok ciddi sorunlar var ama süremi ona ayırmayacağım. Niye canlı hayvan ithal etmeye başladık biz? Aslında bunu anlamak için 2007-2008 yılındaki süt fiyatlarına bakmamız lazım. O süt fiyatlarındaki krizi doğru dürüst aşabilseydik biz 2009 yılında canlı hayvan ithal etmek zorunda kalmazdık. Peki, biz canlı hayvan ithal ettik de bizim et fiyatlarımız düştü mü? Yani Tarım Bakanlığı yetkilileri biliyor. Hayır yani hayvan ithalatı bizim endeks olarak et fiyatlarımızı düşüremedi. Düşüremediği gibi ne yaptı? Bizim yerli sığır stokumuz -mesela ben bakıyorum şöyle bir- 8 milyonmuş 1990'lı yılların başında, bugün geldiğimiz noktada 2 milyona kadar inmiş. Kültür sığırları getiriyoruz. Bu topraklara yabancı tür olarak, cins olarak yabancı sığırları getirmeye başlamışız ve eldeki yerli sığır stokunu da düşürmeye başlamışız.
Değerli arkadaşlar, bu yapılan canlı hayvan ithalatları et fiyatlarını düşürmedi, Sayın Bakanım yaptığınız da düşürmeyecek, göreceğiz bunu. Yani bu enflasyona yönelik bir çözüm olarak "Gıda fiyatları yükselmesin." diye, bir de halk -bir kıtlık oluşuyor çünkü- yanlış görmesin diye sürekli yanlış bir pansuman uygulanıyor. Bu yaptığımız et ithalatı Türkiye tarımcılığına hizmet etmeyecek.
Gelelim diğer şeylere, diğer ürünlerimize baktığımızda, mesela "mazot desteği" diyoruz. "Biz çiftçiye mazot desteği verdik, çiftçiye mazot desteği verdik." Arkadaşlar, çiftçiler traktörlerinde 3,5 milyar litre mazot kullanıyorlar, 3,5 milyar litre. Mazotun zaten yüzde 65'inin vergi olduğunu düşünürseniz sizin verdiğiniz tarımsal destekler çiftçinin size verdiği vergiyi bile neredeyse karşılayamayacak durumda. Onun için biz mazot desteği veriyoruz da çiftçiye ek bir şey veriyoruz diye düşünmeyin. Çiftçinin mazot üzerinden ödediği vergi sizin verdiğiniz destekten çok daha yüksek. Ürün bazında, dekar bazında hesaplamaları arkadaşlar yapmışlar ama bu çok vakit almasın diye şeye girmiyorum, sadece şunu bilmenizi istiyorum: Çiftçimize verdiğimizden daha fazlasını vergiyle alıyoruz. Zaten şöyle bakabiliriz: Biz dünyadan eğer et ithal ediyorsak dünyanın diğer ülkeleri eti bizden daha ucuza üretiyor demektir. Bizim ülkemizde ücretler seviyesinin de çok düşük olduğunu düşünürseniz normalde bizim ucuza üretmemiz gerekirken biz ne yapıyoruz? Biz girdi maliyetlerini artırarak... Nasıl artıyoruz o girdi maliyetlerini de? İşte mazottaki vergi mesela, tipik bir örneği. Bununla yükselttiğimiz için de, girdi maliyetleri yüksek olduğu için de bizim gariban çiftçimiz diğeriyle rekabet edemiyor. Peki, girdi maliyetini düşürmek için ne yapmalıyız? Ya aslında çok düşük bir teşvik öngörmüşüz biz. Tarım Kanunu'na bir madde koymuşuz. Tarım Kanunu'ndaki bu maddeye göre demişiz ki: "Millî gelirimizin yüzde 1'i oranında tarımı destekleyeceğiz."
Değerli arkadaşlar, bu bizim keyfimize göre değiştireceğimiz bir şey değil. Siz aynı iktidar partisinde olabilirsiniz, istediğiniz kanunu hızla değiştirme gücüne sahip olabilirsiniz ama kanun ortadaysa uygulamak zorundasınız. Şimdi, bu kanun çıktıktan itibaren toplam tarımsal şeye baktığımızda, tarıma ayırmanız gereken pay, millî gelirin yüzde 1'ini topladığımızda yaklaşık 170 milyar lira civarında. Siz bunun neyini vermişsiniz? Tam yarısını. Şimdi, çiftçinin kanundan gelen bir hakkı var. 170 milyar lira vermeniz gerekiyor, tam yarısını hatta yarısından da biraz azını verdiğiniz için çiftçi sizden yaklaşık 84-85 milyar lira alacaklı. Siz bu 84-85 milyar lirayı vermediğiniz için, mesela canlı hayvancıya, fındıkçıya vermediğiniz için bizim tarımsal üretim maliyetlerimiz yükseliyor, kendi çiftçimizi destekleyemiyoruz ve bir süre sonra ithalata başlıyoruz. Vermediğimizi nereye kullandık? Götürdük, inşaat projelerine yatırdık. İşte, inşaat projelerinin sonucunu, bu inşaata dayalı kalkınmanın sonucunu... Bugün ekonomik göstergeleri de görüyorsunuz, üzülerek söylüyorum ki daha da kötüye gidecek. Geldiğimiz tarım noktası burada. Şu aşamadan itibaren eğer kıtlık olmasın diye ithalat yapılacaksa bile alacağınız önlemlerle en azından geleceği kurtarmış olabilirdik.
Şimdi biz lop eti et olarak üretiyoruz, aslında bir iktisadi işletmedir. Bir sığır, iktisadi işletmedir. Buzağı olarak alırsanız o buzağıdan inek oluncaya kadar yaptığınız bir artı değerdir, bir katma değer yaratmadır. Siz bunu bu memlekette yapabilirken siz başka ülkelerde üretilmiş bir artı değeri tak diye bu ülkeyi getiriveriyorsunuz. Bunu asıl süt fiyatları politikasıyla desteklerseniz -bir ara okul sütü mokul sütü de çıktı da olmadı- ancak o şekilde üç sene sonra, beş sene sonra sığır stokumuzu, canlı hayvan stokumuzu artırabilirsiniz ve halkımızı daha ucuza -protein kaynağıdır o da- beslemeye başlayabilirsiniz. Ama ne yazık ki bu gidişatla, bu bütçede bu konuşulanlardan anladığım kadarıyla bu olmayacak ve gelecekte kim Hükûmet olursa olsun bu anlamda bıraktığımız miras yıllar boyu konuşulacak. Bugün buna önlem almazsanız bırakacağınız mirasın negatifliği de yıllarca konuşulabilir. Onun için biz Plan ve Bütçe Komisyonuyuz, bu olaya müdahale edebiliriz mesela, şu an rakamları değiştirebiliriz. Böyle bir gücünüz var çünkü siz hiç o gücü kullanmadığınız için... Mesela Erzurum Milletvekili konuşuyor, Erzurum Milletvekilimizin böyle bir gücü var sizi ikna ettikten sonra. Ama normalde bütün yasayı, düzenlemeyi yürütme yaptığı için... İktidarın Plan ve Bütçe üyeleri, siz diyorsunuz ki: "Başka yerlerde tartışıyoruz." Ben anlıyorum ki rasyonaliteniz bu dediğimiz şey üzerine duruyor ama bu gücünüz unutturulmuş. Arkada genel müdürler bir bütçeyi yazdı, getirdi -hatta genel müdür değil, şube müdürü, daire başkanı seviyesinde- ve bizim onu değiştirme şansımız olmadı. Diğer tarımsal desteklere baktığınızda arkadaşlar, şimdi, rakam olarak verebilirsiniz, "Şu kadar destek verdik, bu kadar destek verdik. 2002'de böyleydi..." Bir sürü hani bu rakamsal hatadır ama şunu söyleyeyim: Verdiğiniz destekler enflasyonun altında, mazot fiyat artışının altında. Bu yüzden siz onu ne kadar parlatmaya çalışırsanız çalışın reel hayatta çiftçi zarar etmeye başlıyor, çiftçi maliyetlerini karşılayamamaya başlıyor. Bir de zaten bizim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız, son cümlelerinizi alayım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Daha fazla rakamlara girmeden şunu söyleyeyim: Zaten bizim küçük işletme boyutunda, böyle ev işletmesi şeklinde bir tarımsal modelimiz var. Bu modelimizde bizim yurt içinde büyük şirketlerle küçük çiftçinin rekabet edebilmesi mümkün değil, kendi tarım şirketlerimizin de -AR-GE'ye margeye para harcayamadıkları için- uluslararası şirketlerle mücadele etmesi mümkün değil. Oysaki biz kendi çiftçilerimizi bir araya getirip -bir tür kooperatif örgütlenmeleriyle- iyi çalışan -liberal sistemi beğenmem ama- liberal sistemde çalışacak kooperatif örgütlenmelerle -belki bölge düzeyinde, ilçe düzeyinde- ve bunların ortak yaratacağı sinerjiyle AR-GE yapabilecek kadar da bir ortak holding mantığında büyük şirketleşmelere çevirerek tarımımızı koruyabilirdik. Ama biz bunları yapmadık, biz günü kurtarmaya çalıştık. Artık günü kurtaramayacağız.
Demin arkadaşlar tohumdan konuştular. Vallahi, tohum hakkında ben size şunu söyleyeyim: Çiftçiye yeni bir yük geliyor. Sertifikalı tohum kullanmanın sebepleri olabilir ama unutmayın ki sertifikalı tohumları önemli bir şekilde yabancı şirketler üretecek ve biz yabancılara bağlanma anlamında -bu emperyalizme bağlanmadır benim gözümde- yeni alanlar üretiyor olacağız.
Tütünde durum çok kötü, tütüne vakit kalmadı ama şunu söyleyeyim: Yüzde 90'ı yabancıların eline geçmiş, Amerikalıların eline geçmiş veya Japonların veya İngilizlerin eline geçmiş bir piyasada kendi tütüncümüzün nasıl böyle ezildiğini... Grafiğe baktığınızda şöyle aşağı doğru gidiyor, üretici sayısı olarak aşağı gidiyor ve tütünde şöyle bir şey var: Tütün çorak topraklarda yetiştiği için, başka bir şey ekemiyor garibanlar. Ve biz ellerimizle yaptığımız özelleştirmelerle, çıkardığımız kanunlarla bu gariban insanların hayatını daha zorlaştırıyoruz.
Uzatmayacağım.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.