| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Kültür ve Turizm Bakanlığı c) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .11.2017 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, öncelikle yeni görevinizi kutluyoruz, hayırlı olsun.
Değerli milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesine geçmeden önce daha önceden Kültür ve Turizm Bakanlığının sorumluluk alanında olmasına karşın kendilerinin getirmediği ama bizim burada değiştirdiğimiz üç değişikliğe değineceğim. Bu kanunlar geldiği zaman, bunu kesin olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinde konuşacağımızı söyledik. Ne yazık ki o kanun şimdi aşağıda görüşülüyor. Hatta esas üzerinde durmamız gereken, belki de müdahale etmeniz gereken maddesi de geçti şu anda.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 10'uncu maddesi Kültür Bakanlığına çok önemli bir işlev veriyor. Aslında Kültür Bakanlığına değil, bu görev daha önceden Vakıflar Genel Müdürlüğüne veriliyordu. 10'uncu maddenin dördüncü fıkrasında "Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde veya denetiminde bulunan mazbut ve mülhak vakıflara ait taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan cami, türbe, kervansaray, medrese, han, hamam, mescit, zaviye, mevlevihane, çeşme ve benzeri kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi koruma kurulları kararı alındıktan sonra, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yürütülür." deniyordu. Bu fıkra kalktı. Şu andan itibaren özel kişilerin, daha doğrusu gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan biraz önce saydığım han, hamam, mescit, Mevlevihane, çeşme, benzeri kültür varlıklarının tamamı tamamen Kültür Bakanlığının korumasına kaldı, çok net olarak söylendi. Bunların yasaya göre kamu malı niteliğinde olduğu, devlet malı niteliğinde olduğu dolayısıyla bunları yapanların elbette bunları yapması ama yapmayanlar açısından devletin ciddi bir desteğinin olması gerekiyor. Nereyi kazarsak tarihî eser, nereye bakarsak bir kültür varlığı gördüğümüz ülkemizde bu varlıklardan vazgeçecek hâlimiz yok bizim. Ama bu varlıkları da olduğu gibi orada bırakıp da "Yap kardeşim, yapamıyorum." Yaptırmayıp başka hiçbir şekilde de devletin buraları alarak, kamulaştırarak, karşılığında herhangi bir şey vererek korumasının artık olanağı kalmadı. "Kültür Bakanlığının görevidir, yapılsın." dendi. Çok somut olarak bunun Vakıflara verilmesinin bir tek nedeni var? Vakıfların her sene bütçeye devrettiği ciddi anlamda bir gelir fazlası var ve bu amaç için kullanılmak üzere elde edilen bir gelir o. Dolayısıyla şimdi Kültür Bakanlığının bütçesine konulacak ödeneklerle -ki bunun ne kadar ödenek olduğunu hemen şimdiden sorayım sorulara gelmeden önce, ne konuldu bunlara bilmiyorum ama- buralardan herhangi bir şekilde Kültür Bakanlığının bu görevini yerine getirmesinin olanaksızlığı çok somut olarak dile getirildi. Yazıktır bu tarihî eserlere, yazıktır bu kültür varlıklarına. Eğer bunlarla ilgili olarak somut bir önlem alınmadığı takdirde bu yasa değişikliğinden... Gerçi, şimdiye kadar da yapmıyorlardı, ayrı bir olay. Sanki Vakıflar Genel Müdürlüğü harıl harıl bunları onarıyordu da şimdi vazgeçmişler gibi bir sonuç da çıkmıyor buradan. Ama, asıl rahatsız edici olayın birileri tarafından "zaten yapmıyoruz" denilen bir görevi, tamamen başka bir kurumun üstünde bırakırken bu kurumlar arasındaki bir koordinasyonun olmaması bizleri de ciddi anlamda üzdü, onu da burada açık olarak belirtmek gerekiyor.
İkinci yaptığımız değişiklik: Sayın Bakanım, biliyorsunuz, özellikle devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde, hazine mülklerinde, orman arazilerinde şimdiye kadar turizm faaliyetlerinde kullanılmak üzere kırk dokuz yıllığına irtifak hakkı tesis edilmek suretiyle gerçekleştirilen yatırımlar konusunda Türkiye ciddi bir deneyim elde etti, örnek oluşturdu. Bunlar, sonuç olarak, yaşadığımız bazı olumsuzluklar nedeniyle sıkıntıya düştükleri ve bunlarla ilgili yaptığınız bazı düzenlemeler hariç, bir tarafa koyarsak, Türkiye'ye ciddi anlamda bir gelir getirdiler. 32 milyona yakın turistin geldiği bir potansiyel, bunlar sayesinde oluşturuldu; bu iyi, iyi kısmı bu. Bunların, oluşturulan kültür çerçevesinde varlıklarını sürdürmeleri ve bu şekilde çalışmalarına devam etmeleri çok önemli. Kültür ve Turizm Bakanlığının denetimi altında götürülecek olan bu otellerde, herhangi bir şekilde kullanım ve amaç değişikliğinin olmaması gerekiyor.
Şimdi, geçirilen kriz dönemi gösterilmek suretiyle, kırk dokuz yılık irtifak hakkının sonuna yaklaşmış olanların, yirmi otuzuncu yılına gelmiş olanların artık yatırım yapmadıkları, buraları rehin etmek suretiyle veya karşılık göstermek suretiyle kredi alamadıkları, bunların süresinin uzatılmasının bu alanda yatırımların yenilenmesi ve yeni bir potansiyel yaratılması açısından da önemli olacağı söylendi, doğru bir olaydır denildi. Fakat yeniden kırk dokuz yıla tamamlamak üzere irtifak hakkı sürelerini uzatmaya tamamdır denilirken, bir fıkra daha eklendi, bunların isteyenlere satışı hükmü geldi. Bu satma opsiyonunun ortaya çıkarabileceği endişeleri orada dile getirdik, şimdi Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesinde dile getirmezsek eksiz bırakmış oluruz.
Şimdi, buralardaki, daha önceden bir başarı olayı olarak sunduğumuz bu projelerde, satma opsiyonunun doğurabileceği sonuçları bir an için düşünün. Mülkiyetini devrettiğiniz andan itibaren bunun durdurulması mümkün olmayacaktır. Bu çerçevede kat irtifakları tesis edilecek, kat mülkiyetine geçilecek, oralarda bir yerler birilerine olduğu gibi satılacak. Daha önceden konseptini oluşturmuş olduğunuz ve turizm yasası uyarınca ciddi olarak denetlediğiniz bu yerlerde, bu değişiklikten sonra, isteyenin her türlü eşyasını balkonlarından sallandırdığı, istediği şekilde bahçeye veya çimlerin üzerine çıkıp da sofralar kurduğu bir olay yaşanmaya başladığını düşünün. Ülkenin ta 1980'li yıllardan beri büyük emeklerle yaratmış olduğu bu değerlerin ne hâle geleceği insanı ürpertiyor. Biz, Kültür ve Turizm Bakanlığının burada: "Hayır, kesinlikle böyle bir şeylere izin vermeyiz. Mülkiyette değişiklik olması söz konusu olamaz." İrtifak haklarının sürelerinin uzatılması ve bütün bundan sonraki uygulamaların da çok daha disiplinli olarak turizm kanunu çerçevesinde yapılacağını belirtmesini bekleriz. Çok önemli bir konu.
Üçüncü konu: Henüz Genel Kurula gelmedi, tali komisyon olarak bize gelmedi ama daha önceden bütün Türkiye'yi ayağa kaldıran çok önemli bir olay. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı. Biraz önce sunumunuzda, siz, ürünü çeşitlendirmekten bahsettiniz. Artık turizmde sürekli ikamet ettiği yerlerden, belirli bir süre için olsa bile, iki haftalık, üç haftalık süreler, farklı bir tabiat ortamında; doğada, denizde, dağda bir yaşam sürmek üzere turizm faaliyetine katılan insanların talebini karşılamak üzere siz çeşitlendirmeden bahsediyorsunuz. Sadece insanların her şey dâhil yerlere girip çıkmaları bu turizm faaliyetinin İspanya'da olduğu gibi, diğer örneklerinde olduğu gibi, belirli bir süre, herhangi bir anlamı falan kalmıyor ama buna rağmen hâlâ talebi var, ayrı bir olay. Onlar da kendi içlerinde çeşitlendirme yapmak suretiyle bazı şeyleri becerebiliyorlar. Ancak, değerli arkadaşlar, buralarda, Türkiye'nin ürün çeşitlendirme konusunda dünyanın ilk 8 ülkesinin var olduğu bir grupta bir zenginliğe sahip olduğunu düşünün. Bu zenginlikler açısından Türkiye ilk 8 ülke arasında. Dolayısıyla önemli olan bu biyolojik çeşitliliğin korunmasıdır.
Bu yasa tasarısıyla birlikte neler yapıyorsunuz, yapılıyor daha doğrusu? Bu yasa tasarısıyla millî park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı, yaban hayatı koruma ve yaban hayatı geliştirme sahaları içinde bulunan doğal sit alanları iptal ediliyor. Yani insanların gelip de kuş cennetlerinde veya koruma alanlarında bu tür doğa olaylarını seyrederek gün geçirmesi olgusu büyük bir hızla bitiyor. Özel çevre koruma bölgeleri içerisindeki millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiat koruma alanı, yaban hayatı koruma sahaları, onlar da iptal ediliyor, bunlar da gidiyor büyük bir hızla. Bu alanları koruma statüsü değiştiriliyor. Yani kısacası, sizin Turizm Bakanlığı olarak, turizmde malzeme olarak kullanacağınız, çeşitlilik için kullanacağınız, insanların koşarak gelecekleri alanlardaki bu değişim, gelecekte sizin önünüzü çok büyük ölçüde tıkıyor. Zaten bunların insani bir duygu olarak da yıkılacağını, yok olacağını veya inşaatlara açılacağını, farklı şekilde kullanılacağını düşünmek insanın tüylerini de diken diken ediyor, o da ayrı bir olay.
Benim hayatımda -çok genç yaşlarda olduğu için- hâlâ unutamadığım, aklıma geldiği zaman böyle içimi kabartan bir doğa parkı olayım vardır. Gitmemiştik daha önceden, hiç görmemiştim böyle bir olay, neyin nesidir diye. Bir gölün etrafındaki bir orman ve doğal yaşam alanı. Alana 8 kilometre kala motorlu araç girmesi yasaktı. Gölün içerisindeki insanları dolaştıran tekneler elektrikle çalışıyorlar idi. Yıkılmış tek bir ağaç yerinden kaldırılmamıştı, orada çürümeye terk edilmişti, yaşam oydu ve bitki çeşitliliği konusunda verilen rakamların hepsini hatırlamıyorum ama inanılmazdı; 100 metrekarenin içerisinde binlerce bitki sayılıyor idi ve insanlar gidip yeniden kaç tane bitki buluyorlar diye birbirleriyle yarışıyorlar idi.
Sayın Bakanım, bunlar, size başka bütçelerde konuştuğumuz için yeniden, mutlaka, hatırlatmamız gereken ve buralarda konuşulması gereken olaylar.
Bunun dışında, ülkemizin zenginlikleri, koruma alanları ve projeleriyle ilgili olarak sunumunuz, sayısal olarak ölçek ekonomisine vurmadığınız zaman, gerçekten övünülecek veriler. Onarılacak, yapılacak o kadar çok şeyimiz var ki hepsi başlı başına bir olay. Efes ve Efes'in eskiden olduğu gibi, Efes'e kadar deniz yoluyla gidilip de orada yapılacak olan marinada geceleyerek Efes'in yanında geceleme olanağını yaratmak, olağanüstü bir olay. Ama Efes'in içerisinde, Celsus Kütüphanesi'nde düğün yaptırmak da korkunç bir olay. Bir taraftan, böyle bir kültürü yeniden canlandırmaya çalışıyorsunuz, binlerce yıl öncesine gitmek suretiyle; öbür taraftan da Efes'in içerisinde, kütüphanede düğün yaptırıyorsunuz. Ve bunun sadece Türkiye'deki magazin haberi olarak kaldığını falan düşünmeyin, hemen araştırıverin, Avrupa'da kaç tane dergide yayınlandığını görürsünüz. Dünyada eşi olmayan bir kütüphane, düğün yapılacak başka bir yer kalmamış mı ki oralarda? Bu nasıl bir olaydır? Efes'teki kazıların bitmesine daha çok var, bitmesi de mümkün değil ama bununla beraber, şu anda Bakanlar Kurulu kararıyla devam ettirdiğimiz kazılar, yüzey olarak araştırma yaptırttığımız kazılar veya araştırma alanları, özellikle müzeler için yapılan kazılarla ilgili rakamlara baktığımız zaman bizim bu restorasyon ve çabalar konusundaki ölçek ekonomisine göre söylenebilecek hiçbir şeyimiz yok. Ödeneklerinizin tutarına ve şeyin listesine bakıyorum, 2016 yılında toplam 260 kazı, yüzey araştırma faaliyeti gerçekleştirilmiş. Bütün kazılar için toplam olarak ödediğimiz miktar, şu anda Bakanlar Kurulu kararıyla Türkler tarafından yapılanları kastediyorum: 9 milyon 214 bin lira. Sayıya böldüğünüz zaman neredeyse kazı başına 10 bin lira bile düşmüyor.
Şimdi, bu kadarcık küçük ödeneklerle bu kazıların bitirilmesi falan mümkün değil. Fiilî olarak içerisinde gözlemleyerek gördüğümüz olaylar, gelmeleri, taşınmaları, kurulmaları, oturmaları, kazmaya başlamaları ödeneği bitiriyor. Ben Priene harabelerinin olduğu bir köyde oturuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temizel, bir dakika lütfen... On beş dakika doldu, ek süre vereyim, buyurun, toparlayın.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim.
Dünyanın en nitelikli kentlerinden bir tanesi. Daha önceden oraya her gün ortalama olarak 8 bin ila 6 bin arasında derler, bütün Kuşadası'na gelen gemilerin hepsi oradan gelir geçerdi. Şimdi orası harabeye dönmüş vaziyette, yanındaki köy. Tek bir kahve faaliyette, diğer bütün alanların hepsi kapatılmış, kurumuş gitmiş. Daha önceden almanlar kazı sürdürürlerdi, şimdi sürdürmezler, gelmiyorlar da zaten. Onun yerine birileri geliyor, orada birkaç gün kazı yapıyorlar, birkaç tane mermeri dikiveriyorlar oraya, daha sonradan o mermerler yeniden değişiyor. Sütunlar geliyor, bir şeyler oluyor ama bir türlü hiçbir şey olmuyor, ilerlemiyordu olay. Oraya gelen insanların hepsinin söylediği çok somut bir şey var: Bu sadece Priene'ye özgü bir olay değil, Milet'i, onun sadece ve sadece 12 kilometre öbür tarafında, Milet'ten sonra Didima, sadece 20 kilometre öbür tarafta, Efes de 48 kilometre bu tarafta. Bu bir üçgen. Bu alan içerisinde yapılan hiçbir şey yok, hiçbir şey yok. Gelip herkesin üzerinde saatlerce veya günlerce tartıştığı projelerin hiçbir tanesi artık gündemde değil.
Başkanım, özel bir faaliyet falan mı planlıyorsunuz? Sayın Başkan, özel bir faaliyet planlıyorsunuz galiba.
BAŞKAN - Ben daldım, kusura bakmayın. Yüksek sesle mi oldu?
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Estağfurullah. Zor oluyor konuşmak, gerçekten zor oluyor. Gün de yoruyor.
Sürekli olarak gelip insanların istediği, bütün doğaseverlerin istediği bir tek şey var. Bu, Dilek Yarımadası'nın üstünde Samsun Dağlarına yaslanan bir kenttir. Biliyorsunuz tabii ki yani sonuç olarak bakanlığınıza bağlı bir yer. Kentin içerisinden üst kaleye çıkan bir z yolu var. Bütün Avrupalıların hayalindeki yol, kayalara çakılmış, tellerden tutuna tutuna z yolundan çıkıp, kaleyi gezip sonra derenin içerisinden şelaleleri seyrede seyrede yeniden kente inecekleri bir parkur. Bunu hayal ediyor herkes, Efes'teki yat limanını hayal ediyor. Didim'den çıktıktan sonra Bafa Gölü kanalından...
Bugün şansım yaver gitmiyor.
BAŞKAN - Arkadaşlar... Telefonla konuşmayı keselim hanımefendi.
Sizi çok sessiz dinliyor salon, ilgiyle dinliyor. En ufak bir çıtırtı dahi tırmalıyor kulakları.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Ya beni mahcup ediyorsunuz. Ondan dolayı değil.
BAŞKAN - Çok keyifle dinliyoruz, o yüzden efendim, buyurun.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bir de, tabii, çok önemli bir şeyler söylediğimi varsayıyorum. Bunun bir telefon sesiyle, bir telefon çalmasıyla kesilmesi olmuyor.
ERKAN HABERAL (Ankara) - Biz de sizi pürdikkat dinliyoruz Sayın Bakanım.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim efendim, sağ olun.
Şimdi, Sayın Bakanım, söylemeye çalıştığım olay bu. Proje geliştirme ve yeni ürün konusunda inanılmaz bir potansiyel var önünüzde. Kazıları böyle şeyle giden, tırnakla kazıyarak giden, kazıların her birisine gidip baktığınızda yeniden hayran kalıyorsunuz. Bunca yıldır Sagalassos'a niye gitmediğime ben bin kere pişmanımdır bir kere gördükten sonra, dur fırsat buldum, bir daha gideyim derim. Ankara'dan İzmir'e giderken yolumu değiştiririm, mutlaka bir uğrar, çıkar, girerim. Böyle inanılmaz değerlerimiz var. Bir kere uğrayıp da en azından bir görenin 20 insanı gönderdiği böyle bir potansiyeliniz var. İnanılmaz derecede önemli. Bazılarını biz bilmiyoruz, öyle bir kültür varlığı, öyle bir tarihî varlık ki. Ama bu kazı hızıyla bunları turizme açmamız çok zor. Eğer siz 50 milyar dolarlık bir potansiyel bekliyorsanız bu 50 milyar doların lütfen 10 milyar dolarını da şuralara bir yatırın ki ondan sonra gelsin bunlar, 70 milyar dolar olarak döner bu size. Sadece oturup da buradan 9 milyon 214 bin lira ödenek koymak suretiyle 50 milyar dolar falan bekleyemezsiniz, olmaz öyle şey, gelmez de zaten. Hiçbir şey yapılmıyor. Yolları yok, gidişi yok, oradaki kazının içerisinde, toz toprak içerisinde, o güzelim kazılardaki kazı tekniklerini bir görseniz, ne yaptıklarını bilmiyorsunuz. Kazma kürek, insanın yüreği parçalanıyor. Eyvah diyorsunuz, heykele indirecek kazmayı! Bunlarla olmuyor. Bunlar çok ciddi anlamda... Yani önünüzdeki hedefler için birdenbire hayal kırıklığı yaratacak olay olarak bunları görün. Bazıları artık yeniden ortaya çıkartılabilir mi, bilmez mi bilmiyorum. Büyük bir ihtimalle, Sayın Kadim Durmaz Tokat'ı söyleyecektir size. Sebastopolis denilen kent yani çıkmıyor ortaya Sayın Bakanım, bu nasıl bir olaydır bunca yıldan beri?
KADİM DURMAZ (Tokat) - 3 Efes büyüklüğünde Sayın Bakan.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Çıkmıyor, kimse çıkartamıyor ortaya. Şimdiye kadar da tek bir kazma vurulmadı. Bizim Anadolu'yu bilirsiniz, kerpiç evler, çamurdan sokaklar sefil vaziyettedir ama oraya giderseniz -Sulusaray'dır o köyün adı, şimdi adını değiştirdiler mi bilmiyorum- bir bakarsanız bir evin kapı merteği bir kadın heykeli. Böyle bir tarihin içerisindesiniz, böyle bir çeşitlendirme olanağınız var ama bütün bunlar için şimdiye kadar böyle bir sene içerisinde bitirdiğimiz, bitirmekle övündüğümüz, milyarlarca dolar harcadığımız kaynakların bir kısmının buraya ayrılması artık bir zorunluluk.
Daha fazla uzatmak istemiyorum. Ödeneklerle ilgili kısımda yeniden bazı şeyler söylemem gerekiyor ama son cümle olarak şunu söylemek istiyorum: Bu varlıklara sahip olmak, bunları paraya çevirmek, bunları Türkiye için bir getiri hâline dönüştürmek turizmimizin geleceğidir. Yoksa sadece her şey dâhillerle bu iş kesin olarak olmuyor, olmuyor. Likya Yolu'nu yılda kaç kişinin yürüdüğünü düşünün. Sadece o bile yeter de artıyor bile. Bu koşullar altında bütün bunların hepsine yeniden hızla bir eğilmek... Kaynağınız yetmiyor mu? Bir kısmını durdurun, bir kısmını durdurun. 20 tane kazıdan 12 tanesini durdurun, 6 tanesini bitirin, 18 tanesini durdurun, 2'sini bitirin bir yıl içerisinde. Kazma kürek, hızla yapılacak bir olay değil ama hızla yeniden ziyaret edilebilir bir hâle gelmeleri için çok az zaman kalmış olan yerler var.
Umarım, öneri yapıyorum derken sizleri kırmamışımdır. Bütçeniz hayırlı olsun Sayın Bakanım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.