| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ç) Devlet Personel Başkanlığı d) Türkiye İş Kurumu e) Sosyal Güvenlik Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 17 .11.2017 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesiyle ilgili değerlendirmeleri, Sayın Bakanın sunum programıyla paralel olarak yapmaya çalışacağım. Aksi takdirde, konudan tamamen kopup başka yerlere sürükleniyoruz.
BAŞKAN - Ama bir saat vaktimiz yok.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Onda 1'ini kullanarak yapacağım Sayın Başkanım.
Sayın Bakan dünyadaki büyüme rakamlarıyla başladı konuşmasına. Haklı olarak da dünya ortalamasının üstünde olan oran nedeniyle, yüzde 5'lik oranlarımız nedeniyle bundan övünç duyduk. Elbette ki övünç duyduk ama büyümenin kalitesi, büyümenin büyüklüğünden daha önemli bir kavramdır. Eğer siz istihdam yaratmayan bir büyüme kavramıyla ekonominizi yönetiyorsanız bunun övünülecek herhangi bir şeyi falan olmuyor. Yıllar itibarıyla işsizlik oranları ile büyüme oranlarını karşılaştırdığımız zaman bu tabloyu çok net olarak görüyoruz. Aslında büyümemiz az olmamış. İşin ilginç yanı, 2002 yılı ile 2017 yılları arasında, büyümenin en yüksek olduğu dönemlerde işsizlik oranımız da en yüksek olmuş. Örneğin, 2004 yılında -1998 sabit fiyatlarıyla verilen rakamlar bunlar- yüzde 9,4 büyüme söz konusu iken, işsizlik oranı 10,8 olmuş. Aynı şekilde, yine büyüme rekoru kırılan 2010 yılı itibarıyla büyüme oranı 9,2'yken işsizlik oranımız 11,9 olmuş. Dolayısıyla, önemli olan büyümenin kalitesidir. Hele genç işsizler olarak ortaya çıkıyorsa bu kalitesizlik durum daha da vahimdir. Çünkü, 2016 yılını alalım çok daha kesin rakam olduğu için, 2016 yılı itibarıyla resmî genç işsizlik oranı yüzde 19,6'ya yükselmiş. Peki, bu büyümenin neyiyle övüneceğiz biz? Bu büyümeyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının amaçları arasında nasıl bir paralellik kuracağız? Bunun üzerinde durmamız gerekiyor, bunu bu şekilde geçiştiremeyiz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bizim nüfus artış oranlarımızı da göz önüne aldığımızda, her yıl 1 milyon 300 bin kişiye iş yaratmak zorunda olan bir ülkede yaşıyoruz biz; 1 milyon 300 bin. Buna bir de dışarıdan transfer edilen iş gücünü kattığınız takdirde 1,5 milyona yakın insana iş yaratacaksınız. Peki nasıl yaratacaksınız? Çünkü büyümeniz sürekli olarak işsizlik üretiyor işin garip kısmı. Sorun burada. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini tartışıyorsak bu sorunun yanıtını aramamız gerekiyor, bu soruya yanıt bulmamız gerekiyor. Yanlış anlamayın "Büyümenin sorumluluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınındır." gibi bir iddiada değilim, hiçbir şekilde değilim ancak bu bir Hükûmet çalışmasıysa, ortak çalışmaysa özellikle de büyüme kalitesi konusundaki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının talepleri çok önemli olmalıdır bu işin içerisinde, aksi takdirde büyümenin kalitesi düşer. Nasıl düşer büyümenin kalitesi? Büyümeniz üretime dayanmaz, tüketime dayanır, üstelik de tükettiğiniz ürünlerin hepsini dışarıdan ithal edersiniz veya belirli bir kısmını ithal edersiniz, kendi kaynaklarınız yoktur, dışarıdan aldığınız borçla da bunu tüketirsiniz, büyürsünüz; büyüyorsunuz da zaten ama sonuç olarak istihdamına katkıda bulunduğunuz ülke Türkiye Cumhuriyeti değil, Çin, başka bir ülke. Oradaki istihdamlara ciddi anlamda katkıda bulunan bir büyüme olayıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Şimdi asıl bunun üzerinde durmamız gerekiyor.
"Sanayi 4.0 gelecekle ilgili olarak stratejimizin temelini oluşturacak." dediniz ve Sanayi 4.0'la ilgili olarak da projelerinizin varlığını da söylediniz. Değerli arkadaşlar, Sanayi 4.0 elbette ki dışında kalmamamız gereken bir büyüme stratejisidir ancak Sanayi 4.0 genellikle Çin gibi, Hindistan gibi büyük bir hızla büyüyen ve bu büyümesinin büyük bir kısmını da ucuz emeğe dayandıran, emek yoğun işlere dayandıran ülkelere karşı rekabet oluşturmak için geliştirilen bir strateji. İş gücü yaratmıyor, robot yaratıyor, robotlarla üreteceksiniz. O zaman yapılacak başka bir olay var: Bu şekilde dijitalleşmiş olan üretim sistemleriyle ilgili olarak üretim yapacak olan insanlarınızı hemen dünden, bugünden değil, dünden yetiştirmeye başlamak gerekiyor idi. İşte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının stratejisi burada ortaya çıkacaktı. "Sanayi 4.0 için gereken elemanları yetiştirme programları yaptırıyoruz." denildiği andan itibaren bu, yüreğimizi ferahlatırdı ama "Sanayi 4.0'ı destekliyoruz." denildiği takdirde, hele bu robotları da yapmadığımız takdirde o zaman sanki yabancı işçi çalıştırıyormuş gibi bu defa yabancı robot çalıştırarak bu işi yapmaya başlayacağız. Durum vahim. Bu vahamete dikkat çekmek gerekiyor burada, bunun üzerinde durmak gerekiyor. Sanayi 4.0'la şu andaki sosyal durumumuzu nasıl biz dengeli hâle getirebiliriz? Bundan kaçamayacağız, gittikçe maliyetlerimiz artacak, maliyetlerimiz arttığı zaman da rekabet gücümüzü kaybedeceğiz. O nedenle, eğer büyümeden bahsediyorsak bu büyümenin kaliteli büyüme olması gerekiyor, üretimini Türkiye'de gerçekleştirmesi gerekiyor, istihdam yaratan büyüme olması gerekiyor. Bunları sağlayacak projeleri eğer gerçekleştiremiyorsak işte o anda ciddi bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sanayi politikalarımız, teşvik politikalarımız, özellikle ithalatımız, hele hele sürekli verdiğimiz cari açıklar şu anda böyle bir strateji geliştirmek için en büyük engelimizi oluşturuyor, en büyük engelimizi oluşturuyor. Gelecekte, sosyal politikalarımız bu politikaların altında ezilmesin istiyorsanız işte geliştireceğiniz olan politikalar bunlarla ilgili olacak, bunlara çözüm oluşturacak.
Şimdi, konu bu noktaya geldiğinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu yatırımları destekleyecek olan ulusal tasarruflara destek olup olamayacağı konusunu da bir değerlendirmemiz gerekiyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ulusal tasarruflara destek olup olamayacağı noktası... Önemli bir konu. Biliyorsunuz, tasarruflar, gönüllü tasarruflar ve zorunlu tasarruflar olarak ikiye ayrılıyor. Zorunlu tasarruflarımız ne? Devlet gücüyle aldığımız, devlet gücüyle yaptırdığımız tasarruflar; vergiler, sosyal güvenlik primleri ya da zorunlu olarak işçilerden kesilmesini yasayla emrettiğimiz kesintilerle elde edilen gelirler, zorunlu tasarruflar. Ondan sonra geriye kalan somut olarak gönüllü tasarruflar olacak. Bu Komisyonda çok ayrıntısıyla tartıştık, TÜİK'in son seriye göre, geliştirdiği son seriye göre aslında bu büyüme hızımızla tasarruflarımızın ulusal gelirimizin yüzde 26'sı civarında olması gerekiyor. Ancak, burada defalarca yine söyledik, böyle bir tasarruf ortalıkta yok, arıyorsunuz tarıyorsunuz, bulamıyorsunuz. Dolayısıyla, büyüme için gerekli olan tasarrufu yaratamıyorsunuz. Sosyal güvenlik primleri eğer bir zorunlu tasarruf ise sosyal güvenlik primlerinden de sosyal güvenlik kurumlarının finansman gereksinimini karşıladıktan sonra açık veriyorsunuz. Açık vermeye başladığınız andan itibaren, sosyal güvenlik kurumlarının yapmış olduğu zorunlu tasarrufların büyümeye tasarruf anlamında bir katkısının olmayacağı gerçeği ortaya çıkıyor. Hâlbuki, dünyanın birçok ülkesine bakıyorsunuz, burada tartıştığımız fonlar da dâhil olmak üzere, yatırımların temel kaynağını oluşturan fonların, yatırımlara kaynak aktaran fonların çok büyük ölçüde emeklilik fonlarından geldiği görülüyor. Bizde böyle bir katkı yok, zaten açık veriyorsunuz yani gittikçe çevriliyoruz bu olayla birlikte, etrafımız çevriliyor, gittikçe sıkıyoruz. Bu durumda bir tek ne kalıyor geriye? Yabancı doğrudan yatırımların artırılması. Peki, yabancı doğrudan yatırımlar artıyor mu? İşte o da artmıyor. Yabancı doğrudan yatırımlar arttığı sürece bununla ilgili bir sorun olmadığını düşünerek işte bu tüketime dayalı büyüme politikalarını uyguluyoruz, dışarıdan aldığımız borçla tüketerek bu olayı götürüyoruz ama burada deniz bittiği andan itibaren sorun çok büyüyor. Bunun büyümediğini hiç kimse iddia edemez değerli arkadaşlar. Şu anda yabancı doğrudan yatırımlar konusunda Türkiye'de ciddi anlamda bir sıkıntı yaşanacak gibi görünüyor. İnşallah konjonktür değişir ve biz bu durumdan çıkmak için bir zaman daha kazanırız. Dolayısıyla, olayın bu şekilde değerlendirilmesi müthiş şekilde önemli. Şu anda, bizim sosyal güvenlik bütçemize bir bakıyorsunuz, Sosyal Güvenlik Kurumumuzun, SSK'nın bütçesi 272 milyar liraya yükselmiş, küsuratı hariç 272 milyar. Peki, 2016 bütçe büyüklüğümüz ne kadar? 584 milyar. Yani, bir sosyal güvenlik kurumunun bütçeyle oranı neredeyse yarı yarıya gelmişse, yarısına gelmişse, bu, çok ciddi anlamda birtakım çanların çaldığı anlamına gelir. Önemli bir olaydır bu. Hele gittikçe bir de bunun içerisinde transfer kalemleri bütçeden yani prim almadan yapılan hizmetler karşılığı ödenecek miktarlar giderek büyüyorsa hatta bu transferler 108 milyar lira olarak gerçekleşiyor ise orada bir defa daha düşünmek gerekir. Plan Bütçe Komisyonu üyeleri olarak bizleri irite edecek, gerçekten teyakkuza geçirecek olan olay budur. Biz kalkınmayı destekleyecek olan bu fonları düşünürken birdenbire bir de bakıyoruz ki bu büyümeyi geliştirecek olan yatırımları kemirmeye başlamış o. Sistemi bundan kurtarmak gerekiyor. Sistem bu açıdan çok önemli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temizel, on iki dakika doldu. On iki dakika vermiştim size. Buyurun, toparlarsanız.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Başkan. Bitirmeye çalışacağım.
BAŞKAN - Hani, onda 1'i diye, on ikiyi öyle yapmıştım da.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Peki.
Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumunun mali durumuyla ilgili olarak verilerin 2015 ve 2016 gerçekleşmelerine bakıyorsunuz. Dikkatli olarak bakmanız gereken ve gerçekten üzerinde durmanız gereken, prim karşılığı olmayan ödemelerin gittikçe artıyor olması. Aktüeryal dengelere dayandırılması gereken bir sosyal güvenlik sistemini prim karşılığı olmayan bazı yükümlülüklerle karşı karşıya bırakmak doğru bir olay değildir. Bunun hazineden transfer ediliyor olması da daha sorunlu bir olaydır. Bu Bakanlığın dışında bu tür sosyal yardımları yapabilecek başka kuruluşlarımız var. Bu kuruluşlarla bunu gerçekleştirmek gerekiyor. Eğer bütçe transferleriniz 2017 bütçesinde tahminlerin de ötesinde 116 milyar olarak gerçekleşirse buna birazcık daha dikkat etmek gerekiyor, çok daha fazla dikkat etmek gerekiyor. Yani sadece ve sadece sosyal güvenlik primlerini ödeyecek bir bütçe yapmıyorsunuz burada, yatırım bütçeniz bu açıdan inanılmaz derecede önemli.
Şimdi, sosyal güvenlik primlerinin açıkları konusuna gelince, bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz Plan Bütçe Komisyonunda şimdiye dek gerçekten sağduyulu eleştiriler, sağduyulu çalışmalar ve bazen de görüş birliğine vararak çok önemli düzenlemeler yaptık, gittik. Dolayısıyla bazı dengelerin, bazı verilerin ne anlama geldiğini biliriz. Sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili olarak şu anda başka hiçbir şeyimiz kalmamış gibi polemik hâline getirilen sosyal güvenlik açıklarıyla ilgili olarak Sayın Kuşoğlu'nun üzerine söyleyecek benim tek bir lafım yok, tek bir lafım yok. Ama değerli arkadaşlar, zaman itibarıyla karşılaştırmalar yaparken o zamanda olan olayları göz önüne almadan değerlendirme yaparsanız hiçbir zaman doğru sonuca ulaşamazsınız. Siz 1992 yılındaki veriler ile bugünün verilerini karşılaştırırsanız doğru bir şey karşılaştırmazsınız. Elmalar ile armutları değil, karpuzlar ile üzüm tanelerini karşılaştırmış olursunuz. Bu kadar farklıdır olay.
O zamanlar yine siyasi polemikler sonucunda birdenbire oturup emeklilik yaşını, sınırını kaldırmak suretiyle inanılmaz bir ödeme yükümlülüğüyle karşı karşıya bıraktığınız bir kurumu, daha sonradan 5510'la kademeli olarak ve on yedi yıldan beri de bu tür düzenlemelerin işlediğini varsayarak elde ettiğiniz sonuçla karşılaştıramazsınız, haksızlık olur bu. Böyle bir polemik olmaz zaten. Hele bunlarla ilgili olarak bürokratları sorumlu tutmaya kalkmak da size bu kadar büyük bir destek veren insanların hepsiyle bir noktaya kadar alay etmek olur. Şimdiye kadar politik olarak verilmiş olan kararları yerine getirmeyen bir bürokratın yerinde kaldığı görülmüş mü ve niye dirensinler üstelik de? Bunlar belirli bir programa uygun olarak bütün bunların hepsi yapılıyorsa siyasi iktidar "Şunu uygulayacak." deniliyorsa odur.
Bir yöneticinin, bir kamu yöneticisinin sorumlu tutulacağı olay, yasayla kendisine verilmiş olan görevi yapmamasındandır, görevi ihmaldir ya da suistimaldir. Yine, kamu görevlisinin yolsuzluk yapmasıdır, zimmettir, ihaleye fesat karıştırmaktır. Kamu görevlileri dönemleriyle ilgili olarak bunlarla ilgili olarak suçlanıyorlarsa zaten suçlanmak zorundadırlar ve gereğinin yapılması gerekir. Böyle bir şey yoksa, o kamu görevlilerini belirli yasaların uygulama sonuçlarından sorumlu tutamazsınız, doğru değildir, günahtır, gerçekten günahtır. Hele büyük bir şevkle görev yapmaya çalışan kamu görevlilerine karşı büyük bir günahtır bu. Bu olmaz.
Biz zorunlu tasarruflar açısından bir de "İşsizlik Fonu" denen bir kurumu kullanıyoruz biliyorsunuz. Ekim 2017 yılı itibarıyla 113,9 milyar liralık birikimi olmuş bu fonun, sigortanın, işsizlik sigortasının ve bunun rakamlarını biliyorsunuz, işsizler için sadece 17,8 milyar lira ödeme yapılmış, buna karşılık da amacı dışında asla kullanılmaması gerektiği kanununda açık olarak belirtilen bu fondan 11,5 milyar liralık da harcama yapılmış. Bunları bulamıyoruz biz. Bunlara ulaşmak mümkün değil. Sadece deniliyor ki: "İş Kurumunun bültenlerine bakın, orada görürsünüz." İş Kurumunun bültenlerine bakıyoruz, aktif iş gücü programları 4,9 milyar. Peki, ne, nereye harcandı? O yok. Nereye verildi, hangi kurum üzerinden harcandı? Bu da yok.
Değerli arkadaşlar, en büyük harcamayı, şu belediyelerin, hani bütçenin geneli üzerinde konuşurken söylediğim, taa Danimarka'dan arkadaşlarımızın telefon edip de "Biz şatoların bahçesine bile dikmediğimiz on beş günlük çiçekleri siz asfaltların kıyısına döküyorsunuz." dedikleri olay var ya, işte biz en büyük parayı o çiçekleri dikenlere ödedik. Ya bari veriliyor, ediliyor, hiç değilse verimli bir alanda kullanılsın, bir şey yapılsın. Belediyelerin geçici işçi alması için kullanılacak bir fon değil bu, etmeyin. Yapılacak bir olay değil. Üstelik iki taraflı masraf oluyor. Bir de o çiçeklere masraf ediliyor. Şimdi çiçeklerden falan bıkılmış, onun yerine plastik döşettiriyorlar.
Bu fonların amacına uygun olarak ve üstelik değerlendirilerek, nemalandırılarak, aktüeryal dengelere katkıda bulunarak, gelecekte yaratılacak işsizliklerle ilgili olarak ve işsizlerin eğitimiyle ilgili olarak, kaynaklara doğru dürüst kaynak ayırarak kullanılması gerekiyor.
Dört ana başlık altında...
BAŞKAN - Sayın Temizel, toparlar mısınız.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Konuşma ister istemez bitiyor, haklı olarak. Ancak şunu söylemeden...
BAŞKAN - E, Sayın Paylan'ı uçağa yetiştireceğim ondan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok canım. Ne alakası var.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bugün çok uçak var.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Peki.
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi, bizim sosyal yaşamımız açısından bir sigortadır. Buradaki veriler geleceğimize ya aydınlık bakmamızı, ya karanlık bakmamızı, karamsar bakmamızı sağlar.
Biz aydınlık bakılacak bir bütçe ve bir bütçe uygulaması temenni ediyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.