KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Bakanlığın değerli bürokratları, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun Değerli Genel Başkanı, tüketici dernekleri, çeşitli sivil toplum örgütlerinin ve perakendeciler federasyonunun değerli temsilci ve başkanları, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu toplantının bugün başlamış olmasından dolayı duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum. Bu yasal düzenlemeyi uzun yıllardır takip eden biriyim. Yaklaşık 90'lı yıllardan bu yana bu ülkede şunu söylüyorum: Perakende piyasası düzenlemeye muhtaçtır. Bir yasal düzenlemeyle çerçeve çizilmelidir. Bu çerçeve, özellikle de adaletsizliğin ve haksız rekabetin önüne geçecek bir anlayışla hazırlanmalıdır. Bunu kendimin bir buluşu olarak söylemiyorum. Esnaflık yapan biri, esnaf teşkilatlarında yöneticilik, başkanlık yapan biri olarak, esnafın sorunlarını onlarla konuştuğumuzda o esnafın sorunlarının çözümünde işleyen mekanizmada ne eksik diye baktığınızda ortaya çıkan temel bir gerçek dünyayla karşılaştırıldığında budur. Dünyanın birçok ülkesinde ve demokrasilerin olduğu bütün ülkelerde şu açık bir gerçekliliktir. Güçlü ile zayıf arasındaki mücadelede zayıfı korumak için, sosyal adaleti sağlayabilmek için zayıfa pozitif ayrımcılık yapılır. Bunlar piyasanın rekabetine veya acımasızlığına değil, yasal düzenlemelerle, yasal düzenleme sonucunda kanunlarla herkesin adalet içinde, adil bir şekilde rekabet edebilmesinin şartlarını koymaktan geçer. Maalesef ülkemizde bu konuda 90'lı yıllardan beri mücadele etmemize rağmen, bu mücadelede adaletsizlik alabildiğine büyümüş, büyüklerin küçükleri yok etme süreci bu geçen zaman içerisinde hızla işlemiş, bugün medyaya yansıyan "AVM'ler bir gün kapatılırsa şu kadar insan işsiz kalır, şu kadar ciro gider." diye söyleyip gazetelerde boy boy demeçler verenlere söylüyorum: Yıllardır bu esnaf sanatkârın yok olmasında, pazar kaybetmesinde, yanında çalıştırdıkları işçileri kaybetmesinde veya 50 yaşına gelmiş, 40 yaşına gelmiş insanların bir gün yanlarına kurulmuş büyük bir mağaza karşısında bütün işinin bitip o insanın çocuklarına bakacak parası kalmadığı bir duruma düştüğünde ne yaptı kamu vicdanı? Size soruyorum: 50 yaşına gelmiş, bakkallık yapmış bir insan, manavlık yapmış bir insan, kasaplık yapmış bir insan 50 yaşından sonra nereden gidecek de iş bulacak da, kimin yanında çalışacak? Bugün esnaf sayısı 4 milyondu ben bu kanunla ilgilendiğimde, bugün 1 milyon 900 bin dediğimizde "Hayır, 1 milyon 500 binin altına düştünüz." diyor Hükûmet.

Demek ki, yıllar içerisinde Türkiye'nin nüfusu artmış, ticari hacim genişlemiş, millî gelir yükselmiş ama bu millî gelir içerisinde pastadan küçük işletmeler adına pay almada sermaye, büyük yatırım alabildiğine kendini geliştirmiş, küçük işletmeler giderek yok olma noktasına gelmiştir. Bunu şöyle açıklamak mümkün değildir: "Çağ değişiyor, zaman değişiyor, artık alışverişin şekli ve elektronik dünyada biçimi değişiyor. Bu anlamıyla bakkal, kasap, manav, küçük işletme devrini tamamlamıştır, onun için bunlar yok olacaktır. Siz, yok olmaya çalışan bir kesimi yaşatma inadından vazgeçin, sizin düşünceniz doğru değil. Artık AVM'ler bu ülkenin gerçeğidir, dünyanın gerçeğidir." diyen bir anlayış var. Az önce Sayın Bakan da bunu söyledi, dedi ki: "Bir gün kapatılırsa sosyal patlama olur. Çok önemli, yaşam biçimimiz oldu." Arkadaş, AVM yaşam biçimi olur mu? Sayın Bakanım, sizi beraberce Avrupa'nın başkentlerine gitmeye davet ediyorum. Gelin, oralardaki AVM'lerin pazar günü tatil edilişini beraber görelim. Gelin, sizinle beraber o kentlerde pazar günü AVM'lerin, büyük alışveriş merkezlerinin kapatılmasını birlikte görelim. Yani, Avrupalı bizden çok farklı bir yaşam kültürüne mi sahip? Onların yaşam kültürleri ile bizim yaşam kültürleri hedeflediğimiz Avrupa Birliği sürecinde farklı mı? Avrupa Birliğinin bize dayattığı her şeyi rahatlıkla yasal düzenlemeyle bu Parlamentodan geçirirken, biz niye 1990'lı yıllardan bu yana bu Meclisten bir türlü bir perakende piyasasının düzenlemesinin kanununu, yasal düzenlemesini geçiremiyoruz?

Olayın özünde şu yatıyor, çok net söyleyeyim: Perakende piyasası çok büyük, güçlü bir piyasadır. Türkiye'de yaklaşık tam rakamını kimse veremez ama, 700 milyarın üzerinde rahat bir piyasa vardır ve bugün bu piyasanın 370 milyara yakın kesimi büyük alışveriş merkezleri tarafından, sınırlı sayıda işletme tarafından pat diye alınmış. Bunların bu pazara egemen olması sürecini 90'lı yıllardan bu yana yaptıkları baskılarla, yaptıkları lobilerle, yaptıkları çalışmalarla küçük işletmelerin elinden almışlar ve bugün kendileri daha da ileri noktaya gitmektedirler.

Bu yasa 1999'lu yıllarda Parlamentoya indi. Başbakanın ve Bakanlar Kurulunun isteğiyle koalisyon hükûmetinde Meclise indi. Bu yasayı engelleyen öyle lobiler var ki, inmiş olan yasayı Meclisten geri aldılar, çektiler. Sizin on üçüncü yılınız iktidarda, on üç yılda yeni taslağı buraya getirebilme noktasında olduk. Bunun için bile şükran ve teşekkür etmek zorundayım.

Arkadaşlar, ben şunun sözünü burada baştan almak istiyorum: Bu yasa buradan, hani papazların bir odaya toplanıp, anlaşmayı yapıp ondan sonra dumanı görmeden çıkmadıkları gibi...

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Beyaz duman...

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Evet.

...görmedikleri gibi bu yasa buradan çıkmalıdır, başka döneme kalmamalıdır. Bu, Parlamentodan çıkmalıdır. Bunu çıkarmamaya çalışanlar olduğunu biliyorum, kadük olması için çaba sarf edenler olduğunu biliyorum.

BAŞKAN - Sayın Susam, inşallah hep beraber çıkaracağız.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Evet. Bunu çok arzu ediyorum. Bu benim en büyük arzularımdan bir tanesidir. Bu yasa çıkmalıdır.

Sizin tasarınız bir çerçevedir aslında. Siz bir çerçeve koydunuz, içi boş bir çerçeve. Buna bile teşekkür ettim. Bu Komisyonda bu çerçevenin içini dolduracağız. Bu çerçevenin içerisine, sizin etkilendiğiniz lobilerden etkilenmemenizi, bu Komisyonun değerli, saygıdeğer üyelerinin de katkılarıyla ciddi bir şekilde küçük işletmelerin hakkını koruyacak bir yasal düzenlemenin buradan çıkmasını sağlamaya çalışacağız ve topluma çıkıp dönüp diyeceğiz ki: "Biz bir adaletsizliği önledik. Yıllardır var olan, büyüklerin acımasız rekabeti karşısında bizim içimizden çıkmış, komşumuz, arkadaşımız, akrabamız, evladımız olan esnaflara yıllardır gecikmiş olan bir vebalimizi, borcumuzu ödedik. Bu borcumuz, hiç değilse, bugüne kadar onları kendi kaderlerine terk etmişken bugün onlara sahip çıkabilecek bir yasa çıkararak onların en azından ayakta kalmasını sağladık."

Bunun yolu nereden geçer? Bunun yolu, özellikle ezilen esnaf ve sanatkâra pozitif ayrımcılık yapacak yasal düzenlemeden geçer.

Konuşmanızda şu anlayış içerisinde olduğunuzu gördüm: "Uzlaşma yaptık." Burada uzlaşma değil, pozitif ayrımcılığa ihtiyaç var Sayın Bakan. Nasıl kadın-erkek eşitliğinde, nasıl engellilerde, nasıl başka alanlarda bir pozitif ayrımcılık yapmak ancak dengeyi sağlamak için önemliyse, bu yasal düzenlemede bir uzlaşı değil, küçüklerin hakkının verilmesine ihtiyaç var. Uzlaşma ayrı bir şeydir. Mevcut statüyü koruyup, ondan sonra da büyüğün gene küçüğü ezebileceği bir ortama getirmenin devam ettiği bir durum olamaz.

Bakınız, iki tane taslak yaptınız. Sayın Bakanın ilk yaptığı taslak daha düzgündü. İkinci taslak, içi daha da boşaltılarak gelen taslaktır. Neden yaptınız bunu? Çünkü lobilerin baskısı, sizin üzerinizde uyguladığı büyük baskı, ciddi bir şekilde sizin bu taslağın içini boşaltma noktasına geldi.

Nelerdir istediğimiz pozitif ayrımcılıklar? Siz diyorsunuz ya "Arkadaşlar, bakın biz bu yasada otuz günü getirdik, altmış günü getirdik, küçük işletmelerin alacağını garanti altına aldık."

Sayın Bakanım, bu işi bilen bir insan olarak söyleyeyim. Siz bu yasaya yazın otuz günü, altmış günü, ama piyasa eğer birilerinin eline ve hâkimiyetine geçmişse, ben de üreticiysem, malımı o raflara sokmak zorundaysam, o raflara giremiyorsam, pazarda malım satılmıyorsa, otuz gün, altmış gün değil, karşısına oturduğum o alışveriş merkezinin genç satın alma memurunun önüme dayattığı her şarta imza atarım. Bunun kuralı budur. Onun için, yasal düzenlemeler şey değil.

Ticaret Kanunu'nu da çıkardık "Altmış günden fazla ödemeler olmayacak." diye. Şimdi öyle mi işliyor Sayın Bakanım? Şimdi öyle mi işliyor? Altmış gün işliyor mu piyasada? Gidin bakın, piyasada kaç günden işliyor? Beş ay çek alan var. Beş ay sonra alacağını alanlar, kendini garantiye alanlar mutlu hissediyor.

Onun için, burada pozitif bir ayrımcılık noktasında gitmeye ihtiyaç var. Bu niçin lazım biliyor musunuz Sayın Bakanım? Sadece küçük işletmeler için değil, sadece bakkal, manav, esnaf için değil, bu ülkenin sanayicisi için lazım. Buradan tüm basına ve bizi dinleyen arkadaşlara şunu söylüyorum: Bazı sanayicilerimiz hâlâ bu işi anlamamış durumdalar, büyük sanayi kuruluşları, sivil toplum örgütleri bile algılamamış durumdalar. Bu yasanın en önemli noktası, globalleşen dünya pazarında perakende piyasası kimin eline, hangi sermayenin eline geçerse üretimi o dizayn eder, üretimi o belirler, üretim onun inisiyatifine geçer. Biz bu yasadan bakkal esnafı, küçük işletmeyi, manavı, kasabı düşünürken aynı zamanda bu ülkenin sanayisini düşünüyoruz.

Bir ülkede perakende pazarı, şu an "organize perakende" dediğimiz büyük alışverişleri merkezleri yüzde 50'nin üzerine çıktılar. Bizim bu yerel marketlerimizi saymıyorum, onlar bu ülkenin çocukları, çok net söylüyorum. Onları da kendimizin bir dayanışma, beraber esnaf ve sanatkârın bir parçası olarak görüyorum, ama bugün AVM ve alışveriş zincirlerinde yapı şöyle işliyor Sayın Bakanım: Büyük sermaye pazarı ele geçirmek için bir fon oluşturuyor veya bir fonun desteğini alıyor. Bu iki şekilde pazarı ele geçirmeye çalışıyor; ya pazarda kurulu olan mağazaları ve işletmeleri basıyor parayı satın alıyor ya da ciddi bir organizasyonla, kâra-zarara bakmadan her noktada metrekare oluşturmaya çalışıyor.

Sizin yasanızda mesela "discount" mağazalar yok. Yani bir merkezden yönetilen, 4 bin tane sayısı olan, her sokak içine girmiş, bir fon ve yabancı sermayenin büyük oranda içinde olduğu bu gruplar her sokağa mağaza açıyorlar. Açtıkları bu mağazalar 100 metrekareden tutun da 500 metrekareye kadar, bulabildikleri yere göre.

Bunlar bir merkezden yönetiyorlar. Bu yasa sadece AVM yasası değil, bu yasa perakende ticaretinin düzenlenme yasası; AVM'cilerle böyle karşı karşıya bir yasa değil. AVM bir tarafı işin ama perakende piyasasının düzenlenme yasası.

Şimdi o fonu arkasına alan insanlar o fon parasıyla iki yılda 2 bin tane mağaza açıyorlar ve birden bizim esnafımızı o piyasalarda yok ediyorlar. Para mı kazanıyorlar? Hayır, pazarı kazanıyorlar. Pazarı kazandıktan sonra oturuyor başta sanayici, üretici olmak üzere, herkesle pazarlık yapıyor ve büyük oranda da bu sistemi oluşturanlar, sonuçta bu mağazaları, bu metrekareleri uluslararası büyük gıda sektöründe iş yapan firmalara ya satmak ya da bir fonlara devretmek üzere bu işler yapılıyor, ya baştan ya sonradan. Türkiye'de sistem böyle işliyor.

"Böyle olunca ne olur?" diyebilirsiniz. Hani bugün ve dün piyasada konuşuluyor ya, "Büyümeyi tarım engelledi." dedi Sayın Babacan, "Sadece kuraklık değil." Tarım alanında köylünün ürün ekmemesinin altında yatan nedenlerden bir tanesi de perakende piyasalarının büyüklerin eline geçip uluslararası satın alma yapabilme gücü olan bu firmaların, Kenya'dan tut da Arjantin'e, Çin'den tut da Rusya'ya kadar her yerden mal alabilme gücü olan organize perakendenin bu ülkenin pazarına istediği ürünü getirip, bizim köylünün, bizim küçük KOBİ işletmesinin, bizim sanayicimizin ürettiği mal yerine ithal ettiği malı bu ülkenin raflarına sokmuşlardır. DFİF'teki kavgaların içinde biraz da bunlar yatar, başka şeyler de yatar.

Değerli Bakanım, bakın, size buradan samimiyetle söylüyorum, bu yasada taraf olun taraf, bu yasada küçük işletmelerden taraf olun, ülkeden taraf olun, ülkenin yerli sanayicisinden taraf olun. Bu ülkenin hipermarketlerini, zincir mağazalarını, "discount" mağazalarını ele geçiren yabancı sermayenin...

Bir süre sonra artık bu ülkede sanayicinin işi çok zordur, artık onlar üretim yapamaz, dışarıda yaptırırlar. Bir sanayicinin size bir sözünü hatırlatayım, benimle konuşurken söylediği: "Ben, çok uzun yıllardır babamdan devraldığım bir sektörde iş yapıyorum. Mehmet Ali'ciğim, gittim, bir alışveriş merkezinin alt katına indirdiler, 25 yaşında bir çocuk karşıma geçti -başka kimseye ulaşamadım- malımı satmak için bana yaptığı muameleyi, bana gösterdiği davranışı içime sindiremedim ve sanayiciliği bırakma kararı verdim." Şimdi, böyle bir ülkenin perakende pazarındayız, hassas ve dikkatli olmak zorundayız. Bu dikkat sanayici için de geçerlidir. Onun için söylüyorum Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, buradan söylüyorum TÜSİAD'a: Bu yasada bu ülke sanayisini düşünüyorsanız, rekabeti ortaya çıkaracak bir düzenlemenin çıkmasına fırsat sağlayınız. Küçükler olsun mu piyasada? Bu piyasa, sermayenin işi bilmeden sadece parayla yaptığı ve Türk pazarını ele geçirmeye çalıştığı bir pazar olmasın. Yeni bir KOBİ, bir deterjancı, bir bisküvi firması, bir tişört firması girebilsin bu pazarlara. Sanayicilerimiz, KOBİ düzeyindeki sanayicilerimiz buralara giremiyor. O çok sevdiğiniz AVM'leri, yaşam tarzı hâline geldi dediğiniz AVM'leri araştırdım. O AVM'lerdeki mağazalara ve iş yerlerinin adlarına bakın, Erzurum'daki de aynı, İstanbul'daki de aynı. Neden? Çünkü o AVM'lerin dükkânlarını bir pazarlama şirketi pazarlıyor. Bir yatırımcı para koyuyor, yapıyor, bir de pazarlamacı var. Sen, istersen yatırımcı babanın oğlu olsun, gidiyorsun pazarlama şirketine, o da diyor ki: "Bu bağlamda, giyimde şu olacak, gıdada bu olacak, sinema bu olacak, elektronik şu olacak, şunlar şu olacak." Başka kimse giremez, giremez. E giremiyorsanız nasıl sanayici olacaksınız, nasıl olacak, soruyorum. Biz, bu yasal düzenlemede bütün bunları dikkatli bir şekilde önleyecek, engelleyecek noktada olmalıyız.

Bakın, hipermarket veya AVM açmak isteyenlerin öyle güçleri var ki Sayın Bakan, bunların satın alamayacakları arazi, ruhsatlarını kabul ettiremeyecekleri merci yok. Güçlüler, gidiyorlar, bunu alıyorlar. Eğer siz sınırlama getirmezseniz, yani iş yeri, mağaza açma sınırlaması, yer sınırlaması getirmezseniz bu işin önüne geçemezsiniz. Siz bu yasada yer açmayı neye bırakıyorsunuz? Bakanlığa veya oradaki yerel kuruma. Bunun yolu şuradan geçer: Bunun yolu, izin kurulunu... Bir: Objektif olarak o kentin ticari potansiyelinin tespit edilmesi yani coğrafi bilgi, ticari bilgi sisteminin çıkarılması ve çıkarılan ticari bilgi sistemine göre orada iş yeri açılmasına, içinde esnaf odası, ticaret odası, sanayi odası, tüketici dernekleri, belediye ve vilayetin olduğu ve çoğunluğunun bu yapıdan oluştuğu bir kurul karar vermelidir. Bu kurulun karar vermediği bir yere açılış yapılmamalıdır. Siz bu kurulun sadece görüşünü almayı söylüyorsunuz. Görüşümü söyledim ben, buraya açılmamalı, esnaf odaları birliği olarak veya TESK olarak. Kim dinliyor? Yaptırım yoksa, ben o kararda oy kullanıp da oranı tayin edemiyorsam nasıl olacak? Bu mağazaların kent içerisinde açılmasında bir otopark mecburiyeti olması gerekirken, otoparkı olmayana 20 bin lira cezayla bu işin geçiştirilmesi olabilecek iş midir? Ceza... "Verelim 20 bin lirayı, ne olacak ya, istediğim yeri kentin merkezinde bulmuşum, otoparkı olup olmaması..." 20 bin lira, ne para? Bir firmaya derim ki, malını getirdin, ver bana 20 bin lira derim, alır gider. Bu kadar güçlü bir satın alma potansiyelleri var.

Sayın Bakanım, aynı şekilde iş yeri açılması ve otopark mecburiyeti bu noktada olmak durumundadır.

Bu noktada esnafa teşvik gelmelidir. Bu yasa sadece kısıtlar koymak ötesinde esnafı teşvik etmelidir. Sizin teşviklerinizi söyleyeyim bu yasada. Bir: AVM'lerde esnafa yüzde 1 yer ayrılacak.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Yüzde 5.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Yüzde 5 yer ayrılacak. AVM'lerde metrekarenin kaçtan satıldığını hiç size söylediler mi kira yapanlar? 1 metrekarenin kaç dolardan kiralandığını söylediler mi? Oraya ne esnaf girebilir ne de esnaf girdiği zaman o kirayı ödeyebilir? Bu iş hikâye. Biz esnaflar olarak AVM'lerin içine girmek istemiyoruz; biz esnaflar olarak sokaklarda, çarşılarda, pazarlarda olmak istiyoruz; bizim derdimiz onların sığıntısı gibi yüzde 5 olmak değil; bizim isteğimiz, sokakta bizi yaşatacaksınız, bizi hayatın içinde var edeceksiniz. Bizi orada var etmiyorsanız bizi AVM'ye niye sokacaksınız? Bizim böyle bir isteğimiz yok. Alsınlar onlar AVM'leriyle mutlu olsunlar. Biz Kemeraltı'nda mutlu olmak istiyoruz, biz Kapalıçarşı'da mutlu olmak istiyoruz, biz Kaleiçi'nde mutlu olmak istiyoruz, biz sokaklarda mutlu olmak istiyoruz, evimizde, orada bir sürü esnafla bütünleşmiş olarak. Bunun için ne yapmaları lazım? Bu insanlar satın almada bir kere ciddi bir şekilde haksız rekabetle karşı karşıyalar.

Bakın, buradan açıkça ilan ediyorum, bu büyük alışveriş merkezlerinin, ucuz satmadıkları gibi, kâr marjları bakkalın 3 katıdır. 3 katı kârlı mal satıyorlar ama bir bakıyor tüketici "Ya, benim bakkalda 3 lira, AVM'de 1,5 lira..." Ya, asıl sıkıntı burada, AVM'ye verdiği iskontoyu üretici firmalar bakkaldan çıkarıyorlar. Samimiyetle söylüyorum, net biliyorum. AVM'de 90 liraya sattığı malı bakkala 100 liraya verdiğini biliyorum. Bunu nasıl önleyeceğiz? Bunu önleyemiyorsan bakkalı nasıl rekabet ettireceksin? Böyle bir şey varmı? Bana AVM'de yüzde 5 mal verecekmiş. Ben gittim, AVM'de yüzde 5 yer aldım ama Coca Cola'yı Migros'la eşit fiyata mı alıyorum? Nasıl satacağım, hangi şartlarda satacağım? Bunlar işin fantezisi. Onun için, biz satın almada bu yasal düzenlemeyle adaleti koymalıyız. Bakınız, bunun yolu şuradan geçer, bunun en önemli yolu, esnafların satın alma birlikleri oluşturmada "Kooperatif şeklinde olsun." dediniz ya... Kooperatif kurmak zaten şey değil ama asıl bu kurdukları şirketlere siz vergi indirimi verebiliyor musunuz? Siz bu kurdukları şirkete çalışanları için iskontolar yapabiliyor musunuz? Bu şirketlerin diğer desteklerle ürün almasında, bir güç hâline gelmesinde bir farklılık yaratılmasına katkı koyabilecek bir düzenleme yapabiliyor musunuz? Yapmıyorsanız mümkün değil bunları yapabilmek. Onun için, pozitif bir ayrımcılığa ihtiyaç vardır. Bu anlamıyla ona destek vermezseniz... Almayın bakkaldan vergi, fatura kessin, fiş kessin ama cirosuna göre onu değerlendirin. Kayıt içinde olsun ama yanında çalıştırdığı 1 insana "Sen devlete bu insanın parasını ver ama sigortasını ben karşılayacağım kardeşim." deyin. "Bak, sizin bu AVM bir gün kapatıldığında şu kadar insan işsiz kalır." diyor ya 2 katı işçiyi istihdam eden noktalar olur. Onun için, bu anlayışla bunları yapmamız lazım.

Sayın Bakanım, bu anlamıyla onlara kaynak bulmak, kredi ve finansman desteğine ihtiyaç var. Bu desteği sağlayacak organizasyonu yapmadan onları bir noktaya taşımak mümkün değildir. Tüm bunları.... Bugün burada bulunan tüm arkadaşlarımla birlikte şunun önünü açmanızı istiyorum: Bu yasa düzenlemesinde Türk sanayisinin, Türk tarımının, Türk esnafının, Türk sanatkârının, Türk halkının mutluluğuna gidecek yolun... Haksız rekabet yerine eşit, adil bir rekabette devletin esnaf ve sanatkârdan yana olduğu bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Çünkü, Anayasa'nın 173'üncü maddesinde denmiştir ki, Anayasa'nın emridir: "Devlet, esnaf ve sanatkârı korur ve kollar." Niye demiştir bunu? Niye başka grupları dememiştir?

BAŞKAN - Esnafı sevdiği için.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Esnafın korunmaya ihtiyacı olduğu için, esnafın kollanmaya ihtiyacı olduğu için demiştir. Bu Anayasa hükmü bugüne kadar hiçbir şekilde uygulanmamıştır. Tam tersine, Anayasa'yı ihlal ederek büyüklerin küçükleri yok etmesi süreci izlenmiştir, seyredilmiştir ve küçükler bu noktada kendi kaderine terk edilmiştir. Bugün bu fırsat bu Komisyonun elindedir. Bu fırsatı hep beraber değerlendirmemiz lazım.

Ben, sizin tasarınızın içinin bizim tekliflerimizle doldurularak adil, rekabet edilebilir, Türk esnafının beklediği, bizim de milletvekilleri olarak, haziran seçimlerinde gittiğimiz zaman, esnafa "Bakınız, bu Parlamento, cumhuriyet Parlamentosu, cumhuriyetin, kayıtsız şartsız egemenliğin milletin olduğunu yazdığı Atatürk'ün Parlamentosu size bunu emanet etmiştir, sizi kollamıştır, adil bir yasa çıkardık." diyebilelim. Yoksa, inanın, çok kırgın esnaf ve sanatkâr bize, çok telaş içerisinde, çok sıkıntı içerisinde. Bugün gidin bir esnafa, sorun, deyin ki: "Sizi Ticaret Bakanlığının il müdürlüğünde memur olarak alacağım, bin lira para vereceğim." Birçok esnaf buna, dükkânı kapatıp sizin memurunuz olmaya hazırdır. Bu insanların gelecekle ilgili bu kadar kaygısı vardır, kuşkusu vardır çünkü bir gün geliyor, yanına bir mağaza açılıveriyor, işi olup bitiyor. Böyle bir noktada bunun zorunluluk olduğuna inanıyorum. Arkadaşlarımın da çok fazla zamanını almamak için... Buraya gelmesini, bu görüşmenin yapılmasını bir kazanç olarak görüyorum ama tüm arkadaşlarımdan ve sivil toplumdan şunu istiyorum: Bu yasanın içini küçük işletmeler lehine dolduracak tekliflerimizle desteğinizi ve katkınızı bekliyorum.

Saygılar sunuyorum.