KOMİSYON KONUŞMASI

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Biraz hızlı o zaman bakmamız lazım, inşallah...

Sayın Başkanım, kıymetli Komisyon üyelerimiz, değerli basın mensupları, kıymetli bürokrat arkadaşlar; bugün 2018 yılı bütçesi kapsamında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak değerli Komisyonumuza sunum yapmak için bir araya gelmiş bulunmaktayız. Bugün, hakikaten, Enerji Bakanlığımız özelinde, 2017 yılı çok tarihî önemli adımların atıldığı bir yıl olması hasebiyle de bizim için çok önemli bir yıl oldu. Bu çerçevede, inşallah 2018 yılı bütçesinin de Cenab-ı Allah'tan hayırlara vesile olması temennisiyle Komisyonumuza 2018 bütçesinin sunumuna başlıyorum.

Ülkemizde son on beş yılda önemli ekonomik atılımlar gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz ekonomisi 2003-2016 döneminde yıllık olarak ortalama yüzde 5,6 büyümüştür. Bu büyümede enerji sektörü hayati bir rol oynamıştır. Birincil enerji arzının bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 6 büyümüş olması enerji tüketiminin ekonomiyle beraber büyüdüğünün önemli adımlarından bir tanesi olmuştur. Gelişen teknolojiler, hammadde fiyatlarındaki değişiklikler, petrol ağırlıklı enerji politikalarından doğalgaza dayalı enerji politikalarına geçiş, petrol fiyatlarında yaşanan önemli gelişmeler, özellikle LNG teknolojilerinin yükselişi enerji sektörünün ne kadar dinamik olduğunu ve stratejilerimizi bu değişkenler özelinde dikkate alarak geliştirmemiz gerektiğini bize bir kez daha ortaya koymuştur. Enerji alanındaki adımlarımızı yerli ve yenilenebilir kaynakları önceleyecek şekilde, rekabetçi, şeffaf, tüketicinin korunduğu ve çevresel sürdürülebilirliği dikkate alan bir stratejiyle ele almaktayız. Kapsayıcı, bütüncül ve milletimizin sosyal refahını yükseltme odaklı yaklaşım esas alınmak suretiyle bu yıl, hepimizin malumu "Millî Enerji ve Maden Politikası" stratejilerimiz belirlenmiş olup bu stratejileri üç ana sacayağı üzerine inşa ettik. Birincisi enerji arz güvenliği, ikincisi yerlileştirme, üçüncüsü de ve öngörülebilir piyasalar olacak şekilde ifade ettik.

Enerji arz güvenliği bağlamında bakıldığında: Birincil enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, dışa bağımlılığın azaltılması ve sahip olduğumuz kaynakların rasyonel şekilde kullanılması sürekli ve düşük maliyetli enerji ve hammadde arzının kilit bileşenleri olarak ortaya çıkmakta, ülke ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır. Yerlileştirmeyle enerji ve doğal kaynaklarda ülkemizin kendi kendine yeterliğini sağlayacak yerli teknolojinin önünün açılması hedeflenmektedir. AR-GE çalışmalarının katma değeri yüksek alanlara yönelmesi, endüstrileşmesi ve ticarileşmesi ön planda tutularak teşvik ve izleme yapılarının bu doğrultuda kurgulanması kapsamında yenilenebilir ve nükleer enerji alanlarında eğitim, AR-GE ve inovasyon faaliyetleri desteklenecek, teknoloji transferini mümkün kılacak düzenlemeler öncelikli hedefimiz olacaktır. Öngörülebilir piyasalar sayesinde girişimcilerin yatırımlarını daha kolay ve hızlı yapabileceği bir ortam sağlanacak, yatırımların önündeki sorunlar giderilecek, enerji ve madencilik sektöründe gelişimin önü açılacaktır. Yerli kaynakların kullanımının önündeki engellerin kaldırılması, yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması, enerji verimliliğiyle ülkemizin enerji yoğunluğunun azaltılması ve piyasalarda etkin bir arz-talep yönetiminin oluşturulması amacıyla adımlar atılarak gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

Ortaya koyduğumuz millî enerji ve maden politikası stratejisinde yer alan üç ana başlığın kapsamlarına kısaca değinmek istiyorum:

Ortaya koyduğumuz bu çerçevede ekonomimizin sürdürülebilir şekilde büyümesi ve dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alması için gerekli olan en temel girdilerden bir tanesi de kesintisiz, kaliteli ve katlanılabilir bir maliyetli enerji arzıdır. Birincil enerji kaynakları açısından enerji arz güvenliğinin sağlanması için kaynak ve güzergâh çeşitlendirmesi, sondajlı ve sismik arama, enerji altyapısının güçlendirilmesi ve enerji verimliliğinin önceliklendirilmesi hedeflenmektedir.

Ülkemiz birincil enerji arzı 2016 yılında 136,2 milyon ton eş değer petrol olarak gerçekleşmiştir. Birincil enerji arzı içinde doğal gazın payı yüzde 28, kömürün payı yüzde 28, petrolün payı yüzde 31 ve geride kalan yüzde 13 ise yenilenebilir enerji kaynakları olmuştur.

Artan enerji ihtiyacının karşılanmasında millî kaynakları önceleyen arz yönlü bakış açısı ile verimliliği teşvik eden talep yönlü bakış açısının birlikte ele alındığı sistematik bir yaklaşım hayata geçirilmiştir. Bu yaklaşım uyarınca, enerji portföyündeki yerli ve yenilenebilir enerji payının artırılmasına yönelik çabalar yoğunlaştırılarak bu çerçevede yerli kömürle birlikte rüzgâr, güneş, hidroelektrik, jeotermal başta olmak üzere yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları sürdürülebilir olarak geliştirilmiştir.

Petrol ve doğal gazın birincil enerji arzının büyük çoğunluğunu oluşturduğu ve önemli ölçüde ithal edildiği dikkate alındığında arz güvenliğinin sağlanmasının, ithalata bağımlılığın kontrol altına alınmasına ve mümkün olduğu ölçüde kaynak ve güzergâh çeşitlendirilmesine bağlı olduğu gayet açıktır.

Ülkemiz, Orta Doğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerince zengin kaynaklara yakın bir konumda bulunmaktadır. Doğal gaz ithalatında yeni kaynak ve güzergâhlarla rekabet edebilecek ve bunu artırabilecek çalışmalara yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu kapsamda, Orta Doğu, Orta Asya, Doğu Akdeniz, Afrika ve diğer potansiyel kaynaklardan doğal gaz temin edilmesini sağlayacak çalışmalar aktif bir şekilde yürütülmektedir.

Ayrıca, doğal gaz depolama ve yüzer LNG depolama ve yeniden gazlaştırma terminalleri noktasında, FSRU teknolojileri de olmak üzere, doğal gaz arz güvenliği güçlendirilmekte, ülkemizin petrol ve doğal gaz rezervlerinin belirlenmesi amacıyla daha aktif bir arama ve sondaj faaliyetleri artırılmaktadır.

Ülkemizde doğal gazın kullanılmaya başlandığı 1987 yılında yarım milyar yani 500 milyon metreküp olan yıllık doğal gaz tüketimimiz, bugün, yani yaklaşık otuz yıl sonra 100 katına çıkarak 50 milyar metreküpe ulaşmış, ki bu rakam, bakıldığında hem temiz enerji hem ısınma hem Türkiye'nin gelişimi açısından hakikaten önemli bir rakama ulaşılması açısından ciddi bir çıtayı ortaya koymaktadır. 2002 yılında 4.500 kilometre olan doğal gaz iletim ve dağıtım hattı uzunluğu bugün 132.600 kilometre seviyesine ulaşmıştır.

2002 yılında, hakeza, sanayiyle birlikte konutta 5 şehrimize, sadece sanayide bakıldığında 9 şehrimize giden doğal gaz iletim hattı, bugün 78 şehrimize ve 364 ilçemize ulaştırılmıştır.

Artvin, Hakkâri ve Şırnak illerimize ilişkin doğal gaz dağıtım ihaleleri tamamlanmış, 2018 yılı sonuna kadar, inşallah, Türkiye'de doğal gazın ulaşmadığı ilimiz kalmayacaktır. Doğal gaz imkânından bütün vatandaşlarımızın yararlanması amacıyla Bakanlığımızın koordinasyonunda, EPDK, BOTAŞ ve dağıtım şirketlerinin yaptığı çalışmalarla 2019 yılı sonuna kadar, önümüzdeki iki yıl, ilave 222 ilçeye ve beldeye daha doğal gaz arzı sağlanması için çok yoğun bir çalışmayı gece gündüz demeden yürütmekteyiz. Çalışmalarımız yerleşim yerleriyle sınırlı kalmayarak aynı zamanda organize sanayi bölgelerinin tümüne doğal gaz arzı sağlanmasıyla devam edecektir. Bu amaçla boru hattının ulaşmadığı yerlere LNG ve CNG formunda doğal gaz sağlanabilmesi için de altyapıları çok yoğun bir şekilde tesis etmeye devam ediyoruz.

Doğal gaz talebinin karşılanabilmesi amacıyla ilk aşamada yıllık 6 milyar metreküp gazın ülkemize, 10 milyar metreküp gazın da Avrupa'ya taşınmasına yönelik olarak geliştirilen ve yüzde 30 ortak olduğumuz yıllık 32 milyar metreküp kapasiteye sahip TANAP projesinde, Eylül 2017 sonu itibariyle yaklaşık 1.819 kilometre pist açımı, 1.728 kilometre boru dizgisi ve 1.678 kilometre ana hat boru kaynağı tamamlanmıştır. 2017 yılı sonuna kadar yaklaşık yüzde 94'ünün tamamlanması planlanan hattın, Çanakkale Boğaz geçişinde inşaat faaliyetlerine devam edilmektedir. Kullanılan borularının yüzde 80'i yerli üreticiler tarafından imal edilen TANAP projesiyle 2018'in ortasında inşallah ülkemize, 2020 yılında ise Avrupa'ya gaz arzı sağlanması hedeflenmektedir ve 2018 başı itibarıyla ilk test gaz basma süreci de inşallah hayata geçmeye başlayacaktır.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu Hükûmeti arasında TürkAkım doğal gaz boru hattına ilişkin hükûmetlerarası anlaşma imzalanmıştır. TürkAkım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, Rusya Federasyonu'ndan başlayarak Türkiye'nin Karadeniz kıyısındaki alım terminaline ve devamında ülkemiz üzerinden komşu devletler sınırına kadar uzanan her biri yıllık 15,75 milyar metreküp kapasiteye sahip iki hattan oluşmaktadır.

TürkAkım kapsamında inşa edilecek boru hatlarından biri sadece ülkemize gaz arzı sağlayacak, Proje tamamlandıktan sonra "Batı Hattı" diye bilinen ve ülkemizin batısından giriş yapıp Balkanlardan gelen hatta mevcut arzı sağllanan yıllık toplam 14 milyar metreküp gazın artık Batı Hattı yerine direkt TürkAkım üzerinden ülkemize teslim edilmesi sağlanacaktır. Böylece, doğrudan Rusya Federasyonu'ndan ülkemize taşınacak olan bu gaz, üçüncü taraflardan kaynaklı muhtemel kesintilere maruz kalınmamasını da ortaya koyacaktır. Doğal gaz arz güvenliği açısından da ayrı bir ehemmiyet ifade etmektedir.

TürkAkım'ın inşasına Rusya'nın Karadeniz kıyısından başlanmış olup, ülkemize gaz iletecek olan hatta 9 Kasım 2017 tarihi itibarıyla 248'inci kilometrede boru döşeme işlemleri devam etmektedir.

Güneydoğu Avrupa'da sağlıklı işleyen bir doğal gaz piyasasının olmaması ve doğal gaz piyasamızın büyüklüğü gibi etkenler göz önüne alınarak bir doğal gaz ticaret merkezinin ülkemizde kurulması hedefimize TANAP ve TürkAkım Projeleri de katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde bir ilk olarak, arz güvenliğine büyük katkı sağlayacak yüzer LNG depolama ve yeniden gazlaştırma ünitesi dediğimiz FSRU projelerinden ilki geçtiğimiz yıl İzmir Aliağa'da devreye alınmış ve iletim sistemimize günlük 20 milyon metreküp ilave gaz basma kapasitesi devreye almıştık. Bu sayede Türkiye yeni bir doğal gaz arz kaynağına ve arz noktasına sahip olmuştur.

Hatay-DörtyoI ve Saros Körfezi'nde olmak üzere 2 adet daha FSRU tesisi altyapısını hazırlıyoruz. Hatay-Dörtyol'da 20 milyon metreküp günlük gazlaştırma kapasitesine sahip FSRU tesisimizi, 2017 yıl sonu itibarıyla yani önümüzdeki ay, aralık ayı itibarıyla, inşalah, onu da bu yıl bitmeden devreye alacağız. Ayrıca, devam eden çalışmalarla birlikte doğal gaz depolama kapasitesi 10 milyar metreküpün üzerine çıkarılarak Türkiye'nin doğal gaz depolama kapasitesini yıllık tüketimimizin asgari yüzde 20'sine çıkarma hedefimiz için de çok yoğun çalışmaya devam ediyoruz.

Bu noktadan hareketle, Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı Depolama Projesi'nde ilk gaz dolumu ocak ayında yapılarak gaz depolama işlemine başlanmış ve projenin 1'inci fazı 2017 yılı kışı için gaz vermeye hazır hâle getirilmiştir. Mevcut çalışmaların tamamlanmasıyla birlikte proje kapsamında depolama kapasitesini, inşallah, 5,4 milyar metreküpe, geri üretim kapasitesini de 80 milyon metreküpe ulaştıracağız.

Bir diğer doğal gaz depolama tesisimiz olan Silivri Kuzey Marmara Doğal Gaz Deposunun Faz 2 Projesi 2016 yılında tamamlanarak tesisin depolama kapasitesi 2,8 milyar metreküpe, geri üretim kapasitesi ise 25 milyon metreküpe ulaştırılmıştır. Tesisin genişletme çalışmaları noktasında bir diğer faz olan 2020 yılında tamamlanacak olan ve bu çalışma sonrasında depolama kapasitesini 4,6 milyar metreküpe, günlük geri üretim kapasitesini de 75 milyon metreküpe çıkarmış olacağız.

2016 yılında 44 adet petrol arama ve üretim kuyusu açılmış olup toplam sondaj metrajı 75,3 bin metredir. Ayrıca 2017 yılı sonuna kadar 65 adet kuyu açılacak olup toplam sondaj metrajı 100 bin metre olacaktır.

Önemli bir saha olarak değerIendirdiğimiz hem Akdeniz hem de Karadeniz'in derin sularındaki hidrokarbon potansiyelinin keşfedilmesi doğrultusunda çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Bu kapsamda, Barbaros Hayrettin Paşa ve ikincisini bu yıl devreye aldığımız Oruç Reis gemileriyle Akdeniz ve Karadeniz'deki derin ve detaylı sismik aramalarımız devam etmektedir. Ayrıca, bunun yanında, temin edilecek olan ve bu yıl sonundan önce inşallah Türkiye'ye ulaşacak olan sondaj gemimizle Akdeniz ve Karadeniz'in her birinde ayrı ayrı sondajlar yapmak suretiyle petrol ve doğal gaz aramacılığında aktif bir stratejiyi devreye alıyoruz.

Ülkemizin dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olması için büyük bir sorumluluk yüklenerek yola çıktığımız bu süreçte, ülkemize ve milletimize hizmet odaklı çalışma siyasetine devam ederek vazgeçilmez bir ihtiyaç hâline gelen elektrik enerjisinin kaliteli, sürekli, çevreye uyumlu ve katlanılabilir maliyetle vatandaşlarımızın hizmetine sunulması için önemli adımlar atılmaktadır.

Yıllık elektrik enerjisinin son on beş yıllık tüketim artışı ortalama yüzde 5,4 seviyelerinde gerçekleşmiştir. 2002 yılında 132,6 milyar kilovatsaat olan elektrik tüketimimiz iki katın üzerine çıkarak 2016 yılında yaklaşık 280 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılının üçüncü çeyreğinde bu rakam yaklaşık 220 milyar kilovatsaat ve bu yıl sonu itibarıyla inşallah 290 milyar kilovatsaati geçeceğiz.

Ayrıca son on beş yılda elektrik enerjisi üretim artışı ortalama yıllık yüzde 5,6 seviyelerinde gerçekleşmiştir. 2002 yılında 129,4 milyar kilovatsaat olan elektrik üretimimiz yüzde 112'lik bir artışla 2016 yılında 274,4 milyar kilovatsaate ulaşmış, 2017 yılı üçüncü çeyreği sonu itibarıyla 219,6 milyar kilovatsaate ulaşmış ve bu üretimin yüzde 31,9'u kömürden, yüzde 35,7'si doğal gazdan, yüzde 30,7'si yenilenebilir enerji kaynaklarından, yüzde 1,7'si ise diğer kaynaklardan gerçekleşmiştir.

2002 yılında 21.005 megavat olarak gerçekleşen puant talebi 2017 yılı Temmuz ayında 2,3 katına çıkarak 47.660 megavat olarak gerçekleşmiş ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin rekoru bu yıl temmuz ayında kırılmıştır. Burada değinmek istediğim önemli bir husus, bu rekor olarak gerçekleşen en yüksek puantın herhangi bir küsur megavat dahi kısıt yaşanmadan, oluşmadan gerçekleşmiş olmasıdır.

2002 yılında 31.846 megavat olan elektrik enerjisi kurulu gücümüz, 2017 yılı üçüncü çeyrek sonu itibarıyla yüzde 156 artışla 81.647 megavata ulaşmıştır ve bu yıl sonu itibarıyla tahminlerimiz, inşallah 2017 sonu 31 Aralık itibarıyla 85 bin megavatı bu yıl geçeceğiz.

2016 yılında işletmeye alınan santrallerin toplam kurulu gücü 5.919 megavat olup 2017 yılı üçüncü çeyrek sonu itibarıyla işletmeye alınan santrallerin toplam kurulu gücü ise 3.665 megavattır. Ayrıca 2002 yılında 298 olan elektrik üretim santrali sayısı 2017 yılı üçüncü çeyrek sonu itibarıyla on iki katını aşarak 3.447 olarak gerçekleşmiştir. Vatandaşlarımızın kendi elektrik enerjisi ihtiyaçlarını karşılamalarına imkân sağlayacak şekilde 1 megavata kadar olan santrallerin lisanssız olarak faaliyet göstermeleri sağlanmıştır. Bu sayede 2017 yılı üçüncü çeyrek sonu itibarıyla 1.926 megavat toplam kurulu güce sahip 2.194 adet lisanssız santral devreye alınmıştır.

2002 yılında toplam trafo gücümüz 143.314 megavat amper iken elektrik yapılarımızı güçlendirmek için yapılan yatırımlarla birlikte toplam trafo gücümüz 2017 yılı üçüncü çeyrek sonu itibarıyla yaklaşık 300 bin megavat amper olarak gerçekleşmiştir.

Belirtmiş olduğum bu rakamlar son on beş yılda sektörde yaşanan ilerleme, gelişme ve yatırımın tezahürüdür. Bu kapsamda, içinde bulunduğumuz 2016 ve 2020 yıllarını kapsayan uygulama döneminde özellikle elektrik iletim altyapısında 12 milyar, 18 milyar lira da dağıtım altyapısında olmak üzere toplam 30 milyar liralık bir yatırım öngörülmüştür.

Vatandaşlarımızın elektrik enerjisine erişiminde karşılaşılan sorunları aşmak adına 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında 21 elektrik dağıtım şirketinin denetimleri periyodik olarak yapılmaktadır. Ayrıca vatandaş odaklı çalışmanın temel alınmasıyla birlikte, çağrı merkezlerinin sayılarının ve yetkinliklerinin arttırılması ve arızalara bir an önce müdahale edecek ekiplerin güçlendirilmesi konuları üzerinde hassasiyetle durulmaktadır.

Elektrik dağıtım ve tedarik hizmetlerinde çağrı merkezi bekleme süreleri, memnuniyet anketleri, bilgi paylaşımı kapsam ve standartları, sektörel hizmet ilkeleri belirlenmesi gibi, Avrupa Birliği standartları ötesinde, tüketici odaklı bir uygulama altyapısı hayata geçirilmektedir.

Vatandaşlarımızın elektrik kaynaklı sıkıntılarını çözmek ve telefonda dakikalarca beklemelerinin önlenmesi için çağrı merkezlerinin devreye alınması sağlanmıştır. Bu kapsamda ülke genelinde açılışı yapılan ek 9 adet çağrı merkezine 3.200 kişilik bir istihdam gerçekleştirilmiştir.

Elektrik konusunda vatandaşlarımızın sıkıntı yaşamalarını önlemek adına birtakım düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda, düşük miktardaki fatura bedellerinin yasal takibe alınmaması, sayaç okuma dönemlerinin en az 25, en fazla 35 günlük sürelerde yapılması, diyaliz destek ünitesi, solunum cihazı ve benzeri mahiyette yaşam destek cihazlarına bağımlı olan abonelerin borçlarından dolayı elektriklerinin kesilmemesine ilişkin iyileşmeler sağlanmıştır.

Tüketicilere kesintisiz elektrik enerjisinin sağlanması kapsamında iletim sistemimizde yapılan bakım, onarım ve arıza giderme çalışmalarımızın günümüz teknolojisi kullanılarak canlı bakım şeklinde yürütülmesine başlanmıştır.

Bir diğer önemli konu ise Marmara Bölgesi'nin elektrik arz güvenliğinin sağlanmasıdır. Gerekli iletim hattı yatırımları yapılarak Marmara Bölgesi'nin arz güvenliği desteklenip Trakya'nın Anadolu'yla bütünleşmesi sağlanacaktır. Ayrıca sahip olduğumuz uluslararası elektrik enterkonneksiyon kapasitesini iki katına çıkararak kapasite fazlası elektrik ihracatı artırılacaktır.

Geliştirilen enerji stratejileri arasında yenilenebilir enerji ön sıralarda yer almaktadır. Yenilenebilir enerji, yenilikçi yaklaşımlar ve geliştirilen yeni teknolojiler sayesinde arz güvenliği ve kaynak çeşitliliği sağlamasının yanı sıra düşük karbonlu ekonomiye geçişe olan katkısı bakımından önem arz etmektedir. Bu kapsamda, sahip olduğumuz yenilenebilir enerji kaynaklarından maksimum seviyede yararlanılmaktadır ve yararlanılacaktır.

Küresel açıdan bakıldığında, yenilenebilir kaynaklardan elektrik enerjisi üretimini artırma çalışmaları ivme kazanmıştır ancak küresel olarak ihtiyaç duyulan elektriğin hâlâ yüzde 66'sı yani üçte 2'si fosil yakıtlardan üretilmekte olup sadece yüzde 24 civarında elektrik üretimi yenilenebilir kaynaklardan elde edilmektedir. Ülkemizde bu oran bu noktadan bakıldığında yüzde 33,2 civarında gerçekleşmekle birlikte, ülkemiz hem dünya hem Avrupa Birliği ortalamasının ciddi anlamda üstünde yer almaktadır.

2002 yılında sadece yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimimiz 34 milyar kilovatsaat iken 2016 yılında bu rakam yüzde 168'lik bir artışla 91 milyar kilovatsaate çıkmıştır. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklı kurulu gücümüz 2017 yılı üçüncü çeyrek sonunda üç katına çıkarak 12.277 megavattan 36.702 megavata ulaşmıştır. 2016 yılı ve 2017 yılı üçüncü çeyreği sonuna kadar gerçekleşen yenilenebilir enerji kaynaklı yatırımların kurulu güç toplamı yaklaşık 4.793 megavattır.

Son on yıllık dönemde gerçekleşen elektrik üretim tesisi yatırımlarının kurulu gücü, burası çok önemli, son on yılda gerçekleşen elektrik enerjisi yatırımlarına dayalı kurulu gücün yüzde 53'ü yenilenebilir enerji kaynaklıdır. Bu durum, yenilenebilir enerji uygulamalarımızın olumlu sonuçlarının en güzel ve en somut göstergesidir. On beş yıl önce nerdeyse elektrik üretiminde hiç kullanılmayan rüzgâr, güneş ve jeotermal kaynaklarının elektrik üretiminde kullanımının arttırılmasına yönelik çok ama çok önemli adımlar atılmıştır. Atılan bu adımlar sayesinde bu kaynakların kurulu güç gelişim hızı dünya ortalamasının çok ama çok üzerinde gerçekleşmiştir.

Öncelikli politikalarımız arasında yer alan yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim sepetimiz içindeki oranının daha da artırılması kapsamında önümüzdeki on yıl hem güneş hem rüzgâr kapasitemize ek 10'ar bin megavat kurulu güç hedefini ifade ettik ve bu sürece çok hızlı bir şekilde başladık. Jeotermal kaynaklı elektrik üretim kurulu gücümüz 2002 yılında sadece 17,5 megavatken bugün yaklaşık bin megavata ulaşmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yalnızca elektrik üretiminde değil, farklı alanlarda da kullanılmasının arttırılmasına ciddi bir önem atfediyoruz. İşte bu kapsamda, jeotermal uygulamalar 2002 yılına göre 2017 yılında sera ısıtmada yüzde 686 artışla 3.931 dönüme ve konut ısıtmada yüzde 281 artışla yaklaşık 114.567 konuta çıkmıştır.

Zengin doğal kaynaklarımızdan azami ölçüde ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda istifade etmek önceliğimiz olmaya devam edecektir. Bu bağlamda, enerji ve doğal kaynaklar stratejimizi "Daha çok yerli ve daha çok yenilenebilir" mottosuyla hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Başta yerli kömür olmak üzere, yer altı kaynaklarımızı azami ölçüde ekonomimize kazandırmak istiyoruz.

Sahip olduğumuz yerli kömür kaynakları etkin ve çevreyle uyumlu şekilde değerlendirilerek yapılacak yatırımlarla yerli kömür kaynaklı elektrik enerjisi üretiminin artırılması hedeflenmektedir. Ancak, Türkiye'nin kömür kaynaklarının düşük kalitede olduğu iddiası bugüne kadar yerli kömürlerimizin kullanımını belli ölçüde engellemiştir. Temiz kömür teknolojilerindeki gelişmeler dikkate alınarak bu engelin ortadan kaldırılmasıyla birlikte yerli kömür, enerji arz güvenliğinde önemli bir enstrüman hâline gelecektir.

Kömür kullanımına ilişkin dünyadan örnekler vermek gerekirse, dünyada birincil enerji arzının yaklaşık yüzde 30'u, elektrik üretiminin ise yüzde 41'i kömürden sağlanmaktadır. Diğer taraftan, karbon emisyonları açısından bakıldığında, dünya enerji kaynaklı karbon salınımının sadece 0,95'i ülkemiz tarafından gerçekleştirilmekte olup, karbon salınımında birçok gelişmiş ülkeden, bir çok diğer OECD ülkesinden Türkiye çok daha iyi ve çevreci bir noktadadır.

2005 yılında başlattığımız "Kömür Arama Projesi" kapsamında ülkemizin linyit rezervine sadece son bir yılda 1,5 milyar ton olmak üzere, toplam 9 milyar ton ilave kaynak ekleyerek, rezervimiz 8,3 milyardan 17,3 milyar tona çıkarılmıştır. Kömür arama ve rezerv geliştirme çalışmalarına aralıksız olarak devam edilmektedir. Kömürün yanı sıra ülkemizin maden potansiyelinin tam anlamıyla ortaya çıkarılabilmesi için, MTA tarafından, 2017 yılında 1 milyon, 2018 yılında 2 milyon ve 2019 yılında 3 milyon metre olmak üzere, özel sektörle birlikte, toplam 6 milyon metre sondaj hedefine ulaşmak için son sürat devam ediyoruz ve inşallah bu yıl bitmeden bu yıl ki 1 milyon metre hedefini de hayata geçirme noktasında son metrelere yaklaşıyoruz.

Yerli kömürün kullanımını arttırmaya yönelik hedeflerimiz kapsamında ilave 5.000 megavat kurulu gücün devreye alınması hedeflenmektedir. Devreye alınacak olan yerli kömür kaynaklı bu santraller sayesinde, yıllık doğal gaz ithalatımızın yaklaşık yüzde 14'üne tekabül eden doğal gaz harcamamız yurt içinde kalacak ve cari açığın azalmasına katkıda bulunacaktır.

Enerji ve doğal kaynaklarda bir ülkenin kendi kendine yeterliğinin önemli bir boyutu da yerli teknolojik kapasitenin varlığıdır. Ülkemizde çok sayıda Ar-Ge, inovasyon ve teknoloji geliştirme çalışmalarıyla bu çalışmalara yönelik teşvikler hâlihazırda hayata geçmiş bulunmaktadır. Ancak, çalışmaların katma değeri yüksek alanlara yönelmesi, endüstrileşmesi ve ticarileşmesinin ön planda olması, teşvik ve izleme yapılarının bu doğrultuda kurgulanması gayet önemlidir. Enerji politikalarımızda attığımız önemli adımlardan biri de yerlileştirme ve teknoloji transferidir. Bu kapsamda, muhteviyatında yerli üretim, yerli istihdam ve yerli AR-GE zorunluluğu bulunan "Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları" yani YEKA dediğimiz modeli, hepimizin malumu, hayata geçirdik.

Yenilenebilir enerji kaynaklarımızın daha etkin ve verimli kullanılması amacıyla hayata geçirilen bu YEKA modeli sayesinde; güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklı üretim tesisleri, yerli katkı oranı yüksek ve ileri teknoloji içeren aksam ve tesis bileşenleriyle kurulmuş olacak, teknoloji transferine imkân sağlanacak ve ülkemizde yenilenebilir enerji konularında AR-GE faaliyetleri gerçekleşecek, YEKA'Iarla birlikte yenilenebilir enerjiden daha düşük fiyatlarla elektrik temin edilecek ve "Yerli Üretim Karşılığı Tahsis" modeli kapsamında kurulacak fabrikalar sayesinde ciddi anlamda yerli istihdam ve kaliteli insan kaynağı yetiştirme stratejileri hayata geçmiş olacaktır.

YEKA kapsamında bu anlamdaki ilk uygulamanın Konya ili Karapınar ilçesinde gerçekleştirildiği malumunuzdur. YEKA olarak bilinen toplam 27,2 kilometrekare büyüklüğündeki bu alanın 19,2 kilometrekarelik kısmına bin megavat kapasiteli dünyanın en büyük güneş enerji santrali kurulacak ve işletmeye girmesiyle birlikte her yıl 1,7 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üreterek ortalama 600 bin adet evin yıllık elektrik ihtiyacı karşılanacaktır.

Otuz yıl boyunca işletilecek olan elektrik enerjisi üretim tesisinde, entegre şekilde ülkemizde imal edilecek olan bu fotovoltaik güneş modülleri ve yurt içinde faaliyet gösteren üreticilerden temin edilecek yerli malı belgesine sahip yardımcı aksamlar kullanılacaktır.

Karapınar YEKA GES kapsamında faaliyete geçirilmesi hedeflenen entegre fabrikada üretilecek fotovoltaik güneş modüllerinin yerli katkı oranı, ilk 500 megavatlık kısım için asgari yüzde 60, geri kalan 500 megavatlık kısım içinse asgari yüzde 70 olacaktır.

YEKA GES projesiyle güneş enerjisinde önemli bir fiyat ortaya çıkmıştır. Daha önce uygulanan Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması ile güneş enerjisine dayalı tesisleri için kilovatsaati 13,3 sent ve yerlileştirme kapsamı üzerine eklendiğinde yaklaşık 20 sent/kilovatsat olarak gerçekleşen bu teşvik mekanizması, bu ihale kapsamında, rekor bir fiyatla 6,99 sent olarak gerçekleşmiş, üçte 1'inden daha az bir fiyata hem de yerlileştirme ve AR-GE kapsamıyla birlikte nihayete ermiştir.

YEKA modeli kapsamında ikinci ihaleyi rüzgâr enerjisine yönelik gerçekleştirdik. YEKA Rüzgâr Enerji Santrali dediğimiz YEKA RES kapsamında yatırım değeri 1 milyar doların üzerinde olan proje, yine aynı güneşte olduğu gibi, bin megavatlık bir projeyi ortaya koymaktadır. Bu proje kapsamında, geçtiğimiz ağustos ayında, dünyadaki 10 büyük üreticinin, en büyük güneş, en büyük rüzgâr türbini üreticisinin 8'inin katıldığı -ki bu firmalar dünyadaki toplam üretimin yüzde 80'inden fazlası, yaklaşık yüzde 90'ını gerçekleştiren firmalar- ihale, dünya rekoru bir fiyatla 3,48 dolar/sent olarak gerçekleşip, yine eski modelle 7,3 artı yerlilikle 10 küsur sent olarak gerçekleşen rüzgâr alım fiyatı 3,48 dolar/sent olarak gerçekleşip, yine aynı yerlileştirme, yerli üretim ve yerli aksam kapsamının dışında, yerli istihdam noktasında yüzde 80 yerli mühendis AR-GE'de çalıştırma kapsamı modeliyle yine bir dünya rekoruyla neticelenmiştir. Bu proje kapsamında sağlanacak olan toplam istihdamın yaklaşık 3.750 kişi olması beklenmektedir.

YEKA modeliyle devreye alınan bu projelerin önemli bir getirisi de temiz enerji üretim oranını artırmalarıdır. Sadece YEKA RES projesi sayesinde yıllık 1.5 milyon ton karbon emisyon azaltımı sağlanacaktır.

YEKA GES projesinden sonra yapılan YEKA RES'le birlikte elektrik enerjisi alımındaki fiyatlardaki çok ciddi anlamdaki bu rekor seviyedeki düşüş önemli bir mihenk taşı olmuştur.

Bu noktada, hakikaten Türkiye bölgesel açıdan güneş ve rüzgârda büyük bir merkez üssü olma hususunda iki tarihî adımı ortaya koymuş ve Türkiye'yi bölgenin bir GES ve RES kapsamındaki önemli bir ülkesi olmaya taşımıştır.

Kömür sahalarının elektrik üretim yatırımlarına açılması kapsamında her saha için uygun olan yatırım ve finansman modelinin geliştirilmesi sağlanacaktır. Yerli kömür yakıtlı elektrik enerjisi üretim santral yatırımlarının teşvik edilmesine yönelik süreçlerin kolaylaştırılması için gerekli çalışmalar yoğun bir şekilde yürütülmektedir.

Hedeflerimize ulaşmak adına yerli kömürden elektrik üretecek bir modeli hayata geçirdik. Bu model kapsamında elektrik temininin sağlanması ve kömür madenciliğinin geliştirilmesiyle temiz kömür teknolojilerinin ülkemizde kurulması ve geliştirilmesi hedeflenmektedir. Yapılan yasal düzenlemeyle yatırımcı adına ÇED, kamulaştırma ve bunun gibi bütün izinleri alarak, kömür sahası karşılığında en ucuz elektriği kim üretecekse ihaleyi o firma alacak. Bu şekilde, önemli miktarda kömür rezervlerimizi ekonomimize kazandırmış olacağız.

Bu kapsamda geliştirdiğimiz modelle Ankara ili, Nallıhan ilçesi, Çayırhan mevkisinde bulunan Çayırhan B Kömür Rezerv Alanı ve Enerji Üretim Alanının, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından açık eksiltme yöntemiyle ihalesi gerçekleştirilmiştir. Bu sahada kurulacak olan santralın kurulu gücünün 800 megavat olmasıyla birlikte Türkiye bu anlamda da ilk ve önemli adımlarından bir tanesini hayata geçirmiştir.

Yine önümüzdeki dönemde Eskişehir, Afyon, Konya ve Trakya'daki kömür sahalarında bulunan yaklaşık 3,5 milyar ton kömür rezervlerimizi benzer şekilde modelle ekonomimize kazandırmak için süreci başlattık.

Nükleer enerji alanındaysa dünyada bugün elektrik üretiminin yüzde 11'inin nükleer enerjiden sağlandığı çok açık ve net bir gerçekliktir. Sadece bu santrallerin yarısı Fransa, ABD ve Japonya'da olmak üzere toplam bu 448 santralin yaklaşık 220'den fazlası işletmede olup bugün halihazırda 58 tanesi ise inşa hâlinde nükleer santral dünyada bulunmaktadır. İşletmede olan nükleer güç santrallerinin toplam kurulu gücü 391.744 megavata ulaşmıştır. Fransa elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 72,3'ünü ABD yaklaşık yüzde 20'sini Almanya ise yüzde 13'den fazlasını nükleer enerjiden karşılamaktadır.

Nükleer enerjinin arz kaynaklarımız arasına dâhil edilmesi, artan elektrik enerjisi talebinin karşılanması ve ithal yakıtlara bağımlılıktan kaynaklı risklerin azaltılması açısından önemli bir alternatif olup, kurulacak nükleer enerji santralleriyle Ülkemizin elektrik enerjisi portföyü genişletilmiş ve kaynak çeşitliliği artırılmış olacaktır. Ayrıca, sıfır emisyon yayan nükleer enerjinin iklim değişikliği hedeflerine ulaşmadaki katkısı da ayrı bir önemli noktadır.

Ülkemize kazandırmak istediğimiz nükleer güç santrallerinin hayata geçmesi için 3 proje üzerinde çalışmalarımız sürdürülmektedir. Akkuyu ve Sinop'ta kurulacak santrallerde önemli aşamalar kaydedilmiş olup, üçüncü santral için yer belirleme çalışmaları devam etmektedir. İlk 2 proje 4'er reaktör ve toplam 9.280 megavat kurulu güce sahip olacaktır.

Akkuyu NGS Projesi'nde ÇED olumlu kararı ve haziran ayında EPDK'dan kırk dokuz yıl süreli elektrik üretim lisansı, TAEK'ten sınırlı çalışma İzni alınmıştır. Santralın ilk ünitesini cumhuriyetimizin 100'üncü yılına yetiştirme hedefi kapsamında 2023 yılında işletmeye almak için yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz. Sinop NGS Projesi'nde ise zemin etüt ve fizibilite çalışmaları hâlihazırda devam etmektedir.

Akkuyu ve Sinop NGS projelerinde yerli ekipman kullanımı noktasında hassasiyet gösterilmektedir. Bu kapsamda nükleer standartlara uygun ekipman üretip malzeme tedarik edilebilmesiyle ilgili yerli firmalarımıza yaklaşık 16 milyar dolarlık iş imkânı doğmasını sağlamak için çalışmalar devam etmektedir. Ayrıca, Akkuyu ve Sinop Nükleer Santral projelerinin inşaatının en yoğun olduğu zamanlarda toplam 20 bin kişi, işletme döneminde ise 7 bin kişiye istihdam sağlayacaktır.

Ülkemizde nükleer alanında mühendislik eğitimi veren bölümler açılarak ve mevcut meslek liseleri ile meslek yüksekokullarının müfredatına nükleer özelinde dersler eklenerek yetişmiş insan gücü sayısı artırılacaktır.

Hedefimiz sadece elektrik üretimi değil, nükleer tıptan tarıma, uzay çalışmalarından sanayiye kadar çok geniş bir yelpazede çalışmalarımızı ve altyapımızı bu alanda güçlendirme hedefiyle yoğunlaştırmış bulunmaktayız.

Saydığımız üç sacayağında sonuncusu öngörülebilir piyasalardı malumunuz. Bu noktada ortaya koyduğumuz millî enerji ve maden stratejisinin üçüncü sacayağı olan öngörülebilir piyasalar noktasında enerji arz güvenliğinden kaynaklanan riskleri azaltmak ve enerjinin daha verimli üretilmesini ve kullanılmasını sağlamak amacıyla öngörülebilir serbest piyasa şartlarının oluşturulması ve rekabete dayalı yatırım ortamının geliştirilmesine önem verilmektedir.

Girişimcilerin daha kolay ve daha hızlı yatırım yapabileceği bir ortamın sağlanarak yatırımların önündeki yapısal sorunların giderilmesi enerji ve doğal kaynaklar alanında öngörülebilir piyasaların oluşturulabilmesi için kritik bir unsurudur. Ülkemizde, enerji sektöründe şeffaf, tüketicinin korunduğu ve rekabete dayalı öngörülebilir piyasaların oluşturulması stratejisi çerçevesinde çalışmalara devam edilmektedir. Bu doğrultuda, sektörde faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmış ve gerekli altyapıların oluşturulmasıyla birlikte serbestleşmeye yönelik kuralların uygulanmasına başlanmıştır.

Ülkemiz enerji sektörünün önümüzdeki on yılda toplam yatırım ihtiyacının 110 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, ihtiyaç duyulan yatırımların mümkün olduğu kadar özel sektör tarafından yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi yönünde çalışmalar yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Enerji mevzuatımızdaki güncel düzenlemeler ile yatırımcıların izin, ruhsat onayı, ön lisans, lisans prosedürlerindeki süreçler önemli ölçüde sadeleştirilmektedir. Yapılan çalışmaların neticesinde elektrik enerjisi üretiminde özel sektörün payı 2002'de yüzde 40,2 iken, bugün yüzde 83 düzeyine ulaşmıştır. Ayrıca hâlihazırda toplam 33.706 megavat kurulu güce ulaşan 405 başvuruya ise üretim lisansı verilmiş olup bunların yatırım işlemleri devam etmektedir. Lisanslandırma süreci devam edenlerin yanında ön lisans verilmiş özel sektör elektrik üretim tesisleri 232 adet olup, toplam kurulu gücü 10.892 megavat olmuştur.

Elektrik sektöründe arz güvenliği ve sistemin geleceği açısından önem verdiğimiz konuların başında üretim yatırımlarının gerçekleşmesi gelmektedir. Enerji yatırımlarının hızlandırılması ve gerekli durumlarda müdahil olunmasıyla süreçlerin vaktinde tamamlanması amacıyla 2016 yılında kurulan Enerji Yatırımları Takip ve Koordinasyon Kurulu çalışmalarına devam etmektedir.

Enerji piyasalarımızın etkin, şeffaf ve güvenilir bir şekilde geliştirilmesi, işletilmesi ve eşitler arasında ayrım gözetmeden referans fiyat oluşumunu temin etme hedefimiz doğrultusunda EPİAŞ faaliyetlerine başlamış olup. hâlihazırda organize toptan elektrik piyasaları kapsamında gün öncesi ve gün içi piyasaları EPİAŞ tarafından işletilmektedir ve 1 Ekim 2017 itibarıyla EPİAŞ'ta kayıtlı toplam 989 piyasa katılımcısı ve oyuncusu bulunmaktadır. 2017 yılı 3'üncü çeyrek sonu itibarıyla fiziksel elektrik ticaretinin yüzde 30'unu aşan bir oran EPİAŞ bünyesinde toptan elektrik ticaretinin yapıldığı ikili spot piyasada gerçekleşmiştir. Bu dönemdeki spot piyasalar ticaret hacmi 31 milyar Türk Lirasını aşmıştır.

Ayrıca, tüketicilerin tedarikçilerini özgürce seçebilmeleri doğrultusunda 2004 yılında 7,8 milyon kilovatsaat olan serbest tüketici limiti 2017 yılı için 2.400 kilovatsaate çekilerek teorik piyasa açıklık oranı yüzde 90'a yükseltilmiştir. Yani piyasada elektriğini tüketen oyuncuların yüzde 90'ından fazlası artık serbest piyasada istediği işlemi gerçekleştirebilmektedir.

Sürdürülebilir enerji benimsediğimiz önemli ilkelerin başında gelmekte olup çalışmalarımızı bu doğrultuda şekillendiriyoruz. Bu çalışmalarla enerji, çevre ve iklim değişikliği hususlarıyla bir arada değerlendirilerek daha sürdürülebilir, çevreyle uyumlu bir enerji ve doğal kaynaklar sektörü hedeflenmektedir.

Emisyon azaltımında tüm dünyanın önündeki en büyük sorun, azaltımın adaletsizce yapılmasıdır. Şu an atmosferde biriken sera gazlarının sorumlusu gelişmiş ülkelerdir. Dolayısıyla, en çok azaltımın onlar tarafından yapılması beklenmektedir. İşte, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında adaletin sağlanması, diğer ülkeleri de cezbedecektir. Bu çerçevede; 2015 yılı Aralık ayında hazırlanan Paris İklim Anlaşması'nda yer alan bazı belirsizliklerin giderilerek daha adilane bir düzen sağlanması için girişimlerimiz devam etmektedir.

9-13 Temmuz tarihleri arasında, bu çerçevede ana sloganı 'Enerjide Anahtar Türkiye" (TurKEY for Energy) olan 22'inci Dünya Petrol Kongresi Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde büyük bir başarıyla tarihte ilk defa ülkemizde düzenlenmiştir. Kongreye; 3 ülke başkanı, 4 başbakan, 60'a yakın bakan ve bakan yardımcısı düzeyinde katılımın yanı sıra on binlerce sektör yöneticileri ve temsilcileri, uzman, delege ve ziyaretçi katılım göstermiştir.

2016 yılında İstanbul'da gerçekleştirilen 23'üncü Dünya Enerji Kongresinden hemen sonra enerjinin kalbinin tekrardan ülkemizde, İstanbul'umuzda atmış olması, her iki kongrede de önemli görüşmeler ve işbirliklerinin hem ülkemiz hem de uluslararası ve küresel oyuncular çerçevesi içerisinde de gerçekleştirilmiş olması bizim için ayrı bir övünç kaynağı olmuştur. Bu iki önemli etkinliğe peş peşe ev sahipliği yapıyor olmamız enerji alanında Türkiye'yi anahtar ülke konumuna taşıma noktasında bizim için çok iki mihenk taşı olmuştur.

Madencilik alanında ülkemiz; başta endüstriyel hammaddeler olmak üzere, metalik madenler, enerji hammaddeleri ve jeotermal kaynaklar açısından zengin bir ülkedir. Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77'sinin varlığı ülkemizde saptanmış olup 60 civarında maden türünde üretim gerçekleşmektedir. 2002 yılında yaklaşık 700 milyon dolar olan maden ihracatımız 2016 yılında 3,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Sahip olduğumuz maden kaynaklarının net olarak ortaya konması için çalışmalar yoğun şekilde devam etmektedir. Son beş yılda yürütülen arama çalışmaları neticesinde 275 ton metal altın, 2 milyon ton metal bakır, 1,5 milyar ton demir, 41 milyon ton krom, 2,4 milyar ton dolomit, 1,5 milyar ton kalsit ve 1,2 milyar ton feldispat, 151 milyon ton kuvars, 501 milyon ton kuvarsit, 750 milyon ton kuvars kumu, 7,2 milyar ton kaya tuzu, 733 milyon ton Ca-bentonit ile 1 milyar ton sodyum sülfat rezervi tespit edilmiştir.

MTA Genel Müdürlüğü tarafından 2017 yılı Eylül sonu itibarıyla yapılan sondaj miktarı 700 bin metreye yaklaşmış, ülkemiz maden ve enerji ham madde kaynak potansiyelinin artırılması çalışmaları kapsamında, inşallah bu yıl sonu itibarıyla 1 milyon metreyi hayata geçirecek olup 2018 yılında -demin de bahsettiğim gibi- 2 milyon, 2019 yılında da 3 milyon metre sondaj hedefine ulaşmak için yoğun bir çalışma ortaya koyacaktır.

Bütün ülke sathının maden röntgenini çekmek için jeokimya ve jeofizik haritaları hazırlanmaktadır. Bu çerçevede, 2017 yılı sonu itibarıyla ülkemizin jeokimya haritası ve atlasını, 2018 yılı ikinci yarısında da jeofizik haritasının veri toplama çalışmaları inşallah tamamlanmış olacaktır.

Madencilik sektöründe ortaya konan vizyon değişikliğinin bir tezahürü olarak MTA Genel Müdürlüğünün yurt dışı arama ve araştırma faaliyetleri yürütebilmesine imkân sağlayacak yasal düzenleme de tamamlanmıştır. Ayrıca deniz aramacılığı noktasında eksikliği gidermek amacıyla sadece Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Arama Gemisi'yle değil, dünyadaki benzerlerine göre daha donanımlı olarak yerli imkânlarla inşa edilen, ilk yerli, millî sismik arama gemimiz olan Oruç Reis de denize indirilerek sismik arama çalışmalarına başlamıştır.

Milli Enerji ve Maden Stratejisi çerçevesinde Bakanlığımızca madencilik sektörüne ve bağlı üretim faaliyetlerine değer verilmekte ve ülke kalkınmasında madenciliğin katkısı ve payı fazlasıyla önemsenmektedir. Madencilik sektörünün ülke ekonomisinde ve uluslararası arenada hak ettiği yeri elde etmesi amacıyla kamu ve özel sektörde her anlamda ciddi bir reform sürecine Bakanlığımız öncülük etmektedir. Saha çalışmalarında istenen verimliliğin alınması için idari alanda da önemli değişikliklere gidilmiştir. Alınan kararlar ve yapılan yasal düzenlemeler çerçevesinde madencilik sektörünün daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır. İdari iş süreçlerinde harcanan zaman ve emek yüzde 40 oranında azaltılarak hizmet sunumu hızı artırılmış, günlük işlem yapılabilirlik hâli genişletilmiş, saha denetimlerine standardizasyon getirilerek, sahaların risk durumuna göre sınıflandırılması yapılarak denetimlerde daha etkin bir strateji başlatılmıştır.

Maden Yönetmeliği ve Maden Sahaları İhale Yönetmeliği'yle ilgili yapılan çalışmalar sonuçlandırılmış ve yönetmelikler bu yılın 21 Eylülü itibarıyla yayımlanmıştır. Böylece madencilik sektörü önünü görebilir hale gelmiş, kamu kuruluşları dışında yer altı kömür işletmelerinde redevans sözleşmesine son verilmiş, birden fazla sahada görev yapabilecek teknik nezaretçilik sistemi terk edilerek daimi nezaretçilik uygulaması getirilmiş, böylece madencilik faaliyetlerinin daha etkin, verimli ve güvenli yapılmasının önü açılmıştır.

Madencilik faaliyetleri öncesi ve faaliyet süresinde gereken izinlerin daha hızlı şekilde temin edilebilmesi ve sektörün sorunlarının kısa sürede çözüme kavuşturulabilmesi için ilgili kamu kurumlarından temsilcilerin bulunduğu Madencilik Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Madencilik işlemlerinin kamu tarafından hızlı ve etkin şekilde yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması ve işlemlerin daha hızlı bir şekilde elektronik ortamda gerçekleştirilmesi amacıyla E-Maden Projesi'ni eylül ayı itibarıyla başlatmış ve inşallah 2018 yılı bitmeden hayata geçirmiş olacağız.

Sektör paydaşlarına madencilik konusunda teknik, hukuki ve bunun gibi gelişmelerin anlatılması, kamu ve özel sektör arasında karşılıklı iletişim ve tecrübe paylaşımı yapılması, sektör ve kamu çalışanlarının eğitim ve sertifikasyon faaliyetlerinin yürütülmesi ve madencilikte risk analizi çalışmalarının yürütülmesi için MİGEM akademinin kurulum çalışmaları başlatılmış olup 2018 yılı içerisinde inşallah bunu da devreye alacağız.

Kısa adı UMREK olan Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon, Türkiye'de, ülkemizde yürütülen maden arama ve işletmecilik faaliyetlerinin uluslararası standartlar düzeyine getirilmesi noktasında çok tarihî ve önemli bir adımdır. UMREK'in, rezervlerin uluslararası raporlama standartlarını yöneten CRIRSCO (Maden Rezervleri Uluslararası Raporlama Standartları Komitesi) üyesi olması süreci başlatılmıştır. İnşallah bu yıl sonu, en geç önümüzdeki yıl başı itibarıyla Türkiye olarak CRIRSCO üyelik sürecimiz tamamlanacaktır. Bu hamleyle, ciddi bir risk sermayesi gerektiren maden arama faaliyetlerinin profesyonel ve uluslararası standartlara uygun şekilde yapılmasının önü ardına kadar açılacaktır. Ve sadece bu standartların getirilmesi değil, madencilik için hayati önemi haiz olan finansal kaynak, uluslararası yatırım bankaları, yabancı bankalar finans sektöründe uzun vadeli finansman bulunmasının önü çok ciddi bir şekilde burada da açılacaktır.

Diğer taraftan, Türkiye Yerbilimleri Veri ve Karot Bilgi Bankası (TÜVEK) yönetmeliği 2017 yılı Temmuz ayında yayınladı. 2018 yılı Ocak ayında arşivleme faaliyetleri MİGEM koordinasyonunda MTA tarafından, kamu ve özel sektör tarafından maden arama faaliyetlerinde üretilen tüm harita, analiz ve karotlar artık arşivlenecektir. Böylece, ilgili arşivler üniversiteler, özel sektör ve tüzel kişilerin hizmetine sunularak yer altı kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasına yardımcı olunacak ve arama çalışmalarında mükerrerliklerin ortadan kalkması artık sağlanacaktır.

Madencilik sektörüne yönelik olarak proje ve planlama, çevre, yatırım ve sermaye, rezerv, bilgi ve iş güvenliği gibi hususları kapsayan "Güvenli Madenciliğin Yol Haritası" oluşturulmuştur. Ayrıca madenlerde güvenlik kültürünün oluşması ve geliştirilmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi ve Güney Afrika Proteria Üniversitesiyle -bu noktada, Türkiye'deki ve dünyadaki en iyi üniversitelerden ikisini buluşturarak, birlikte ve beraber- Madencilik Risk Analizi ve Yönetimi Projesi son hızıyla devam etmektedir ve en kısa zamanda da devreye alınarak tüm bu sektörün geleceğini değiştirecek bir sürecin başlangıcı hâlihazırda hayata geçmektedir.

Yer altı kömür madenlerinde çalışan işçilerimizin iki kat asgari ücret atmaları sağlanmıştır. Bu kapsamda, yer altı maden işletmelerinde meydana gelen maliyet artışlarının karşılanması amacıyla söz konusu işletmelere de teşvikler sağlanmıştır.

Stratejik bir ham madde olarak değerlendirdiğimiz bor mineralinin uluslararası alanda da kendine pazar bulması noktasında önemli gelişmeler sağlanmış, 2005 yılından itibaren dünya bor sektörünün lider ülkesi konumuna gelinmiştir. 2005 yılında dünya bor talebinin yüzde 36'sını karşılarken 2017 yılında 2 milyon 150 bin ton satış miktarına ulaşıp yüzde 56 pazar payıyla bir rekora ulaşacağız inşallah. 2017 yılı itibarıyla 2 milyon 150 bin ton ihracat rakamı Eti Madenin bugüne kadar ulaştığı en yüksek rakam olarak tarihe geçmiştir.

Burada kritik nokta nedir? Özellikle katma değeri yüksek rafine bor üretimi ve yeni pazarlama stratejileri üzerine çalışmalar çok yoğun bir şekilde hayata geçmektedir. Bu noktada bakıldığında 2018 yılı borun çok daha yoğun bir şekilde katma değerli bir ürüne dönüştürülüp tonu 500 dolar olan bir üründen artık beş katı, on katı, yirmi katı daha fazla bir katma değerli ürüne dönüştürülüp ihraç edilecek bir ürüne dönüşeceği 2018 yılı önemli yatırımların temellerinin atılacağı bir yıl olacaktır. Ayrıca arama ve rezerv geliştirme çalışmaları sonucunda 3,3 milyar tona ulaşan bor rezervlerimiz artık büyük oranda görünür hale gelmiştir.

Madencilik sektörünü daha iyi noktalara taşımak adına sektörün katma değerli ürün elde edeceği yeni bir iş modelini hayata geçirmek için son noktalara gelmiş durumdayız. Şu an üretmiş olduğumuz maden ürünlerini ham madde olarak yurt dışına satmanın önüne geçmek adına devreye alacağımız bu model hem yatırımcı dostu, hem ülkeye, istihdama ve sektörün büyümesine katkı koyacak hem de ortaya konan katma değerle Türkiye'nin cari açığının kapatılması noktasında çok büyük bir etki oluşturacaktır.

Millî Enerji ve Maden Stratejisi çerçevesinde, bu hizmetlerin ve çalışmaların planlanması ve gerçekleştirilmesi aşamalarında sektör temsilcileriyle birlikte azami ölçüde istişare edilerek sektörün görüşlerinin yansıtılmasına maksimum düzeyde önem vermekteyiz. Bu anlamda, sektörün ve ilgili tüm paydaşların katkı ve destekleri her zaman en önemli itici gücümüz olacaktır. Madencilikte özel sektörün yatırımlarını daha kolay ve hızlı yapabileceği bir ortamı sağlamak, yatırımların önündeki yapısal sorunların giderilmesi, nihayetinde madencilik alanında arz güvenliğinin ve sürdürülebilir büyümenin kritik bir unsuru olarak değerlendirilmektedir. İlgili yasal düzenlemelerden sonra uç ürün üretmek üzere entegre maden işletmeciliği için yeni bir model geliştirilerek ülkemizin ihtiyaç duyduğu nihai ürünlerin ülkemizde üretilmesi sağlanmış olacaktır. İşte, aynı güneş ve rüzgârda oluşturduğumuz yeni model gibi bu yıl sonundan itibaren madencilikte de ful entegre ham madde, yarı mamul ve son ürüne dönüştürecek bir ekosistemin oluşturulmasıyla cari açığın düşürülmesinin, ihracatın genişletilmesinin, istihdamın artırılmasının ve en önemlisi, yerli kaynaklarımızın en üst düzeyde kullanılmasının önünü açacak bu modeli de inşallah hayata geçireceğiz.

Komisyona arz ettiğim üzere, Bakanlığımız iki önemli sektör olan enerji ve tabii kaynaklarlar alanlarını düzenlemekte ve yönetmektedir. Bu açıdan bakıldığında, geniş bir yelpazeye sahip olan faaliyetlerimize devam ediyoruz. Bütün bu çalışmaları yürütürken Bakanlık olarak mümkün olduğunca kamu kaynağını verimli ve ekonomik kullanmayı hedefliyoruz. Bu kapsamda, Bakanlığımız Merkez Teşkilatıyla birlikte bağlı ve ilişkili kuruluşları için belirtilen (MTA, BOREN, TAEK dâhil; EPDK hariç) 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı teklifi toplamı 2 milyar 386 milyon 580 bin Türk lirasıdır. Bakanlığımız bütçe teklifinin ülkemiz 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı teklifi içerisindeki payı binde 3,1'dir.

Değerli Başkan ve kıymetli Komisyon üyeleri; tekrar, bu çerçevede, sözlerime son verirken, 2018 yılı bütçemizin sadece Bakanlığımıza değil ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, heyetinizi ve üyelerinizi saygıyla selamlarım.

Teşekkür ediyorum.