| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 20 .11.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Plan Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kıymetli bürokratlarımız, değerli basın mensupları; hepinize saygılar sunuyor, iyi akşamlar diliyor; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Söz konusu enerji olunca birçok kritik konu gündemimizde. İklim değişikliği, fosil yakıtların kullanımının kademeli olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına kaydırılması, enerji verimliliği, AR-GE ve teknolojik gelişme, enerji arz güvenliği, hem küresel düzeyde hem de ulusal düzeyde enerji sektörünün temel gündemini oluşturuyor.
Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 75'lere çıktı. Dışa bağımlılık bir sorun, özellikle de ateş pahasına dışarıdan aldığımız enerjiyi üretimden çok tüketime harcadığınızda. Sorunun adı dışa bağımlılık ama sorunun kaynağı dışarıda değil, ne acı ki içeride.
Tek sorumlu, ülkenin enerji politikasını belirleyen AK PARTİ iktidarıdır. Tüketici davranışını da sanayinin tercihini de Hükûmet belirlemektedir. İktidara geldiğiniz 2002 yılında Türkiye enerjide yüzde 67 oranında dışa bağımlıydı. Şimdi bu oran yüzde 75'i buldu. Merak ediyoruz, her söyleminde "Dışa bağımlılığı azaltacağız." diyen Hükûmet, nasıl oldu da dışa bağımlılığı artırdı?
Hâlbuki Türkiye'nin neredeyse her deresine, belki de onları kurutma, tahrip etme pahasına barajların yapıldığını görmekteyiz; yerli kaynak sayılan hidroelektrik santral potansiyeli de çok daha fazla kullanılmaya başlanmışken.
Bugün Türkiye'de üretilen elektriğin yüzde 6'sından fazlası akarsular üzerinde kurulan hidroelektrik santrallerden geliyor. Bir o kadar da rüzgâr ve jeotermal toplamından elektrik üretiliyor. Tüm bunlara rağmen dışa bağımlılık maalesef azalmadı. Çünkü sorun, işin üretim değil, tüketim politikası tarafında. Ama enerji politikasını yöneten AK PARTİ Hükûmeti bunu görmemekte ısrarlı. "Hidroelektrikle bu iş olmadı, şansımızı bir de kömürle deneyelim." dediniz. Enerji Bakanlığı olarak 2012 yılını kömür yılı ilan ettiniz. Gerekçenizi de enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve istihdamı artırmak diye Türkiye kamuoyuna sundunuz.
Hükûmet ne derse tersi oluyor demeyecekseniz ne olduğunu söyleyeyim, tam da tersi oldu: 2012 yılında 28 milyon ton civarında olan kömür ithalatımız, 2015 sonuna gelindiğinde 35 milyon tona dayandı, 2002 yılında ise kömür ithalatı sadece 11 milyon tondu.
"Elektrik üretiminde yerli kömürün önünü açacağız." diye boş verilen çevre kuralları ve halk sağlığı, defalarca uyardığımız gibi, ithal kömürün de önünü açtı. Kömür yılından hemen sonra 2013'te ithal kömürle çalışan santraller Türkiye'deki elektrik üretiminin yüzde 12'sini karşılıyordu.
Her gün 176 iş kazasının yaşandığı ve bu gerçeklerin medyaya yeterince yansıtılmadığı bir ülkede yaşamaktayız. Türkiye Maden Mühendisleri Odası araştırmalarına göre ülkemizde her gün ortalama 3 işçi hayatını kaybediyor ve 5 işçi de ne acı ki yaralanıyor. Bu verilerle, ülkemizde işçi ölümlerinde Avrupa'da 1'inci ve dünyada da 4'üncüyüz. Bu denli güvenlik açıklarının olduğu bir ülkede madencilik gibi riskler taşıyan sektörlerde de ölümcül kazaların olması kaçınılmazdır.
Yerli kömürü ve istihdamı artırmak için alınan tedbirler sonucu bu oran üç yılda yüzde 17'yi geçti. Türkiye'deki elektrik üretiminde ithal kömürün payı barajlı hidroelektrik santrallerini yakaladı. Dışa bağımlılık arttı, ülkemiz kül ve ise boğuldu.
Dışa bağımlılığı azaltmak için yapılan tüm bu hamleler doğal gaz ithalat miktarının artışını durdursa da yerini ithal kömürle doldurmaya çalıştığınız için sonuç değişmedi. Daha kirli bir kaynağı seçtiğiniz için hem sağlığımızı hem de doğamızı daha fazla riske attınız.
Ne yapılmalıydı ya da yapılmalı? Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak istiyorsak işe ilk başta tasarruf ve verimlilikle başlamalıyız. Devlet Planlama Teşkilatı raporlarında Türkiye'nin enerji verimliliği ve tasarruf potansiyelinin yüzde 20-25 oranında olduğu yazıyor. Bu, şu demek: Bizim cebimiz delik, 100 lira atıyoruz, 25 lirası delikten boşa gidiyor. O yüzden de 100 lirayı cepte tutmak için 130 lirayla evden çıkıyoruz. Enerji dilinden söylersek, elektrik talebi 100 ise biz 100 üretmek yerine 130 üretmeye çalışıyoruz çünkü biliyoruz ki 30'unu boşa harcayacağız.
Yapmamız gereken cepteki deliği dikmek elbette. Binalara yalıtım şartı getirmeli, yalıtım yapmak isteyene uygun teşvikler sağlamalıyız.
Hızla toplu taşımayı yaygınlaştırmalı, sanayide enerji yoğun üretim yöntemlerinden, çimento gibi ürünlerin ithalatı için enerji harcamaktan vazgeçmeli, ekonomiyi bilişim gibi alanlarda büyütmeliyiz. Verimli motorlarla üretip akıllı elektrikli aletlerle tüketmeliyiz.
Sınırlı çizilmiş tüketimi, üretimi yerinde, küçük ve yenilenebilir enerji santrallerine kaydırarak dışa bağımlılığı azaltabiliriz.
Güneş paneli ve rüzgâr türbinlerinin üretimi ve parçası için fabrikalar açıp istihdam sorununa enerji yatırımlarıyla çözüm bulmak da mümkündür.
300 kişinin çalıştığı bir ithal kömür santrali yerine 30 bin kişinin ürettiği yenilenebilir enerji sektörü kurmak hayal değildir.
Mesele cepteki deliği dikip halkı rahatlatmak yerine cebi doldurmayı amaçlayan şirketlere göz kırpan politikaları hayata geçirmektense lütfen, o bildiğiniz yolda durmadan devam edin.
"Bıçak kemiğe dayandı." diyorsanız da bu gidişata "Hayır." deyin. Bu ülkenin insanlarının da temiz hava solumayı, güzel günler görmeyi herkes kadar hak ettiğine inanıyoruz.
Temmuz ayının son haftası büyük bir rüzgâr ihalesi yapıldı. Büyük çünkü ihaleyi kazanan Siemens, Türkerler ve Kalyon şirketlerinin kurduğu birlik, bin megavat gücünde rüzgâr santrali kurmaya hak kazandılar. Ülkemizin rüzgâr kurulu gücü Temmuz 2017 itibarıyla 6.500 megavat civarında.
İhale sonucunu önemli kılan bir başka nokta ise ihaleyi kazanan grubun rüzgâr türbini için Türkiye'de bir fabrika kurmak, bunu bir AR-GE merkeziyle desteklemek ve üretilecek türbinlerin yüzde 65 oranında Türkiye'de imal edilme şartlarını karşılamak zorunda olmasıdır. Bu güzel bir şey ama zorunluluk yüzde 65 değil 70'ler olsa, 80 olsa, 90 olsa, hâlihazırda türbin ve kule üretimi yapan firmalar zaten var ama ülkemizde rüzgâr fabrikası sayısını artıramaz mıyız? Ülkemiz teknolojisinde bunun sağlanabilirliği yok mudur?
Firmalar ihaleyi almak için ürettikleri elektriği satacakları fiyat üzerinden yarıştılar. En ucuza elektrik satmayı kabul eden firma, yukarıdaki şartları da yerine getirmek kaydıyla ihaleyi kazandı.
Ortaya çıkan fiyat en az ihale kadar etkileyici çünkü rüzgârdan üretilen elektriğin fiyatı kilovatsaat başına 3,48 dolara kadar gerilemiş oldu. Benzer ihalelerde kömürden üretilen elektriğin fiyatının 6,04 dolar Çayırhan Termik Santrali'ndeki hesaplamalara göre ve nükleerden üretilen 12,35 -Mersin Akkuyu- dolar/sent olduğu düşünülürse yaşamımızı tehdit eden bu enerji kaynaklarının aynı zamanda Türkiye ekonomisine büyük bir yük olacağı da aşikârdır.
Yenilenebilir enerji kaynak alanları ihalesinden bahsettim. Bazı yerlerde ihalenin dünyada yankı uyandırdığı gibi yorumlar da yapıldı.
Sayın Bakan, yenilenebilir enerji kaynak alanları ihalesinde, rüzgârda yerli katkı payıyla şu anda kilovatsaat başına 10,3 dolar/sent olan alım fiyatı 3,48 sente düşerek bir dünya rekorunun gerçekleştiğini söylediniz. 19 Ocak 2017 tarihinde Fas'ta gerçekleştirilen rüzgâr ihalesinde bizdekine benzer bir yöntem kullanıldığı ve fiyatın ortalama 3 dolara kadar gerilediği bilginizden kaçmamıştır sanırım.
Böylesine büyük bir ihalenin ve değişik bir modelin enerji ve ekonomi çevrelerince konuşulması normal ancak yapılan haberlerin ciddi bir analizden çok Hükûmet propagandası yapmayı amaçladığına da tanık olmaktayız.
O yüzden, Sayın Bakan, rüzgâr nükleerden 3,5 kat ucuz, kömürden de neredeyse 2 kat daha ucuzdur; o zaman biz neden hâlâ kömür ve nükleerde ısrar ediyoruz diye siz de kendi kendinize soramadınız ama Kabinede ne bir bakan ne Başbakan da size bunu sormadı. Hâlbuki enerjiden biraz anlayan herkes aklını bu olaya odaklandırıp karşılaştırıp doğru sonuçları mutlak bulacaktır.
Yıllardır Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmesi gerektiğini duyarlı çevreci gruplar, bizler hep söyledik, haklı çıktığımızı da hep birlikte gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, lütfen toparlar mısınız.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Yine "Rüzgâr işe yaramaz, fırıldaktan enerji mi üreteceksiniz?" diyen enerji uzmanlarınızın da yanınızda demeçler verdiğine tanık olduk.
Ülke olarak doğru bir iklim hedefiyle şekillendirildiği, uzun vadede rüzgâr kurulu gücünü 20-30 bin megavatlara getirecek net bir hedef koymuş olsaydık, birçok firma zaten Türkiye'ye gelip yatırım üsleri kurmaz mıydı? Tabi ki kuracaklardı. Dünyada rüzgârda ilerleyen ülkelerin çoğu böyle başardı.
Danimarka'nın kıyılarında kurulan bir rüzgârgülü yirmi dört saat içerisinde 216 bin kilovat enerji üretiyor, bu da bir günde bir evin yirmi yıllık enerjisi demektir.
Kömürle, nükleerle ülkemizin kaynaklarını, çevremizi ve zamanımızı boşa harcadığımızı ve harcamaya da devam ettiğimizi belirtmeden de geçmek istemiyorum.
Değişimi yakalamak için ilk yapacağımız iş, çatılardaki güneş panellerinin önündeki engelleri kaldırmak, enerji verimliliğini gündemin ilk sırasına oturtmak, yenilenebilir enerji kaynak alanları gibi dev şirketleri zengin eden elektrik piyasasında birkaç şirketi oldukça güçlü konuma getiren ihaleler yerine kooperatifler aracılığıyla enerji sektöründeki geliri halka dağıtmak asıl hedefimiz olmalıdır.
Merkezî dev nükleer santraller yerine akıllı şebekelerle desteklenen yerelde üretim ve tüketimi öne çıkaran bir model kurulmalıdır. Her şeyden önce elektrik tüketiminin artmasına değil, daha az enerjiyle aynı işi yaptığına sevinen bir ekonomi anlayışını bir an önce devreye koymalıyız.
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Başkanım.
Çünkü bu ülke güzel gibi görünen günleri değil, en güzelini hak eden bir ülkedir diyorum.
2018 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.