KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, Sayın Bakanımız, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor, bakanlık bütçemizin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Tabii, çok önemli iki bakanlık, bu ülkede yaşanabilir, bizden sonraki nesillerin emanetine sahip çıkmış birer birey olmamız için mücadele eden iki bakanlık. Fakat bir taraftan bakıyoruz, kabinede bir başka bakanlık hızla yer altı zenginlik kaynaklarımızı bir an önce, böyle hoyratça çıkararak, böyle para kazanma hırsı ya da emeli uğruna, milyonlarca ton atığın, o sizin korumaya çalıştığınız, o sizin bu ülkenin zor bütçelerinden kaynak aktararak ağaçlandırıp yeşili koruma ve bu yapıyı güçlendirme adına verdiğiniz emekleri hibe almasına doğru gidiyor. Bu anlamda ülkemizin taraf olduğu birçok anlaşma var. Bunların birçoğunun da standardına yaklaşma çaba ve gayreti içerisindeyiz ama buna rağmen ülkemizdeki birçok kentin suları hâlâ içilebilir mahiyette değil. Damacana suyu içiyoruz, damacana suyuyla ilgili de zaten, siz de biliyorsunuz, bu konuda ne kadar sağlıklı bir mesafe aldık, onu da bilmiyoruz.

Yine, Sayın Bakanım, bu işlemleri yaparken benden önce Sayın Bekaroğlu Hocam da değindi, biz bu ülkeye hizmet ederken konunun muhatabı, bileşenleri, asli işleri olmadığı hâlde buna kendini adamış sivil toplum örgütleriyle bu işleri barışık götürme gibi bir yolu bulamaz mıyız? Hep bakıyorum, bunlarla biz böyle zıtlaşmışız, bunlarla yargıda hesaplaşmaya doğru gitmişiz yani bir beyaz sayfa açmanın, bir gönül insanı olmanın, ortak bir noktada bu ülkeye katkı sunmanın yolu yok mu? Şöyle: Ben bugün merak ettim, sabah buraya gelirken çıkardığım yıllara göre, şurada aşağı yukarı 30 sayfa yargıda sizin Bakanlığınızı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ilgilendiren konu var Sayın Bakan. Bizim muradımız bu ülkede o makamların bu ülkedeki sivil toplum örgütlerini önemseyerek gerçekten bu ülkenin kaynaklarını verimli, doğru, planlı ve bu ülkeyi dünyada yaşanabilir ülkeler kategorisinde hak ettiği noktaya taşıma anlamında mücadele ettiklerine inanıyorum. İçlerinde bazen size göre sıkıntı yaratanlar da olabilir ama muhatap alınıp dinlendiğinde, önemsendiğinde belki doğru şeylerin ortaya çıkacağına da yürekten inanan biriyim. TEMA'dır, Doğal Hayatı Koruma Vakfıdır, diğer çevreci derneklerdir, mühendis odalarıdır, mimarlardır, şehir plancılarıdır, orman mühendisleridir, endüstri mühendisleridir, bunların hepsi bu ülkenin dinamikleri ve bu ülkenin de bütçesiyle o devlet okullarında okuyup, bu cumhuriyetin nimetlerinden yararlanıp belli makamlara, mevkilere gelmiş insanlardır. Bunların önemsenmesinin çok doğru olduğuna inanıyorum.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görev ve yetkileri en son OHAL'le birlikte 644 ve 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle yeniden düzenlendi. Yani yapılabilir, makul ya da yapılmayacak olsa da başına kamu yararı var dediğiniz zaman birçok şeyi baypas edip bu ülkenin uzun soluklu hayrına olmayan projeler de hayata geçebiliyor. İyiye kullanılmasını gönlümüz istiyor, onu net bir şekilde söyleyeyim. Ama Sayın Bakanım, buna ihtiyaç yok diyorum. Neden yok? On beş yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Düzenli bir eğriyle -her gelen bakan nöbet değişikliği de olsa- bir sonraki örülmüş duvarın üzerine bir taş koyarak ama şöyle uzaktan baktığında da yakışığına bakacak şekilde bu süreci götürmesi lazım. Ama böyle yollara tenezzül ve tevessül edilmesi insanı ister istemez bazen de belli noktalarda düşünmeye itiyor. Bunun da olmamasını arzu ediyoruz.

Söz konusu iki bakanlığın özellikle korunan alanlar, millî parklar, tabiatı koruma alanları, sit alanları, tabiat parkları konusunda çok ciddi bir etki ve görev karmaşasının olduğu alanda bariz hissediliyor. Öyle ki yani bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinden aldığımız bilgilere göre son yıllarda korunan alanların yönetim planlarının hazırlanması, onaylanması ve uygulanması sürecinde ve yeni korunan alan ilan edilmesi sürecinde bazen yetki karmaşasından kaynaklı sıkıntılar yaşanmaktadır. Ülkemizin korunan alanları şu anda son düzenlemelerde kime ait Sayın Bakanım? Yine ülkemizin korunan alanlarının ilanı, yönetimi, denetimi hangi kurum ve kuruluşların sorumluluğunda? Bakanlığınıza bağlı Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünün mü yoksa Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün mü? Neden benzer görev ve yetkilere sahip iki ayrı genel müdürlük var? Bunu da merak etmekteyiz. Bu sorunu nasıl ve ne zaman çözmeyi planlıyorsunuz?

Kamuoyunda sıkça tartışılan bir başka konu ise Avrupa Birliği uyum sürecinde çıkarılması planlanan çerçeve doğa kanunu yani kamuoyunda bilinen adıyla Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu.

Bu kanundaki son durum, geldiğimiz nokta nedir? Bu kanunun şekillenmesi sırasında az önce sözünü ettiğim girişteki sivil toplum örgütlerinin katkılarını, önemini kabul ediyor musunuz?

Ülkemizin en kritik sorunlarından bir tanesi ise su kaynaklarının verimsiz kullanımı. Yer altı sularının hızla çekilmesi ve özellikle Orta Anadolu'da yani Konya Havzası'ndaki sulak alanlarımızın kuruması, yok olması.

Tuz Gölü, Seyfe Gölü, Sultan Sazlığı, Meke Gölü, Çıralı Obruğu, Kızören Obruğu, Ereğli Sazlıkları ve Konya Havzası'ndaki birçok sulak alan can çekişiyor. Hatta Meke Gölü, Seyfe Gölü gibi Ramsar alanı statüsüne sahip alanlar neredeyse haritadan silinmek üzere. Bu alanlar konusunda Bakanlık hangi koruma çalışmalarını yürütmektedir?

Örneğin Seyfe Gölü'nün yeniden suyla buluşmasının tek yolunun Yamula Barajı'ndan su bırakılması olduğu biliniyorken -yıllardır bu su bir türlü ne hikmetse alana ulaşmadı- bu konularla Bakanlığın hangi acil eylem planını yürüttüğünü de merak ediyorum, öğrenmek istiyorum.

Çölleşme, erozyon, iklim değişikliği, su yönetimi, doğa koruma konularının hepsi birbiriyle ilişkili ve bütüncül politikalar gerektiren konular ve bu konuların neredeyse tamamına yönelik Bakanlığınızda birimler de mevcut. Türkiye'nin geleceğinin teminatı doğa koruma, orman ve su konusundaki politikaların sağlamlığından mutlak bu ülke yararlanmalıdır. Bu konuda ise ciddi bir tecrübeye ve bilgi birikimine sahip sivil toplum örgütleri vardır. Ara ara bunları böyle ziyaret ettiğimizde her türlü katkıyı sunmaya da hazır olduğunu şevkle ifade ediyorlar Sayın Bakanım. Şöyle bir dost eli uzatın, herkes katkısını sunsun çünkü sık sık da siz kullanıyorsunuz: "Aynı gemide yolculuk yapıyoruz." Hepimizin dedeleri, daha büyükleri bu ülkeyi vatan coğrafyası olması için birçok özveride bulunmuşlar, bunları bekliyor sivil toplum örgütleri.

BAŞKAN - Bize de uzatın elinizi artık Sayın Bakanım, bize de.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Isparta'ya mı?

BAŞKAN - Dayanamadım, Isparta'ya, Isparta'ya.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Evet, bu çağın en önemli özelliği ortaklıklar kurmak ve iş birliği yapmak. Bakanlık olarak hangi projelerde çevre alanında uzman sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapıyorsunuz? Sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile ne sıklıkta bir araya geliyor ve fikir alışverişinde bulunuyorsunuz? Bakanlık bünyesinde bir çevre, doğa koruma danışma kurulu adı altında bir mekanizma kurarak düzenli olarak üniversiteler, sivil toplum kuruluşlarıyla ve meslek örgütleriyle bir araya gelip yeni adımlar atmayı düşünüyor musunuz? Bilgiye erişim, ortak akıl üretme, iş birliği yapma açısından bunları son derece önemsiyoruz.

Son olarak, Avrupa'nın en büyük subasar ormanı olan İğneada longoz ormanı hakkında bir soru yöneltmek istiyorum Sayın Bakanım. Bulgaristan sınırında Kırklareli'ne bağlı bu subasar ormanı olan İğneada'da bir termik santral ve liman projesinden bahsedilmektedir. Sahip olduğu ekosistem özellikleri ve türleri açısından bu kadar önemli ve kritik bir alanı korumak hepimizin gelecek nesillere boynunun bir borcu iken böylesine yıkıcı ve tahrip edici projelerin gündeme gelmesine ne diyorsunuz?

Yine, Değerli Bakanım -az önce söz ettim- Türkiye'nin bazı ovalarını kıymetli ovalar olarak ilan ettiniz. Gerçekten müteşekkiriz ama bu ovaları korurken, ağaçlandırırken mesela Konya Ovası'na şu şekilde bir ağaçlandırma yapıyoruz. Ama biliyorsunuz Konya Ovası'nın adı bir bozkır. Bozkırın da kendine göre bir bitki yapısı var. Buraya ciddi altyapılar, ciddi araştırmalar yapılarak o bozkır özelliğini bozmadan bir ağaçlandırma müsaade etmektir. Gerek Bakanlık gerekse sivil toplum örgütleri orman yapmak sevdasında ama bunlar hemen ilk akla gelen, en kolay temin edilen işte meşe...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Tokat) - ...bu konuda Konya Ovası'na...

BAŞKAN - Sayın Durmaz, çok teşekkür ediyorum, şu son cümlelerinizi alayım.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

O anlamda çok önemsiyorum bunu.

Yine, Sayın Bakanım, ilimiz Tokat'ta ciddi yatırımlarınız oldu, ben tüm Tokatlılar adına teşekkür ediyorum. Ama Tokat'ta bu yıl içerisinde kıymetli bir evladınızı, evladımızı, sizin Bakanlığınızın da değerli bir bürokratını kaybettik, Mehmet Karaca, Allah rahmet eylesin. Kendisi ülkemizin GAP bölgesi, Diyarbakır, farklı iller, uzun yıllar da Tokat'ta idarecilik yapmaktaydı, Bakanlık bünyesinde ciddi hizmet ve katkıları oldu. Tokat'ta yapılacak bir baraja isminin verilmesi bir hemşehrisi olarak Tokatlıları onore edecektir ve hizmet ehlinin anılması da iyi bir şeydir. Biliyorsunuz, geçmişte Çekerek üzerine Süreyyabey Barajı yapıldı, eski Devlet Su İşleri Genel Müdürü hemşehrimiz Süreyya Bedestenlioğlu'nun adıdır. O da hizmet etmiştir, bu anlamda bunu çok kıymetli buluyorum.

Yine, geçen yıl bölgemizde bir orman yangını oldu, 850 dönüm bir alan yandı. Bunu şöyle bir araştırdım, 150 dönümüne çam ve meşe, kalanı da yeşerecekmiş yeniden, ona bırakılıyormuş. Kelkit Vadisi, Avrupa Birliği nezdinde de çok kıymetli endemik bitki yapısıyla önemli bir vadi. Buranın incelenerek yok olan dokuya uygun bir ağaçlandırma yapılmasının o yöredeki ekosistemi, bitki çeşitliliğini koruyacağına inanıyorum.

2018 yılı bütçesinin tekrar hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Başarılar diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.