| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Savunma Sanayii Müsteşarlığı c) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 22 .11.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, basımızın değerli temsilcileri; görüşmekte olduğumuz Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Bir ülkenin gelirlerinin kimlerden nasıl toplanacağı, toplanan gelirlerin de hangi kesimlere hangi usul ve esaslara göre harcama yapılacağının belirlenmesi o ülkedeki bütçenin kriterlerini gösterir ama ülkemizde gerek Savunma Bakanlığı bütçemiz gerekse buna bağlı olanlar, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa bağlı örtülü ödenekler, diğer iç ve dış güvenlik harcamalarıyla birlikte oldukça bir yekûnu de teşkil etmektedir. Bu anlamda, görüşmekte olduğumuz bu Bakanlık bütçesi sade kendi bütçesi değil ülkemizin birçok bütçelerini ve beraberinde de dünyadaki belli alanlardaki ülkemizin varlığını, hudut ve benzeri güvenliğimizi de sağlayan bir bütçe. Ancak birçok Bakanlık bütçe harcamalarında olduğu gibi, bölgenin saygın bir ülkesi olan Türkiye Cumhuriyeti'ni yurtta ve dünyada barış rotasından saptırıp bölgede saygın bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti'ne zor anları da Bakanlık ve Hükûmet politikası eliyle yaşatıldığı günlerdeyiz. Ve bütün bu harcamalarda gerek Sayıştayın gerekse farklı birimlerin yaptığı eleştiriler, bu kaynakların usul ve adabına uygun harcanmadığı noktasında da çok net bulguları da vardır. Ülke savunması deyince, gerek yurt içi gerek yurt dışı, bunun için sınır güvenliği de son derece önemli. Ülkemizde adli, yakalama ve benzeri olaylara baktığınızda, pasaportu olmayan, nereden geldiği belli olmayan oldukça fazla bir göçmenin de yol geçen hanı gibi uğradığı bir ülke konumundayız. Bu, şunu gösteriyor: Eğer böyle insanlar rahat girebiliyorsa bu ülkeye, hepimizin de bildiği, birçok terör örgütlerinin de bunların arasında ülkemize girdiğini. Gelecekte de bu ülkenin huzurunun bozulması noktasında yaratacağı tehlikeleri de hiçbirimiz göz ardı etmemeliyiz. Ama yaşananlara baktığımızda, ülkemizin diplomasi geleneğinden uzak girişim, çalışma, ilişki ve yöntemleriyle çok ciddi sıkıntıları yaşadığımızı da hepimiz biliyoruz. Yakında bir Cenevre görüşmesi olacak. Bu konuda millî bir duruşumuzun kabul edilebilir temel kriterleri nedir? Bu konuda önemli oranda endişelerimiz ve kaygılarımız bulunmaktadır.
Ülkemizin güvenliğini tehdit eden birtakım terör örgütlerine müttefikimiz ABD'nin tonlarca mühimmat gönderdiğini, bunların ülkemiz sınırlarından, ülkemiz içerisindeki NATO üsleri kullanılarak bu terör örgütlerine gittiğini hepimiz de biliyoruz. Hükûmetin bu konuda yaptığı kabul edilebilir ya da duruş noktasında bir kırmızı çizgisini de çok net bir şekilde, söylemlerden öteye, göremiyoruz.
Yine, 8-17 Kasımda NATO tatbikatında ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve AK PARTİ Genel Başkanına yapılan davranışı kabul edilemez buluyoruz ancak bizim de temsilcilerimizin olduğu öyle bir kurum ve kuruluşta bu tür skandalların olması durumunda Hükûmetin de yeteri kadar titiz olmadığını görüyoruz. Bu ülkede peygamber ocağı bildiğimiz kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli subaylarının Balyoz, Ergenekon, Kumpas, Casusluk ve benzeri bir bölümü de hayalî olan davalarda tutuklanıp cezaevlerinde yatarken... Hatta -kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri personelinden bir bölümü- onur ve şerefine yediremeyip yaşamına son veren Ali Tatar ve benzerleri gibi, bu ülkede yaşadık ve bu kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri personeline terfi sırasında yapılan haksızlıkları, hiç de arzu etmediğimiz cemaat müdahalelerinin olduğunu da yaşadık. En önemlisi, 3 Kasım 2002'yi milat gösteren iktidarın bu konuda ne Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine ne de halkımıza bir öz eleştiri yapmadığını da gördük. Gelinen noktada orada bizim de içerisinde olduğumuz, biliyoruz ki bir grup yetkili subaylarımızın da orada olduğu bir toplantının böyle bir skandala dönüşmesinde hiç şüphesiz Hükûmetin de doğrudan bir payı vardır. Sadece kınamak, bunu Türkiye'deki yurttaşlarımıza duyurmak Hükûmetin sorumluluğunu kesinlikle kurtarmaz, azaltmaz.
Sayın Bakanım, geçmiş bütçelerde de ifade ettik, bu ülkede gaziliğin tanımının ortak bir anlayışla yapılması lazım. Hiçbirimizin tasvip etmediği 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonucunda gazi olanlar farklı bir konumda ve statüde. İstiklal Savaşı gazilerimiz zaten kalmadı -Allah gani gani rahmet eylesin- az sayıda Kore gazimiz kaldı, şu anda doğu, güneydoğu ve Kıbrıs gazilerimiz var. Ortak bir anlayışla birinin diğerine heveslenmeyeceği bir yaşam tarzını, sosyal haklarla -devlet, sosyal devlet olduğunu- hepimizin de ortak anlayışıyla, millî bir mutabakatla bunu sağlamak durumundayız. Biz, komisyonlarda bu konuda, bu ayrıcalıkları nötralize eden, bütünleştirici, birini diğerine heveslendirmeyecek ya da hasetlendirmeyecek noktaya getirecek önergeleri verdik ama Hükûmet tarafından bu karşılık bulmadı. Gelin, daha fazla kamuoyunda bunları konuşulur kılmadan, huzursuzluğu çoğaltmadan... Bakın, yarın günlerden perşembe, Güvenpark'ta bir grup şehit, gazi yakınları bir eylem yapacak, birtakım hakları istiyorlar, doğal da hakları, bu devlet de bunlara bu bedelleri ödemek durumunda. Bu konuda sizin öncülük etmenizi bekliyoruz.
2018 yılı bütçesinin de hayırlı uğurlu olmasını diliyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, teşekkür ediyorum.