KOMİSYON KONUŞMASI

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) - Bu yeni dönemin Komisyonumuza, Meclisimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Esas itibarıyla hem eleştirel olarak hem verilen cevaplar açısından yapılan tartışmalara katılıyorum ama bunların günümüzde çok önemli olmadığına, daha çok geleceğe yönelik tartışmaların ön planda olması gerektiğine vurgu yapmak istiyorum.

Tabii, burada iktidarın da, on beş yıldır Türkiye'yi yöneten iktidarın da bir öz eleştiriyi millete de beyan ederek yapması gerektiğine inanıyorum. Yani bir Büyük Orta Doğu Projesi'nin, kumpas davalarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin sanık, PKK'nın, terör örgütlerinin tanık olduğu bir sürecin, 15 Temmuzla gelen yanlışların, Suriye'deki başta dostlukla başlayan, sonra düşmanlığa dönüşen, Irak'ta Bağdat rejimini tanımayan, Barzani'yle iş tutan yaklaşımların, dış politika yaklaşımlarının öz eleştirisini yapmanın herhâlde bu Hükûmetin boynunun borcu olduğuna inanıyorum. Bunu söylerken de beş yıla yakın Silivri'de, Hasdal'da hesap vermiş ve FETÖ militanlarının iktidarla birlikte olduğu dönemde mağdur edilmiş cumhuriyet aydını bir kardeşiniz olarak buna hakkım olduğuna da inanıyorum. Bunu yaparken de biz Silivri'de, Sincan'da sadece yatmadık; başta Başbakan, Cumhurbaşkanı olmak üzere, ne olup bittiğini, aldığımız eğitim, vatana ve millete olan vefamız nedeniyle delilleriyle, DVD'leriyle, mektuplarla herkese anlattık. Şu an iktidar partisinden o dönemde bakan olan, Meclis Başkanı olan, milletvekili olan herkes, gittiğimde, çekmecesinden benim mektubumu çıkarıp, DVD'yi gösterip "Haklıydınız ama biz o dönemde yanlış yaptık. Bunlar dindar insanlar, alnı secdeye gelen insanlar, hata yapmazlar diye düşündük ama aldandık, kandırıldık." gibi gerekçelerle... Tabii, devlet yönetimi 15 Temmuza gelmekten kurtulamaz.

Tabii, esas itibarıyla, 15 Temmuzun Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere devlet üzerinde büyük bir hasarı vardır. Şimdi, İdlib'de, El Bab'da veya terörle mücadelede yanınızdaki silah arkadaşınız acaba FETÖ'cü mü, acaba Amerikan ajanı mı, acaba siyonizme mi hizmet ediyor diye şüpheli bir duruma düşerseniz, aslında en büyük zafiyeti orada yaşarsınız. Şu an Silahlı Kuvvetler 15 Temmuzdan sonra birbirine şüpheyle bakar duruma gelmiştir. Niçin bu duruma gelmiştir? Şimdi, geçmişte kendi içindeki militanları ayıklarken "İmam-hatiplere karşı bir algı yapılıyor, imam-hatipler hedef alınıyor." diye bunu kamuoyuna anlatırsanız, 15 Temmuza gelen süreci yorumlayamazsınız. Ben 1994'te çok net hatırlıyorum, Deniz Kuvvetlerinde bir astsubaydan emir alan 3 kurmay binbaşı yakaladık, attık, on gün sonra büyükşehir belediyesinde daire başkanı olarak yüksek maaşla işe başladılar. Yüksek Askerî Şûranın atma kararlarına şerhler konuldu, sonra bu süreçler yürüyemez hâle geldi. Kumpas davalarında kendimize bağlı subay, astsubayların evlerine gidip sosyal yaşamlarını, okuduklarını, dünyayı nasıl algıladıklarını tespit anlamında -ki devletin komisyonu vardı Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında- raporlar istiyorlardı bizden. Gönderdiğimiz raporları dolu göndermek için yaptığımız faaliyetleri fişleme olarak Silahlı Kuvvetlere, komutanların üzerine suç olarak yıkarsanız Silahlı Kuvvetleri, komutanları köreltirsiniz, etrafına bakamaz hâle gelir ve 15 Temmuzdaki gibi, kırk yıldır ekilen o zehir tohumları milletin, devletin başına bela olur.

Tabii, bu noktada 15 Temmuzda yaşanan hasarın onarılması noktasında en büyük görev Meclisindir, savunma anlamında da bu Meclisin ihtisas komisyonu olan Millî Savunma Komisyonunundur. Çünkü orduyu savaşa hazırlamak, savaşa hazır tutmak Meclisin uhdesindedir, bu Komisyonun uhdesindedir. Bu noktada, geçmişten ders çıkararak hep birlikte bu yaraları sarmak anlamında, öncelikle, çok mağdur olduğunu gördüğümüz Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığının, daha sonra eğitim kurumları açısından -ki ordunun temelidir, bizim en büyük gücümüz eğitimli askerdir, eğitimli subay, astsubaydır- Millî Savunma Üniversitesinin... Tabii, uçak, F16'lar hem hainler açısından hem de savunma açısından TAI'nin... Millî Tank Projesi önemli bir projedir Silahlı Kuvvetler açısından, savunma açısından; onu özellikle Suriye'de görüyoruz. Altay Projesi'yle ilgili, kurumların... Tabii, şu an, Suriye'de yürütülen, Irak'ta yürütülen harekât nedeniyle de 2'nci Ordu Komutanlığı Karargâhının en kısa sürede ziyaret edilmesini öneriyorum.

Tabii, darbe üreten bir sistemin engellenmesi esas itibarıyla askerî okullarda verilen eğitimle ilgilidir. Yani şunu ifade etmek istiyorum: Ben 1980'de teğmen çıktım, 1990'da kurmay subay oldum. Silahlı Kuvvetlerde bir darbe hevesinin, darbe arzusunun geçmişte olduğu gibi olmadığını adım gibi biliyorum. Ancak bu 15 Temmuzu tartışırken de -sayın vekilim de onu vurguladı- bunun bir klasik darbe anlayışı olmadığını, esas itibarıyla devletin içindeki hainlerin her kurumda bir ayaklanma içinde devleti ele geçirmek için hareket ettiğini zaten tutuklananlardan, yargılananlardan görüyoruz. Dolayısıyla farkı vurgularken ifade etmek istediğimiz budur. Ordu içinde de, eğitimde de, polis içinde de, istihbarat birimlerinde de emperyalizme, siyonizme hizmet eden bir grup devleti ele geçirmek için harekete geçmiştir, bu herkesi hedef almıştır. Kimin daha duyarlı olduğu, kimin daha duyarsız olduğu noktasına gelince, tabii ki iktidarın daha duyarlı olması yetki-sorumluluk açısından gereklidir. O noktada, belediye başkanlarının, muhalefetin suçlanmasını da yadırgıyorum çünkü bu işin sorumlusu iktidardır, Türkiye'yi yöneten iktidardır, istihbarat onun elindedir. Cumhurbaşkanın, Başbakanın kandırılması mümkün değildir çünkü bütün bilgiler onlara akar. O açıdan, özellikle, tutuklu olan, ihraç edilmiş olan düşük rütbeli askerlerin, kamu görevlilerinin bir an önce hukuk ve adalet adına sevdiklerine, hukuka, adalete kavuşmasını diliyorum. Bu mağduriyetlerin bir an önce sona ermesini diliyorum. Bu konuda da mutlaka Millî Savunma Komisyonu gittiği yerlerde, yaptığı ziyaretlerde olumlu mesajlar verecektir.

Bu ortam için, bu iletişim ortamı için tekrar teşekkür ediyorum; sevgiler, saygılar sunuyorum.