| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f)Hâkimler ve Savcılar Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .11.2017 |
LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bazı şeyleri tekrar etmek istemiyorum ama yine de değinmekte fayda var. Her zaman söylediğimiz gibi, bir ülkede her şeyin iyi olması eğitim sisteminin iyi olmasına, hak, hukuk, adaletin olmasına, hukuka ait inancın var olmasına bağlıdır. Biz ekonomik iyileşme veya kötüleşmelerde de adaletin ve eğitim sisteminin önemini her aşamada görüyoruz. Ülkeye bakış açısı konusuna değinirsek, yine, adaletin var olduğu, hukuk sisteminin sağlıklı işlediği bir yapıya yatırımların nasıl yöneldiğini, güvenilir ortamın nasıl arttığını; yine, eğitim sistemiyle birlikte özdeşleştirildiğinde bu ülkenin başarı veya başarısızlığa nasıl götürüldüğünü de görüyoruz, bunun için de çok çeşitli ülke örneklerini de görmekteyiz. Ancak şöyle de bir nokta var: 15 Temmuzdan sonra, evet, bir OHAL süreci yaşandı ancak KHK'lar devam ediyor ve ülke âdeta KHK'larla yönetilmeye başlandı ve hukukun üstünlüğü yerine siyasetin gücü, siyasetin üstünlüğü gibi bir kavram yerleşmeye başladı Sayın Bakan. Yani bazı şeylerin Meclisten geçirilmemesinden sonra KHK'yla gelmesi veya her şeyin 2019'a kadar KHK'larla götürüleceği hissiyatı bu ülkede gerçekten bir umutsuzluk yaratmaya başladı. Bunu anketlerde de görüyoruz, bunu söylemlerde de görüyoruz, bunu köşe yazılarında da görüyoruz ve ne zaman biteceği de belli değil ve KHK'larla nereye kadar siyaset hukukun üstünde değerlendirilecek, bu da belli değil. Ancak, şu çok net olarak söylenebilir ki bu OHAL süreci artık bu ülkeye asla fayda sağlamıyor, toplumsal yapıyı bozmaya başladı ve de hukukun üstünlüğünün yerine siyasetin üstünlüğü kavramını getirdi. Zaten Mecliste bazen, işte "Siyaset bu konuda üstündür, siyaset bu işi kotarır." gibi ifadeler de duymaya başladık, bunun da ispatıdır aslında.
Şimdi, OHAL faydadan çok zarar getiriyor demiştim, ekonomik açıdan, sosyal ve kültürel bakımdan telafisi güç kayıplara da yol açıyor. İşte, Turizm Bakanlığının bütçesini izliyoruz, iptalleri görüyoruz; kongre iptallerini görüyoruz, turizmdeki kayıpları görüyoruz. Başka bir noktadan, Türkiye'ye gelen -ekonomi açısından- yatırımlara bakıyoruz, doğrudan ve dolaylı yatırımlara; geçici yatırımlar artmış ama doğrudan yatırımların azaldığını görüyoruz. Ama bunların hepsi bir bakış açısı sorunu, bir güven, güvenilirlik sorunu, Türkiye'ye olan bakış açısı. Şimdi, ekonomiyi iyileştirmek için, birtakım atılımlar için teşvikler veriliyor. Teşvikler verilmesi çok güzel ama teşvikler hiçbir zaman tek başına bir ilaç değil ki. Yani yapının diğer bileşenleri olmadan; o ülkede hukukun üstünlüğüne bir güvence olmadan, bu ülkede adalet sistemi rayına oturmadan; insanlar, bir problem olduğunda, davası olduğunda tarafsız olarak mahkemelerce yürütüleceğine inancını bulamadan o ülkeye yatırım yapmaktan da kaçınıyor. Yani teşvikler bu konuda tek çare olarak görülürse buradan hiçbir noktaya aslında varılması mümkün değil. Bildiğimiz gibi, Türkiye kırılgan bir ülke. "Kırılgan beşli" diye geçen yıl beş ülke vardı, o ülkelerden 4'ü o yapıdan çıktı, yeni kırılgan beşli ülke sıralaması oluştu ama biz hâlâ içindeyiz, bu sene de o kırılgan beşlideyiz. Ve o kırılgan beşliye siz ne kadar teşvik getirirseniz getirin, ülkenin açıklarını ne kadar torba yasalarla, borçlanmalarla yamarsanız yamayın ama bir şeyler eksik olduğu zaman o kırılganlık devam ediyor. Bunu sadece tasarruf açığıyla açıklamak, bunu sadece cari açıkla açıklamak, bütçe açığıyla açıklamak filan mümkün değil, bu bir bütün. O yapının bileşenlerinden bir tanesi eksik olduğu zaman -adalet bundan bir tanesi, eğitim sistemi bundan bir tanesi- işte o yapıyı o zaman oturtturmak mümkün değil. İte kaka bir yere kadar gidiyor ama orada duruyor.
Sayın Bakan, bu ülkede kesinlikle hukuka, adalete olan inancı tekrar tesis etmek gerekiyor. Yani evet burada bütçeler, rakamlar... Biz bütçe de okuruz, bilanço da okuruz, bunların hepsini yaparız ama aslolan bir şey var ki bunların hepsi ikinci planda. Aslolan en önemli şey, bu ülkede yeniden hukuka olan inancı, adalete olan inancı tekrar tesis etmek.
Bir başka nokta, 15 Temmuzdan sonra, tabii, kötü bir tarih oldu o süreç de ama suçlu ve suçsuz birbirine karıştı Sayın Bakan. Yani birkaç bakanlık; Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı... Bir sürü mağdur oluştu. Yani tabii ki suçlular yargılanmalı, gerçek suçlular tespit edilerek mutlaka yargılanmalı, biz sizden daha çok bunu isteriz ama ikisi de birbirinden ayrılmalı. Yani şu anda mağdurun adı konamadı. Mağdur olarak bekleyen, mağdur olduğunu ifade eden, bunun için başvurularda bulunan binlerce, yüz binlerce kişi var ve bir komisyon oluştu, bu komisyon daha çalışmaya başlamadı, bu komisyondan çıkan bir şey yok. İnsanlar o kadar umutsuz ki. Yani hangi yargı sürecinden çıkacak, kim onların suçsuz olduğunu ifade edecek, ortaya çıkaracak, kim onları işine döndürecek? Ve bazı kurumlar birbirine atıyorlar. Görüyoruz, işte üniversitelerde de görüyoruz, diğer taraflarda da görüyoruz. O diyor ki "Başbakanlıktır.", öbürü diyor ki "YÖK'ten.", öteki diyor ki "Üniversiteden.", öbürü diyor "Başka bir mekanizmadan." ama bir adı yok, mağdurlar bir kenarda kaldı. Adı mağdur değilse cezaları verilmeli ama adı mağdursa bu ayrım artık kesin yapılmalı. Bu kadar bekleyen dilekçe var, sırada bekleyen bu kadar insan var ve umutlarını yitiriyor bu insanlar. İşlerinden uzaklaştılar, damga yediler ama gerçekten suçsuzlarsa bunun da bir vebali var. O komisyonlar bir an önce çalışmalı ve bunların ayrımı sağlanmalı.
Bir başka nokta, bir korku tablosu söz konusu. Yani "tutuklanır mıyım, suçlanır mıyım, ceza alır mıyım" şeklinde bir tablo görüyoruz ve bu her geçen gün artıyor. Bu, gencinden yaşlısına, memurundan çalışanına... Ancak doğru bir mekanizma değil. Yani burada hata neredeyse, buradaki sorunlar neredeyse bunu tespit ederek bu algıdan bir an önce bu ülkeyi kurtarmak gerekiyor. Yani kişi şunu bilmeli: Suçluysan, bir suçun varsa cezalandırılırsın ama suçsuzsan da kimse sana bir suç yükleyemez. Bu inanç tekrar verilmeli ama maalesef şu anda bir korku tablosu var. Bakın, bu, seçimlere de yansıyor; bu, insanların bütün yaşamlarına yansıyor. Bu, adalet sisteminde de var; bu, kamuda da var, kurumlarda da var. Bundan bir an önce bu toplum, bu ülke arındırılmak zorunda.
Bir başka açıdan, ekonomi ve adalet arasında her zaman bir ilgi kurulmuştur, bir ilişki kurulmuştur ve buradan da belli yorumlar yapılmıştır. Ben ülkemizde bunun gerçekten -konuşmamın başında da olduğu gibi- çok ilgili olduğunu düşünüyorum ve şu anda bu sürecin iyileşmesi konusunda en önemli adımlardan bir tanesi olacağına da inanıyorum. Yani bu, OHAL'in kalkması konusunda ve normalleşmenin sağlanması konusunda mutlaka girişimde bulunulmak durumunda.
Yine, çok sayıda hâkimin, hukukçunun FETÖ terör örgütüyle anılıyor olması, görevlerinden alınmış olması -tamam, suçlularsa tabii ki- hukuk sisteminde, yargıda birdenbire bir hâkim açığı da meydana getirdi sanırım. Yani yeni mezun hukukçular devreye sokulmaya başlandı. Bunun şu anda etkisi nedir, mesela ben bunu sormak istiyorum. Bu açık ne kadardır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun lütfen, tamamlayın.
LALE KARABIYIK (Bursa) - Çok kısa, bitiriyorum.
Bu açık nasıl tamamlanıyor, burada bir yöntem izlendi mi? Yani bir etkinlik analizi var mı burada, bir etki analizi oldu mu? Bu konudaki bu süreçte yapacaklarınız, yapmayı düşündükleriniz nedir? Bunları da alabilirsem iyi olur Sayın Bakan. Daha sonra sorularda da devam ederim.
Teşekkür ederim.