KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, çok değerli Komisyon üyelerimiz; ben bugün bilgi temelli ekonomiyle ilgili birkaç görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir akademisyen olarak yıllardır bunun üzerinde çalışmış ve Türkiye'nin atılımının da bu alanda olacağına inanan bir siyasetçi olarak ve bu konulara odaklanmış bir siyasetçi olarak bugün birkaç şeyi paylaşmak istiyorum. Ama öncelikle Sayın Bakanımıza, onun şahsında tüm Bakanlık yöneticilerimize, Bakan Yardımcımızdan Müsteşarımıza, her kademedeki idarecilerimize teşekkür ediyorum çünkü her zaman erişilebilir ve ulaşılabilir oldular, ne zaman bilgiye ihtiyacımız olsa bize destek verdiler. Sayın Bakanımıza götürdüğümüz her öneriyi gerçekten dikkate alarak hayata geçirme anlamında çok büyük desteklerini gördük. O açıdan, buradaki görüşlerimi de bugün Komisyonda paylaşmak istiyorum.

Bilgi odaklı ekonominin dört önemli unsuru bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ekonomik ve kurumsal düzen; ikincisi, inovasyon; üçüncüsü, bilgi, iletişim teknolojileri; dördüncüsü, eğitim. Şimdi, tüm bu bileşenlere baktığımızda şu anda Türkiye'nin öncelikli konuları ve hepimizin gündeminde olan konular olduğunu görüyoruz. İnsan zenginliği eğitimle, teknolojik zenginlik de inovasyon ve AR-GE'yle gerçekleşecek. Kısacası, Türkiye bir atılım yapacaksa insan ve bilgi odaklı ekonomiyle yapacaktır, bunun da temelinde inovasyon, AR-GE ve teknoloji bulunmaktadır.

Özetle, AR-GE'de gerçekleştirilen atılıma şöyle bir göz atarsak: 2002-2015 yıllar arasında Türkiye'nin tam zaman eş değer AR-GE personeli sayısı yüzde 322 artmış, Türkiye'nin tam zamanlı eş değer araştırmacı sayısı yüzde 297 artmış, Türkiye'nin bilimsel yayın sayısı yüzde 226 artmış ve Türkiye'nin uluslararası patent başvuruları yüzde 1.088 artmıştır. AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2002 yılında yüzde 0,54 iken 2015 yılında yüzde 1,06 olmuştur. AR-GE parametrelerine baktığımızda, 2007 yılından itibaren epey bir yol katedildiğini görüyoruz ancak tabii, uluslararası karşılaştırmalarda hâlâ Türkiye'nin katedeceği yolun çok uzun olduğunu da görüyoruz.

Amacımız, ülkemizin rekabet gücünü ve katma değerini yüksek üretimle artırmak. Yani "rekabet gücü" dediğimizde de Küresel Rekabet Endeksi'ne baktığımızda Türkiye'nin sıralaması 2014-2015 yılında 45'inci, 2015-2016 yılında 51'inci, 2016-2017 yılında 55'inci ve 2017-2018'de de 53'üncü olarak görülmektedir. Yani kısacası, 40 ila 55 arasında bir sıralamada yer almakta Küresel Rekabet Endeksinde. Ama bir de ilk 10'da olan ülkelere baktığımızda: Küresel rekabet sıralamasında ilk 10'da olan ülkeler İsviçre, Singapur, Finlandiya, Almanya, Amerika, İsveç, Hong Kong, Hollanda, Japonya ve İngiltere ülkelerini görüyoruz. Bu ülkelerin bazılarının gayrisafi yurt içi hasılası Türkiye'nin yarısı veya üçte 1'i. Peki, bu ülkeler rekabet sıralamasında neden öne çıkıyor, bunu tabii, araştırmamız gerekiyor.

Bilgi odaklı ekonominin ikinci önemli faktörü inovasyon. Peki, Küresel İnovasyon Endeksi'ne şöyle bir baktığımızda, ilk 10'de olan 8 ülkenin Küresel Rekabet Endesi'nde de ilk 10'da olduğunu görüyoruz yani bu bir tesadüf değil ve yıllar itibarıyla geriye gittiğimizde de bu sıralamanın hep korunduğunu görüyoruz. Türkiye'nin Küresel İnovasyon Endeksi'ndeki sıralamasına baktığımızda, 2014'te 54'üncü, 2015'te 58'inci, 2016'da 42'nci, 2017'de de 43'üncü olduğunu görüyoruz.

Türkiye'nin üretim ve ihracatının yansımasına baktığımızda, en azından imalat sanayisi, yüksek teknoloji ürünlerinin toplam ihracat içindeki payında artış yönünde bir gelişim olduğunu görüyoruz. 2017 yılının Ocak ayında yüzde 2,7'yken yüksek teknoloji ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı Eylülde yüzde 3,8'e çıktığını görüyoruz. Tabii ki hedefimiz çok daha yüksek ancak artış yönündeki ivmenin önemli bir gelişme olduğunu ve ilgili bakanlıklarımızın, devletimizin verdiği teşviklerin bir şekilde artık bu verilere yansıdığını görüyoruz.

Özetle: Türkiye sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için inovasyon ve AR-GE'ye önem vermeli, önümüzdeki yıllarda rekabetçilik ve inovasyon sıralamasında ilk 20'ye girmeli ancak tabii, hedefimiz ilk 10'a girmek olmalı. Burada gerçekleşecek sıçrama ancak katma değer yaratan üretim ve ihracatla olacaktır.

İnovasyonun tanımsal kapsamının genişlediğini ayrıca burada dikkatlerinize sunmak isterim. Sadece AR-GE laboratuvarları ve bilimsel makale yayınlarıyla değil, daha kapsamlı düzeyde yani işletme modeli inovasyonları, ekoinovasyonu, sosyal inovasyonu, toplumsal inovasyonu da artık inovasyon kavramı içermektedir. Kısacası, inovasyon sadece ekonomik bir sistem değil, aynı zamanda eşitsizlikleri ortadan kaldıran, istihdam yaratan ve çevrenin korunmasına katkıda bulunan toplumsal bir sistemdir.

Yani kısacası, ben bir siyasetçi olarak tüm bu endekslerin alt parametrelerini çok yakından takip ediyorum ve Türkiye'nin burada 50'li sıralamalarda kaldığımızı, yine "orta gelir tuzağı" dediğimiz bir paralellikte buralarda da kaldığımızı, yer aldığımızı gösteriyor. Yani burada yapacağımız atılım, inovasyon endeksinde, rekabetçilik endeksinde -ki tabii, bunları destekleyen insan sermayesi endeksi var, bilgi teknolojileri endeksi var- bunların alt kırılımlarını çok yakından takip edip oradan çıkan sonuçlara göre de politikalar geliştirdiğimizde Türkiye'nin bu endekslerde çok ön sıralara sıçrayabileceğine inanıyorum ve Türkiye'nin tek çözümünün, tek çaresinin de ancak bu atılımla olacağına inanıyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.