| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Bakanlığımızın kıymetli çalışanları, değerli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği gibi ülkemizde 50'li yıllardan beri devam eden hızlı kentleşme sonucunda şehirlerde yaşayan nüfusun oranı hızlı bir şekilde artmış, bunun tabii sonucu olarak şehirlerde yaşayan nüfusun oranı 1950 yılında yüzde 25 iken 1980 yılında yüzde 44'e, 2000 yılında yüzde 65'e ve 2012 yılında yüzde 77'ye kadar çıkmıştır. 2016 yılı sonu itibarıyla ülkemiz nüfusunun yüzde 88'i şehirlerde yaşamaya devam etmektedir. Bu, aynı tarih itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 54'ünün şehirlerde yaşadığı gerçeğiyle karşılaştırıldığında dikkat çeken bir rakam olarak gözükmektedir.
1950 yılında nüfusu 500 binden fazla olan şehir sayısı 2 iken günümüzde bu sayı 40'ı aşmış bulunmaktadır. Buna bağlı olarak 1984 yılında kabul edilen ilk Büyükşehir Belediyesi Yasası'yla İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediyesi olarak ilan edilmiş, ilk on yıl içinde büyükşehir belediye sayısı 8'e, yirmi yıl içerisinde ise 16'ya yükselmiş, 2016 yılında bu sayı 6360 sayılı Kanun kapsamında 30'a ulaşmıştır. Köylerin mahalle statüsü kazanmasıyla birlikte kentleşme oranı da yüzde 88'e çıkmış bulunmaktadır.
Bu süreçte Türkiye şehirleri büyümenin, sanayileşmenin ve ekonomik gelişmenin lokomotifi olmuştur. Bu dönemde imar ve yapı mevzuatının geliştirilmesi, mekânsal planlama çalışmalarının gündeme alınması, altyapının bu genişlemeye bağlı olarak hem yenilenmesi hem ihtiyacın karşılanabilmesine yönelik yatırımların desteklenmesi, her kesim için toplu konut üretimine yönelik yeni bir tercih ve yöneliş mecburiyetini beraberinde getirmiş, organize sanayi bölgelerinin kurulmasına yönelik çalışmaların da öne çıktığı bir sürece bağlı olarak hem şehir hem de mekân itibarıyla pek çok tedbir gündeme gelmiş ve alınmıştır.
Bu bahsettiğimiz gelişim ve değişim süreçlerinin teknik olarak fizikî çevre ve insan göz önünde tutularak her anlamda çok başarılı bir pratik yakalandığını söyleyebilmek doğrusu çok da mümkün gözükmemektedir. Bu pratiğin içerisinde mercek altına alınması gereken çok sayıda husus bulunmaktadır. Elbette bu değerlendirmeleri yaparken çevre ve şehir duyarlılığını yitirmeden, siyasi bir mülahaza konusu yapmaktan öte iktidarıyla muhalefetiyle çocuklarımızdan borç aldığımız bu güzelim ülkeyi yarına aynı güzellikte bırakma mecburiyetimizin bize yüklemiş olduğu sorumluluk bilinciyle değerlendirilmesi olmalıdır.
Çevre ve şehir insanımızın yaşam kalitesiyle uyumlu hâle nasıl getirilebilir? Afetlere duyarlı yerleşme, doğal ve kültürel varlıkların korunması, kentsel dönüşüm, teknik ve sosyal altyapı, yerel kalkınma, kentlilik bilinci, yönetişim ve yerel yönetimlerle ilgili olarak yapılan ve yapılacak her çalışma toplum, çevre ve şehir uyum ve güzelliğini hayata yansıtma başarısı kadar karşılık bulacaktır. Elbette bu çalışmalarda kamu kurum ve kuruluşlarının eylem planlarını hayata geçirirken akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, özel sektör ve meslek örgütleri mensuplarının düşünce ve görüşlerinin işin içerisine katılması ayrıca önem taşımaktadır.
Bugün yaşadığımız hayatı şekillendiren yanıyla ve dünü değerlendirirken bugünün anlayış ve kavrayışına bağlı olarak farklı ve daha net bir değerlendirme yapabiliriz. İyiyi ve kötüyü değerlendirirken amaç, yarını daha güzel nasıl yapabiliriz olmalı. Önümüzdeki yıllar bu duyarlılığı, bu bilinci kendi pratiğimize yansıtabildiğimiz, gelecek nesillere aktarabildiğimiz kadar başarılı olacağız.
Yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön verme ülke ve bölge düzeyindeki mekânsal planlarla ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak hazırlama, kentlerde ve kırsal alanlarda arazi kullanımına ilişkin temel ilke, strateji ve standartları belirleme, uygulamasını sağlama sadece çıkarılmış ve çıkarılacak kanunlarla mümkün olmayacaktır. Çıkarılan kanunlara uyum, denetleme ve takip toplumun hassas bir şekilde ilgi alanında olmaya devam etmelidir. Biliyoruz ki Onuncu Kalkınma Planı, Hükûmet programları, orta vadeli programlar, strateji belgeleri, yaşanabilir mekânlar, sürdürülebilir çevre felsefesiyle insanımızın şehirlerde ve kırsal alanlarda yaşam kalitesini artırma yanında çevreye duyarlı bir davranış ruh yapısını da artıracak bilinci de içimizde taşıyor olabilmeliyiz.
Bütün bu bahsettiğimiz konular herkesin ittifak ettiği, sadece yeşilin, mavinin bir özlemi olmaktan öte her şeyin yerli yerinde olmasını istemekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Bireylerin kendilerini geliştirebilecekleri, özgür, sağlıklı, güvenli ve yüksek standartta yaşam sürebilecekleri sosyal bir ortamın oluşturulması hedef olmalıdır. Şehirlerin ve kırsal alanların kendine özgü koşul ve niteliklerine göre daha iyi şartlara kavuşturulması için yönetimin elinden geleni yapması bir tercih değil bir mecburiyettir. "Ne yaparsak yapalım yapılması gerekenin yanında az kalır." dediğimiz bir konu çevre hassasiyeti ve medeniyetler ancak bu hassasiyetleriyle övünebilirler.
Çevre ve şehircilik üzerine konuşuyoruz; elbette tarihimizden, inancımızdan ve örfümüzden aldığımız terbiye, yaşam biçiminden ayrı değerlendiremeyeceğimiz bir konudan bahsediyoruz. Ecdadımızın sahip olduğu inancın kendilerine verdiği düzenli olmak gibi bir anlayışı şehircilik sistemi içinde de hayata yansıtmayı başardıklarını biliyoruz.
İbni Haldun'un asırlar önce yazdığı şu satırlar şayanıdikkat değil mi: "Aynı zamanda hastalıklardan kurtulmak için şehir kurulacak yerin seçiminde havasının güzelliğine de dikkat etmek lazım çünkü şehrin havası kirli, yakınında pis sular, bataklıklar ve pis otlar bulunursa çabucak kokuşma meydana gelir ve neticede insan ve hayvanlar kısa zamanda hasta olur, hummalar yaygınlaşır. Halkın, yiyecekleri temin etmeleri için ziraat sahalarının şehre yakın, uzak memleketlerden temin etmeleri gereken ihtiyaçlarını kolaylıkla sağlayabilmeleri için de şehrin denize yakın olması gerekmektedir." Bu ifadeler şehircilik ve medeniyetin nasıl iç içe görüldüğünü anlatmaktadır.
Şam şehrinin su tesisatlarındaki mükemmellik hâlâ dillere destandır. Asma kanal ve köprülerle su şebekesi sistemi vücudun damarları tarzı döşenmişti. Bağdat şehri kurulurken suyun bol, havasının temiz ve Şam, Hindistan, Sind ve Basra'dan ihtiyaç maddelerinin kolay getirilebileceği bir yer olmasına hassaten dikkat edilmişti.
Makkarî Endülüs'te Kurtuba şehrinin başkent olmasıyla ilgili olarak şöyle demektedir: "Geniş ve büyük olarak arazisi, geniş caddeleri, büyük binaları, akan nehri, mutedil havası, verimli tarım arazisi, geniş bahçeleri ve Endülüs'ün doğu ve batısına nispetle ortada yer alması."
İbni Ebuzer Fas şehriyle ilgili şöyle demektedir: "Fas şehri tatlı su, güzel hava, güzel meyveler, ziraate uygun bereketli topraklar, yakın ve bol ağaçlıklar, burada görkemli yapılar, bol ağaçlı ve son derece güzel bağlar, bahçeler, düzenli şekilde planlanmış mükemmel yol ve caddeler, kaynayan pınarlar, coşkun akan nehirler, sık ormanlar ve meyvelerle kaplı bahçeler vardır."
Tarihimizden şehircilik anlayışı ve uygulamalarıyla ilgili olarak çok sayıda örnek verebiliriz.
Kıyamet koparken bile elindeki fideyi dikmeyi öğütleyen bir rehberin yolları kirletenlerin nasıl kötü bir iş yaptığını söylemesi yeşillendirmeye teşvik ederken, çevre kirliliğine sebebiyet verebilecek en küçük bir davranışı da menetmiş olmasından bugünümüze, kendimize, kentimize, yaşamımıza bir şeyler aksettirebilmek, bu bilinci yaşamın her alanında bir bütün olarak uygulayacak bir programı kendimize rehber edinerek yarınımıza taşıyacak bir davranış, anlayış, eylem birlikteliğine yönlendirir diye ümit ediyorum.
Şehirlerin kalabalığına, gürültüsüne karışıp gittiğimiz bugünlerde herkesin şehirlerin keşmekeşliğine karşı duyduğu gizli nefretin bir ağaç altında dinlenmenin özlemini, bir deniz kenarı şarıltısını, bir ırmağın neşesini içinde hissetmek gibi duygu sevinci arasında sıkışıp kalmaya mahkûm olduk. Biz estetiği arayan gözümüz, suhuleti özleyen gönlümüz, doğayla barışık bir insan olma adına ne yaptığımıza bakabilsek.
Garip bir tecelli, biz bunu yaşıyoruz. Güzel bir teselli. Hiçbir şey bitmiş değil; yapabiliriz, başarabiliriz. Çevre ve şehircilik adına yapılanlar için teşekkür ederiz ve yapılması gerekenler için hemen başlayalım.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum.