| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar; çevre politikası konusunda dünyada karnesi en kötü olan ülkelerden biriyiz, biraz da başında geliyoruz. Bu çok üzücü. Güzel doğamız, güzel ülkemiz oysa gurur kaynağımız olmalı. Plansız arazi kullanımıyla altmış yılda maalesef çayır ve mera alanlarının üçte 2'lik kısmı ya da buna yakın kısmı yok olmuş durumda. Burada böyle bir gerçeğimiz var.
Şimdi, Çevre Mühendisleri Odası sürekli bir açıklama yapar Sayın Bakan, o da şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektar -ki bu rakam ülkenin o tarihlerdeki yüz ölçümünün hemen hemen yarısıdır- mera ve çayıra sahipken -evet tabii ki bir gelişme, bir ekonomik kalkınma oluyor ama- şimdi 14,6 milyon hektara düşmüş bir mera ve çayır alanı söz konusu. Bu gerçekten korkunç bir küçülme.
Başka sıkıntılar da var. Mesela 1.400'e yakın belediyeden sadece 83'ü düzenli olarak atık depolama tesisine sahip. Oysa bunun son derece yaygınlaştırılması gerekiyor. Yine entegre çevre yönetimi yaklaşımı maalesef uygulanmıyor. Yani bazı yerlerde yüzeysel uygulanıyor ama bazı yerlerde yok diyebiliriz entegre çevre yönetimi yaklaşımı için.
Sayın Bakan, büyüme odaklı ekonomi politikaları tabii ki olacak ama çevre tahribatı olmamasına da burada özen göstermek gerekiyor. Bu, tabii, bugünden itibaren değil, aslında on beş yılda yapılması gereken konulardan bir tanesiydi.
Her yer şantiye. 26 su havzası var. Şimdi, İç Anadolu'ya baktığınızda HES, gölet projeleri, Ege ve Trakya da aslında öyle. Akdeniz kömürlü termik santraller, burada da daha ağır basıyor. Son altı yılda sadece 2.500 HES ve 4 bine yakın maden ruhsatı verilmiş durumda. Bunlar da bizim aslında gerçeklerimiz.
Şimdi, Sayın Bakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında ormanlarda da önemli bir azalma görüyoruz. Bakın, 2014 yılında açıklanan, üç yıl önce Küresel Orman Takip ve Uyarı Sistemi verilerine göre Türkiye son on iki yılda 164.222 hektar ormanını kaybetmiş durumda. Yani bunlar sadece işte, orman yangını filan diye düşünülmesin. Yani bunlar imara açma miktarı açısından da çok önemli boyutlarda. En çok ormanın kaybedildiği iller Antalya ve İstanbul yine maalesef. İstanbul'da imara açılan yeşil alanların aslında bir bir artmasıyla kişi başına düşen yeşil alan azalmış. Şimdi, Dünya Sağlık Örgütü diyor ki: "Aktif yeşil alan kişi başına en az 9 metrekare olması gerekir." Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yönetmeliğine göre "Kişi başına en az 15 metrekare olması gerekir." diyor ama şu anda 7,5 metrekare ve biz, bunun da bazı illerde maalesef altına düşünüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul'un değerli yeşil arazilerine imar izni veriyor ya da sit alanı statüsünden çıkarıyor olması da son yıllarda en fazla eleştiri alan noktalardan bir tanesi.
Şimdi, Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanı da, Sayın Başbakan da, Sayın Süleyman Soylu da zaman zaman şöyle bir söylemde bulunmuşlar, benzeri söylemlerde: "İstanbul, bu şehrin kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum." diyorlar. Benzer konuşmalar Sayın Başbakanın ve Süleyman Soylu'nun ifadelerinde de var. Yine şöyle bir ifade de var: "Ben dikey değil, yatay mimariden yanayım." şeklinde de yine birkaç liderin bu şekilde konuşması var, Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanının. Şimdi, o zaman akla şu sorular geliyor: Yani bu işlerde TOKİ işin başını çekmiyor muydu? Uzun yıllardır İstanbul'u Adalet ve Kalkınma Partisi geleneği yönetmiyor mu? İstanbul'u Avrupa'nın gökdelen şampiyonu olmasını kim sağladı? Şimdi, şöyle de bir ifade var: "Kot farkı üzerinden müteahhitler acımasız bir şekilde yolsuzluk yapıyor." diyor Adalet ve Kalkınma Partisi. Peki, suç ortağı olduğunuzu fark etmiyor musunuz bu cümleyi söylerken? Bu, kimin iktidarında oldu, bu kot farkları? Bunlar da önemli. Burada ifade edilen yatay yerleşim mekânları, tabii, kulağa çok hoş geliyor ama sonradan şöyle bir eleştiri aldı ki: Bu "yatay" ifadesi aslında şehir dışına, kırsal alanlara doğru kaymak ve rant bölgesi olarak buraları da açmak. Eğer "yatay"dan anlayışınız buysa bu tabii, çok da hoş bir anlam ifade etmiyor.
Şimdi, şunu da anlıyoruz aslında yani burada bir kendisiyle çelişme olayı var, itiraf etme ya da suç kabullenme gibi Sayın Başbakanın da Sayın Cumhurbaşkanının da. Aslında o da bir algı yönetimi diye düşünebilir miyiz bilemiyorum ama yani hani, lider hatalarını görüyor, suçları görüyor, günahları, yanlışları görüyor, çözmek için müdahale ediyor, hatta bu konuda partisiyle de ters düşüyor. Hani, tek adam rejimi, yeni sisteme bir zemin hazırlama gibi bir algı yönetimi de olabilir mi? Bunun da gerçekten çok eleştiri aldığını biliyorum. Çünkü burada bir samimiyet görmeye çalışıyoruz. Çünkü eleştirilen dönem, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu bir dönemdir. Bir taraftan bu bir meşrulaştırmak mıdır, bu bir var olanı kabul ettirmek midir, bunları da tabii sormak isterim aynı zamanda.
Yine, bazı illerde çevre konusunda gerçekten önemli bir duyarsızlık söz konusu, özellikle binalara açılan rant özelinde. Yani yeni rezidansları görüyoruz. İşte, İstanbul'da ormanı yakarak veya ormanı keserek imara açılan marka projeler var. Reklamlarını görüyoruz ama o marka projeler aslında o ormanı yok ettikten sonra oluşmuş alanlardır. Hepsi için söylemiyorum ama bu izinler de verildi, bu ruhsatlar da verildi, TOKİ burada başı da çekti, şimdi de bir günah çıkarma. Belki iş işten geçmiştir, belki geç kalınmıştır ama bu ülkeyi yazık etmeyelim. O güzelim ormanlarımızın, güzelim meralarımızın, çayırlarımızın kıymetini bilelim.
Ben daha sonra sorularımı yönelteceğim.