KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, çok değerli Komisyon üyelerimiz; dün Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın bütçesini görüştük, onayladık. Ülkemize, milletimize hayırlı olsun diyoruz.

Bilim, sanayi, teknoloji dediğimiz zaman, bunu en önemli besleyen unsurlardan bir tanesi de insan kaynağı, insan sermayesi. Dolayısıyla, direkt eğitimle ilgili ve Türkiye'de şu anda nitelikli insan gücüne en fazla ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz her alanda. Şimdi, insan zenginliği eğitimle, teknolojik zenginlik de inovasyon ve AR-GE'yle gerçekleşebilir diyoruz. Türkiye de eğer bir atılım yapacaksa insan ve bilgi temelli ekonomiyle yapacak. Dolayısıyla, bilgiyi ve teknolojiyi üretecek beyinler ancak eğitimle ortaya çıkacak. Peki, nasıl bir eğitim? Zaten -gündemimizde- her alanda konuştuğumuz, küresel rekabetçilik gücünü artıracak bir eğitim sistemini şu anda tartışıyoruz ve bir arayış içindeyiz.

Benim naçizane önerim, size arz etmek istediğim konu, okul öncesi dâhil, müfredatta genç beyinlere sorgulama, analiz etme, yaratıcı düşünce sistematiğini verecek bir eğitim sistemine yönelmemiz. Bunları genç yaşta, genç beyinlere aşılamamız gerekiyor ki üniversiteye geldiklerinde o bizim istediğimiz bilgi ve teknolojiyi üretebilecek altyapıya sahip olsunlar.

Tabii, burada üniversitelerimizin rolü çok çok önemli. Bu sistem içinden gelen gençlerimizin yeşerdiği, hayata atıldığı; bilim, sanat, spor, kültür alanlarında küresel rekabet gücüne değer katan yuvalar olması gerektiğinde herhâlde hepimiz hemfikiriz. Ancak, üzülerek bazı verileri sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü bir akademisyen olarak üniversitelerimizin küresel rekabette ne durumda olduğunu çok yakından takip ediyorum. Ne yazık ki 2017-2018 sıralamalarında bir düşüş var. Bunun nedenini hep birlikte sorgulamak ve hep birlikte çözüm üretmemiz gerektiğini düşünüyorum. Örneğin U.S. News'un sıralamasında 5 üniversitemiz var, bunlardan ilk 4'ü ilk 500 içinde, isimleriyle vereyim: 2017 yılında ve 2018 yılında Boğaziçi 116'ncıyken 190'ıncı oldu, ODTÜ 231'inciyken 344'üncü, İTÜ 257'den 336'ya, Bilkent 389'dan 491'e, Hacettepe de 550'den 567'nci sıraya geldi. Şimdi, bunun üzerinde düşünmemiz lazım çünkü bu 5 üniversiteden 4'ü de şu anda "araştırma üniversitesi" olarak grupladığımız üniversiteler içinde. Aynı şekilde, Times Higher Education sıralamasına göre baktığımızda da yine dilimler içinde ellişer, yüzer basamak gerileme görüyoruz. Şimdi, o zaman, bu üniversitelerimizin neden 2018'de geriye düştüğünü hep birlikte biraz araştırmamız gerekiyor. 10 tane araştırma üniversitemiz var, bu çok güzel bir gelişme. Bu üniversiteler bir şekilde bir model olarak desteklenmeli ve diğer üniversitelerimize de umarım gelecek dönemlerde yansıyacak şekilde, aşamalı olarak bu model uygulanmalı.

Şimdi, benim yine bir akademisyen olarak gözlemlediğim iki önemli neden var; bunlardan bir tanesi insan kaynağı, diğeri de finansal kaynak, üniversitelerimizin şu anda içinde bulunduğu durum. Şimdi, "insan kaynağı" dediğinizde şu anda yaşanan birtakım sorunlar var. İşte, nitelikli öğretim üyesi diyoruz ve bunda bir açık olduğu kesin. Evet, üniversite sayılarımızı artırdık ama nitelikli öğretim üyesi sayısında... Tabii, bu, zaman alan bir şey, eğitim zaman alan bir şey, bu da bir gerçek ama buralarda bu açığı kapatmamız gerekiyor. Belki de bu açık uluslararası öğretim üyesi alımlarıyla desteklenebilir. Bunu yapan üniversitelerimiz de var ancak şu anda bazı sorunlar yaşanıyor uluslararası öğretim üyeleriyle ilgili. Eminim, YÖK en kısa zamanda bunu halleder. Amerika, Avrupa ülkeleri, İngiltere modelleri yani eğer öğretim üyesinde bir açık varsa yurt dışından destek ve beyinlerin desteği çok çok önemli. Burada biraz teşvik etmek önemli diye düşünüyorum.

İkinci bir sorun da 1416 sayılı Kanun kapsamında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yurt dışına gönderilen master ve doktora öğrencileri var. Ancak, gördüğüm kadarıyla bu, üniversitelerle iş birliği içinde değil. 2012'de uygulanmaya başlanan bir model ki o da sorgulanabilir, o dönemde neden böyle bir şey başladı? Bunun, rekabet ve fırsat eşitliğini zedelediğini düşünüyorum ve ileride mağduriyet ve hukuki problemler yaşanabilir. Burada, -naçizane- benim yine dikkate getirmek istediğimi konu, bu, üniversitelerin açık alanlarıyla belirlenip üniversitelerle iş birliği hâlinde yapılırsa belki daha verimli sonuçlar alınabilir çünkü gerçekten büyük bir yatırım var burada.

İkinci konu, finansal kaynak dedik. Şu anda bütün üniversitelerimizin 2015'ten beri aldıkları bütçe ve yıllık bazda artış oranları var önümde ve tabii ki artış oranları oldukça düşük. İçinden geçtiğimiz dönem, konjonktürel birtakım sorunlar, bunun hepimiz farkındayız ama en azından araştırma üniversiteleri olarak nitelenen bu 10 üniversiteye bir şekilde, en azından enflasyon oranı kadar -çünkü şu anda yüzde 2 ile yüzde 8 arasında bir artış var- bir destek verilirse demin de söylediğim gibi bir pilot proje olarak bunlar kabul edilip yani bütün üniversiteleri belli bir seviyeye düşürmek yerine aşama aşama bütün üniversiteleri belli bir yere çekmek hedefiyle bu üniversiteler desteklenebilir ve bu araştırma üniversitesi modeli umarım gelecek dönemlerde tüm üniversitelerimizde yaygınlaşacak şekilde gerçekleşir. Çünkü, biz burada, bu 10 üniversitede şu anda toplam 605 bin lisans öğrencisinden bahsediyoruz, yüksek lisans yani master ve doktora da 131 bin öğrenciyi kapsıyor. En azından bu yüksek lisans tarafına ağırlık verdiğimizde, nitelikli insan gücü kaynağımız buralardan yetişerek, diğer üniversitelere de yaygınlaşarak umarım bu nitelikli öğretim üyesi açığımız da zaman içinde kapanacaktır.

Çok teşekkür ediyorum.