KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yeni dönem hayırlı uğurlu olsun, sizin Başkanlığınızı da kutluyoruz Sayın Başkan.

Şimdi, bir defa, öncelikle Millî Eğitim Komisyonu en son 12 Haziran 2017'de toplanmıştı, altı aydır toplanmıyor. Türkiye'nin bu süreç içerisinde eğitimle ilgili pek çok sorunu, üniversiteye giriş sınavlarından eğitimin kalitesine kadar pek çok sorunu gündemdeydi. Hatta biz geçen hafta Cumhuriyet Halk Partisi Millî Eğitim Komisyonu üyeleri olarak olağanüstü toplantı önermek üzere bir hazırlık içindeydik. Çünkü bu sorunlar, üniversite sınavlarına giriş, onun dışında en son "yerli PISA" diye tanımlanan bu değerlendirmede de eğitimimizin kalitesinin giderek düşmekte olmasının görülmesi karşısında en azından durumu masaya yatırmak gerekiyordu. Ben Komisyon çalışmalarının daha aktif olmasını öneriyorum ve talep ediyorum Sayın Başkan.

Burada sporculara tanınan gelir vergisi indiriminin süresi uzatılıyor. Tabii ki spora destek hepimizin ortak değerlendirmesidir, aklı başında hiç kimse "Spor desteklenmesin." demez ancak Türkiye'de kamu çalışanlarından yüzde 15 ile 35 arasında vergi alınırken, motorinin vergisi yüzde 18 ve üzeri iken sporcuların bu vergi indirimini bizim yadırgadığımızı, bunun tekrar değerlendirilmesi gerektiğini talep ediyoruz. Türkiye'de maalesef vergi sistemi çok parçalı, dalgalı hâle geldi. Hatta son dönemdeki tartışmaların bir parçası da... Torba yasada kurumlar vergisi yüzde 20'den yüzde 22'ye çıkarılırken, Türkiye'de iktidar çevresindeki pek çok kimsenin Türkiye'de vergiden kaçınmak üzere yurt dışında şirket kurduğu tartışmaları varken sporculara yönelik böyle bir ayrıcalığın toplumsal vicdanı yaralayacağı düşüncesindeyiz. Maalesef Türkiye'de vergi sistemi "Vereni mahvet, vermeyeni affet." diye özetleyebileceğimiz bir sistem. Hani vergiyi dünyada kimin bulduğu belli değil ama vergi affını biz bulduk. Yani Türkiye dışında vergi affının böyle yoğun kullanıldığı, indirimin ve ayrıcalığın yoğun olduğu bir ülke yok Sayın Başkan.

Onun dışında, bana da ilk bakışta çok da sıcak gelmedi doğrusu "güzel sanatlar" ve başına "müzik" koymak. Hani, ne bileyim, sanki, kalp hastalıkları ve tıp fakültesi gibi bir durum, makine mühendisliği ve mühendislik bilimleri fakültesi demek gibi bir durum geldi bu değişiklik Sayın Başkanım.

Onun dışında, yeni bir üniversite kuruluyor. Türkiye'de üniversitelerimizde şu anda -Sayın Bakan daha sağlıklı rakam verecektir ama- 300 bin kadar kontenjan açığı olduğunu biliyoruz. Türkiye'de yükseköğretim okumak pek çok kimsenin ülküsüyken neden acaba insanlar tercih etmiyor? Üniversiteye gitmek neredeyse çok tercih edilmeyen bir durum gibi bir tablo çıktı ortaya. Bu, üniversite sonrası beklenti ve üniversitelerin de kalitesiyle ilgili.

Tabii ki eğitimde de tıpkı sporu desteklemek gibi... Yani üniversite sayısının artması, tabela sayısının artması eğitimin kalitesinin artması anlamına gelmiyor Sayın Başkan. Sayıyı artırmaktan önce kaliteyi artırmak ve üniversite mezunlarının durumunu... En yüksek işsiz eğitimli işsiz. Bu ters bir şey. Normalde eğitimli insanların daha çok işe kavuşur olması gerekirken, onların içinde işsiz yüzde 30 iken, sanki o gençlerin umudunu ötelemek gibi bir tablo ortaya çıkıyor, hem ötelemek hem de içeriğinde de çok fazla hayata atılmanın alt yapısını vermemek gibi bir tablo ortaya çıkıyor Sayın Başkan.

Onun dışında, bu vakıflar konusunu... Hatta en son Komisyon toplantımız da vakıflar üzerineydi, Japon Vakfı üzerineydi, YÖK teşkilatıyla ilgiliydi. Burada Türkiye'yi yurt dışında temsil edecek olan, Almanların hani sık sık dile getirdiğimiz Friedrich Ebert Konrad Adenauer, Amerikalıların yine benzer vakıfları gibi Türkiye'nin bütününü yurt dışında temsil edecek vakıflara gerçekten ihtiyaç var. Ancak, Maarif Vakfının üyelerine baktığımızda -ben tek tek baktım, sizlerin de bakmanızı öneriyorum- tümü ama tümü ya Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili adayı ya geçmişte Refah Partisinin Gençlik Kolları üyesi ya şu anda TÜRGEV Vakfının da üyesi, onun dışında hiç kimse yok, inanın hiç kimse yok. Burada biraz insaf diyorum. Mademki "Yunus Emre" adını verdik, biraz her şeyin dışında kalmış bir sanatçı yani Türkiye'ye sadece kültür olarak bakabilen iki, üç üye ilaç için diye öneriyorum. Çünkü bu vakıflar kalıcı olacak. Hepimizin, ileride iktidar değişikliğinde de yine aynen özelliklerini korumasını istediğimiz vakıflarsa, ben vakıfların üyeliklerinin tekrar gözden geçirilmesini talep ediyorum.

İlk başta söylediğim, Komisyonumuzun Türkiye'nin o eğitim sorunlarına eğilmesi konusunun tekrar altını çiziyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak daha sonra olağanüstü bir gündem önereceğiz. Ben, eğitim sorununu konuşmak üzere Sayın Bakanın da sanıyorum bu tür sorulara yönelik bir hazırlığı olduğunu, bir rapor, bir değerlendirmesi olduğunu duydum, onu masaya yatırmayı öneriyorum.

Tabii ki yine bir ayrıcalık hissediyoruz. Hani vakıf tarafından yurt dışına gönderilenler, Yunus Emre Vakfı tarafından... Yeşil pasaport, yani öteki vakıflar... Yine böyle bir ayrıcalık da... Yine son dönemde çok yakındığımız, devlet içinde devlet mi oluyorlar, paralel mi oluyorlar diye yakındığımız, ayrıcalıklara giden bir yol olmasın diye değerlendirmek istiyorum.

Son olarak, tabii, konu vakıflar. Sayın Başkan, en son Maarif Vakfının... On beş gün kadar önce, son bir haftada değişiklik oldu mu bilemiyorum; yurt dışında, geçmiş yıllarda özel ayrıcalıklarla, vakıflarla gidip FETÖ belasına bulaşmış ve o okullarda yuvalanmış kişilerle ilgili Maarif Vakfımız "250 civarında okulu kapattırdık ya da adını değiştirip Türkiye Maarif Vakfına aktardık." dedi. Yurt dışında 2 bine yakın okuldan demek ki hâlâ... Dünyada "Biz bu FETÖ'nün ne olduğunu bilmiyoruz." diyen, "Tatmin olmadık." diyen ülkeler olduğunu duyuyoruz. Bunların içinde Uganda var, Madagaskar var, Gana var. "Ben henüz inanamadım." diyor, "Nedir, bilemedik." diyor. Bu ülkelere biz böyle bir tabloyu anlatmak durumundan niye kaldık? Çünkü, o ayrıcalıklı güç edinenler kendilerini devlet gibi gördüler. Ben bir diplomattan duymuştum, Afrika ülkelerinden birine gideceği zaman sormuş çevresine "Ne yapacağım? O ülkeyle ilgili neler yapılabilir?" diye. Şu cevabı almış, 2010'lu yıllarda: "Uğraşmana gerek yok, oradaki Türk okulları zaten bizim diplomasi işlerini görüyor, sen uğraşma, o işlere sen kafa yorma." Böyle bir tabloyu biz şimdi temizlemeye çalışıyoruz. Niye? Olağanüstü ayrıcalıklarla gittikleri için.

Ben bu yolun, bugün değil belki ama ayrı bir güç edinme duygusunun beraberinde gücü zehirleyebileceğinin, Türkiye'nin başına yeni sorunlar açabileceğinin altını kayıtlara geçirerek çizmek istiyorum Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.