KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, öncelikle torba yasa yapma tekniğinin ne kadar böyle garip bir tablo olduğunu bir kere daha yaşamaktayız. İki saati aşan bu çalışmamızda önce sporcuları konuştuk, sonra müziği konuştuk, ondan sonra tıbbı konuştuk, ardından gözlükçüleri konuştuk, optisyenleri konuştuk, şimdi de Yunus Emre'ye geldik. Bu, bir yasa kapsamı içinde hakikaten... Hani, Aziz Nesin hayatta olsaydı çok güzel bir öykü yazardı bunun üzerinden. Bu torba yasa tekniğinin ne kadar birbirinden çok farklı konuları bir araya getirdiğini ortaya koyan bir...

NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Gözlükçülerden hariç hepsi bizim Komisyonumuzun konusu Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Her biri ayrı ayrı değerlendirilebilir, her biri ayrı yasa olarak gündeme getirilebilir ama ne yazık ki hepsi torbaya kondu.

Burada önceki maddelerle ilgili biz olumlu değerlendirmelerimizi hep paylaştık, yeni bir üniversite kurulmasının sevincini paylaştık. Ama, bu maddeye şiddetle karşı çıkıyoruz, "Gelin tekrar düşünün." diyoruz. Yunus Emre Vakfının kuruluş süreci içinde amacı gerçekten çok güzel ama özellikle uzak geçmişi bir yana bırakalım, burada Sayın Aydın gibi Türk tarihine ayrıca önem veren arkadaşlarımız var, Kamil Bey arkadaşımız; dile, ayrıca hem Arap kültürüne hâkim olmasıyla bizi bilgilendirmeleri var Yıldırım'ın.

Şimdi, soğuk savaş döneminden sonra çıkan yeni dünyada Türkiye ne yazık ki yerini alamadı; bu tür kurumlarla yerini alabilirdi. Şu anda bizim değil, Almanların ve İtalyanların... Almanların özellikle "Türkische sprache" dediği yani "Türk dili alanı" dediği bölge, aslında dünyada 11 milyon kilometrekare ve 300 milyona yakın nüfusa hitap eden ve Türkçemizin 25 farklı şekilde konuşulduğu bir coğrafya. Bu alanda bile bir birlik kurulup örgütlenme sağlanamadı.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri iptal edildi. Yıllar sonra baktılar ki ya bu gerekli, yeniden başlandı. Bugüne dek 25-26'ncısı yapılması gereken bu zirve ne yazık ki 10'lu rakamlarda, en son Eskişehir daimî başkent olarak ilan edilmişti.

İlk kuruluş yılları heyecanıyla, örneğin, Türkmenler "Selçuklu tarihini biz yazacağız." demişti, ortak tarih olacaktı Türkmenistan. Özbekistan "Timur İmparatorluğu tarihini biz yazacağız." demişti. Türkiye "Osmanlı tarihini biz yazacağız." demişti. Müthiş ortak bir heyecan oluşmuştu. Bunların büyük çoğunluğu gerçekleşemedi. Ortak bir Türkçe sözlük bile kurulamadı.

Bütün bunların üzerine, bir Yunus Emre Vakfı kurulmuş. Biz Komisyonunun önceki çalışmaları içinde eleştirilerimizi getirdik: "Gelin bu vakfı daha bir Türkiye hâline getirin, daha bir kültürümüzün tümünü kucaklayan hâle getirin." dedik. Şimdi, Türk Dil Kurumunu çıkarıyorsunuz, temsilciyi çıkarıyorsunuz.

Şimdi, iktidar partisinden Komisyon üyesi arkadaşlarımızla Türkçenin anlam ve önemine ilişkin yeri geldikçe, gelmedikçe hep konuştuk, yani bu düşüncelerimizi paylaştık. Bu vakfın ruhu doğru, kuruluş temeli doğru ama şu anda seyri çok yanlış gitmekte. Gelin bu vakfı bir iktidar vakfı olmaktan çıkarın. Gelin bu vakfı devletin temel kurumlarının temsil edildiği... Ne sakıncası var Türk Dil Kurumu Başkanının buradan çıkarılmasının? Şimdi, Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı da çıkarılmış. Şimdi, Odalar ve Borsalar Birliği bugün hani yönetimi, şekli ayarı konu ama bütün dünyaya da hitap eden, özellikle inşaat sektöründe, değişik alanlarda, belki onu da düşünerek başta koydular. Ama ne yazık ki bu vakfı öncelikle ruhundan uzak hâle getirmekte bu değişiklik.

İkincisi de yukarıda bu konu, üniversiteler konusu, vakıf konusu gündeme geldiğinde ezcümle vurgulamıştım: Şu anda Türkiye, bütün dünyaya ciddi bir dert anlatma sürecinde. FETÖ'nün nasıl bir örgütlenme olduğunu, madalyonun çok yüzü olduğunu anlatma süreci içinde. Ona karşı, o tür şeylere karşı sadece "Bu terör örgütüdür." demek yetmiyor, sadece "Biz buna karşıyız." demek yetmiyor; karşısında hangi kurumları oluşturacağımız da önemli. Burada muhalefetin de "Evet." diyebileceği... Daha doğrusu "İlle de bizim de onayımızdan geçsin." demiyorum ama buranın oluşumunu, bu vakfın oluşumunu ben tekrar gözden geçirmenizi, özellikle bu maddeyi çıkarıp belki sadece Yunus Emre Vakfının dünyada nasıl çalışması gerekir, bu konuda ayrı bir toplantı yapılmasını, gerekirse ayrı bir yasal düzenleme yapılmasını öneriyorum.

Ben dünyanın seksen ülkesini dolaştım sayın vakıf üyeleri, Sayın Başkan. Sadece gezi üzerine sekiz kitabım var. Oralarda Türkiye'nin nasıl algılandığını, birazcık çabayla neleri elde edebileceğimizi de hissettim ama ne yazık ki olmadı. Bizim dünyanın zaman zaman Türkiye etrafında döndüğünü hissetmiş, merkezi olarak görmüş, zaman zaman da "Bütün dünya bize karşı." diye bakmış bir anlayışımız hâkim. Bakın, Almanya Parlamentosunda Türkçe konuşan birisi terör örgütünü över ve bayrağını gösterir hâle geldi. Kusura bakmayın, bu ayıbın bir kısmı da bizim. Yani, Türk olarak oralarda daha güçlü kurumlar oluştursaydık, Alman Parlamentosuna Türkiye'yi temsil edebilecek, daha doğrusu Türkiye ruhu da taşıyan, Türkiye'nin hassasiyetlerini bilen kişiler girseydi başka türlü olmaz mıydı? Bu nasıl olacak? Oralardaki kurumlar aracılığıyla olacak. Yunus Emre Vakfı da bunlardan biri. Gelin Yunus Emre'nin adına da yazık etmeyin. Yunus Emre hoşgörünün, Yunus Emre sevginin bilgeliğini bütün dünyaya taşımış bir kişi.

Öteki önergelerde de söyleriz ama genel değerlendirme olarak biz bunun tümüyle buradan çıkarılmasını, bu Yunus Emre Vakfının tekrar oluşumunun gözden geçirilmesini getirdiğimiz öneriler doğrultusunda öneriyoruz Sayın Başkan.