| Komisyon Adı | : | (10 / 114, 365, 378, 494, 702, 884, 1423, 1431, 1442, 1449, 1597, 1787, 1808, 1949, 1955, 1970, 2056, 2092, 2094, 2095, 2096, 2097, 2098, 2099) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Komisyonun çalışma takvimine, komisyonda görevlendirilecek uzmanların ve davet edileceklerin belirlenmesine ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 17 .01.2018 |
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Şimdi, Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben bugün burada neden bulunduğumuzu sorgulayarak söze başlamak istiyorum. 2008 yılında bir rapor düzenlendi ve bu rapor bugün hepimizin... Şimdi, eğer raporlara yazmakla sorunlar çözülseydi biz bugün burada olmazdık. Edison lambayı yeniden keşfi gibi bir yola girersek doğru sonuca varamayız, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemiş gibi oluruz. Benim birinci söylemek istediğim bu.
Şimdi, bu raporu hazırlayan arkadaşlarımızın emeklerine saygı gösteriyorum. Uludere Komisyonu Raporu'nun da hazırlanışında bulundum, aynı şekilde Darbe Komisyonunun bizatihi içindeydim ve o zaman da söylediğim bir şey vardı: Bu raporlar eğer uygulamaya dönülmezse, uygulamaya yönelik tedbirleri içermezse Meclisin tozlu raflarında kalır; bir sonraki, bir sonraki komisyonlar yine buralardan "copy paste" alır yapar ve yeni komisyonlarda bizden sonra da birileri görev alır ama sorun devam eder. 2008 yılından 2018 yılına kadar geçen sürede uyuşturucu ve diğer bağımlılık türlerindeki oranlarda azalma mı olmuş, artış mı olmuş? Eğer artış varsa bunlar uygulamaya dönmemiş demektir, birinci söylemek istediğim bu.
Şimdi, bu rapora baktığımızda Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevlerini yazdığınız vakit -3 sayfa- uyuşturucuyla mücadele eden kurum ve kuruluşları başta vali olmak üzere yazdığınız vakit, onların görevlerini, şemalarını ortaya koyduğunuzda 300 sayfalık bir rapor dökersiniz ortaya. Aynı şekilde Emniyet Genel Müdürlüğü işte Narkotik Daire Başkanlığının görev alanlarını, yine Jandarma Genel Komutanlığının kendi içindeki birimlerini buralara yazacaksak ben çok fazla çalışma yapacak işimizin olmadığını sanıyorum. Çünkü bunların soğuk algınlığında da faydası olmaz, kaynatıp kaynatıp suyunu da içemeyiz.
Şimdi, ben Şükrü Bey'in dediklerine de değinmek istiyorum. Aynı metotlarla aynı sonucu alırsınız; dolayısıyla dün Sayın Bakanın bize yaptığı sunumda da bahsetmiştik, yeni bir şeyler söylememiz lazım. AMATEM'de madde satılıyor, iğneyi kendimize batıralım.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - İspatlı mı?
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Bakın, on yedi sene İlhan Bey...
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Şey yapmadım...
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Hayır hayır, AMATEM'in başhekiminin söylediği bir şey.
İLHAN CİHANER (İstanbul) - İspatlı, cezaevlerinde bile satılıyor, ben biliyorum.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Cezaevinde... Yani Cumhuriyet savcılığı yaptınız. Kedi öldürülür, biblo olarak kedinin içi doldurulur, içeriye mal sokulur. Dün orada bahsettiğim gibi 12 bin voltluk, yanından geçerken sesinden korktuğunuz trafolardan bakır teller kesilir, hemen götürülür, satılır çünkü o bağımlıdır. Onu bulmak için 19 yaşındaki bir kız çocuğunun bana söylediğini... Çünkü ben biliyorum ki içimizde hekimler çok, eroin biraz daha bunun "tap noktası", ona bulaştınız mı kurtuluşu biraz zor. Eroin kullandın mı dediğim 19 yaşındaki bir kız çocuğu bana şunu söyledi: "Bana soru sorma, mal bulmak için her şeyi kullandım, mal bulmak için de her şeyi yaptım." 19 yaşında bu kız çocuğu. 17 yaşındaki Antalyalı Burak -babası da suçlarla mücadele eden bir polis- iki buçuk sene babasından, ailesinden mal kullandığını gizleyebilmiş. Ortalama iki buçuk yıl ama sekiz buçuk yıla kadar çıkıyor. Dolayısıyla ben şuna inanıyorum: Yeni bir şeyler, yeni türküler söylenmesi lazım. Aksi takdirde bir sonraki dönem, bir sonraki dönem yeni yeni komisyonların habercisiyiz.
Ben burada aileyi toplumun temel taşı olarak görüyorum. Hepimizin elinde çocuklarımıza verdiğimiz modern tasmalar var. Günlük hayatın yoğunluğu içerisinde anne çalışıyor, baba çalışıyor, anne öğretmen, baba ne olursa olsun, akşam eve gittiklerinde canından çok sevdiği o cananını dinlemeye hâli yok. Ona doğum gününde, yaş gününde ya da karne gününde hediye olarak aldığımız telefon ve tabletiyle odasına... Ona, çok affedersiniz, "modern kümes" diyorum. Bunlara da "modern tasma" diyorum. Peki, Maslow ne diyor? Hepimiz biliyoruz, 5'inci basamağında "kendini ispat" "kendini ortaya koyabilme." Koyamayan çocuk ne yapar? Yalnızlık duygusuna kapılır. O sırada eline verdiğimiz bunlarla dışarıda o kadar çok kol açan var ki inanılmaz şekilde. Size para versem, lütfen aşağıdaki bakkaldan ekmek alın desem oturduğumuz 2'nci kattan, 3'üncü kattan, on dakikada hiç kimse alıp gelemez ama ağlayan bir anne "On beş dakikada 2'nci kattan inip, malı bulup odaya geldiğini ben biliyorum." dedi. Ulaşım da bu kadar kolay iken...
Dolayısıyla Emniyet Genel Müdürlüğü teftiş ettiğim, çok bulunduğum, o mücadele eden insanlarla oturduğum, kalktığım... Yani bilginin sonu yoktur da tanıdığımı sanıyorum. Şuradan Çinçin'e gidelim. Emniyet Müdürlüğümüze, benim teftiş yaptığım, soruşturmasını yaptığım Emniyet Müdürlüğümüze 5 kilometre yoktur arkadaşlar. Lütfen, kimse "Sokak başlarında satıldığını bilmiyorum." demesin.
Taksicilerle konuşalım. Siz hiç gece çalışan taksicilerle konuştunuz mu? Krize girmiş birisinin kendisini Çinçin'e götürmesi için nasıl zorladığını biliyor muyuz? Ama can korkusuyla o taksicinin gittiğini ben biliyorum. Köşebaşında elini uzatıp, parayı verip malı aldığını ben o insanlardan duydum. Kendi yakınlarımızda gördük, mahallemizde gördük, gördükoğlugördük. Şimdi, bu çocukları ailede biz...
Bir de çan eğrisini gözümüzün önüne getirelim. Bu madde bağımlılığına bulaşanlar ya çok gelir durumu iyi olup kendini ifade edemeyen, yalnızlık duygusuna kapılmış, paranın verdiği her türlü zevki, tatmini almış ama bir türlü içindeki o boşluğu giderememiş... Ben öyle yorumluyorum. Ya da çocukların arada heba olduğu parçalanmış aileler ki büyük çoğunluğu da bu taraftadır. Bunlar düşük kaliteli malları kullanıyorlar. Yine bir laboratuvar sorumlusunun söylediği gibi, eğer bünyeleri, fizyolojik yapıları güçlü olmasa... O kadar zararlı ki 40 yaşlarında birisi o malı kullansa anında vurur, götürür diyor merdiven altı üretim için. Burada inanılmaz büyük bir devle karşı karşıyayız. İnanın, FETÖ gibi bir devle karşı karşıyayız.
BAŞKAN - FETÖ'yü dev değil de... Düzeltelim yani FETÖ'yle alakalı...
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Yani o şey değildir Başkanım, kelimelere takılmayalım. Ben FETÖ soruşturmalarında da bulunmuş bir insanım.
BAŞKAN - Yani FETÖ bizim gözümüzde dev değil, çok basit, çok adi...
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Kelimelere takılmayalım Başkanım.
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) - "Sinsi bir yapılanma" diyelim.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Yani elli yıllık bir sinsi yapılanma, ne derseniz deyin.
BAŞKAN - "Sinsi yapılanma" olabilir, evet.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Ve her ikisinin ortak özelliği, matruşka gibidirler. Ekmeğin içerisinde de uyuşturucu vardır, işte, bir başka şeyin içinde de vardır. Burada, buraya giden kilometre taşlarına bakmamız lazım.
Hiçbir uyuşturucu bağımlısı yoktur ki direkt uyuşturucuya başlasın sigara içmeden.
BAŞKAN - Evet.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Hiçbir alkol bağımlısı yoktur ki direkt 70'lik sek rakıyı açıp içsin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Yok ya.
İLHAN CİHANER (İstanbul) - Yani önce biradan başlar falan demek istiyor.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Önce biradan başlarsınız. Bu ikisinin arasında böyle bir benzerlik vardır.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Doğru söylüyorsunuz.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) - Bir taneden bir şey olmaz, bir taneden bir şey olmaz ve buraya gelirsiniz.
Onun için 2015 yılında cezalar artırıldı, doğru. Peki, artırıldıysa niye hâlâ var? Cezaların caydırıcılığı ilkesi o zaman yerine getirilmiyor, yetmiyor çünkü. Cezaların caydırıcılığı ilkesi şudur: Bir daha toplumda o suçu işlemeye yeltenen kimse varsa, aklından geçirirse "Bunu yaparsam hayatım biter, ben bunun karşılığında cezamı alırım." der. Dolayısıyla bunun da tekrar görüşülmesi gerektiğine inanıyorum.
Necdet Hocamızı dinleyelim, o günden bugüne nerede eksiklikler var, hiç orada zaman kaybetmeyelim, özellikle sosyal yönüne ağırlık verelim.
"Spor" dediniz. Adı üstünde, delikanlı; o enerjisini sarf edemiyorsa... Eğitim psikolojisi alanında uzman bir hocanın bir kitabında şöyle bir lafı vardı: "Hobisi olmayanın fobisi olur." Lütfen, tırnak içerisinde bu cümleyi tekrar tekrar şey yapın. Bu çocuklarımızı göz önüne aldıktan sonra bu cümleyi sarf edelim. Ben bunu duyduğumda titremiştim. Çocuklarımız bizim birer kopyamızdır. Neyi görürse onu yapıyor. Hobisi olmayanın çocuğunun da hobisi yoktur. Onun için ben Mustafa Şükrü Bey'e katılıyorum, zor gelse de çocuklarımızın birer hobisi olması için ebeveynler olarak ne yapmamız konusunu da ilerleyen günlerde işlememiz gerektiğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Dülger, çok teşekkür ediyorum.