KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; RTÜK Başkan Vekili aslında tatmin edici bir açıklama yaptı ama Sayın Kürkcü'nün konuşmasından bunlara benim biraz daha ilaveler yapmam gerektiği kanaatindeyim. Aslında çok daha kısa bir hazırlık yapmıştım ama şunu söylemem lazım; RTÜK'ün ilgili yönetmeliğinde medya hizmet sağlayıcısı şöyle tanımlanıyor: "Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmeti içeriğinin seçiminde editoryal sorumluluğu -buranın altını çiziyorum- bulunan ve bu hizmetin düzenlenme ve yayınlanma biçimine karar veren tüzel kişilik." Yine, platform işletmecisi, yine başka bir şekilde bir kurumsal bir tanım yapıyor. Bununla birlikte, sektörden olanlar bilirler, yayıncı dediğinizde yayıncının yedi temel özelliği vardır. Bir defa, birincisi editoryal sorumluluğunun olması. Bir diğeri, elektronik iletişim ağları üzerinden yapılıyor olması. Ekonomik bir faaliyete dönüşmesi faaliyetin, işte kâr amacı olması anlamında söylüyorum. Bir yayın kuruluşu olması, kamuya yönelik bir yayın yapması. Bunu yaparken -eğlendirmek, haber vermek olabilir- amacının olması ve program tanımına uyması. Yani bu medya hizmet sağlayıcısı ve bu yedi tanım aslında RTÜK'ün gerekçesinin içinde var, yani o cümleler okunduğunda ben bunu anlıyorum ama bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum. Yurttaş inisiyatifleri ve bireysel iletişim üzerine bu kadar vurgu yapıyor olmasından Sayın Kürkcü'nün, bunları açıklama gereği doğdu bende çünkü bu tanımları doğru anlamazsak, doğru ifade etmezsek bu mevzuatın ruhunu çok anlamadığımızı düşünürüm.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Tek itirazım o değil.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bitireyim müsaade ederseniz.

Bir diğer konu: Bu alanda da çalıştığım ve bir iki tane naçizane makalem olduğu için söylüyorum. Medya -1950'lerden beri yapılan bir tartışma var- televizyon, sinema ve diğer medya araçları bir sosyal öğrenme aracıdır. Yani Bandura ve diğer -sayayım araştırmacıları- Graber, Williams, Hausmann, Eron, pek çok araştırmacı özellikle çocukların şiddet başta olmak üzere pek çok davranışı medya üzerinden öğrendiğini ispatlamıştır. Yani bu tartışmaya açıktır, benim fikrimdir, ötekinin fikridir diye söylemiyorum, bu ispatlanmıştır.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Şiddet dizilerini niye yayınlıyorsunuz?

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Ben yayıncı değilim, onu yayınlayanlara sorun; ben yayıncı değilim, ben milletvekiliyim Sayın Paylan.

Bu ispatlanmıştır, bu tartışmaya açık bir konu değildir. 1950'lerden bahsediyorum.

Bir diğer konu, bunları konuşurken bakın, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası kuruluşlar ve uluslararası birlikler ve sözleşmeler var. 1998'de Avrupa Komisyonunda yapılan internetle ilgili bir düzenlemede zararlı içerik kavramı ve hukuka aykırı içerik, iki ayrı kavram eylem planına giriyor; daha 1998'de. Bakınız, şimdi bütün bunları konuşurken biraz da Avrupa'da, dünyada ne oluyor ne bitiyor, görmek gerektiği kanaatindeyim. Onunla birlikte Türkiye aynı zamanda 2010 yılında Avrupa Konseyinin Siber Suç Sözleşmesi'nin de tarafı, imzaladı. 2007 yılında da Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'ni de burada ifade etmem lazım. Yine, Siber Suç Sözleşmesi 2007 tarihinde Bilgisayar Sistemleri Aracılığıyla Irkçı ve Yabancı Düşmanlığı, Nitelikli Eylemlerin Cezalandırılması Ek Protokolü'nü de burada ifade etmem gerekiyor.

Bir diğer konu... Yani ülke örneklerini tek tek burada vermeyeyim, sorulursa muhtemelen RTÜK Başkan Vekilimizin de hazırlığı vardır ama Fransa'dan bir örnek vermek istiyorum. Bu, bu konuyla ilgili doğru bir örnek değil ama dünyadaki gittiği yönün görülmesi açısından... Bir yanlış anlaşılmaya fırsat vermesin, önceden bu açıklamayı yapayım. Mesela Fransa'da Google arama motorunun Fransız sürümü sakıncalı gördüğü bazı içerikleri filtreler. Bakın, daha bu kanunun konusu değil sosyal ağlar ama Fransa'da geldiği noktayı ifade etmek açısından söylüyorum, Google arama motoru dahi filtrelidir çünkü Fransız sürümü sakıncalı gördüğü içerikleri filtreler. Diğer taraftan 2015 yılında, Charlie Hebdo saldırısından sonra Mayıs 2015'te yapılan bir düzenlemeyle, servis sağlayıcının, şüpheli davranış gösteren kullanıcıları tespit eden bir sistem geliştirmesi zorunlu kılınmıştır. Şimdi, yani romantik konuşmak çok güzel yani siyaset yapıyoruz, sonuçta burada teknik bir tartışma yapmakla beraber her birimiz geldiğimiz siyasi ekolle de ilgili birtakım çıkarımlar ve ifadelerde bulunuyoruz, Sayın Kürkcü'yü de o anlamda anlamaya çalıştığımı ifade etmek isterim. Ama bu konuyu konuşurken dünyadan kopuk, dünyada olan gelişmelerden de bihaber olmamak gerektiği kanaatindeyim. Pek çok örnek verebilirim, elimde Almanya örneği var, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, pek çok farklı ülkede örnek var, şimdi bu kadar gündemi almayayım ama bir başka şeyi söyleyeyim. Bakın, bu konu yine bu kanunun konusu değil ama dünyada nereye gidiliyor bu noktada, bilinmesi açısından söylüyorum. Çok daha yeni, 1 Kasım 2017'de Almanya bir düzenleme yapıyor, sosyal ağlarla ilgili yasaların uygulanması hakkında bir kanun çıkartıyor. Bakın, etik karar değil, bir başka, daha "soft" bir düzenleme değil, kanundan bahsediyorum. Sosyal ağlar üzerinden nefret söylemi ve suç niteliği taşıyan içeriklerle ilgili; bakın, sosyal ağlarla ilgili, ki bu kanunun konusu sosyal ağlar değil. Konuşmamın başında ifade ettiğim, başta çocukların... Yani bu anlamda çocukların korunması ya da çocuğun yüksek yararı konusu muhtemelen hiçbir siyasetçinin itiraz etmeyeceği bir konu. Bir diğer konu terörizm, dünyanın mutabık kaldığı bir konu. Terörizmin teşvik edilmesi, nefret söylemleri, ırkçı söylemler, buna da kimsenin itiraz etmeyeceği kanaatindeyim siyaseten. Ve tekrar, başta söylediğim gibi, yayıncı olması için yedi temel vasfın bulunması gereken kuruluşlardan bahsediyoruz. Yani Sayın Kürkcü'nün ifade ettiği yurttaş inisiyatifleri ya da bireysel iletişimle ilgili hiçbir düzenlemenin çıkarımının bu metinden yapılması mümkün değil teknik olarak, alandan olan biri olarak söylüyorum bunu. Bu mümkün değil. Tabii yani siyaset yaptığımız için hepimiz, bunları ifade etmenizi, bunların tutanaklara geçirilmesini anladığımı da söylemem lazım ama dünyanın geldiği yeri de görmezden gelemeyiz. Ve burada, tekrar söylüyorum, bir kurumsal, editoryal sorumluluğu olan bir içerikten bahsediliyor. Ve dünyanın her yeri üstelik, Avrupa'da demokratik gelişmeler noktasında çok öne koyduğumuz pek çok ülke bu düzenlemeden çok daha keskin ve bu düzenlemenin hiç konusu olmayan pek çok düzenlemeyi yapmış ve hayata geçirmişken bunların da kayıtlara geçmesini isterim.

Bu anlamda bu düzenlemenin son derece olumlu olduğunu... Özellikle çocukların korunması ve terörizm konusu Türkiye'nin önemli bir konusu ve bunun yani demokrasinin en önemli aracı olan iletişimin terörizme alet edilmesine asla fırsat veremeyiz. Bu, fırsat verebileceğimiz bir şey değil. Bir örnek vererek söylediklerimi bitireceğim. Bakın, hava bedava, su bedava, hepimiz biliriz bu dizeleri. Hava ve su, güneş en doğal hakkı değil mi insanın? Çok basit bir örnek veriyorum yani tutanaklardan yarın bir gün birileri okursa bu örnekleri ne olur daha kolay anlasınlar diye. Güneş ve hava kadar insanların özgürce kullandığı bir şey yok ama ne yapıyoruz? Güneşe çıkarken bile güneş kremi sürüyoruz çocuklarımıza, havayı alırken bile bir filtre koyuyoruz işte zararlı sinekler, böcekler girmesin diye. Bu kadar özgür olduğumuz alanda bile bu kadar temel filtrelere ihtiyacımız var. O anlamda bu düzenlemenin, özellikle kurumsal içerik açısından bu düzenlemenin son derece gerekli olduğunu düşünüyorum.

Bu konudaki görüşlerimi ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.