| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/914) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 21 .02.2018 |
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, bu düzenlemeyle ilgili İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik bir içtihadını hiç noktasına, virgülüne dokunmadan kısaca özetlemek isterim. Bu bahse konu düzenlemede diyor ki: "Diğer yöntemlerle müdahale edilmesi özel hayata ve haberleşmeye ciddi bir müdahaledir ve bu, bu nedenle özellikle kesin olan bir kanuna dayanılmalıdır." Sayın Zekeriya Temizel'in vurgu yaptığı Anayasa'nın 13'üncü maddesi ve 26'ncı maddesine bir de Anayasa'nın 22'nci maddesini eklediğinizde, bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihadı. Önemi şu: Avrupa İnsan Haklara Mahkemesi 2005 yılından sonra içtihat dairesi kurarak, bundan önceki yıllarda vermiş olduğu içtihatlara ilişkin yapılacak olan başvurularda o başvuru konusunu artık incelemeksizin o konudaki yerleşik içtihadını tekrar etmeyi yeterli gördü. Bunun üzerine, sizin iktidarınız döneminde İnsan Hakları Mahkemesiyle yapılmış olan protokolle Anayasa Mahkememiz de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihat istikrarı ilkesini kabul etti ve bu ilkeyi uygulayacağını da taahhüt etti. Şimdi devam ediyorum efendim buradan: "Özellikle kullanılabilecek teknolojiler devamlı daha sofistike hâle geldiği için bu konuda açık ve detaylı kuralların olması önemlidir ve gizli gözetim önerileri, önerilerin uygulamaya geçirilmesi, söz konusu kişiler veya genel olarak kamu tarafından eleştiriye açık olmadığı için yürütmeye verilen yasal takdir yetkisinin sınırsız bir güç olarak ifade edilmiş olması hukukun üstünlüğüne karşıdır." Ki burada mutlak olarak bu konulmuş yasada. İnanılmaz, mutlak. Tamamen bir normatif düzenleme var ve hiçbir şekilde bir takdir yetkisine dönüşmemiş, tam bir bağlı yetki ve mutlak bağlayıcılık olarak konulmuş. Devam edeyim efendim: "Bu nedenle, yetkililere verilen takdir yetkisinin kapsamı ve uygulanma yöntemi, bireye keyfî müdahaleye karşı gerekli korumayı sağlayacak biçimde ve alınan önlemlerin meşru amacı göz önünde bulundurularak kanunda yeterince açıklıkla belirtilmesi gerekir." Var mı Sayın Bakanım? Yok.
Burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söylemek istediği şey şu: Güçlü devletin bütün kamu otorite gücünü elinde bulundurarak ve teknolojinin nereye vardığı, nasıl evrildiği ve hangi sınırlar içerisinde kullanıldığının her geçen gün değiştiği bir durum içerisinde "Bireyin hukukunu koruyacağım." diye kamu otoritesiyle bunu dayatamazsınız. Ben, mesela, bu konuda bir hukukçu olarak, çok ağır mağduriyetlerin içerisinden gelmiş birisi olarak şunu söyleyebilirim: Benim, gerçekten Sayın Bakanım, yetkim olsa bu Türkiye İletişim Başkanlığını otuz saniye sonra kapatırım, hiç tereddüt etmem bunda. Türkiye tarihinin en büyük siber saldırısıyla karşı karşıya kaldı bu kumpas davalarıyla. Bu Türkiye İletişim Başkanlığı bu siber saldırılar döneminde neredeydi? Türkiye NATO'nun üyesi; NATO'nun savunma konsepti içerisinde 2012 yılından beri siber saldırılara karşı ülkelerin bu konuda yetkili ve görevli kuruluşlarının tedbir ve önlem almaları düzenlenmiş olmasına rağmen, bu siber saldırılarda Balyozun tümüyle elektronik ortamda planlandığı bir dönemde neredeydi bu kurum? Nasıl güveneceğiz? Aynı şeyi bir kez daha başka yerler için söyleyelim isterseniz.
Şimdi, 15 Temmuzda alçak bir darbe girişimi. Sayın Garo Paylan Bey diyor ki: "Ben uyardım." Çok kişi uyardı, ben de uyardım, birçok kez uyardık, bağıra bağıra geliyor çünkü hayatın içerisinde yaşıyoruz. Bunun bedelini Maliye Bakanı olarak siz ödediniz; Türkiye'ye nasıl ağır bir bedel ödetti maddi boyutlarıyla, bırakın maneviyi, bırakın siyasiyi, demokrasiyi, hukukunu bırakın. Siz ödediniz, ne büyük külfet geldi önünüze; personel külfeti geldi, diğer külfetler geldi, devasa bir bütçeyle karşı karşıya kaldınız. Peki, o zaman ben soruyorum Sayın Bakanım: Bu Türkiye İletişim Başkanlığı neredeydi, neredeydi? Bunlara mı güveneceğiz Sayın Bakan?
Şimdi, ben başka bir soru daha sorayım: Burada bir düzenleme yapılmış, yurt içi, yurt dışına ilişkin de düzenleme yapmışsınız; uluslararası sözleşmeler var. Türkiye, Avrupa Birliği ilişkilerinde özellikle Ulaştırma Bakanlığı ve onun görev sahası içerisindeki konu başlıklarını, madde başlıklarını müzakere etti ve kapanan fasıllardan birisi yanılmıyorsam burası. Şimdi, bu faslı bir kez daha açmayı mı istiyoruz? Yani burada, Avrupa Birliğindeki düzenlemelerden tamamen farklı, kamu otoritesine mutlak yetki veren, anayasal sınırları da tümüyle görmezden gelen bir düzenlemeye mi izin veriyoruz? Amacımız burası mıdır? Bu, bence bu anlamda da hiçbir ciddiyet taşımıyor.
Bir başkası daha: Düşünün ki sizin, hepimizin çocukları var, 15 yaşında, 16 yaşında. O çocuklarımız bizim bu düzenlemenin içerisinde bir yayın yapabilirler mi? Yapabilirler. Ne olacak Ceza Kanunu açısından? Zaten bunlar Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş, Ceza Muhakemeleri Kanunu 135'inci maddesinde detayına kadar düzenlenmiş, Yargıtay yerleşik içtihatlarıyla sınırları çizilmiş ama o içtihatlar, Ceza Yasası, Anayasa'nın tamamı burada yok sayılarak olağanüstü geniş bir yetkiyle, son derece normatif bir düzenlemeyle takdir yetkisinin tamamı bir kenara bırakılarak bir düzenleme içerisine girilmiş.
Peki, bir başka şey daha sorayım: Sayın Bakan, Türkiye'ye yılda 30 milyon turist geliyor, hedefimiz çok daha fazlası; umuyorum daha fazlasını başarırsınız, 50 milyon gelir, 100 milyon gelir, çok mutlu oluruz, bize de çok turist gelsin, ülkemiz çok para kazansın. Peki, bu turistlerin Türkiye'ye yönelik ellerindeki o cihazlarla -elektronik cihazları, laptopları, telefonları vesaireleri- bu yayınları yapmaları durumunda, onlara Türkiye'ye geldikleri on gün içerisinde... Antalya'dan yayın yapıyor, absürt de bir yayın yaptı, bu müdahalenin nerelere varacağını öngördük mü acaba Sayın Bakan? Bizim Ceza Kanunu'muzda zaten var, Avrupa ceza kanunuyla uyarlı olarak bu düzenlemeler zaten var. Ceza Yasası'nda ayrıca ek bir müeyyideye... Burada mükerreri oluşturacak bir düzenleme yapmanızın gereği yok. Ceza Usul'ünde bunların hepsi zaten düzenlenmiş, düzenlenmiş. Burada amaç, siber saldırılara karşı özellikle elektronik radyo yayınları üzerinden Türkiye'de devletin güvenliğiyse, zaten kamu güvenliğine karşı katalog suçları içerisinde bunların hepsine ilişkin tedbirler son derece ağır müeyyidelere kavuşturulmuş ve içerisinde yer almakta. Onun için bununla birlikte yeni bir durum söz konusu değil, burada tam tersine kamu otoritesine büyük bir keyfîlik tanınmakta, o büyük keyfîlikle birlikte Anayasa, insan hakları hukuku tümüyle askıya alınmaktadır. Bu, sürdürülebilir bir durum değildir, buna ilişkin sınırların hiçbirisi çizilmemiştir. Çizilmesi gereken sınırlar: Birincisi; eğer kamu otoritesi burada konu yönünden bir yetki istiyorsa o zaman konunun ve o konuya ilişkin düzenlemelerin mutlaka en net şekilde, hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde çizilmesi gerekir. Yani bir radyo, televizyon yayıncılığı ilkesi bazında bir düzenleme elektronik ortam üzerinden yapılıyorsa, işte elektronik cihazlarla yapılıyorsa, buna ilişkin bir düzenlemeyse o sınırların çizilmesi gerekiyor. Ama Sayın Çam'ın detayına kadar anlattığı, son derecede güzel bir alıntıyla etrafını çizdiği yani özellikle sosyal medya içerisinde birtakım sağlayıcı adlarıyla tanımladığı Twitter'mış, işte Facebook vesaire gibi bu sağlayıcılarla ilişki... Onlardan kaynaklanan yayın alanında amatör, bireysel, kişisel, özel nitelikteki yayınları bu kamu otoritesinin kapsamına alacaksanız; bu, ekstra bir durum değil, zaten buna ilişkin yasalar var, Ceza Yasası var, Ceza Yasası'nın ilgili maddeleri var. O anlamda, bir kamu otoritesinin yaratılması bu konuda toplumdaki baskıyı artıracak niteliktedir, tam bir sansür niteliğindedir ve bu, önleyici bir durum değildir.
Sayın Bakanım, bu kurumlar işlerini yapsınlar, toplumu baskılamayla meşgul olmasınlar. Türkiye, tarihinin en büyük elektrik siber saldırısını yaşadı, Türkiye'nin tamamı, 81 il karanlığa gömüldü. O zaman neredeydi bu iki kurum? Ben özellikle bu Bilgi Teknolojileri Kurumu Başkanlığını merak ettim, neredeydi bu kurum? 81 il saldırıya uğradı, bankalar saldırıya uğruyor, Türkiye siber saldırılara en çok uğrayan ülkelerin başında ve dünya siber saldırılardan büyük bir mağduriyet yaşıyor, büyük bir bütçe harcaması yapıyor ama bu Türkiye İletişim Başkanlığı, internetlerde işte bilmem birilerinin tuzağa düşürülmesi vesairelerle meşgul oluyor.
byLock kullanmayan insanlar... On binlerce insanı siz deşifre ettiniz, Hükûmetiniz deşifre etti. byLock kullandıkları gerekçesiyle cezaevine atıldılar ama sonra öğrendik ki bu insanlar byLock kullanıcısı değil, tam tersine byLock mağduruymuşlar, tahliye edildiler. Ben merak ediyorum, bu kamu otoritesinin bu keyfîliği, bu vurdumduymazlığı, bu tutarsızlığı hiç mi Hükûmetinizin ilgi alanına girmiyor?
Daha çok söylenecek bir şey var: Bu kadar absürt, çizgileri belirlenmemiş, etrafı belirlenmemiş, takdir yetkisinin sınırları belirlenmemiş bir yasal düzenlemeyi bu Parlamentonun geçirmesi gerçekten üzüntü verici olur.
Çok teşekkür ediyorum.