| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2137) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 27 .02.2018 |
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Öncelikle, bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum. Komisyonun çalışmalarının hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Cumhuriyetimiz doksan beş yıllık bir geçmişe sahip, tarihimiz daha derin, demokrasimiz yetmiş yıla yaklaşıyor; uzun bir tecrübe. Bu yetmiş yıllık süre içerisinde inişler çıkışlar oldu, askerî darbeler oldu ama sonuçta hep demokrasiye dönen bir çizgide ilerledik çünkü toplumun ortak değeri demokrasi. Görüşlerimiz farklı olabilir, partilerimiz, siyasetlerimiz farklı olabilir ama biliyoruz ki bir ülkede iktidar mücadelesinin medeni bir ortam içerisinde cereyan etmesi, hakka, hukuka uygun bir şekilde bunun yaşanması, iktidarın ve muhalefetin kurallara uygun, medeni yöntemlerle yerinin tayin edilmesiyle mümkündür ki demokrasi burada en temel değerdir.
Şüphesiz klasik demokrasiye ilişkin çok çeşitli eleştiriler dile getiriliyor ve bu çerçevede, klasik demokrasinin tahkim edilmesine yönelik müzakereci demokrasi, radikal demokrasi, plebisiter demokrasi, bunların hepsi tartışmalara konu oluyor; demokrasinin toplumsal temelinin daha güçlenmesi ve katılımın temin edilmesine yönelik çabalar ve çalışmalar bunlar. Bunlar, teorik inşaların yanı sıra yol göstericidir muhakkak, aynı zamanda en öğretici olan muhakkak hayatın kendisi, pratik içerisinde toplumların aldığı yol, karşılaştığı problemler ve bunları çözerken ne ölçüde ortak akla yaslanarak problemleri çözmeye çalıştıkları. Geçmişte de çok çeşitli siyasi tartışmalar, eleştiriler, sözler olmuştur ama Türkiye siyasetinde en temelde böylesi bir ortak aklın bulunduğunu, olduğunu, geçmişten de söyleyebiliriz, bugün de mevcut, inşallah, gelecekte de olacak muhakkak.
Kıymetli arkadaşlar, 16 Nisanda bir referandum oldu. Bu referandumla birlikte Türkiye'de çok temel bazı değişiklikler yaşandı, bunların hepsi Türkiye'nin demokrasi tecrübesi üzerine şekillenmiş olan değişikliklerdir. Şunu unutmayalım, Türkiye siyasetinde var olan ve halka yaslanarak, halktan oy alarak gelenler, sonuçta her ne olursa olsun halkın rızasını esas alan bir yaklaşımı temel duruşları olarak görmek durumundadırlar, hele ki iktidar olan, iktidar sorumluluğunu taşıyan ve buradaki varlığını demokrasiye borçlu olan bir siyasetin bundan beri olması düşünülemez.
Böylesine önemli değişiklikler, geçmiş ile önümüzde yaşanacak sürece ilişkin muhakemeler yapılırken, değerlendirmeler yapılırken bazen geçmişteki kurumların ve yaşananların hayli tartışmalı ve yanlış da anlaşılabilecek şekilde geleceğe projekte edilmesine neden olabilir.
Sosyolojide "cultural lag" diye bir kavram vardır. "Cultural lag"la kastedilen, önce maddi kültür değişimlerinin yaşandığı, moral, kültürel unsurların ise bunun arkasından geldiği, bir gecikmeyle geldiği şeklindeki duruma atıf yapan bir teoridir.
Esasen, bu 16 Nisan referandumu sonrası "Öyle mi olacak, böyle mi olacak?" tartışmaları, özellikle de eleştiri adına dile getirilen görüşlerde bu "cultural lag"a tekabül eden yanlış, endişeli bir projeksiyon olduğu kanaatindeyim.
Mesela koalisyonlar meselesi. Burada da zikredildi "Hani koalisyonları kaldırıyordunuz, bakın koalisyonlar devam ediyor. İttifaklar, koalisyonların bir parçası olarak teşekkül ediyor." Yahut da temsilde adalet meselesi. Bu yüzde 10 barajı niye halen sürüyor? Bunların hepsinin elbette karşılıkları var.
"Koalisyon" sözü, ilk defa -yanlış hatırlamıyorsam- 1970'li yıllarda gündeme gelmişti. Rahmetli Ecevit ile rahmetli Erbakan koalisyon kurduklarında, "Bu koalisyon ne menem bir şeydir." diye insanlar konuşmaya başlamışlardı, sonra Türkiye siyasetinin temel unsurlarından birisi hâline geldi. Koalisyonun hem lehinde hem de aleyhinde birçok görüş ortaya çıktı ama herhâlde şunu ortak bir kanaat olarak ifade etmekte sakınca yoktur diye düşünüyorum; farklı partiler koalisyon kurduklarında yürütme için, bir taraftan iş birliği ama diğer taraftan da rekabet etmek gibi, hem gaza basmak hem de frene basmak, birbirlerini dengelemek gibi tuhaf bir siyasal atmosferin içinde oluyorlar. Türkiye'nin geçmiş tecrübelerini de hatırlayacak olursak, sadece iş birliği istikametinde bir koalisyon tecrübesi yaşanmıyor yürütmeyle ilgili olduğu için. Bu, Türkiye siyasi kültüründe de esasen siyasi partiler arasında iş birliği yapma, ortak anlayışı geliştirme hususlarında da kimi problemleri ortaya çıkaran bir geçmiş tecrübemiz de var. Koalisyonlar, bunun, belki pik yapan, zirve yapan unsurları ama Türkiye siyasetinin temel bir problemi olarak partilerin birbirleriyle iş birliği yapmaktan çok rekabeti esas alan bir yaklaşım sergilediklerine ilişkin bir geçmiş eleştiri de vardır. Bunu, AK PARTİ, CHP, partisi ne olursa olsun böyle ortak bir siyasi kültür, el birliğiyle inşa ettiğimiz bir siyasi kültürden de bahsetmek mümkün.
16 Nisan referandumuyla birlikte ortaya çıkan bu yeni sistemi, geçmişteki bu iş birliğinden çok rekabete dayalı siyasal anlayışını ve fragmante bir tarzda merkezkaç unsurlar esasında Türkiye siyasetinin ortaklığını ve iş birliği yapma atmosferini bir bakıma rahatsız eden, problem doğuran unsurlarını da demokrasinin kuralları içerisinde nasıl çözebiliriz problemine bir cevap olarak görmek gerekir. Yürütme teşekkül ederken seçilen Cumhurbaşkanı hükûmeti atıyor ama Cumhurbaşkanı yüzde 50'nin üzerinde bir oy almak durumunda. Türkiye'deki mevcut siyasi kadastroya baktığımızda evet, burada en son seçimlerde AK PARTİ yüzde 50'ye yakın bir oy almış ve diğer partilerin de oy oranlarını herkes hatırlıyor, tekrar etmeyeyim, ama yüzde 50'nin üzerinde oy alabilmek için hele ki bu yüzde 50 artı denilen alana ilişkin çıtayı daha yukarı çıkartarak meşruiyeti tahkim etmek için herkesin iş birliğine açık bir siyasetle davranması gereği çok açık bir husus, herkes için öyle. Yani Cumhuriyet Halk Partisi 2019'da ve sonrasına ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığını almak istiyor ise şüphesiz yüzde 50'nin üzerinde bir oy almak ve bunu mümkün olduğu ölçüde yukarıya çıkartmak için en geniş siyasal iş birliğini sağlamaya dönük bir akılla yani bunun adına ister "koalisyon" deyin ister "ittifak" deyin ister "iş birliği" deyin, böyle bir akılla davranmak üstelik bu iş birliğini sağlarken bir çatı, bir ortaklık sağlarken sadece fonksiyonel, geçici, şimdilik kaygıyla bir ortaklık olmanın ötesinde sonuçlar doğurmasını da ümit ve temenni eden bir yaklaşımı da bu işin arkasına koymak şeklinde bir akletmeyle davranmayacak mıdır? Tabii ki davranacaktır. Cumhurbaşkanını seçtiniz, aynı zamanda yasamayla yürütmeyi birbirinden ayrılırken birbirleriyle uyumlu bir ilişkiyi sürdürmelerini de temin etmek istiyorsak hem denetim hem de uyum o zaman yüzde 50'nin üzerindeki o oy oranını hedefleyen her kim olursa olsun bu iş birliğini Meclise de yansıtarak yasamayla yürütmenin uyum içerisinde bir arada olmasını temin eden bir siyasi akılla davranacaktır. Kim şunu isteyebilir? Yüzde 50'nin üzerinde biz Cumhurbaşkanlığında alalım, Meclis bambaşka bir şekilde teşekkül etsin. Böyle bir şey olmaz. Sonuçta herkes kurabildiği ölçüde geniş bir çatı altında en yüksek birliği, beraberliği sağlamaya ve mümkün olduğu ölçüde de bunu Mecliste ve siyasette bir iş birliğine yansıtmaya çalışan bir yaklaşım sergileyecektir. Zaten...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yüzde 10 barajı ne olacak Sayın Bostancı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Onu da söyleyeceğim.
BAŞKAN - Hocam, toparlarsanız...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dolayısıyla yüzde 50'nin üzerindeki oyun gerekli oluşu ve bunun meşruiyetin temel bir unsur oluşu herkesi ittifak etmeye, adına ne derseniz deyin, iş birliği yapmaya ve bu iş birliğini sadece seçim sandığında değil, şüphesiz başka alanlara da götürmeye dönük bir projeyi, bir yaklaşımı, bir mecrayı onların önüne koyacaktır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Mecbur edecektir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Koyacaktır yani öyle bir siyasi akıl doğuracaktır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Mecbur edecektir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - "Mecbur edecektir." Şöyle, o ilgili kişiler de elbette takdir edebilir ama sistem siz Cumhurbaşkanını seçmek için, yürütmeyi oluşturmak için bir araya geldiğinizde bu iş birliğini, bir iş birliği yapabiliyorsanız, bu konuda bir anlayış oluşturabiliyorsanız, bir ortak çatı kurabiliyorsanız bu çatıyı daha farklı alanlarda da sürdürebilmek şeklinde bir akıl gerekir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - İstemiyorsa yüzde 10 ne olacak?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - İstemiyorsanız bırakırsınız.
Gelelim diğer hususa...
BAŞKAN - Hocam, lütfen toparlar mısınız?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hocam, yüzde 10'u da bir söyler misiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Söyleyeceğim.
Şimdi, ittifaklara ilişkin şu getirilen yasa teklifi yüzde 10'un altında oy alan siyasi partiler için de bir şans getiriyor. Onlar da yüzde 10 alamamakla birlikte birtakım ittifaklar marifetiyle Mecliste temsil imkânına sahip olabilirler. Öbür türlü böyle bir şansa sahip olmayacaklar.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Etmeyecekse ne olacak?
DİDEM ENGİN (İstanbul) - Barajı kaldırırsanız tamamen şansı olacak.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Mesele şu ama bakın, temelde mesele şu: Yüzde 1, yüzde 2 alan siyasi partiler daha farklı partilerle ortak çatı altında iş birliği yaptıklarında, bir araya geldiklerinde, bir ortaklık kurduklarında bu aynı zamanda Türkiye'nin -bence, bilemiyorum, sizin de takdirlerinize sunuyorum- çok temel bir ihtiyacı olan rekabet olmakla birlikte aynı zamanda iş birliği ve ortaklığa yönelik bir mecrayı da Türkiye siyasetinin önüne koymayacak mıdır?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tamam, anladık onu ama yapmak istemeyen yüzde 10 barajını nasıl aşacak?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Çok fragmante, çok merkezkaç siyasetler yerine bunları yine siyasetlerini mümkün olduğu ölçüde, daha geniş çatıların altında yapsalar bu...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Size hoca olarak soruyorum, siyasetçi değil.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Ben de söylüyorum.
Bu partilerin bu ittifak yasasıyla birlikte Mecliste temsil edilmelerinin de önü daha kolay bir şekilde açılıyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tamam, ittifak etmeyen ne olacak? Yüzde 10 barajı olacak. Sükût ikrardan gelir Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Kendi takdirleri.
Sonuçta Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi partiler arasındaki iş birliğini, anlayışı, dayanışmayı daha geniş çatılar altında fonksiyonel bir şekilde yerine getirmelerini temin edecektir. Türkiye siyasetinin de geçmişten beri gelen temel birtakım problemlerini, ağrazlarını çözebilecek yeni bir siyasi kültür teşekkül edecektir diyorum.
Çok teşekkür ediyorum.