KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; ben de 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bütçe, demokrasilerin temelini oluşturan kamu gelir ve giderlerini gerek tutar gerekse de bileşim olarak belirleme yetkisi veren bütçe hakkıdır. Zira, demokrasi tarihi, vatandaşların bütçe hakkını elde edebilmek için yaptıkları mücadelelerle yazılmış, yüzyıllar içinde nihayet halk, kendisini yöneten karşısında bütçe hakkını eline almıştır. Zaman içinde bütçeler, sadece mali yöne sahip olmaktan çıkmış, ülkenin ekonomik ve sosyal hayatını da dizayn eden temel unsur hâlini almıştır.

Bugün kamu giderlerinin sağlıklı ve sürekli kamu gelirleriyle finanse edilmesinden ekonomik büyüme ve istikrara, gelir dağılımında adaletin sağlanmasından ülke kaynaklarının etkin kullanımına kadar pek çok hususu temin edebilmenin ana yolu bütçelerdir. Bu sebeplerden dolayıdır ki başka hiçbir düzenleme için öngörülmeyen anayasal ve yasal düzenlemeler bütçe için öngörülmüş; bütçelerin görüşülmesinden yasalaşmasına, uygulanmasından denetlenmesine kadar her aşaması özel olarak detaylıca düzenlenmiştir. Bugün halk, bu bütçe hakkını parlamentolar aracılığıyla kullanmaktadır. Bu kutsal ve önemli emanet biz milletvekillerinin en büyük sorumluluğudur. Ancak bugün bu sorumluluğun gereklerini yerine getirdiğimizi sanmıyorum; zira bugün artık, bütçenin önemi sadece anayasa ve yasalarda kâğıt üzerinde kalmış, AKP iktidarı, yıllardır tekrarladığı tutum ve davranışlarıyla bütçe hakkının da içini ne yazık ki boşaltmıştır.

Bütçeyi hazırlarken kanunla düzenlenmiş takvime uymayan, bütçeyi uygularken ödenek sınırlarını dikkate almayan, bütçe uygulamalarının denetlenmesini fiilen ortadan kaldıran bir iktidarın bütçe hakkına bakışı da ortaya çıkmaktadır.

Biliyoruz ki 5018 sayılı Kamu Malî Yönetim ve Kontrol Kanunu bütçenin sistemli bir şekilde doğru düzgün hazırlanması için merkezî yönetim bütçesinin hazırlanmasında özel bir süreç ve takvim öngörmektedir; ancak AKP Hükûmeti, ne yazık ki önceki yıllarda olduğu gibi 2015 bütçesinin hazırlanış sürecinde de bu takvimi dikkate almamıştır. Eylül ayının ilk haftasında yayınlanması gereken Orta Vadeli Program 8 Ekimde, yine Eylül ayının 15'ine kadar yayınlanması gereken Orta Vadeli Mali Plan ise 11 Ekimde yayınlanmıştır. "Bu belgeler zamanında yayınlanmıyor." diye takvimi değiştiren, mayısı eylül yapan da aynı Hükûmettir. Peki, bu değişiklikleri madem yaptınız neden buna şu anda bile uymuyorsunuz?

Bütçeyi hazırlarken böyle davranan iktidar, uygularken de kendini hissettirmektedir. Bütçenin Mecliste görüşülmesinin nedenlerinden biri de hükûmetin o yıl ne kadar harcama yapacağının tespit edilmesi ve bu harcamaların sınırlandırılmasıdır; yoksa siz Hükûmet olarak istediğiniz yere istediğiniz tutarda parayı harcayacak iseniz bütçe yapmaya ne gerek vardır, Meclisten izin almaya ne gerek vardır? Nitekim bu temel ilke bizim mevzuatımızda da yer almakta olup, 5018 sayılı Kanun'la, ödeneği olmayan bir harcamanın gerçekleştirilemeyeceği, ödeneklerin üzerinde harcama yapılamayacağı ve böyle bir ihtiyaç hasıl olursa bunun da yine Meclisten çıkarılacak ek bir bütçeyle mümkün olabileceği öngörülmektedir.

Biraz evvel arkadaşım şöyle bir değerlendirme yaptı: "Bu gecikmelerin bir nedeni var." dedi. Gecikmelerin nedeni nedir? Diyor ki: "Biz arabaya biniyoruz, arabayla Urfa'ya gidiyoruz. Yolda rüzgâr var, arabanın yakıtı var, arabanın süresi var, bunları hesap etmek durumundayız." İyi, bunu kabul ediyorum da bunun hesabını mı her sene mi yapamıyoruz, her sene mi yanlış yapıyoruz, bunu da değerlendirmek lazımdır.

Bütçenin yine, genel uygunluk bildirimlerinden de anlıyoruz ki genel bütçe ödeneklerinin yüzde 2'sine kadar Maliye Bakanlığı bütçesine konabilecek yedek ödenek sınırlamasına da uyulmamış, yedek ödenek tutarı 2013 yılında 36 milyar Türk lirası, başka bir deyişle 410 milyar Türk liralık genel bütçeli idareler yıl sonu toplam ödeneğinin yüzde 8,77'sine ulaşmıştır. Bu yapılırken de yine yasal kılıf olarak bütçe kanunlarının 6'ncı maddesine sığınılmıştır. Bu kanuni olsa dahi hukuki değildir. Madem öyle, biz Mecliste sadece ödenek toplamına karar verelim, ödeneklerin dağılımına Maliye Bakanlığı karar versin. Baksanıza, öyle oluyor zaten, şu andaki uygulama ne yazık ki bu şekilde yapılıyor.

Bütçenin denetlenmesi ise artık sadece şekilden ibaret olup kamu kaynaklarının nasıl ve nereye harcandığını öğrenmek milletvekilleri için dahi imkânsız hâle gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu kurumlarının hesaplarını denetleme görevi bulunan ve bundan dolayı yıllardır AKP iktidarının hedefinde yer alan Sayıştayın da "yeni Türkiye" iklimine uyduğunu, denetimlerin yeterince yapılmadığını, yapılan denetimler sonucu düzenlenen raporların da yetersiz ve zararsız özetler hâline çevrildiğini üzülerek görmekteyiz.

Şimdi sormak istiyorum: Bütçe yapılırken kanundaki bütçe takvimine yıllardır uyulmuyorsa, bütçe uygulanırken yine kanunda yer alan ödenek üstü harcama yasağına uyulmuyorsa, bütçenin nasıl kullanıldığı denetlenmiyor ise orada bütçe hakkının varlığından söz etmek mümkün değildir. O bütçe hakkı ki her şeyin başlangıcı ve temelidir. Hadi geçtim bütçe hakkından, demokrasinin temelinden, Allah aşkına o zaman bu 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu neden vardır, bu kanunu neden çıkardınız? Bu kanun değil miydi yeni ve çağdaş bir kamu mali yönetim anlayışına geçmek amacıyla CHP'nin de katkısıyla yasalaşan? Bu kanuna neden uyma konusunda gerekli hassasiyet gösterilmiyor?

Değerli AKP'li milletvekili arkadaşlarım, bunlar sizleri de rahatsız etmiyor mu, rahatsız ediyorsa bu durum neden önlenemiyor?

Bakınız, yıllardır her bütçe görüşmesinde bizler -yani milletvekilleri- muhalefet partilerinin milletvekilleri olarak bunları hep söylüyoruz ama görülüyor ki ne yazık ki dikkate alınmıyor.

İşte, bunun içindir ki, AKP iktidarının 13'üncü; 5018 sayılı Kanun'la hayata geçirilmek istenen yeni kamu mali yönetim anlayışının 10'uncu bütçesi olan 2015 bütçesi, bundan önceki bütçelerin bir kopyası olarak karşımıza çıkmaktadır. 2015 bütçesi önceki iktidarın bütçelerinin hemen hemen aynısı; zihniyet aynı, yöntem aynı, değişen bir tek rakamlar. Peki, değişen bu rakamlar neye göre belirleniyor? "Orta vadeli programlar esas alınarak..." Doğrudur, Orta Vadeli Program esas alınmalıdır ve aslında, bu program çok kıymetlidir; zira, üç yıllık bir gelecek perspektifinde ekonominin yol haritasını göstermektedir, Hükûmetin izleyeceği politikaları yansıtır, bu yönleriyle özel sektör için de çok önemli ve beklenen bir belgedir. Ancak, herhâlde "Bugüne kadarki orta vadeli programların ortak özellikleri ne?" denirse akla gelecek hususlar, gecikme ve de yanılma olacaktır. Üstelik her yıl tekrar eden bu gecikmenin gerekçesi olarak "Orta Vadeli Program için erken, önümüzü göremiyoruz, kredibilite açığı olmasın." denirken görüyoruz ki orta vadeli programlar ne zaman yayınlanırsa yayınlansın hedefler zaten tutmuyor. Dolayısıyla ekimi beklemenin ne gereği var, tutmayan hedefleri eylül başında da belirleyebilirsiniz. Aslında Hükûmetin sorunu zaman değil, öngörü ve isabet yoksunluğudur ki bu durum artık rutine dönüşmüştür.

Bakınız, bu yılki Orta Vadeli Program'da da temel makroekonomik göstergeler hem de olumsuz anlamda revize edilmiş, ekonomide işlerin iyi gitmediği gerçeği ne yazık ki rakamlara yansımıştır.

Büyüme hedefi aşağı çekilmiştir. Büyümede hedefler 2014 için yüzde 3,3; 2015 için ise yüzde 4 olarak açıklandı. Oysa geçen yıl yayınlanan OVP'de büyüme 2014 için yüzde 4, 2015 yılı için ise yüzde 5 öngörülmüştü yani ekonomide çarklar yavaşlamakta. Türkiye için mümkün ve elzem olan yüzde 6-7'lik büyüme oranları artık hayale dönüşmüştür.

İşsizlik artıyor. OVP metninde işsizlik oranı 2014'te yüzde 9,6 ve 2015'te yüzde 9,5 olarak tahmin edilmiş. Oysa önceki OVP'de 2014 işsizlik tahmini yüzde 9,4; 2015 yılı tahmini ise yüzde 9,2 seviyesindeydi. Yani büyümedeki zayıflığa paralel olarak yeterli istihdam da yaratılamamakta, işsizlik sosyoekonomik hayatın acı bir gerçeğine dönüşmektedir.

Enflasyon uçuşa geçti. Geçen yıl OVP'de 2014 yılı enflasyonu yüzde 5,3; 2015 yılı için yüzde 5 öngörülmüştü. Ama bugün enflasyonda hedefler 2014'te yüzde 9,4; 2015'te yüzde 6,3. Yüzde 80'e varan sapmalar tebriği hak etmiyor mu? Bence hak ediyor çünkü bu kadar bir sapma, hiçbir Hükûmet döneminde bu kadar isabetsiz bir hedef görülmemiştir. Üstelik, yıl sonu enflasyon çift haneye ulaşırsa hiç kimseye sürpriz olmasın. Bugün açıklanan enflasyon rakamlarına baktığımızda, Üretici Fiyat Endeksi yıllık bazda yüzde 10,10; çok büyük bir rakam, bu demektir ki 2014 yılını çift haneli rakamlarla göreceğiz.

İşte, Orta Vadeli Program'a yansıyan makroekonomik göstergeler, ekonominin öyle söylendiği gibi çok parlak olmadığını, önümüzdeki dönemin daha da sıkıntılı olacağını, Türkiye ekonomisinin hiç de iyi yönetilmediğini gözler önüne sermektedir. Üstelik bu bahsettiğim program hedeflerinin Hükûmet tarafından iyimser bir yaklaşımla hazırlandığı ve bugüne kadarki gerçekleşmelerin hep bu öngörülerden daha olumsuz çıktığı gerçeği dikkate alındığında tablonun daha da vahim olduğu anlaşılmaktadır.

Kaygı ve sıkıntı veren bu tablo maalesef bizleri şaşırtmamaktadır. Zira AKP iktidarının ekonomiyi yanlış yönettiğini, sağlıksız ve sürdürülebilir olmayan politikalarda ısrar ettiğini, Türkiye'nin kronik yapısal sorunlarını çözmek yerine, günü kurtarmaya yönelik, kısa vadeli, siyasi çıkarları gözeten büyüme modeliyle yol aldığını yıllardır söylemekteyiz. Düşük tasarruf, sürdürülebilir büyüme, enflasyon, ithal bağımlılığı, düşük katma değer üretimi, teknoloji yetersizliği, kayıt dışı ekonomi, çarpık vergi yapısı, verimsiz kamu harcamaları gibi hangi temel sorun bugün ortadan kaldırılmıştır, sormak isterim size. "Yapılsın artık." diye çağrıda bulunduğumuz yapısal reformlar sürekli ertelenmiş, son dönemde içine girdiğimiz sıkıntılar nedeniyle ekonomi yönetimince fazlasıyla telaffuz edilir hâle gelmiştir. Ancak, açıktır ki bu durum da söylem düzeyinde kalacak, yapısal reformlar başka baharları bekleyecektir. Bu sorunlar AKP iktidarıyla ortaya çıkmamış ama şüphesiz ki on iki yıllık güçlü bir tek parti iktidarından beklenen, bu sorunların daha iyi çözülmesi noktasıydı. Bilakis AKP döneminde uygulanan yanlış politikalarla sorunlardan bazıları iyice ağırlaşırken, bir de cari açık tehdidi ortaya çıkmıştır. Dünyada likiditenin bol olduğu dönemin cazibesine kapılarak ülkede dış ticarete konu olmayan üretimi, özel tüketimi ve ithalatı artıran bir büyüme modeli tercih edilmiş, zaten tasarrufları yetersiz olan Türkiye bu harcamalarının finansmanını da yüksek faiz ödemek suretiyle ülkeye gelen yabancı sermayeyle, sıcak parayla yapmıştır. Nihayetinde yurt içi tasarrufları dibe vurmuş, sıcak para ipoteğine girmiş, hane halkı borcu tavan yapan bir ülke hâline gelinmiştir.

Büyük başarı gibi gösterilen ancak sürdürülebilir ve sağlıklı olmayan bu modelde cari açık kontrolden çıkınca, telaşla, ekonomide sert bir fren yapılmış, bu cari açığı düşürmek için Türkiye büyümeden, üretimden, istihdamdan vazgeçmek durumunda kalmıştır. Üstüne bir de küresel ekonomide yeni bir sayfa açılınca ve dünyada bol likidite dönemi sonlanmakta olunca çanlar artık, dış tasarrufa bağımlı Türkiye için iyice çalmaya başlamıştır. Bugün AKP iktidarının yanlış ve kolay politikaları sonucunda karşımıza çıkan tablo denizi bitirmiş, potansiyelinin altında büyümelere mahkûm edilmiş, işsizliği kadere dönüştürmüş, orta gelir tuzağındaki kırılgan bir ülkeden başka bir şey değildir.

Ne yazık ki likiditenin bol olduğu dönem iyi değerlendirilmemiş, bu dönemde geleneksel büyüme oranını aşamayan Türkiye, dünya ekonomisindeki bu yeni dönemin de mağduru olacaktır. Nitekim, uluslararası analizlerde Türkiye kırılgan ve sıkıntılı bir ekonomi gösterdiği gibi, AKP'nin ekonomi kurmayları da önümüzdeki on yılın geçmiş on yıldan daha zor geçeceğini ve büyüme oranlarının daha düşük olacağını belirtmek durumunda kalmışlardır. Yani, sözde çok başarılı olan ama ne hikmetse bugüne kadarki ortalama büyümesi yüzde 4,9 olan AKP iktidarının bize vaadi daha düşük büyüme oluyor. Elbette önümüzdeki on yılın zorlu geçecek olmasında küresel konjonktür pay sahibidir ama bu geleceğin asıl sebebi ve sorumlusu AKP iktidarından da başkası değildir.

Gelelim, yıllardır değişmeyen kamu mali yapısına: Bütçe büyüklükleri incelendiğinde görülecektir ki 2015 yılı için bütçe gelirleri 452 milyar Türk lirası, vergi gelirleri ise 389,5 milyar Türk lirası olarak öngörülmüştür. Vergi gelirlerinin kompozisyonuna baktığımızda ise bu tutarın 118,4 milyarının gelir üzerinden, 9,2 milyarının servet üzerinden ve geri kalan yaklaşık 262 milyarının ise harcama üzerinden alınacağı ortaya çıkmaktadır.

Gelir cephesinde değişen bir şey yok, yine sağlıksız, yine yanlış. Bakınız, gelir üzerinden alınması öngörülen vergiler toplamı, 2015 için öngörülen millî gelirin sadece yüzde 6'sı. Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 13. Yine, beyana dayalı gelir vergisi toplamı öngörülen vergi gelirlerinin yüzde 1,1'i, sadece 4,3 milyar Türk lirasıdır. Bu rakamlar Türkiye'de vergi sisteminin çarpık olduğunu, gelir üzerinden vergi alınamadığını ve bu nedenden dolayı vergilere yüklenildiğini çok açık olarak göstermiyor mu? Eh, gelir üzerinden vergi alamazsanız, kayıt dışı ekonomiyi aşağı çekemezseniz işte böyle harcama vergilerine sımsıkı sarılmak durumunda kalacaksınız ama burada belirtmeliyim ki Türkiye'de vergi yükü aslında yüksek değil, adaletsiz ve çarpık. Vergi gelirlerinin millî gelire oranı OECD ortalamasında yüzde 34 iken, Türkiye'de bu oran yüzde 25 civarında yani yükün kendisi değil dağılımı sorun. Bu da düzelmiyor bir türlü. Sayın Bakanın sunuş konuşmasında belirttiği "Maliye çalışıyor" cümlesi de maalesef yetmiyor, doğrudur ama yetmiyor. Bugün vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 67'si 2002 yılında yüzde 64 olarak devralınan dolaylı vergilerden oluşuyorsa orada Maliyenin etkin çalıştığından söz edebilmek mümkün değildir.

Bakınız, size hemen başka bir karşılaştırma vereyim: 2002 itibarıyla vergi gelirlerinin yüzde 33'ü gelir üzerinden alınmışken, bu oran 2015 bütçe öngörüsünde ise yüzde 30 düzeyinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayaydın, ilave süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Yani, gelir üzerinden alınan vergilerin payı artmalıyken, aksine on iki yıl önceki oranın dahi altında kalmıştır. Şimdi, böyle bir tabloda kayıt dışıyla etkin mücadeleden söz edebilir misiniz? Yine, böyle bir tabloda yani gelir dağılımında adaletsizliğe hizmet eden dolaylı vergilerin vergi gelirleri içerisindeki payını düşürmeyen bir Hükûmetin yaptığı bütçenin gelir dağılımında adalete hizmet ettiğinden söz edebilir misiniz? İyisi mi artık açıkça "AKP olarak biz işin kolayını bulduk, doğrudan vergi alamıyoruz, dolaylı vergilere yüklenmeye devam edeceğiz, gelir dağılımında adalet o kadar önemli değil." deyiniz de biz de ona göre rahatlayalım.

Gelir ayağı böyle de harcama ayağı farklı mı bütçenin? Değil. Bakınız, yıllardır söylüyorum, Türkiye'nin acil bir kamu harcama reformuna ihtiyacı vardır. Bir an önce kapsamlı reform yapılarak verimsiz harcamaların, israfın önüne geçilmeli, kamu harcamalarında verimlilik ve etkinlik hayata geçirilmelidir. Bırakın büyük adımları, bakıyoruz, daha bir taşıt kanunu dahi çıkarılamadı. Her yıl kamuya yeni taşıtlar alınıyor, birçok araç kiralanıyor ama hâlâ bu israfı önleyecek bir düzenleme ne yazık ki yok. Geçen yıl bütçe görüşmelerinde "Yeni Taşıt Kanunu Tasarısı'nı hazırlayarak Başbakanlığa gönderdik." dediniz. Sayın Bakanım, bilmiyorum ama kimler nasıl engel oluyor? Bu işten de bir sonuç yok.

Şimdi, bu durumda kalıcı ve sağlıklı bir kamu mali dengesinden nasıl söz edilebiliriz? Geçici, günlük başarılarla övünülüp durulur, tıpkı 2014 bütçe performansına ilişkin değerlendirmeler gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayaydın, lütfen toparlayın.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Madem bütçe bu kadar parlak, o zaman kamu çalışanlarına öyle ek zam falan da değil -vazgeçtim ondan- 2014 için enflasyon farkını veriniz. Ama, sanırım, siz memurunu enflasyona ezdiren Hükûmet olarak tarihe geçmeye kararlısınız. Toplu sözleşmedeki anlaşmanın böyle olduğuna sığınıyorsunuz.

Ayrıca, bütçe öngörülerinden anlıyorum ki vatandaşlarımızı 2015 yılında vergi artışları bekliyor. Önümüzdeki yıl, 2014 yılına göre, faiz dışı giderlerde yüzde 8,9, vergi gelirlerinde ise yüzde 11,8 artış hesaplanıyor. İyi de 2014 bütçesinin ilk dokuz aylık uygulamasında faiz dışı harcamalar, bir önceki yılın ilk dokuz ayına göre yüzde 14,5 artmış. Vergi gelirlerindeki artış ise sadece yüzde 7,7. Yani, harcamalar enflasyonun üstünde artarken gelirler enflasyonun bile altında kalmış. Bir de 2015 büyüme tahmininin yüzde 4, enflasyon tahmininin de yüzde 6,3 olduğunu göz önüne alırsak bu hedeflerin tutmasının tek yolu KDV ve ÖTV gibi vergilerde yapılacak artışlardır ki bu da şaşırtıcı değildir.

Bütçelerin; muhalefetin, sivil toplumun görüş, öneri ve eleştirileri de dikkate alınarak yapılan, sağlıklı bir kamu mali yapısı sağlayan, sürdürülebilir nitelikli büyümeyi teşvik eden, enflasyonu dizginleyen, kalkınma çabamıza hız katan, tasarruf oranını artıran, cari açığı azaltan ve tabii ki gelir dağılımında adaletsizliği minimize eden özellikte olması dileğiyle sözlerime son veriyor ve 2015 yılı bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum.