| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2014 |
SÜMER ORAL (Manisa) - Sayın Başkan sizi, Sayın Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyelerini, bürokrasimizin kıymetli mensuplarını, basınımızın değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonu olarak 2015 yılı bütçesini görüşmeye başladık. Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisine 472,9 milyar liralık bir harcama hedefiyle gelmiştir. Bu rakam, 2015 yılı millî gelirinin yüzde 25'ine tekabül eden bir büyüklüktür. Son derece önemli bir kaynağın dağılımını ve yönlendirilmesini yirmi iki, yirmi üç gün süreyle bu Komisyonda ele alacağız ve tartışacağız.
Biliyoruz ki bir bütçe hazırlanırken ülke ekonomisinin birbiriyle bağlantılı, birbirinden kaynaklanan sorunları bir bütün olarak ele alınır. Gene biliyoruz ki kapsamı olmayan ve yapısal değişiklikleri ihmal eden programlar vakit ve güven kaybına yol açar. Kuşkusuz, harcamaları yönlendirecek tedbirlerin başta gelen hedefi de kaliteli bir mali disiplin çerçevesinde ülkemizde daha fazla büyüme ve istihdam yaratmasıdır. Amacımız, Türkiye'nin istikrarlı, kişilikli ve saygın bir dünya devleti olması, küreselleşmenin getirdiği imkânlardan daha fazla pay alması, iktisadi ve siyasi oluşumları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilecek bölgesel bir güç konumuna gelmesi olmalıdır.
Bu temel doğrultuda ülkemiz ekonomisi bakımından ana iki eksen önem taşıyor, bu eksenlerden biri: Büyüme, yatırım ve istihdam politikaları. İkinci eksen: Kamu finansman yapısını orta ve uzun dönemde sağlıklı bir çizgide tutacak politikalar. Bu yolun önemli kilometre taşı da yapısal düzenlemelerdir. Şu hususun altını kalın bir çizgiyle çizelim: Bugün ülkemiz ekonomisinin en büyük açığı yapısal acıktır. Bu açığı çözmeden diğer açıkların giderilmesi de mümkün olmaz.
Bu konular üzerinde kuşkusuz ileri bölümlerde ve günlerde ayrıntılı değerlendirmeler yapma imkânımız olacak. Zira, fırsatlar ve zaman kaçırılırsa reformları yapmak güçleşir. Yapılmış olsa dahi beklenen sonucu elde etmek çok kez mümkün olmaz. Hiç tereddüt etmiyorum ki bugün de böyle bir tabloyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Sayın Başkan, bütçeyle ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, izninizle, global ekonomik konjonktür üzerinde biraz durmak istiyorum. Sayın Bakan on gün önce bu konuda geniş bilgi sundular ama aradan on gün geçti, hafızaları belki biraz tazeleriz diye belli başlı -tepe noktaları itibarıyla- birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Finansal büyük krizin üzerinden beş yıl gibi uzunca bir sürenin geçmiş olmasına rağmen "Dünya ekonomisinin üzerine çöken risklerin ciddiyeti kaybolmuştur." demek henüz mümkün değil. Doğu ülkeleri düzelme yolunda fakat her şey hâlen Amerikan Merkez Bankasının yani FED'in sağlayacağı güvenli pilotaja bağlı görünüyor.
Krizden etkilenme sırası, bir bakıma, 2013 yılında gelişmekte olan ülkelere geldi. Bu ülkelerin büyümeleri yavaşladı, işsizlik oranları fırladı, daha uzun vadeli yeni büyüme modelleri arama gayretleri içine girdiler. Buna mukabil, zengin ülkelerin uzun süreli bir stagnasyon dönemini kabullenmedikleri görülüyor. Geçmişteki büyümelerine tekrar dönecekleri umutları yeşeriyor. Özellikle euro bölgesi resesyondan çıkıyor fakat büyüme zayıf kalacak. Bazı ülkelerde borçlanma sorunu hâlen devam ediyor. Yunanistan ve Portekiz'in 2014 yılında sermaye piyasalarına tekrar dönecekleri inancı vardı ama son dönemde İtalya ve İspanya da dâhil tekrar duyarlı bir konjonktür endişesi içine girildi.
IMF'in Genel Başkanı Bayan Christine Lagarde, daha yirmi, yirmi beş gün kadar önce, euro bölgesinde resesyon riskinin yüzde 40, deflasyon riskinin ise yüzde 20'ler düzeyinde olduğunu işaret etti.
Netice itibarıyla, global ekonominin mevcut görünümü tüm ekonomi yönetimlerine her şeye rağmen şu önemli uyarıda bulunuyor: "Mevcut konjonktürde sakın şemsiyenizi yanınızda taşımayı ihmal etmeyin."
Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemiz ekonomisi görünümüne kısaca göz attığımızda belli başlı göstergelerde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Büyüme, potansiyelin altında kalmaya devam ediyor. Özellikle 2011'den bu yana ivme kaybediyor. Ülkemizin ihtiyacı olan seviyeyi bir tarafa bırakalım yüzde 5'in dahi altında bir eğri gösteriyor. 2012'de yüzde 2,1; 2013'te 4; 2014'te de tahmin yüzde 3,4 yani son üç yılın gelişmesi bu.
Enflasyon, inişli çıkışlı trendini koruyor, özellikle 2013 senesinde tekrar artış eğilimi içine girmiş görünüyor. 2009 yılından bu yana 2 kez çift haneli düzeylere çıktı. İçinde bulunduğumuz yılda ise çift hanenin eşiğine gelmiş durumda.
Cari açık, yüksek düzeyde seyretmeye devam ediyor. İnişli çıkışlı da olsa hâlâ dünyanın en yüksek cari açık veren ülkelerinin başında geliyoruz.
2014 yılında işsizlik oranı henüz 2002 yılı düzeyinin altına da çekilebilmiş değil.
Bütçe açığının düşük düzeylerde olması kuşkusuz olumlu ancak bu durum bütçenin orta ve uzun vadede yani ileriye dönük ciddi sorunları bulunmadığı anlamına da gelmez.
Böyle bir dış ve iç konjonktürde, hepimizin kabul edeceği gibi, gerek Orta Vadeli Programı gerek Orta Vadeli Mali Planı ve sonunda bütçenin yapılmasını ve bütçenin dengelerini oluşturmak hiç de kolay olmaz.
Görüleceği gibi, ülke ekonomisi kırılgan yapısını koruyor. 2015 yılında da sıcak para olarak adlandırdığımız dış kaynağa dayanılacak. Sıcak para ihtiyacının daha düşük seviyelere çekilemediği ortada. Esasen 2015 yılı için öngörülen ortalama kurun düzeyi de sıcak paraya güvenildiğini ortaya koyuyor. 2014 yılı için ortalama kur 2,18 olarak görünüyor; 2015'te de 2,37 yani yüzde 3,5'luk bir artış var, bu da 2015 yılında önemli miktarda dış kaynakla çarkların döneceğini ortaya koyuyor ve 2015 yılı dış finansman tablosu sanıyorum 2014 yılındaki tablodan daha hafif bir tablo olmayacak.
Sayın Başkan, görüşmeye başladığımız 2015-2017 Orta Vadeli Program ve bu programa dayanarak hazırlanan Orta Vadeli Mali Plan esas alınarak düzenlenmiş ve Meclise gönderilmiştir. Dolayısıyla, 2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Orta Vadeli Program'la öngörülen hedefleri yakalamada en büyük araç olacaktır. Zira, bilindiği üzere, ekonomik politikaların en etkili aracı bütçelerdir.
Bütçenin ve bütçe vesilesiyle ekonominin gidişatını ve yapısını değerlendirirken -geçen sene de bir nebze üzerinde durmuştum- nominal değerler yani rakamlar üzerinden sonuca varmak yeterli olmaz. Bütçeler her ne kadar rakamlar topluluğudur ama sadece onlar üzerinden gitmek aldatıcı olur. Konjonktürel oluşumların ortaya çıkardığı rakamlarla yetinmeyip rakamların arkasındaki gerçek eğilimleri ve tabloyu görmek lazım. Yani bunu bir bakıma Batı'da "nominalizm" diye tanımlıyorlar, bu tablo yerine ekonominin kamu maliyesinin yapısal durumunu ortaya koyacak orta ve uzun vadede onun seyrini gösterecek gerçek bir analiz, bütçe tartışmalarında çok daha yerinde ve faydalı olur. Nerede bulunduğumuzu, altımızdaki ekonomik zeminin sağlamlığını, ekonomik yapıların gücünü böylece test etme imkânı da bulacağız.
Sayın Başkan, değerli üyeler; bilindiği üzere, Orta Vadeli Program üç konuya öncelik vermiştir.
1-
Enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam etmek,
2-
Cari işlemler açığını düşürmek,
3-
Yapısal reformlara hız vererek Türkiye'nin potansiyel büyümesini artırmak.
Şimdi, burada takıldığım bir konu "potansiyel büyümesini artırmak." ama son üç senede gördük ki potansiyel büyümenin altındayız. Önce bir potansiyel büyümeye ulaşalım da ondan sonra "O bize yetmiyor, 6'ya, 7'ye gideceğiz." diye sonra artıralım ama önce bir kere mevcut büyümeyi artıralım. Hedefteki ilk göstergemiz o olması lazım.
Evet, Orta Vadeli Program'ın bu öncelikleri bugün gerçekten Türk ekonomisinin sorunlu en ciddi konularıdır. Çözümleri de öyle kolay türden değildir. Yani, bunu da aklımızın bir köşesine yazalım. Ancak, şunu kabul edelim ki, bu sorunlar birden ortaya çıkmışlar da değil. Geride bırakılan on üç yıllık bir dönem sonrası oluşan bir tablo, bunu kabul edeceğiz. Bu sorunların tümü, yapısal nitelikte, yapısal sorunların reçeteleri de yapısal düzenlemeler ve tedbirlerdir. Bu sürede, yapısal düzenlemelerin sürekli ihmal edilmiş olması ekonomideki dengesizliklerin büyümesine ve birikimine neden olmuştur.
Türkiye, bugün, reform yapmayan bir ülke durumuna düştü. Nitekim, 2015-2017 Orta Vadeli Program'ın muhtevası da bu gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor. Hükûmetin kısa süre önce yayınlamış olduğu tedbirler paketi de bu ihmali açıkça gösteriyor.
2003 yılı başında bunlar eğilim olarak sorun olmaktan çıkmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi on iki yıl önce iktidara geldiğinde, önceki Hükûmetçe, kapsamlı, son derece katı bir programla ekonominin beklentileri -bunun üzerinde ısrarla duruyorum- tamamen yerine getirilmiş, makroekonomik göstergelerin tümü olumlu bir eğilim içine girmiş, kırılgan yapıdan çıkmış; bu durum uluslararası camiada ve mali çevrelerde yeniden güven kazanmış bir ekonomik yapıydı ve bu devralındı 2002 yılının 3 Kasımında. Nitekim, son on beş yılın ülkemiz bakımından en önemli iki gelişmesi: Türkiye'nin G20'ye kurucu üye olarak katılması, ikincisi de Türkiye'nin Helsinki'de, 1999 yılının sonunda, Avrupa Birliğine tam üye statüsüyle girmesi. Bu her iki önemli olay da AKP hükûmetlerinden önceye isabet eder. Bazen "hasta ekonomi" diye vasıflandırılıyor, onun için bunları söyleme ihtiyacı hissettim.
Orta Vadeli Program'la önümüzdeki üç yıl için hedeflenen makroekonomik göstergelerin ne ölçüde sağlıklı ve geçerli olduğunu bugün için tartışmayı düşünmüyorum. Ancak, önceki programlar, hedef ve gerçekleşmeler kapsamında son derece başarısız olmuş, öngörülen beklentiler gerçekleşmemiş, güven ve inandırıcılığını ciddi ölçüde yitirmiştir. 2015-2017 programının bir anlamda ilave şanssızlığı da böyle olumsuz bir zemin üzerinde bulunmuş olmasıdır.
Sayın Başkan, bu bağlamda, enflasyon ve büyüme üzerinde kısaca durmak istiyorum. Ancak, enflasyonun seyrine dönük değerlendirmeleri 2003 yılı öncesi ve sonrası olarak ele almak fotoğrafın bir bütün olarak görülmesini kesin olarak önler. Fotoğrafın tamamını görmek, değerlendirmek 2003 başı değil, 2000 yılı başından ele alarak gerçekleştirmekle mümkündür. Sanırım, bu salondaki değerli hiçbir arkadaşım fotoğrafın tamamını görmek yerine, bir bölümü kesilmiş bir fotoğrafı görmeyi tercih etmeyecektir. Gene de 2000 ile 2002 sonuna kadar olan dönem bizim, 2003 ile bugüne kadarki dönemse size ait olsun. Buna hiçbir itirazımız yok, yeter ki gerçeği görelim, yeter ki tablo bir bütün olarak görülsün. İnanın, o zaman çok daha sağlıklı bir tartışma olacaktır.
Orta Vadeli Program'ın ve 2015 bütçesinin birinci önceliği olan enflasyonun seyrine bir bakalım: 1999 yılında yüzde 68,8; 2000 yılında yüzde 39; 2001'de 52,5; 2002'de 29,7; 2003'te 18,4 ve 2004'te 9,4... Böyle gidiyor, 2014'teki 9,4'e göre. Geçen on üç yıllık sürede görüldüğü gibi, enflasyon inişli çıkışlı bir trend izledi. 2013 yılında, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, yeniden bir artış eğilimine girdi. Görüldüğü gibi, 1999 yılında yüzde 68,8 olan enflasyon, 2002 yılı sonunda yüzde 29,7'ye gerilemiştir. 2003 sonunda da 29,7'den yüzde 18,4'e çekilmesi de mevcut eğilimin bir sonucudur. Yoksa, 2003 yılında birden konulan ekonomik kararlarla bir yıl içinde enflasyonun 29,7'den 18,4'e çekilmesi mümkün değildir. Ama 2000'in başından başlayan o trend, aşağıya çekilen, 2003'e de etkisini yapmış ve 18,4'e kadar çekilmiştir. Burada, 2001 yılında Merkez Bankasının bağımsız hâle gelmesi, enflasyonun aşağıya çekilmesinde çok büyük bir katkı yaratmıştır.
Şimdi, çok kısa, Türk lirasından 6 sıfır atılması konusunda bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, Türk Lirasından Altı Sıfır Atılması Kanunu 31/01/2004'te yürürlüğe girmiştir yani AKP Hükûmeti iktidara geldikten bir yıl sonra yürürlüğe girmiştir. Kötü bir ekonomiden devralıp bir yılda 6 sıfır atılan bir ekonomi düşünebiliyor musunuz? Ben bunu geçen sene Sayın Babacan'a da ifade etmiştim. Bu mümkün olamaz. O, daha önce alınan tedbirlerin ve sonuçlarının bir sonucudur. Nitekim, bakınız, 6 sıfır atılmasıyla ilgili 3 Kasım 2002'den önce o günün Merkez Bankalarının 2 defa basın toplantısı vardır ve bu Kanun'un sevki de 2002'den önce olmuştur. Bakın, Maliye Bakanı Sayın Unakıtan 9 Eylül 2003'te yaptığı açıklamada, 2004 sonunda Türk lirasından 6 sıfır atılacağını -gerçi, Kanun 2004'ün başında, Ocak sonunda yürürlüğe girdi- ve bunun için gerekli çalışmaları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının on beş ay önce başlattığını açıkladı. Yani, bu olay daha evvel gelinmiş ve bu enflasyonun aşağı çekilmesinin sonucu ve o programın da bir unsuru olarak şey yapılmıştı. Dolayısıyla, atılmıştır, iyi de olmuştur ama bunun böyle olduğunu da kabul etmek lazım.
Bakınız, size bir cümle okuyacağım: "Milletin sırtından 6 sıfırı koparıp attık. Bu, paradan 6 sıfır atılması olayıdır. Bu millet, 6 sıfırı milletin sırtına yükleyenleri sandığa gömdü. 6 sıfır gitti. O günden bugüne paramız dolar karşısında değerlendi..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oral.
SÜMER ORAL (Manisa) - "...Efendim, Türk lirasının değeri dolar karşısında çok fazla. Peki o zaman ne yapalım?" Bu, o günün Başbakanının söylediği ifade ama olay bu. Demek ki o 6 sıfırı vatandaşın sırtından atmak, 2003 yılı başında iktidara gelen Hükûmetin değil. Kanunu hazırlanmış, altyapısı hazırlanmış. Aynı, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun hazırlanmış olduğu gibi. Yani, bunları da ortaya koymakta yarar var. Yani, bazı şeyler söylenebilir ama hakkı da teslim etmek gerekir.
Sayın Başkan, büyümeyle de ilgili bir miktar fikirlerimi söyleyip bırakacağım.
BAŞKAN - Ek süre verdim zaten, devam edin.
SÜMER ORAL (Manisa) - Orta Vadeli Program'ın üç önceliğinden bir diğeri de büyümedir. Orta Vadeli Program'a göre, 2014 için Orta Vadeli Program'daki hedeften yüzde 0,7 puanlık bir düşüşle yüzde 3,3'lük bir büyüme öngörülüyor. Türkiye'nin potansiyel büyümesi ise bilindiği üzere yüzde 5'ler civarındadır.
Sayın Başkan, çok sık dile getirilen bir konu da kişi başına gelirin 2002 yılına oranla 2014'te 3 kat artırıldığı iddiasıdır. "2002 yılında 3.500 dolar olan kişi başı gelir, 2014'te 10.537 dolara yükselmiştir. O hâlde, kişi başına gelir 3 kat artmıştır." deniyor. Hatta, bu gelişme büyük bir başarı öyküsü, bir yıldız olarak değerlendiriliyor. Oysa, gayrisafi yurt içi hasılaya dönük hesaplar ve mukayeseler dünyanın her yerinde cari değil, sabit fiyatlar üzerinden ve kur oynamaları arındırılarak yapılır.
Bakınız, 2002'de cari fiyat gayrisafi millî hasılaya göre 351 milyardır, 2013'te 1.565 milyar; 4,5 kat artmış gibi görünür ama sabit fiyatlarla gittiğimizde 2002'de millî gelir 73 milyar, 2013'te de 123 milyar TL'dir, yüzde 68 artmıştır. Zaten on iki yılda her yıl yüzde 5'ten büyüme oranı hesap etseniz yüzde 60'ın üzerine çıkmaz. Bileşiği de koyun, gerçekteki artış yüzde 68'dir. O diğerleri dolardan ve cari harcamalardan kaynaklanır. Ona bakarsınız, bakın, şöyle de bir tablo çıkar: 2013 yılında gayrisafi yurt içi hasıla dolar bazında 823 milyar dolardı; e, 2014 yılında 810 milyar dolara düştü, eksi 13. Hâlbuki, 2014'te büyüme yüzde 3,3 ama gayrisafi millî hasıla o zaman daha gerilemiş oluyor 2014'te 2013'e göre. Demek ki bunlar aldatıcı rakamlardır. Kişi başına gittiğimizde de bakalım; 2013'te kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla 10.807'dir, 2014'te orta vadeliye göre 10.537 görülüyor. Yani, yüzde 3,3 büyüyen bir yılda fert başına gayrisafi millî hasıla, dolar olarak 270 dolar gerilemiş oluyor. Yani, bunun yerine, gerçekten gitmek lazım. Orada da bir gelişme vardır, o savunulur.
Sayın Başkan, sözlerimi şöyle bitiriyorum eğer izin verirseniz.
BAŞKAN - Rica ederim.
Buyursunlar.
SÜMER ORAL (Manisa) - Cari açık yurt içi tasarruf düzeyi ve dış finansman yapısı gibi temel konuları ileriki günlerde tartışma imkânımız olacak, bunu daha önce de söyledim. Bu konularda ciddi yapısal sorunlarımız var. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankasının tahvil alımlarını azaltacağına ilişkin açıklamasının ardından Türkiye, paraları en çok değer kaybeden Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika'yla birlikte kırılgan beşli grubunda değerlendirildi. Grubun bu adla değerlendirilmesinin nedeni ise yüksek cari açık oranları, yüksek enflasyon oranları, büyüme performanslarının düşük olmasıdır. Bu ülkeler arasında paraları en çok değer yitiren ülke ise Türkiye olmuştur. 22/5/2013 bu kararın alındığı tarihtir. Kurumuz 1,84 idi dolar karşılığında, 21/1/2014 tarihinde ise 2,24'e çıktı, yüzde 22 değer kaybı.
Sayın Başkan, ekonomimizin bu kırılgan yapıdan çıkması yönünde tedbir ve düzenlemelere ağırlık verilmesini memnuniyetle karşılıyorum ve zorunlu da bir hâl almıştır. Bu konuda 2015 yılında, umarım, daha sonuç verici, daha ciddi adımların orta ve uzun vadeyi de düşünerek atılacağını düşünüyorum.
Tekrar, Sayın Bakana ve mesai arkadaşlarına gayretleri ve emekleri için teşekkür ediyorum, Komisyon üyelerine de saygı sunuyorum.