KOMİSYON KONUŞMASI

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli arkadaşlar, ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuklarımıza da "Hoş geldiniz." diyorum. Verdikleri bilgiler için de kendilerine teşekkür ediyorum.

Söylenmiş olan sözleri yineleyerek zamanı geçirmek istemiyorum ama birkaç konuda düşüncelerim var. Aranıza yeni katıldım, KEFEK'e bu dönem katıldım fakat hem kadın alanında hem çocuk alanında 1985'li yıllardan beri emek vermeye çalışan bir hukukçu olarak gördüğüm sorunları çözmeye çalışan bir arkadaşınızım. Hem Çağdaş Hukukçular Derneği hem de Cumhuriyet Kadınları Derneğinde diğer bütün kadın örgütlerimizle ve barolarımızla birlikte ve birçok ilgilenen arkadaşla birlikte bu sorunları hem kadına yönelik şiddet hem çocuk istismarları, çocuk tacizleri konusunda "Bağıralım ve duyuralım." politikası üzerinden kadınlar bunları saklamasın, çocukların aileleri bunları saklamasın, bunların üzerine gidelim ve sorunu çözelim diye emek veren arkadaşlarınızdan biriyim.

2004'te kabul edildiğini ifade ettiğiniz yasa çalışmaları sırasında burada lobi çalışmalarına katılan bir arkadaşınızım ve de esas olarak kadınların ve çocukların haklarının korunması konusunda sivil toplumun, demokratik kitle örgütlerimizin çok değerli çabalarının ve katkılarının olduğunu hepimizin anımsayarak hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda eğer biçimsel bir yanlışlık yapmıyorsam bugün ya da bundan sonra burada STK'lerden arkadaşlarımızı da alanda çalışan arkadaşlarımızı da dinlemek, yeni bir yola, yeni bir çözüme giderken onların belki bizim göremediğimiz deneyimlerinden de yararlanmak doğru olur diye düşünüyorum. Öncelikle bunu önermek istedim, bu öneri üzerinden yola çıkmak istedim.

Elbette komisyonlarımız farklı çalışmalar yaptılar ama bugün sorun yeniden gündemde ve çözülemedi. Sayın Aydın'ın ifade ettikleri gibi bu yıllanmış bir sorun ve belki daha çok duyuluyor, daha çok biliniyor ama çözülemedi. O zaman bugüne kadar yapmış olduğumuz düzenlemeler demek ki yeterli çabayı sarf etmediğimiz noktasında değil, yeterli yöntemlerin bulunamadığı noktasında bizi uyarmalı ve oradan hareket etmeliyiz diye düşünüyorum. Asıl sorunun toplumu bilinçlendirme, ailelerden başlayarak, çocuklarımızdan başlayarak -ki bu bildiğimiz bir şey ama- bu eğitimin daha yaygın, daha yaşamın içine gömülmüş bir hâle gelmesi gerekliliğini bize gösterdiği düşüncesindeyim.

Şimdi, biraz önce değerli arkadaşımız Alev Dedegil şöyle bir cümle kullandılar istismar konusunda "çocuk istismarı, çocukların istismar edilmesi" deyiminde bir zayıflık olduğunu söylediler. Daha sonra da "Bu, topluma karşı suç mu, bireye karşı suç mu?" sorusunu kendileri sordular ve "Bu ikisine de karşı suç." diye yanıt verdiler. Şimdi ben oradan da bir anımsatmayı sizinle paylaşmak isterim.

Daha önceki Türk Ceza Yasası'nda bu tür suçlar yani cinsel suçlar gerek kadına yönelik gerek çocuklara yönelik -kız, erkek- suçlar "Genel ahlak ve adaba aykırı suçlar" başlığı altındaydı, hukukçu arkadaşlarımız bunu bilirler. Hem kadın örgütlerimiz hem hukuk örgütlerimiz bunun genel ahlak ve adapla elbette ilgili olduğunu ama asıl ilginin bireyin beden bütünlüğüyle ilgili olduğunu, bireyin temel haklarıyla ilgili olduğunu, bu sebeple de bu başlığın değişmesi gerektiğini ifade ettiler ve böylece "Cinsel suçlar" başlığı altında yeni bir düzenleme oldu. 2004'te bizim kabul ettiğimiz, 2005'te yürürlüğe giren yasanın arkasında en azından bir on yıllık çaba var. Yani AKP iktidarı bu yasa gündeme geldiğinde -bir eleştiri için söylemiyorum- hazır bir metni önünde buldu ve o hazır metnin -teşekkür ederiz- yürürlüğe girmesi konusunda da Parlamento kendisine düşen görevi yerine getirdi. Ama biz bakıyoruz ki 2005'te de bu kadar emek var gerisinde, yürürlüğe giren yasa her iki sorunu da -kadına yönelik şiddeti de çocuklarımıza yönelik şiddeti de- ortadan kaldırmadı, cinsel şiddeti kastederek söylüyorum. Şimdi, istismar konusunda ise o dönemde çok geniş tartışıldı, bütün uluslararası metinler önümüze alındı, bütün uygulamalar tartışıldı ve çocuk kavramının, çocuğa yönelik cinsel saldırı değil cinsel istismar olması gerektiği çünkü istismarın, çocuğun herhangi bir biçimde cinsellik konusunda bir eğitime sahip olmaması nedeniyle, böyle bir eğitimi olmaması, kandırılması, iyi niyetinin kötüye kullanılması nedeniyle de böylece nitelendirilmesi gerektiği konusunda kadın örgütlerimiz, hukukçular ve Parlamento birleşti. Bu nedenle ben bugünkü konuşmalarda istismar kavramının değerli arkadaşımız tarafından zayıf gibi görünüyor olması konusundaki eleştirisine doğrusu katılmıyorum. Aksine bizim bunu kamuoyuna anlatmamız gerekiyor, o konuda eksikliklerimiz olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, ben biraz konuşmalar üzerinden gideceğim.

Yine, Aşkın arkadaşımızın ifade ettiği bir durum vardı. İzleme konusunun altını çizdiniz, hep dediniz ki: "Evet yapıyoruz, düzenliyoruz ama daha sonra bunları izlemiyoruz. İzlemezsek de yerleşmiyor ve toplumsal bir tutum hâline dönüşmüyor." Ben anımsıyorum şu andaki Sayın Cumhurbaşkanı Başbakan olduklarında (2002/7) sayılı bir genelge yayınladılar. Yine Alev Hanım bunu anımsayabilir belki. Bütün bakanlıkların -kadındı o zaman sorun ama- hem kadına hem çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi konusunda eğitim verilmesi, toplumsal cinsiyet bakış açısının ve beden bütünlüğü meselesinin öne çıkarılması konusunda bir genelge yayınladılar. Bu genelge...

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Mobbingle alakalı...

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Hayır hayır değil, söylediğim konuyla alakalı bir genelge.

Bir yıl sonra biz bu konuda bir araştırma yaptık, ne yazık ki bakanlıklar bu genelgeyi yaşama geçirmemiş durumdaydılar. Bir ya da iki bakanlık bu konuyla ilgili çalışma yapmış görünüyordu. Bu çok önemli. Bu, cezaların artırılmasından çok daha önemli arkadaşlar. Önemli olan cezaların uygulanması meselesidir. Eğer biz izleme konusunu, izleyerek ihmali olanların idari ya da adli kovuşturmalarla en azından uyarılmaları konusunu -cezalandırılmaları deyimini kullanmak istemiyorum ama- yeterince yerine getiremezsek bu alanda başarılı olmamız da mümkün değil. Bugün özellikle idam meselesi üzerinden koparılmakta olan kavganın ya da -kavga demeyeyim gürültü diyeyim- gürültünün de bir insan hakkı ihlaline karşı tutum alalım derken bir başka insan hakları ihlalini davet etmek niteliği taşıdığından, sorunun bu biçimde çözülemeyeceğini bizim hepimizin, bütün partili arkadaşlarımızın -hangi partiden olursa olsun- ve bugün yasa yapma gücünde olan Parlamentonun bunu mutlaka hatırda tutması gerekiyor. Yani biz insanı seviyoruz, insana değer veriyoruz, insanın temel haklarının korunmasını amaçlıyoruz. İnsan haklarını korurken başka bir hak ihlaline... Arkadaşlar hep ifade ettiler, ben öyle anladım, doğru anladım zannediyorum: "Hadıma karşıyız, bu, vücut bütünlüğüne müdahaledir." Ama bunun dışındaki bir çözüm için de bu çözümün ancak rızaya bağlı -ki o bile tartışmalıdır kanımca- olarak gündeme gelebileceğine" işaret ettiler.

Yine Sayın Aydın'a atıfla ifade etmek istiyorum. Bizdeki temel sorunun, sorunları çözememe noktasındaki ana sorunun esas gizleme, ayıp bulma noktasından tırmandığını düşünüyorum.

Arkadaşlar, biz kendimiz kadınlar, kadın arkadaşlar, buradaki arkadaşlar hepimiz kendimize soralım: Hepimizin uğradığı bir taciz vardır, bu tacizi söyleyebildik mi, söyleyebilir miyiz, paylaşabilir miyiz? Ne zamandan beri söylenir hâle geldi? 2000'li yıllardan itibaren söylenir hâle geldi. Kadınlara dedik ki: "Siz eğer bir cinsel saldırıyla -taciz, tecavüz her neyse- karşılaşmışsanız suçlu siz değilsiniz, suçlu bunun eylemcisi, onun için utanmayın utanılacak bir şey yok, siz davet etmiş değilsiniz." Annelere de çocukları herhangi bir biçimde istismara uğrayan anne, baba, büyükanne, büyükbaba her kimse... "Yakınları" dediniz değil mi, öyle ifade ettiniz? 2 kişi bilir ama 3'üncü kişi de bilir. Neden bilir? Çocuğunun başına ne geldiğini hisseder insan. Evimde bir kedi var, kedimin nasıl hastalandığını, hasta olup olmadığını bile hissediyorum. Bir çocuğun durumunu hissetmemek mümkün mü? Bunu söylemediğiniz, bunu ayıp diye gizlediğiniz anda işte orada sorun başlıyor. Peki, buna karşılık yapılacak şey ne? Buna karşı önleme mekanizmalarının ve tedavi mekanizmalarının, sadece önleme değil hem önleme hem de onu tedavi etme mekanizmalarının yükseltilmesi. Evet, çok doğru bir şey çocuk izleme merkezleri, adliyelerde çocukların ifade vermelerinin olanaklarının daha iyiye dönüşmüş olması, bütün bunlar iyi şeyler. Şimdi biz bir problemi tartışırken -benim Parlamentoda gördüğüm, partiler arasında gördüğüm sorun bu- birbirimizi taraf gibi görerek sanki bir konu üzerinde hep birlikte bir şeyi iyileştirmeye doğru götürmek için değil, sanki birimiz öbürünü eleştiriyormuşuz gibi bir bakış açısıyla hareket ediyoruz. Öyle değil arkadaşlar. Hepimizin çocuğu, hepimiz, kendimiz kadınlar olarak veya erkekler, hepimiz bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz ve bir toplumsal olayın engellenmesi, ona karşı bütün toplumun güç birliği yapmasıyla olanaklıdır. Şimdi bakın, başka sorunlar var. Bu konu tartışılıyor. Örneğin Mor Çatı bazı önerilerde bulunmuş, bakmışsınızdır muhakkak ilgili arkadaşlar. Onlar nereden bakmışlar? Diyorlar ki: "Sorunu çözmek için cinsel suçlardaki cezasızlığı ortadan kaldırmak gerekir." "İyi hâl indirimlerini doğru değerlendirmek gerekir." diyorlar. "183 hattını bir yardım hattı gibi değil, çözüm yaratan bir hat gibi kullanmak gerekir." diyorlar. "Cinsel şiddet kriz merkezleri kurulsun." diyorlar. Çok önemli bir saptamaları var, benim değil bu saptama onların. Diyorlar ki: "Hadım, cinsel suçun cezasız kalmasıdır. Cinsel suçlarla tedavi edilecek hastalık gibi mücadele etmek, faillerin cezai sorumluluğunu, devletin cinsel saldırıyı önleme yükümlülüğünü ortadan kaldırmak demektir." diyorlar. Sivil toplum diyor ki: Devlet bu işi sen çözeceksin ama cezalarla değil, hadım ederek değil, biraz önce ifade etmeye çalıştığım noktadan. Diyorlar ki: "Zina nereden çıktı? Yetişkinler arasındaki rızaya dayalı bir cinsel ilişki zina olamaz, boşansınlar." Öyle demedik mi o yasalar kalkarken? Kadın hareketi de buradaki Parlamentodaki milletvekillerimiz de bunda birleşmedik mi? Zinanın bir suç olmaktan çıkarılması konusunda Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra dedik ki: "Evet doğru, insanlar eğer başkasıyla birlikte olmak istiyorsa boşansın." Bu aileye karşı bir suç. Aile birliğini koruyamazsanız, ne yaparsınız, o birliği bozarsınız. Bozmanın da yolu ne? Gider, resmen boşanırsınız. Başka bir tercihiniz varsa ya da affediyorsa o da kendi bilecekleri bir şey, kendi anlayışlarıyla ilgili bir şey. Bu sebeple onlar diyorlar ki: "Çocuk susar, biz susmayacağız, siz de susmayın, Parlamento da susmasın."

Sevgili arkadaşlar, benim kanaatim mevcut yasalarımız yeterince ağır. Eksik olan, tamamlanması gereken şey bir bilinç yaratmak, önleme mekanizmalarını, koruma mekanizmalarını ve tedavi mekanizmalarını... Çocuk izleme kurullarının yirmi yedi yerde olduğu söylendi değil mi.

FATMA BENLİ (İstanbul) - 28 ilde, 31 tane.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - 31 ama bir yerde 1'den fazla denildi galiba, öyle ifade edildi. Bunları 81 ile dağıtmak durumundayız değil mi, bakanlıklar kendisine böyle bir görev almak durumunda. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığa el ele vermek durumunda, koordineli çalışmak durumunda, aynı zamanda Adalet Bakanlığı da koordineli çalışmak durumunda. Böyle bir sorumluluk ağımız varken başka yollara yönelmenin ben doğru olmadığı inancındayım.

Konuşmamı uzattığımın farkındayım, birkaç nokta daha vardı ama bunlardan vazgeçeceğim, bir tek şey söylemek istiyorum: Demokratik kitle örgütlerimizden çocuk alanında çalışan, çocuk istismarı alanında çalışan mesela, benim hemen elimin altına üç isim var: Avukat Hatice Kaynak, Avukat Türkay Asma, Doktor Bahar Kansu ve bir dolu isim. Bu arkadaşları da burada dinleyelim. Başka bir gözü... Hatta arkadaşlarla birlikte dinleyelim çünkü onlar da bu alanda çalışıyorlar.

Keşke, beni bağışlayın bir eleştiri diye söylemiyorum, aynı dönem, 23'üncü Dönem ya da 24'üncü Dönem bu işe emek vermiş diğer partilerin vekillerini de buraya getirseydik, onları da dinleseydik hani deminki eleştirilere uygun bir durum olmazdı.

Son sözüm, kadın arkadaşlarımız, özellikle Osmaniye'deki şehit sayısının çok yüksek olmuş olması karşısında esas olarak şehit ailelerini ziyaret için program yapmışlardı, onlara "Bizim komisyonumuz var, o sebeple biz komisyon çalışmasına katılacağız." demeleri zordu. Gün sonra belli oldu, o sebeple burada yoklar. Onların mazeret nedenini de sizinle paylaşmak istedim.

Teşekkür ederim.

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) - HDP'li arkadaşlar da...

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Onları bilemem, onları bilemem. Ben kendi partili arkadaşlarımla ilgili söylüyorum, onların mazereti benim sorumluluğumda olan bir mazeret değil doğal olarak.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Geç bir bildirim yani.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Evet, geç bir bildirim. Geç olduğu için belki onlar... Bir de sayıları çok az zaten organize olamamış olabilirler.

Çok teşekkür ederim.