KOMİSYON KONUŞMASI

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Plan Bütçe Komisyonu mensubu arkadaşlarım, sevgili bürokratlar, sayın basın; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2015 yılı bütçesinin daha başlarken olumlu ve verimli bir tartışma içinde, karşılıklı anlayış içerisinde ve muhalefetin görüşleri ve düşüncelerinin de değerlendirildiği verimli bir çalışma olmasını temenni ediyorum.

Şimdi, tabii, söylenecek çok şey var. Sayın Bakanın sunuşu üzerine söyleyeceklerimiz var, ekonominin genel değerlendirmesi üzerine söyleyeceklerimiz var, bütçeye ilişkin söyleyeceklerimiz var, Sayıştay raporlarına ilişkin söyleyeceklerimiz var. Bunların hepsini yirmi dakika içinde toparlamak çok mümkün değil ama elimden geldiği kadar sistematik bir biçimde anlatmaya çalışayım.

Şimdi, Sayın Bakanım, öncelikle şunu tartışmak istiyorum: Siz kendi sunuşunuzda da bunu zaten yazmışsınız, söylemişsiniz, burada da bize anlattınız. Gerçekten dünyanın içinden geçtiği konjonktür ve gitmiş olduğu nokta, Türkiye gibi kırılganlığı yüksek olan, ciddi dış finansman ihtiyacı olan ülkeler için çok sıkıntılı bir döneme işaret ediyor. Aslında bu dönem öncelerde başladı. Belki 2007, 2008'den sonra başlayan bir dönemdi fakat zamana yayıldı. Ve biz kısa süreli sert inişler ve sert çıkışlardan sonra bu konjonktür içinde akmaya devam ettik. Ve öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki süreç, geçmiş olduğumuz dönemden çok daha zorlu geçecek. Çünkü paranın yönü değişiyor. Bu çok açık ve net. Federal Reserve'ün likidite verme işlemlerinin sonuna geldik. Önümüzdeki seneden itibaren faiz oranlarını artıracak. Ve Avrupa Merkez Bankasının piyasaya verdiği likiditenin Amerika'nın faiz artırımının piyasadan çektiği likiditeyi karşılamaktan ve telafi etmekten uzak olduğu açık. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemin para açısından, ucuz para açısından sıkıntılı olduğumuz bir dönem olduğu çok açık. Bunun sonucu olarak dünyadaki büyüme oranlarının da hızla aşağıya doğru revize edildiğini görüyoruz. Hem gelişmiş ülkeler hem gelişmekte olan ülkeler açısından böyle bir dönemin ortada olduğu çok açık. Dünyada büyüme oranlarının, IMF'nin ve OECD'nin yapmış olduğu tahminlerin de sürekli aşağıya doğru revize edildiğini görüyoruz.

Yine, aynı şekilde, dış ticaretin yani dünyada ülkelerin yapmış oldukları ihracat ve ithalat miktarlarındaki artış hızlarının da kriz öncesi seviyenin çok çok altında olduğunu ve düşmeye devam ettiğini görüyoruz. Yani böyle bir konjonktürdeyiz biz ve bu konjonktür devam edecek. Yani 2017, 2018... Kimi ekonomistler bunun bir on yıl daha devam edeceğini söylüyor ama en ılımlı, en iyimser tahminlerin bile 2018-2019'a kadar böyle bir toparlanmanın dünyada olmayacağını söylüyor.

Şimdi, böyle bir tablo var. Şimdi böyle bir tablo tabii ki Türkiye'yi etkiliyor. Şimdi, Türkiye'nin önünde -çok üzülerek söylüyorum, geçen sefer de söyledik ve söylediklerimiz çıktı, söylediğimiz her şey kayıtlardadır- hem büyüme konusunda hem istihdam konusunda hem cari açık konusunda hem de enflasyon konusunda aslında konulan hedeflerin çok iyimser kaldığını söylemiştik biz ve bunların tutmayacağını söylemiştik, nitekim öyle oldu. Şunu anlayabiliyorum: Yani Hükûmet bir beklenti yönetiyor ve beklentiyi yönetirken mümkün olduğu kadar ılımlı ya da mümkün olduğu kadar iyimser olmak durumunda çünkü ekonomide beklentiler önemli. Beklentiyi nasıl şekillendirirseniz, nasıl şey yaparsanız piyasa da ona göre tepki veriyor, sinyal veriyor. Yani piyasaya sinyal veriyorsunuz ve siz piyasadan tepki alıyorsunuz ama gerçeklikle bağınızı kopardığınız zaman, o zaman kimse koyduğunuz hedeflere inanmıyor. Kimse koyduğunuz hedeflere inanmadığında, hedefi bir yerinden yakalayamadığınızda insanların algılarını ve psikolojilerini bir yere yönlendirme şansınız da olmuyor. Dolayısıyla beklenti yönetmek ile gerçeklikle bağ kurmak arasında o dengenin çok iyi kurulması lazım.

Şimdi, önümüzdeki döneme bakıyoruz. Ben bugünden görebiliyorum, söyleyebiliyorum; geçen sefer de söyledim, aslında siz de bunları çok iyi biliyorsunuz. Yani Türkiye'nin önünde gerçekten düşük bir büyüme dönemi var. Yani ben bir küçülme beklemiyorum. Yani çok olağanüstü şeyler olmazsa Türkiye belki 2009'da olduğu gibi ya da 2001'de olduğu gibi çok sert küçülme dönemleri yaşamayacak ama Türkiye'nin önünde 0 ile 3 arasında bir büyüme dönemi var. Yani 0-3 arasında Türkiye birkaç yıl büyümeyi, belki beş yıl daha büyümeyi taşımak zorunda mevcut veri durumuna göre, mevcut ekonomi modelle. Şimdi, böyle bir tablo var. E bunun doğal sonucu işsizliktir. Şimdi, 2002 yılının sonbaharından itibaren işsizlik oranları yukarı doğru dönmeye başladı. Döndü, bir trend değişikliği oldu ve devam ediyor ve siz sürekli işsizlik rakamlarınızı revize etmek zorunda kalıyorsunuz. Biz her seferinde söylüyoruz: Bu büyümelerle bu işsizliği taşımanız mümkün değil çünkü Türkiye'de yapılan çalışmalar gösteriyor ki her ay 500-600 bin insan istihdam havuzuna giriyor, iş talep ediyor. Yani yüzde 3'lük büyümeler gelişmiş bir ülke için, olgun bir ekonomi için çok iyi büyümelerdir ama Türkiye gibi genç işsizliğin olduğu, genç nüfusun olduğu bir ülke için taşınabilir değildir. Yüzde 4,5-5 büyümelisiniz ki işsizlik ancak sabit kalabilsin. Böyle de bir tablo var. Enflasyonda yeniden çift haneye yaklaşan, belki çift hanenin üzerine çıkan bir dönem yaşadık. Belki tutmayan, en fazla tutmayan hedefler enflasyon oldu. Ama enflasyonun yüksek kalmaya devam edeceği bir dönem yine duruyor önümüzde. Yani 6,3 hedefi hiç gerçekçi bir hedef değil ve Türkiye'nin çok yüksek bir dış finansman ihtiyacı var Sayın Bakanım.

Bakın, dünyada çok az ülke var ki gayrisafi millî hasılasının neredeyse dörtte 1'i kadar dış finansmana ihtiyaç duysun. Yani 170-180 milyar dolar civarında vadesi gelen bir dış borç stokunuz var önümüzdeki bir yılda, 50 milyar dolar cari işlemler açığı veriyorsunuz, ikisini toplayın, 230-240 milyar dolar. Yani 800 milyar dolar gayrisafi millî hasıla yaratan bir ekonomi yaklaşık yüzde 25 kadar dış finansman ihtiyacını karşılamak zorunda uluslararası piyasalardan ve giderek küçülen bir pastadan bunu yapmak zorunda. Yani bu konuşmayı mesela iki sene önce yapmış olsaydık, evet, yani 2 trilyon, 3 trilyon dolar ödünç verilebilir fonlar varken bugün bu bahsettiğim hikâye değişikliği ödünç verilebilir fonların çok daha aşağılara indiğini bize gösteriyor. Yani giderek küçülen bir pastadan giderek büyüyen bir finansmanı bu ekonomi yaratmak zorunda ve bu da çok ciddi kırılganlıklar yaratıyor.

Dolayısıyla bütün bunları değerlendirirken yani Türkiye ekonomisine ilişkin orta vadeli bir perspektif vermeye çalışırken ya da yıllık anlamda bir bütçe dizayn ederken bu gerçekliklerin hepsini görmek ve bu gerçeklikle sizin ne kadar ilişki kurabildiğinize bakmak gerekiyor. Şimdi, bu açıdan orta vadeli planlara bakalım yani ortaya koyduğunuz OVP'ye, sadece ayrıntıya girmeden birkaç tane veri üzerinden değerlendireyim: Mesela, büyüme. E biz size demiştik. Yani dünyada bu kadar büyük problem yaşarken Türkiye'nin hâlâ yüzde 5'lik tarihsel ortalamasına denk bir büyüme gerçekleşeceğini söylemek, inanın, gerçeklikle bağın kopması anlamına geliyor. Biz üç sene önce de bunu söyledik, iki sene önce de bunu söyledik, bu sene de söylüyoruz. Yani siz kendi sunumunuzda da diyorsunuz: Dünyada ticaret oranları azalıyor yani ticaret artış hızları azalıyor, büyüme oranları düşüyor ama ne olacaksa Türkiye potansiyele yakın büyüyecek. Yani hiçbir şey olmamış dünyada, hiç böyle bir tablo yok. Dünyada büyüme oranları hiç düşmeyecek, her şey daha iyiye gidecek bir dahaki sene, biz de ne yapacağız? Cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar kaç büyümüşsek ortalama, önümüzdeki sene yine bu kadar büyüyecek. Ya buna kimse inanmıyor yani Hükûmetten başka kimse inanmıyor. Aslında ben Hükûmetin de inandığını düşünmüyorum. Sayın Bakanım, sizin de inandığınızı düşünmüyorum ben buna, çok açık. Yani ekonomiye ilişkin değerlendirme yapan ve bu tabloyu gören hiç kimsenin Türkiye'nin önümüzdeki dönem tarihsel potansiyeline yakın bir büyüme gerçekleştireceğine inanmıyor. Kusura bakmayın, bu hedefler anlamsızdır, şimdiden anlamsızdır. Geçen sene de anlamsızdı ama hiçbir şey olmamış gibi siz şöyle büyüme hedefleri koyuyorsunuz: 4-5-5. Bir önceki yıl 4-5-5, bir önceki yıl 4-5-5, şimdi yine 4-5-5, önümüzdeki sene yine 4-5-5. Bunun hiçbir anlamı yok. Yani beklentiyi yönetmenizi anlıyorum ama bunun gerçeklikle bağını kurun lütfen Sayın Bakanım.

İşsizlik rakamı... Bakın, Türkiye bu seneyi çift haneli işsizlikle tamamlayacak. Biz bunu geçen sene söylemiştik. Türkiye bu büyümelerle bu işsizliği çözemez. Şimdi, Sayın Bakanım, sunuş yaptığınız zaman istihdamdan bahsediyorsunuz, güzel yani istihdamımız artıyor. Diğer ülkelerle örneklerini anlatıyorsunuz, kuruyorsunuz ama "işsizlik" diye bir problemimiz var. Tamam, bu ekonomi geçmişle karşılaştırdığında birim büyüme başına daha fazla istihdam yaratıyor, bunu görüyoruz ama bu ekonomi yüzde 3, yüzde 4 büyümeleri taşıyamaz. Dolayısıyla işsizlik rakamlarını revize etmişsiniz, bu revize yetmez. Önümüzdeki dönem büyüme oranları düşeceği için işsizliğin çift haneli rakamlarda olması kaçınılmaz görünüyor Sayın Bakanım.

Enflasyon... İnanın, belki de hiç savunamayacağınız alandır burası. Buraya Merkez Bankası da geldi, biz Merkez Bankasına da söyledik. Yani biz ne söylersek söyleyelim bunların hiçbir anlamı yok. Ya, bir şey söylüyoruz, diyoruz ki, bakın, ekonominin gerçekleri böyle düşünmenizi gerekli kılıyor, bunlar anlamsız. Ama mesela Merkez Bankası ve Sayın Hükûmet bu hedeflerde hiç revizyona gitmiyor ama en sonunda dediğimiz yere geliyorsunuz. E şimdi yine iddialı bir hedef var önümüzde: 6,3. 6,3 enflasyon hedefini tutturmak mevcut koşullarda imkânsız Sayın Bakan. Yine önümüzdeki sene geleceğiz, burada oturacağız, konuşacağız, yine aynı şeyleri söyleyeceğiz, yine bizim dediğimiz olacak. Yani kimse buna inanmıyor.

Bakın, kur hedefi... Yani şimdi Sayın Bakan da söyledi, 2014 ortalaması 2,18, 2015 2,37. Yani Türk lirası reel olarak değerlenecek 2015'te ortalama. Şimdi, küresel koşullarda finansal likiditeye ilişkin bir problemin olduğu yerde Türk lirası nasıl değerlenecek ben bunu anlamıyorum. Yani ne olacak da Türkiye'ye yabancı sermaye akacak? Bu kadar çok kırılganlıkları olan, bu kadar çok finansman ihtiyacı olan bir ülkede Türk lirası neden değer kazanacak? Yani bizim bilmediğimiz başka bir yerden bir beklentiniz mi var? Yani Türkiye'ye ciddi miktarda kaynak girişini neye dayanarak söylüyorsunuz ki ulusal para değer kazanıyor? Eğer ulusal para değer kazanmayacaksa değer kaybedecekse -ki böyle bir konjonktürde bu daha muhtemeldir- o zaman enflasyon hedefini nasıl tutturacaksınız? Biz biliyoruz ki kurlardan enflasyona geçişkenlik etkisi 0,15 puan ve önümüzdeki dönem bu finansman ihtiyacı çerçevesinde Türkiye'den -bırakın kaynak girmeyi- kaynak çıkma ihtimali muhtemel. Şimdi, böyle bir patikada kur hedefini tutturmak çok imkânlı gözükmüyor, çok mümkün gözükmüyor, enflasyon hedefini tutturmak da mümkün gözükmüyor.

Yine, yurt içi talep... Şimdi, bakın, bu sene yüzde 3,3 büyüyeceğinizi söylüyorsunuz, seneye bu büyümeyi artırıyorsunuz. Yani copy-paste yapmış gibi, bir önceki planda, bir önceki OVP'de olduğu gibi, yani yurt içi talepte bir canlanma bekliyorsunuz bu büyümeyi tutturabilmek için. E, yurt içi talep canlanıyorsa -yurt içi talep yurt içi arzdan- arz ile talep arasındaki dengeyle ilişki kurduğunuz zaman, yani yurt içi talebin daha cansız olduğu yerde enflasyon hedefi 2 katı şaşıyorsa, yurt içi talep arttığında bu hedef ne olacak da enflasyon düşecek? Ben bunu anlayamıyorum.

Yine, kamu fiyatları; doğal gaza ve elektriğe yapılan yüzde 9'luk zamma ilişkin basın toplantısında kamu fiyatlarını tutabildiğinizi, ancak bu kadar tutabildiğinizi söylemişti Sayın Hükûmet. Önümüzdeki dönem kura ilişkin gelişmelerle paralel olarak kamu fiyatlarında da ciddi artışların olacağını bekliyoruz. Böyle bir konjonktürde enflasyon hedefinin tutması da imkânsızdır.

Şimdi, bakın, aynı şekilde, ihracat ve ithalat hedefleri; yani 160 milyar dolar ihracattan -ki geçen sene OVP'de 166 olarak koymuştunuz bunu, 6 milyarlık bir aşağıya doğru revizyon var- 203 milyara çıkacaksınız, ithalatınız da dönem sonunda 297 olacak. Mevcut küresel koşullarda bu da çok mümkün gözükmüyor. Yine bunları oturacağız, hep beraber konuşacağız.

Cari işlemler açığının millî gelire oranında bir iyileşme var, başta kurguladığınızın altında; güzel, olumlu bir gelişme ama 2017 sonunda bile hâlâ yüzde 5'in üzerinde cari işlemler açığını öngören bir ekonomik politikanız var. Bu oran az bir oran değil. Türkiye'ye benzeyen, Türkiye'yle karşılaştırılabilir ülkelere göre baktığımız zaman bu miktar hâlâ çok yüksektir. Dolayısıyla, bizim önümüzde şöyle bir durum var: Büyüme oranlarının düşeceği, işsizliğin yükseleceği, fiyatlar genel seviyesinin yüksek kalacağı ama cari işlemler açığının da yeterince düşmeyeceği, dolayısıyla Türkiye'nin dış kırılganlıklarının da kabak gibi ortada olduğu bir dönem var. Şimdi, böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu anlamda baktığımız zaman OVP hedefleri çok anlamlı değil. Peki, böyle bir tablomuz varsa...

Öncelikle şunu da söyleyeyim: Gerçi Sayın Türeli bununla ilgili açıklamalarda bulundu ama ben de bir üzerinden geçeyim. Şimdi, Sayın Bakanım, bu OVP ve Hükûmetin 2017'ye, 2018'e kadar koyduğu hedefler aslında bir şeyi de itiraf ediyor; bizim 2023 hedeflerini tutturmamız imkânsız. Lütfen bunu artık itiraf edin. Biraz önce söyledim, gerçeklikle bağı kopan hedeflere insanlar inanmaz olur bir müddet sonra. Yani yılda yüzde 12 büyüyecek ki Türkiye bundan sonraki dönemde ya da kur varsayımlarıyla oynadığınız zaman yüzde 8-9 büyüyecek ki bu hedeflere ulaşmış olsun. Dolayısıyla, bu OVP aslında bunun da artık gerçekleşmeyeceğini önümüze koyuyor, bu itirafı da bu OVP'den görüyoruz.

Şimdi, böyle bir tablo varsa eğer önümüzde Sayın Hükûmet ne yapabilir, Sayın Maliye Bakanı ne yapabilir? Önümüzde böyle bir ekonomik tablo var, maliye politikasını nasıl tasarlamayı beklersiniz? 2 seçeneğiniz var. Ya diyeceksiniz ki: "Türkiye'de işsizlik oranları yükselecek, büyüme oranları düşecek, kırılganlıklar yüksek, o zaman ben istihdam ve büyüme dostu bir maliye politikası tasarlayayım." Bu bir tercihtir ya da diyeceksiniz ki: "Türkiye'nin çok yüklü miktarda dış finansmana ihtiyacı var, bu dış finansmanı ben nereden bulabilirim, nasıl bulabilirim? O zaman yabancı yatırımcıya sinyal vereyim. Madem ekonomide bu kadar çok kırılganlıklar var, o zaman bu kırılganlıkların mümkün olduğu kadar az olmasına yönelik bir maliye politikası sinyali vereyim ki Türkiye'ye hâlâ kaynak akışı devam etsin." Bir siyasal tercihle karşı karşıyasınız aslında. Tek başına bir ekonomik tercih de değil bu, bu bir siyasal tercih çünkü bütçeyi bu şekilde kurduğunuzda geniş toplumsal kesimlere ilişkin başka bir şey söylüyorsunuz, öbür şekilde kurduğunuzda başka bir şey söylüyorsunuz. Şimdi, böyle bir patikada bu büyümenin biraz daha istihdam dostu, biraz daha büyüme dostu olmasını beklersiniz yani Türkiye'nin temel yapısal sorunlarına kaynak aktaran bir bütçe olarak dizayn edilmesini beklersiniz.

Şimdi, bakalım, önce 2014 yılı bütçe büyüklüklerine gelelim. Şimdi, 2014 yılı bütçesinde yaklaşık 10 milyarlık bir iyileşme var; 8,9 milyar. Yani bağıtladığımız, bağladığımız bütçeye göre 9 milyar daha az bir bütçe açığıyla karşı karşıyayız. "Peki, bu nereden gerçekleşmiş, nereden sağlanmış?" diye baktığımız zaman, giderlerde 12 milyar bir iyileşme var ve bunun da aslında 11,4 milyarı sermaye giderlerinden kaynaklanıyor. Memnunuz, biz sosyal demokrat bir parti olarak memnunuz. Bunu zaten söylemiştik, geçen sene demiştik ki: "Bakın, siz bu büyüme oranlarını tutturamazsınız, kamunun daha fazla yatırım yapması lazım, kamunun daha fazla altyapı yatırımı yapması lazım. Çıkaralım, sermaye giderleri bütçesini yükseltelim, biz de muhalefet olarak destek vereceğiz." Siz "Hayır." dediniz ama ne oldu? Sermaye giderleri bütçesini 11,4 milyar artırdınız, daha fazla yaptınız ama bu, bütçenin şeffaflığı ve öngörülebilirliği ilkesine aykırı oldu. Biz isterdik ki getirin, bütçeyi burada bağlayalım, ona göre harcayın. Bunu yapmalıydınız. Dolayısıyla, burada ciddi bir problem olduğu anlaşılıyor. Gelirler açısından baktığınız zaman da gelirdeki iyileşmenin aslında vergi dışı gelirlerden kaynaklı bir iyileşme olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla, bu da çok sürdürülebilir değil. Zaten 2015 yılı bütçesindeki vergi dışı gelirleri yeniden olması gereken yere koymuşsunuz bu açıdan baktığınız zaman, yani bir defalık bir vergi dışı gelir iyileşmesiyle sağlanmış bir bütçe.

Şimdi, gelelim 2015 yılı bütçesine. Şimdi, Sayın Bakanım, 2015 yılı bütçesinde verdiğiniz rakamlar üzerinden yapmış olduğum hesaplamada faiz dışı giderlerdeki artış yüzde 5,2 civarında, enflasyon hedefiniz 6,3; büyüme hedefiniz 4; nominal olarak üst üste koysanız bile yüzde 10'un üzerinde bir artış olmasını beklerdik ama siz bunu yapmak yerine gider artışlarını reel olarak aşağıda tutmuşsunuz yani bütçeyi harcama kalemleri olarak daraltmışsınız. Yani bütçenin harcamaları aslında geniş toplumsal kesimlerin gelirleri demek. Kamunun bütçe gider harcamalarını kısması geniş toplumsal kesimlerin gelirlerinin daralması demek. Yani burada bir daraltıcı bütçe uygulaması söz konusu. Ne diyorsunuz? "Personel giderlerini yüzde 8,6 artırıyorum." diyorsunuz. Peki, enflasyon 6,3; o da tutarsa, büyüme 4; yüzde 10'un üstünde ama siz personel giderlerini yüzde 8,6 artırdınız. O zaman şu soru cevaplanmaya muhtaç: 1) Personel mi çıkaracaksınız? Eğer hayırsa enflasyonun altında ücret zammı mı yapacaksınız?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Eğer hayırsa enflasyon artı reel büyümenin altında ücret zammı mı yapacaksınız? Yani burada işçiler, memurlar, kamuda iş yapan, kamuda çalışan ücretliler merak ediyorlar; bu kadar az bir personel artış ödeneği ne anlama geliyor? Bu bir.

Kaldı ki biraz önce anlattığım çerçeve içerisinde ben personel harcamalarının artmasını beklerdim ki ekonomide talep oluşsun ve ekonomi daha büyüme patikasına girsin.

İkinci bir nokta sermaye giderleri Sayın Bakanım, yüzde 16,8; düşürmüşsünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Evet, ilave süre veriyorum Sayın Sarı.

Buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - 2014 yılının sonunda gerçekleşme gideri olarak 48,1 milyar koyuyorsunuz yani "Devlet 50 milyar liraya yakın sermaye harcaması yapacak." diyorsunuz, bu yılın sonunda 41 milyar yapacak, 2015'te. Yani 8 milyar indiriyorsunuz. Peki, neden? Yani devletin daha fazla yatırım harcaması yapması gereken bir iklimde niçin sermaye harcamalarını düşürüyorsunuz? Eğer şunu yapmak istiyorsanız bunu buradan ilan edin, deyin ki: "Ya, biz buraya 41 koyduk ama 50-55 milyar yapacağız, önümüzdeki sene gelince göreceksiniz." Ya, bunlara gerek yok, bunları bütçeye koyun, biz de destek verelim, oy birliğiyle çıkar bu kalemler. Biz devletin yatırım harcaması yapmasını isteriz orta ve uzun dönemde büyüme olanaklarını iğdiş etmemek için, biz buna hazırız.

Son söz olarak bu bütçeyle ilgili söyleyeceğim şey şudur Sayın Bakanım: Bu bütçe tıpkı daha önceki bütçelerde olduğu gibi -yani sadece bu bütçeye özgü bir durum değil bu, bundan önceki bütçelerde de aynı şey vardı- bütün bu konjonktürü, bütün içinden geçtiğimiz bu dönemi görmeyen, yok sayan, sadece istikrar odaklı yani "Bu ekonomide dış finansman akışı devam etsin kardeşim, bu ülkeye para gelmeye devam etsin, ben bu bütçemi sıkmaya devam edeceğim." mantığıyla kurgulanmış bir bütçe.

Şimdi, buradan şunu soruyorum Sayın Bakana: "IMF'yi gönderdik." diyorsunuz, çok güzel. 2001 yılında IMF destekli bir istikrar programı uygulanıyordu, sonra siz iktidara geldiniz, 2005'te bu stand-by sona erdi. O stand-by'ın bir mantığı ve anlamı vardı, "Ekonomide yangın var ve sinyal vermek zorundayız." Sonra siz dediniz ki: "Ya, bütün taşlar daha yerine oturmadı, bir stand-by daha yapalım." "Tamam." dedik, 2008'e kadar getirdiniz, 2008'den sonra dediniz ki: "Biz IMF'yle..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarı, lütfen toparlayınız.

Buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - 2008'den sonra dediniz ki: "Biz IMF'yle anlaşmayacağız. Yollarımızı ayırıyoruz. Borçlarımızı ödedik. IMF güle güle." Ama o politikaları, 2001'den beri kurgulanagelen istikrar odaklı, yapısal sorunların çözümlerini hep öteleyen politikaları uygulamaya devam ettiniz. Bu bütçe de onu gösteriyor, bu bütçe de yine istikrar odaklı bir bütçe tıpkı daha önceki bütçelerde olduğu gibi, yapısal sorunları merkezine alan ve bunlara çözüm bulmaya çalışan bir bütçe ve bir ekonomi politikası değil. Siz de şikâyetçisiniz. Mesela on iki yıldır iktidardasınız, on iki yıl boyunca bir vergi reformunu bu Hükûmet niye düşünmüyor, niye yapmıyor, niye getirmiyor? Bu ülkenin yapısal sorunlarını merkezine alan orta ve uzun ölçekli politikalar üreten ve buraya kaynak aktaran bir politika anlayışını niye hâlâ bu toplumun önüne getirmiyorsunuz? Dolayısıyla, bu bütçelerden bu anlamda fazla bir şey çıkmaz.

Son bir iki şey söyleyeceğim, Sayın Başkan, sabrınıza sığınarak. Sayın Bakan da biliyorsunuz süresini çok aşarak bir sunum yapmıştı. Ben de bir parça daha zaman isteyerek iki şey daha söyleyeceğim.

Şimdi, Sayın Bakanım, tehlikeli bir şey söylüyorsunuz, zaman zaman sizin söylemlerinizden de görüyorum, Türkiye orta gelir tuzağıyla ilişkilendiriliyor. Şimdi, bakın, Türkiye orta gelir tuzağına düşmüş bir ülke değil, orta gelir tuzağı bambaşka bir şey. Türkiye'de hâlâ yatırım harcamalarının büyümeyi uyarma duyarlılığı çok yüksek. Türkiye'nin sorunu, yatırım yapamaması ve bu yatırımlarını sağlam tasarruflarla finanse edememesidir. Dolayısıyla orta gelir tuzağı başka bir tartışmadır. Türkiye düşük büyümektedir, büyüme oranları düşmüştür ama orta gelir tuzağında değildir, buraya sığınmayalım. Türkiye'nin yapması gerekenler var, Türkiye'nin gitmesi gereken bir nokta var, Türkiye'nin potansiyeli var, yeter ki ekonomik politikaları doğru bir şekilde dizayn edelim.

Peki, ne yapmalı? Sorumlu muhalefet anlayışımın bir gereği olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Müsaade ederseniz bir iki cümle de bununla ilgili kurayım.

BAŞKAN - Evet, bir dakika daha vereyim ben ilave süre size.

Buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bir dakikada ne yapmamız gerektiğini anlatamam ama birkaç dakika daha verebilirseniz anlatabilirim.

BAŞKAN - Size iki dakika vereyim.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sayın Bakanım, Türkiye ekonomisi bir yol ayrımında, biz ülke olarak da bir yol ayrımındayız. Bizim, ekonomik politikalarımızı ciddi şekilde sorgulayıp farklı bir yöne doğru taşıma gerekliliğimiz vardır. Borç üreten, dış finansmana dayalı, istikrarsız bir büyümeye ve yeterince istihdam üretmeyen, Türkiye'nin kaynaklarını görmeyen, "inclusive growth" dediğimiz, herkesi içselleştirmeyen bir ekonomi anlayışıyla Türkiye bir yere gidemez.

Bakınız, geçmiş dönemde şu tartışmaları yaptık: "Gaza çok bastık.", "Frene çok bastık." Bazı bakanlar dedi ki: "Çok gaza bastık." Bazı bakanlar dedi: "Çok frene bastık." Birileri de kalktı, dedi ki: "Gaz, fren tartışması varsa şoförde sorun vardır. Şoförü değiştirelim, Sayın Başbakanın yerine başka bir partiden başbakan olsun." Şimdi ben daha iddialı bir şey söylüyorum bakın Sayın Bakanım: Şoförü değiştirmek de yetmez. Biz 80 model arabayla gidemeyiz, arabayı değiştirmek zorundayız. Dolayısıyla, ekonomik modelin kendisini tartışmak zorundayız, tıkanan yönlerini aşmak zorundayız, nerelerde bir problem varsa buralara radikal müdahaleler etmek zorundayız ama bu, hâkim paradigmanın içinde kalarak değil, onun dışına çıkarak, onun dışından bakarak ancak mümkün olabilir.

Şimdi, biz yıllardır size şunu söyledik, dedik ki: "Bu ekonomi cari eşlemler açığı yaratıyor. Bu sürdürülemez." Ama Sayın Hükûmetin bakanları hep şunu söylediler: "Cari işlemler açığı finanse edilebildiği sürece sorun yoktur." Zaman kaybettik bu süreçte. Ama nereye geldiniz? dediniz ki: "Bu, sürdürülebilir değil. Cari işlemler açığı yapısal bir sorundur, bununla ilgili adım atmak gerekir. İşte, girdi sistemi, yerel tedarik sistemi..." Ama bir gelişme yok, olmuyor. Yani yeni bir ekonomik anlayışla ekonomik problemleri ele almaya ihtiyacımız var.

Biz muhalefet partisi olarak bu konuda yapabileceğiniz bütün çalışmalara katkı sunmaya hazırız. Getirin önümüze, Türkiye ekonomisinin dışa olan bağımlılığını azaltan, insan ve üretim odaklı ne varsa bunların hepsine samimi bir şekilde katkı koymaya hazırız diyorum, bu bütçeyi de bu şekilde yeniden değerlendirmenizi diliyorum. En azından şimdi olmasa bile bir sonraki çalışmalarımızda inşallah bu katkılarımızı da alırsınız diye düşünüyorum.

Bütçenin Türkiye'ye hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sabrınız için de teşekkür ederim Sayın Başkan.