KOMİSYON KONUŞMASI

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Ben de bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum, iyi bir çalışma diliyorum hepimiz için.

Öncelikle ben bu alt komisyonda esas bir yedek üye gibi çalıştım, daha sonra -şimdi- asil üye durumuna geçtim. Çalışmaların bir bölümüne o sebeple katılamamıştım ancak ağırlıklı bir bölümünü de -katılmaya- izlemeye çaba gösterdim. Bu anlamda hem Değerli Başkan Atay Bey'e hem Ahmet Bey'e, uzman arkadaşımıza hem de komisyonumuzun diğer üyelerine çok teşekkür ediyorum. Çok uyumlu, son derece verimli bir çalışma oldu. Bu çalışmanın verimliliğinde Atay Bey'in bu konudaki birikiminin de ciddi bir katkısı oldu. Esas olarak demin kendisinin de ifade ettiği "Sorun yok, mağdur var ve biz o mağdura insan hakları temelinden yaklaşmak durumundayız." yolundaki saptamasıyla, böyle bir bakış açısıyla yüründü. Ben bu yanıyla hem çalışmanın verimli olduğu hem raporumuzun da son derece ayrıntılı olduğu inancındayım. Ancak birkaç önerimi son bölüme eklemeye çalışmıştım. Burada özellikle alandan arkadaşlarımızın olması nedeniyle sadece başlıkları üzerinden birkaç noktayı bilgilerine sunmak istiyorum yani gereksinim gibi gördüğümüz, bugün eksik kaldığını düşündüğümüz hangi konular var.

Birinci sırada barınma merkezlerinin sayısının yetersizliği konusuna atıf yapmaya çalıştım. Raporda da yer alan bilgilere göre 3 milyon 424 bin 237 Suriyeli şu anda Türkiye sınırları içinde yaşıyor, raporun hazırlandığı tarih itibarıyla. Bunlardan sadece 235 bini yani yüzde 8'i barınma merkezlerinde bulunuyor. Özellikle barınma merkezlerinin önemli bir bölümünün çadır biçiminde kurulmuş olması da hem kadınlar yönünden hem çocuklar yönünden -aslında belki böyle bir ayrıma gerek yok- çadırın yarattığı sorunlar kadın, erkek, çocuk hepsini derinden ilgilendiriyor.

Biliyorsunuz, bu süreç içinde barınma merkezlerinin bazılarında cinsel taciz, tecavüz gibi olaylar oldu, mahkemeye yansıdı. Bunun nedenlerini görüştüğümüz arkadaşlar çadır yapısının özellikle bu tür ilişkileri tahrik edici, teşvik edici ya da görünmezliğini sağlayıcı bir durum yarattığına dikkat çekmişlerdi. Bu sebeple, devletin bütün olanaklarının barınma merkezlerini daha insani koşullara doğru çekmelerinin yararlı olacağı, bu konuda herhâlde Bakanlığın da yapacağı çalışmaların önemli olduğu inancındayım.

Tabii başka bir sorun da kamplar dışında yaşayanların karşılaştıkları sorunlar. Son derece kötü merkezlerde yaşadıklarını biliyoruz.

Biz fazlasıyla o tür bir ziyaret yapamadık değil mi Atay Bey?

ATAY USLU (Antalya) - Altındağ sadece.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Evet, sadece Altındağ'ı izledik. Gerçekten koşullar çok kötü. Yani bizim yurttaşlarımızın terk ettiği evlere gidip yerleşiyorlar. Sırf bunu bile düşündüğümüzde açık bir ihlalle karşı karşıya olunduğu görülebilir.

Diğeri refakatsiz çocuklar sorunu. Bununla ilgili, raporumuzda Almanya örneği var; doğrudur, gerçektir ama Türkiye'de de -örneğin buraya yazmaya çalıştım- sadece İstanbul'da 25 bin ile 30 bin arası Suriyeli çocuğun refakati olmadığı bilgisi var, yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bir bilgi ve Türkiye genelinde 250 bin Suriyeli çocuğun vasisinin atanamadığı kayıtlara geçmiş durumda. Bu çocuklar hepimizin çocukları yani böyle bakmak gerekiyor ve bu sorunun çözümü konusunda ne üretilebilirse, hep birlikte nasıl bir çözüm yaratabilirsek...

Diğeri ucuz iş gücü olarak mülteciler, daha doğrusu geçici koruma altında olanlar dememiz gerekiyor, mülteci statüsü değil çünkü taşıdıkları statü. Yine, Suriyeli çocuk işçiler sorunu. Çocukların çok sayıda dilendirildiği problemi var, hepimizin de gözlediği, gördüğü bir sorun var.

Ve geri gönderme merkezleri. Biz fazla geri gönderme merkezi ziyareti yapamadık. İki geri gönderme merkezine gittik. Bu her ikisinde de binalar yenilenmişti ve koşullar daha önceki raporlardan farklıydı, gerçekten olumlu koşullar vardı gezdiğimiz ve gördüğümüz geri gönderme merkezlerinde, görebildiğimiz kadarıyla elbette. Fakat bu tür merkezlerin hem yetersiz olduğu hem de koşulların çok elverişsiz olduğu konusunda sanıyorum hepimize de, AKP'ye de CHP'ye de diğer muhalefet partisi arkadaşlarıma, HDP, MHP'ye de şikâyetler geliyor. Bende böyle, bu kadar şikâyet var azından yani böyle bir gerçeklik olduğu, geri gönderme merkezlerinde hem çok uzun kalınmak durumunda kalındığı hem de şartların, sorunun özellikle çocuklu kadınlar yönünden çok ciddi olduğunu görüyoruz. Geri gönderme merkezi olarak âdeta polis karakollarının kullanıldığı gibi bir gerçeklik de var. İletişimin uzun sürdüğü, geçici olarak gözaltına alınmış olan kişilerin uzun zaman gözaltında kalabildikleri ve mağduriyet yaşadıkları -geri gönderme merkezi ile karakolun elbette ki farklı koşulları- böyle bir problem var.

Yine bir önerimiz vardı burada "göç ve uyum bakanlığı ve eğitim gereksinimi" diye. Gerçekten halk ile göç eden kişiler arasında çoğu zaman bir problem de doğuyor. Onların iyi koşullar nedeniyle değil, canlarını kurtarmak için bir başka ülkeye göç etmiş olduklarını unutuyoruz ve âdeta düşmanca bir bakış gelişiyor "Ne arıyorsunuz bizim ülkemizde, bizimle niye bir şeyleri paylaşmak istiyorsunuz?" gibi bir halk anlayışı ortaya çıkıyor. Bu sebeple göç ve uyumun, uyum meselesinin esas olarak bu noktada; halkın, göç eden kişinin hak ihlali sebebiyle göç etmiş olduğu, bu sebeple korunması gereken biri olduğu ve ona anlayış göstermesi gerektiği konusunda eğitim gereksinimi çok güçlü. Bu konuda ben bunun AFAD'la yapılabileceği düşüncesinde değilim. Bu konuda "göç ve uyum bakanlığı" diye bir bakanlığın kurulması bir gereksinim gibi görünüyor. Yok sanıyorum değil mi böyle bir bakanlığımız veya altında bir şey?

Yine, bütün bu sorunların, özellikle Türkiye'deki problemin çözülebilmesi için Suriye'de iç barışın sağlanması gerekiyor. Bizde en önemli göç eden kesimi Suriyeliler oluşturduğu için bu da siyasetçiler olarak hepimizin sorunu. Ve 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'ne konulan çekincenin kaldırılması konusunda da bir çalışmaya ihtiyaç olduğu inancındayım.

Bu görüşlerimi paylaşmak istedim.

Teşekkür ederim.