KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET METİNER (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle Atay Başkanımıza, Komisyon üyelerimize teşekkürlerimi iletiyorum. Gerçekten, enikonu bir çalışma ortaya koymuşlar. Sanırım zaten bu bir ara rapor. Komisyon çalışmalarını sürdürüyor. Bundan sonra da benzer raporlar, tamamlayıcı raporlar gelecektir heyetimize. Ben terminoloji sorununu çözerek başlayan ve çok yerinde tespitler ve teklifler içeren bu raporu çok önemsiyorum. Arkadaşlara bir kez daha teşekkür ediyorum.

Tabii, Komisyonun buraya şu veya bu nedenle gelen kardeşlerimizi sorun gibi görmeyen yaklaşımını ziyadesiyle önemsediğimi belirtmek istiyorum. Ortada mağdurlar var, mağduriyetler var. Dolayısıyla, hak temelli bir yaklaşımın ancak sorunu çözümleyici olacağı kanaatindeyim. Bu bakış açısından dolayı da Komisyonumuzu kutluyorum. Bu, literatüre bir katkıdır. Tabii İnsan Hakları Komisyonu üyesiyiz, her birimizin böyle bakması gerekir. Komisyonumuzun bize sığınan insanlara yönelik bakış açısı bu ama bu orta yerde bir sorunun olmadığı, dolayısıyla bu sorundan neşet eden bir mağduriyetin olmadığı algısını yaratacak bir yaklaşıma dönüştürülmemeli. Kuşkusuz bir sorun var ki bu insanlar kendi ülkelerini bırakıp buraya sığınıyorlar. Vatansızlığın ne kadar kötü olduğunu anlatmamıza gerek yok ama Komisyonumuz böyle bir sorunla ilgili bir Komisyon değil, hak temelli yaklaşan bir Komisyon olduğu için bize sığınan bu insanların mağduriyetlerini nasıl giderebileceğimize odaklanan bir Komisyon. Bu açıdan bakış açılarını son derece önemsiyorum ama buradan hareketle birilerinin orta yerde hiçbir sorun yok sadece mağduriyetler var biçimine dönüşen bir yaklaşımı esas almalarını da sağlıklı bulmadığımı belirtmek istiyorum.

Şimdi, her şey siyasetin konusudur arkadaşlar, partilerüstü yaklaşmak ayrıdır. Elbette ki insan hakları söz konusu olduğunda her birimiz parti kimliklerimizi bir tarafa bırakarak soruna yaklaşmalıyız ama "Siyasetüstü" diye tanımladığınız andan itibaren siyaseti de hiçleştirmiş olursunuz. Hiçbir şey siyasetin dışında değildir. O insanların buraya gelip göç etmeleri de siyasetin konusudur, burada nasıl yaşadıkları da siyasetin bir konusudur ama partilerüstü davranmamız gereken -tırnak içinde- bir konuda bile "Siyasetüstü" diye tanımladıktan sonra siyasete duhul etmemiz de doğru değil. Yani bence bu raporun içeriğiyle doğrudan bağlantılı tespitlerde bulunmamız gerekir, aksi takdirde gereksiz siyasi polemiklere dönüştürmüş oluruz bu Komisyonu; bu, hiç kimseye bir fayda sağlamaz.

Tabii ki Suriye'de iç barışın sağlanması olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Zaten Suriye'de bir sorun olmasaydı bu insanlar buraya göç edip gelmezlerdi yani. Milyonlarca insan ülkesini, yerini yurdunu bırakıp niye gelsin? Ama iç barışın sağlanması nasıl mümkün olabilecek, bunlar siyasetin konusudur. İç barış niye sağlanamamıştır, bu da siyasetin konusudur. Bunu konuşmaya başladığımız zaman zaten bu raporun içeriğinden bağımsız siyasi tartışmalara girmiş oluruz ve önce bu rapora da haksızlık etmiş oluruz.

Bir şeyi daha tespit babında söylemek istiyorum. Suriye'de bir mezhep çatışması söz konusu değildir, bir etnik temelli çatışma söz konusu değildir. Buraya göç eden insanlar etnik aidiyetlerinden dolayı dışlandıkları dönemlerde göç etmemişlerdir. Mesela, Suriyeli Kürtler, nüfus kayıtları bile bulunmayan Kürtler, cüzdanları bile bulunmayan Kürtler o tarihte Türkiye'ye sığınmamışlardır veyahut da Suriyeli Sünniler Nusayri azınlığın zulmünden dolayı Türkiye'ye sığınmışlardır. Mesele ne Nusayri azınlığın iktidarda olmasından kaynaklı mezhepçi bir sorundur ne de Nusayrilerin Sünnileri dışlamasından kaynaklanan bir sorundur ne de Araplarla Kürtler, Türkmenler arasındaki etnik bir kavgadır. Böyle bakarsak bence büyük resmi kaçırmış oluruz, asıl gerçekliği kaçırmış oluruz. Tamamen farklı gelişmelerin bir ürünüyle karşı karşıyayız, içerideki sorunun ülkemize taşınması konusuyla karşı karşıyayız.

Burada bir milletvekili arkadaşımızın tabii ki kendi siyasi perspektifine uygun yorumlar getirmesini anlayışla karşılayabiliriz ama umarım, yani bir şeyi söylerken hakkaniyet diye bir şey var. Yani konu Türkiye'nin dış politikasını masaya yatırma konusu değil. Burada dış politika konuşmaya gelmedik, bunu çok fazla uzatmanın bir manası da yok. Farklı alanlara gitmesinden ben de şahsen rahatsızlık duyarım ama sanki içerideki sorunun da müsebbibi bizmişiz gibi bir algıya yaslanan bakış açısı son derece haksızdır, çok ithamkâr bir bakış açısıdır. Ya, Türkiye'nin izlemiş olduğu dış politikadan kaynaklı bu mağduriyetlerle karşı karşıya olduğumuz anlayışı tamamen Türkiye'ye haksızlıktır. Biz ülkemize sığınan insanlara yüreğimizi açmışız. Uluslararası literatürde tanımları ne olursa olsun "Geçici korunan" mı derler "mülteci" mi derler demezler ama bizim için onlar bizim kardeşlerimizdir, muhacir kardeşlerimizdir ve ekmeğimizi de bölüştürürüz, evimizi de bölüştürürüz. Bizim bakış açımız bu.

Şimdi, burada dış politikamızın sorumluluğundan kaynaklı bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu, hatta bu soruna da neden olan dış politikamızın giderek Türkiye'nin iç güvenliğini de tehdit eder bir boyuta taşındığını iddia etmek, bu tamamen önyargıya dayalı, politize olmuş bir aklın suçlamalarıdır; bunu kabul etmek mümkün değildir. Güvenliğimizi sarsacak politikalar, bu soruna neden olabilecek politikalar Hükûmet tarafından ortaya konulan politikalar değildir. Keşke iç savaş olmasaydı, keşke bu sorunların hiçbiri yaşanmasıydı ve keşke insanlar can havliyle ülkemize sığınmasalardı. Yani Esed'in yapıp ettiklerini görmeden, oradaki bir diktatörün, eli kanlı bir diktatörün yapıp ettiklerini görmeden kendi ülkesinin, kendi Hükûmetinin dış politikasının buna yol açtığını söylemek çok ciddi bir haksızlıktır. Ayrıca, bu dış politikanın giderek iç güvenliği de tehdit eder bir boyutu taşındığını iddia etmek de ideolojik bir körlüktür yani başka hiçbir şey değil, önyargıya dayalı. Bunu şahsım adına esef verici buldum.

Bir diğer hususa değinerek bitireyim. Dediğim gibi, bu bir ara rapor ve bu Komisyonun devam etmesinde elbette ki büyük bir zorunluluk var. Sayın Sağlar'ın da değindiği konuların daha da açıklık kazanması gerekiyor yani nerede yaşıyorlar? Sadece kamplarda yaşayan kardeşlerimiz değil... "Kardeşlerimiz" diyoruz ırklarına, mezheplerine bakmadan ve kim ki mezhepçi politikalar izlerse insanlık suçu işler, kim ki ırkçı politikalar insanlık suçu işler. Biz gelen Yezidi kardeşlerimize de kucağını açmış bir ülkeyiz, Kürtlere de, Nusayrilere de kucağını açmış bir ülkeyiz. Dolayısıyla bizim Hükûmetimizin de mensubu olduğumuz Hükûmetin de dış politika yaklaşımı hak temellidir, gelenlerin etnik aidiyetine, mezhebi aidiyetine bakılmadan herkese aynı koruma sağlanmıştır, kimseye ayrıcalık tanınmamıştır. Bu açıdan ben bu raporu çok değerli buluyorum, yani sosyolojik bir inceleme aynı zamanda. Atay kardeşimin şahsında emeği geçen bütün arkadaşları tebriklerimi, teşekkürlerimi iletiyorum.

Sağ olun.