KOMİSYON KONUŞMASI

LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Fikri Bey çıktı ama yani "Nefret dilinden, söyleminden vazgeçmeliyiz. Bunu yapmıyoruz, etmiyoruz." dedi ama şimdi burada Komisyon toplantılarında herkes mükemmel, herkes doğrudan yana, herkes insan haklarından yana, güzeliz, mükemmeliz ama sahaya çıkınca herkes böyle olmuyor maalesef ve bu konuşulanlar kayıt altına alınıyor ve önümüze geliyor. O yüzden gerçekçi olmak zorundayız. Eğer burada siyasetüstü bir politika güdüyorsak dışarıda da kendi seçmenimize de kendi toplumumuza da insanlarımıza da siyasetüstü konuşmayı bilmeliyiz. "Suriye'den gelen AIDS'lidir." diyen Fikri Bey'in kendisidir. Şimdi burada çıktı "Böyle bir şey demedik." diyor, keşke çıkmasaydı da buna cevap verseydi. Maalesef, eğer bu insanları gerçekten insan olarak görüyorsak burada tutunduğumuz tavrı dışarıda da tutunmak zorundayız. Bizim de doğrularımızın sadece burada kalmaması gerekiyor.

13 yaşındaki çocukların evliliği noktasında, kuralların olduğunu, Türkiye'de bu işin geçerli olmadığını, resmî olarak evlenemeyeceklerini bu insanlara anlatıyoruz zaten. Bunun normal olduğunu söylemiyoruz. Tam tersine kamplarda gördüğümüz bu durumlardan çıkarılan sonuçlarla bu insanlara eğitimler veriliyor, kadınlara ve kızlara eğitimler veriliyor.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Normal olduğunuzu belirtmedim yalnız. Lütfen, altını çizin.

LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Bakın, bu tespit edilerek bir sorun olarak görülmüş.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Hani onların gelenekleri farklı, bizim halkımızın...

LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Evet ama "Türkiye'de böyle yaşayamazsınız." diye bu insanlara öğretiliyor, uyum sürecinin en önemli konularından birisi de bu. Ya, bu insanların evrakları yok, evlenmek istiyorlar, karşımıza geldiklerinde diyoruz ki: "Bir dakika, bu çocuğun yaşı da küçük, evlenemezsiniz, Türkiye'de evlenmeniz için şartlar bunlar." Bunların eğitimleri veriliyor, tam tersine bu çocuklar için eğitim imkânları oluşturuluyor kamplarda da dâhil. Hep beraber gezdik, inanılmaz imkânları var eğitim noktasında. Şu anda Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı okullarda geçici eğitim merkezleri var. Bakın, öğleden sonra -sınıflarını, okullarını, idarecilerini- bu Suriye'den gelen çocukların uyum süreci için hep Arapça, Türkçe eğitim alıyorlar, Türkçe öğreniyorlar bu çocuklar, sonrasında bu çocuklar normal diğer öğrencilerle birlikte aynı sınıflara girip derslere giriyorlar.

Hedefimiz, bu insanların burada kaldıkları süre içerisinde... Ve biz bunu Şenal Hanım'la da gittiğimizde çok gördük, çocuklara sorduk: "Ne istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz, burada kalmak mı istersiniz, Suriye'ye dönmek mi istersiniz?" Hepsinin söylediği "Suriye'ye dönmek istiyoruz." Çünkü burada onlar kendilerini hâlâ yabancı hissediyorlar ve biz bunu hissettiriyoruz bu insanlara. Normaldir, ne kadar imkân sunsanız da şartlarını iyileştirseniz de vatanlarından ayrılar ve dönmek istiyorlar. İnşallah, Suriye'deki bu sorun, bu savaş bitsin ve dönsünler, kendileri de bunu istiyorlar. Ama bu demek değildir ki bu gelen insanları biz görmezden gelelim, Avrupa'nın yaptığı gibi sınırımıza dayanmış olsalar da kapıları kapatalım, "Bunlar AIDS'li olabilir, bunlar şöyle olabilir, böyle olabilir. Ne yapalım? Sınırların, tellerin öbür tarafında ne yaparlarsa yapsınlar." diyemeyiz. Böyle bir insanlık olamaz, böyle bir insan hakları olamaz. Bu söylemleri lütfen bu Komisyon toplantıları dışında da herkesin içine sindirerek konuşmasını önemsiyorum.

Gittiğimiz her kamp incelemesi çok şeffaftı Sibel Hanım, yoktunuz. Biz kimseyi ayırt etmedik, herkes istediği çadıra girdi, istediği konteynere gitti, istediği kadınla ve çocukla konuştu; bu konuda hiçbir engellememiz yoktu. İster vali bey olsun yanımızda ister başka bir yetkili olsun, kamp yetkilisi olsun, hepsinden izin isteyip özel de görüştük. Bu anlamda hiçbir sıkıntımız yok, her şeye açığız. Bizim derdimiz şu: Bu insanlar var ve bunlar gerçekten insanlar, sizin, bizim gibi hepimiz gibi insanlar ve yaşamak istiyorlar. Bu yaşam haklarına karşı da hepimizin Avrupa'ya örnek olacak bir mücadele içerisinde olduğumuzu görmemiz gerekir. Yapılanları görüp, yapılmayanları ortak noktada değerlendirerek doğru bir çizgi üzerinde gitmeliyiz. Sadece iktidarı eleştirmek açısından bu insanların... insan haklarına karşı tutumlarımıza çok dikkat etmeliyiz. Varsa yanlışımız konuşalım, buyurun burada oturalım.

Bakın, Komisyon toplantısının sonunda kalmadı kimse, herkes gitti, söyleyeceğini söylüyor ve gidiyor. Ama bizim burada oturup bu meselenin çözümü için kafa yormamız gerekir. Şu rapora herkes şunu söyledi: "Yeterince inceleyemedim, okuyamadım." Neden? İnsan Hakları Komisyonundayız ya, bugün mülteci hakları raporunun görüşüleceği gün, neden vakit ayırmıyoruz? Bakın, Atay Bey uzun uzun özetledi, içeride yazan pek çok şeyden kimsenin haberi yok ama yapılmış, yazılmış bazı şeyler. Ama bilinmeden direkt, ilk söz alınarak bunların yapılmadığına, yapılamayacağına ve harcamaların ne olduğunun belirsiz olduğuna vesaire, vesaire. Lütfen emek verilen şeye... Emek vermek, katkı sağlamak istiyorsak eğer -bu raporlar incelensin diye bizlere gönderiliyor, milletvekiliyiz, hepimizin vazifesi de bu- bunları incelemek ve okumak durumundayız. Okumadıysak, incelemediysek izin istenir. "Şu an için fikir, görüş bile beyan edemiyorum çünkü okumadım." demek bile bence daha erdemli bir davranış olurdu.

Ben teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.