KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN AYDIN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, 19'uncu maddede sadece bir ilave olduğu için, ben de Komisyona daha önceki gün de katılamadığım için genel olarak konuşacağım. En baştan sizin eleştirilerinizi ben buradan söylemiş olayım.

Şimdi, geldiğimiz noktada, seçim barajının demokrasiye uydurulması yerine, baraj konularak tüm seçim sistemi Milliyetçi Hareket Partisinin barajı geçeceği bir formülasyona uydurulmuştur. Üstelik baraj bir şantaj aracı olarak ele alınmış, yüzde 50+1 oyun sağlanması karşılığında da iktidara destek veren partilerin barajı baypas edebileceği bir sistem teklif edilmiştir. 100 bin oy alan parti Mecliste ama 5 milyon oy alan bir parti bu düzenlemeyle Meclis dışında kalacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yüzde 10 barajını aşırı yüksek bulmakla beraber, seçime giren bütün partilere uygulandığı için eşitliğe aykırı saymadığı göz önünde bulundurulduğunda, getirilmek istenen teklifle, ittifak yapmayan partilere baraj uygulanmakta, ittifak yapan partiler için baraj sıfırlanmaktadır. Teklif kanunlaştığı durumda, 100 bin oy alan bir parti ittifak yaptığı durumda Mecliste temsil edilecek ama 5 milyon oy alan bir parti maalesef dışarıda kalabilecektir. Bu durum eşitlik ve temsilde adalet ilkesine açıkça aykırıdır.

AK PARTİ ve MHP'nin ortaklığıyla getirilen ve kamuoyunda "ittifak teklifi" olarak bilinen bu kanun, siyasi tarihimizde de maalesef bir siyasi kırılma noktası oluşturacaktır. Bu teklifle aslında Türkiye'nin geleceği kurgulanmaktadır. Teklif halk iradesine telafisi çok zor darbeler vurmaktadır. Bir yandan "ittifaklar" adı altında siyaset kilitlenip demokrasi ve çoğulculuğu yok etmek amaçlanırken, seçime ilişkin hükümlerle de seçimler baştan şüpheli, dolayısıyla sonuçları güvensiz hâle getirilmektedir. Bu teklifle Türkiye'nin geleceği de âdeta kurgulanmaktadır.

Çoğulculuğu ve demokrasiyi yok ederek mühürsüz referandumla kurulan tek adam rejimini tahkim etme ve milleti tek tipleştirme hedeflenmektedir. Çünkü bu metinle yasal zemini atılan, şimdilik AK PARTİ ve MHP'nin içinde yer alacağı gözüken cumhur ittifakıyla, millete tek tip kıyafet giydirilerek siyaset kimliksizleştirilmek istenmektedir. Söz konusu bu ittifakın içindeki partilerden birinin Parlamentodaki barajdan, öbürünün yürütme organındaki barajdan kurtulması için böyle bir kirli ittifak icat edilmiştir.

Bu proje, aslında, oy artırmadan milletvekili artırma projesidir. Bu projeyle "Oy artırmadan milletvekili nasıl artırırız?" diye oturulup hesap yapılmış ve çıkaramayacakları milletvekillerini de bir sepete koyarak o sepetin üzerinden paylaşıma gidilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, adaletli olması takdirinde seçim ittifaklarına karşı değiliz. Mesela Avrupa'da bazı ülkelerde ittifaklar adalet temelinde, dürüstçe, mertçe yapılabilmektedir. Orada ittifaka giren partiler, AKP-MHP ortaklığının yaptığı gibi, ayrı milletvekili listeleri sunma şeklinde değil tek listeyle seçime girmektedir.

Yeni bir sopalı rejimin önünü açacak düzenlemelere de dikkat etmek gerekir. Teklifle seçimlere ilişkin getirilen hükümler, ifade ettiğimiz gibi seçim sonuçlarının baştan güvenirliliğini yok etmektedir. Sandıkların birleştirilerek taşınması, mühürsüz zarfların geçerli sayılması, sandıklara güvenlik güçlerinin müdahalesi ve seyyar sandığın kanuni düzenlemeye bağlanması Türkiye'de yeni bir sopalı seçimin de önünü açacak bir düzenlemelerdir.

Burada siyasi bir fırsatçılık da görülmektedir. Ülkemizin bütünlüğüne yönelik ciddi tehditlerin söz konusu olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin güney sınırımızda Zeytin Dalı Harekâtı'nı sürdürdüğü bir dönemde, AKP-MHP ortaklığının, böylesine kritik bir düzenlemeyi öncelikle gündeme getirmeyi düşünmesi, sonra kamuoyunda tartışılmasını önlemek siyasi fırsatçılıktır. Teklif sahiplerinin alt komisyon kurulmasına destek vermesinin nedeni de toplumda "Muhalefetin de önerilerini aldık." algısı yaratma çabasıdır. Alt komisyonda da yazılan ve önerilerimizin hepsini reddeden Cumhur İttifakı'nın AK PARTİ ve MHP'li milletvekilleri, teklifin noktası, virgülüne dokunulmadan da oy çokluğuyla tekrar Komisyona sevk etmişlerdir.

Bunun, aslına bakarsanız, bir oy hırsızlığı olduğunu söylemek de haksızlık olmayacaktır. Aynı binada oturan seçmenlerin farklı sandık bölgelerine kaydedilebilmeleri olanaklı hâle getirilmiştir. Bu durumda, seçmenin, boş bir apartman dairesine isteyerek ya da hatayla seçmen kaydı yapılmış olsa ve burada "şüpheli oy" kullanımı gerçekleşse seçmenler ve muhalefet partileri bunu nasıl tespit edebilecektir? Listeye bakarak komşularının ismini denetleme olanağı ortadan kaldırılarak şüpheli oyların tespitinin güçleştirilmesi haksız bir düzenlemedir. Bu, vatandaşın denetimini de ortadan kaldırmakta, keyfîliğin de önünü açmaktadır. Seçim müdürleri değiştirilerek, siyasi partileri sandık kurulu başkanlığından uzaklaştırarak, mühürsüz olabilecek oyları da o sandıkta geçerli sayarak, bu sandıkların gerektiğinde aynı seçim bölgesinde olmak kaydıyla istenilen uzaklığa götürerek ve istenilen biçimde değiştirilmesinin önünü açarak dört dörtlük bir aslında faul oluşturulmaktadır. Dolayısıyla bunun da oy hırsızlığının önünü açacağını söylemek haksızlık olmayacaktır.

Ucu açık bir yetki verilmektedir. Valilerin AK PARTİ il başkanı gibi çalıştığı bir dönemde seçim güvenliği riske atılmakta ve sınırlandırılmaktadır. Bununla, sandıkların hangi durumlarda ve nereye taşınacağı da belli değildir. Ucu açık bir yetki verilmektedir. Bunun da mutlaka bir hükümle sınırlandırılması gerekir.

Sandık kurulu başkanlarını, daha önceki yasa hükmü gereğince siyasi partilerin de katılacağı bir listeden oluşturmak yerine direkt kamu görevlilerinden oluşturmak... Buradaki amaç da sandık başında siyasi iktidarın ağırlığını artırmaktır. Bu, sandığın güvenliğini azaltacak bir düzenlemedir ve şu yönüyle çok tehlikeli olmaktadır: Sandıktan demokrasiyi uzaklaştırmaktan başka da bir şey değildir aslında.

Demokrasinin ana ilkelerinden biri olan seçimlerle ilgili yapılan düzenlemeler, sandıktan demokrasiyi uzaklaştırmak olmamalıdır. Psikolojik bir baskı yaratıp, iradesini yönlendirmekten başka da bir şey değildir aslında.

İki faklı seçimin oy pusulalarının aynı zarfa konulması hükmü de, seçimler farklıysa zarflar da farklı olmalıdır ilkesine de aykırıdır. Bu karışıklığın önüne geçmek, zarfların ve pusulaların seçmene, kullanılacak oyun sırası geldikçe verilmesi yöntemiyle zaten bertaraf edilebilmektedir.

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin oy pusulalarını aynı zarfa koymak; seçmene, milletvekili seçiminde kime oy veriyorsan Cumhurbaşkanlığı seçiminde de "Aynı yere ver." demekten başka bir şey de değildir. Bu madde, siyasal iktidarın, yasama ve yürütme erklerini birleştirmek isteğinin dışa vurumudur.

Oy zarflarının YSK filigranlı kâğıtla hazırlanmasını hükme bağlamak mühürsüz oy kuralının zeminini hazırlamaktadır. Zarfların hem filigranlı hem de mühürlü olması seçmenin iradesinin sandığa doğru bir şekilde yansıması açısından da son derece önemlidir.

Sandık alanının kaldırılması ve bir odaya indirgenmesi de son derece tehlikelidir ve sandık çevresine yeni bir tanım getirmektedir. Aslında fiilen "sandık çevresi" denilen şey uygulamada sınıfın içerisi ama sınıfın dışında ne olup ne olmadığı seçim güvenliğiyle bire bir ilişkilidir. Seçimi asıl etkileyebilecek, seçmen iradesini sınırlayabilecek, kısıtlayabilecek, yönlendirebilecek her türlü fiil veya durum "sandık alanı" denilen alanda gerçekleşen durumlardır. Dolayısıyla sandık alanının ortadan kaldırılması ve korumanın sadece sandık çevresine indirgenmesi, sandığın fiilî durumlara açık hâle getirilmesi anlamı da taşımaktadır. Bu, sandığı, her yönüyle kuşatan, her yönüyle siyasal iktidara uzak olan siyasi partilerin de denetiminden uzaklaştıran, kamu gücünü hiçbir yasal sınırlama olmaksızın neredeyse sandık çevresine yani sınıfın kapısına kadar getirmektir. Maksatlı biçimde ihbar üzerine sandık çevresinde sadece istenen kişilerin kalmasını sağlayacak kadar da esnek bir düzenlemedir.

Muhalefet partilerinin denetimlerinin dışına çıkartılan ve sürekli olarak siyasi iktidarın, polisin, jandarmanın, sandık kurulu başkanının, ilçe seçim kurulu başkanının, seçim müdürlerinin, YSK'nın inisiyatifine terk edilmiş bir seçim ne kadar da meşru olur, bunu da iyi düşünmek gerekir.

298 sayılı Kanun'un 98'inci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesini "Ancak, üzerinde sandık kurulu mührü bulunmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu filigranı, amblemi ve ilçe seçim kurulu mührü bulunan zarflar ile üzerinde leke veya çizik bulunsa dahi bunun özel işaret koymak amacıyla yapıldığı kesin olarak anlaşılamayan zarflar geçerli sayılır" diyerek de hem mühürsüzlüğü hükme bağlamış hem de gereğinden fazla esnek bir düzenleme getirilmiştir. Aslında bu düzenleme, 16 Nisan referandumunda yapılan YSK'nin "hukuksuz mühür" uygulamasını yasal bir zemine kavuşturma gayretidir ama bu, 16 Nisanda kanunun çiğnendiğinin itirafı olmaktan öte, aynı zamanda önümüzdeki seçimlerde de son derece tehlikeli bir yolu da açmaktadır.

"İttifak" denilen seçim öncesi koalisyon oluşumuna dair hükümleri içeren ittifak bölümüne...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AYDIN (Bursa) - ...daha büyük bir dikdörtgen çizilerek daha geniş bir alan bırakılmakta ve bu geniş alana bir şekilde mühür denk geldiği zaman da ilgili oy ittifaka yazılmaktadır. Siyasi partiler ittifak yapabilirler, yapmayabilirler ama ittifak yaptılar diye de haksızlık yapma hakları, bir başkasının avantajını yok etme olanakları veya kendilerine fazladan bir avantaj sağlama, kanun yoluyla oy devşirme olanakları da yoktur. Burada seçmen iradesi de aslına bakarsanız saptırılmaktadır. Oy hırsızlığı, ittifak dediğimiz olay da tam anlamıyla budur.

Mühürsüz zarf ve pusula skandalı kanunsuzluğu da kanuni hâle getirilmektedir. 16 Nisan referandumu sonuçlarının meşruluğunu yok eden "mühürsüz zarf ve pusula" skandalı, kanunsuzluğu hükme bağlanmaktadır. Aslında yapılmak istenen bu ittifakın zorlaması ve şantajın ta kendisidir.

Gene diğer maddelerde seçim ittifaklarının nasıl kurulacağı ve bozulacağını hükme bağlayan düzenlemeler ve bu maddelerde '"İttifakın nimetlerinden faydalanalım ama ittifakın dezavantajlarını üstümüze almayalım." anlayışı vardır. Kişiye özel düzenlemelerdir. Günlük ihtiyaçlara çözüm bulmak için üretilmiş maddelerdir.

Oy hesaplama yöntemi de 18'inci maddeyle düzenlenmektedir. Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi, "İttifakımız şu kadar oy aldı." şeklinde bir algı yönetimi yapmak için. İkinci ihtimal de ittifakın içindeki partilerin daha fazla Hazine yardımı alabilmesi içindir.

MHP'yi barajdan kurtarma hükümleri de somutlaşmıştır. Seçim ittifakı yapılması hâlinde yüzde 10'luk barajın hesaplanmasında ittifak yapan siyasi partilerin aldıkları geçerli oyların toplamı dikkate alınır, bu da, "Siyasi partiler için ayrıca baraj hesaplaması yapılmaz." ifadesi de gene milletvekili paylaştırma düzenlemesinde az oy alan, baraja takılan partileri de barajın üstüne taşıma düzenlemesidir. Bu da barajın bu anlamda indirilmesi, ittifaka giren partinin baraja takılmaması ama bunun yanında ittifaka girmeyip yüzde 10'un altında kalan bir siyasi partinin de Meclise milletvekili sokamama ihtimalini ortaya koymaktadır.

Bu ortaklığın planladığı ittifaka göre, milletvekilleri önce alınmakta, sonra paylaştırılmaktadır. Bu, haksız bir uygulamadır ve en kestirme ifadeyle sandalye hırsızlığıdır ve maalesef bu teklifi getirenler de buna tevessül etmiş bulunmaktadır.

Yukarıda saydığımız, genel olarak hepsini bir arada toparlamaya çalıştığımız bu çekincelerden dolayı da bu düzenlemenin tekrardan gözden geçirilip daha adil, daha temsiliyette adil bir düzenleme olması gerektiğini belirtir, hepinize saygılarımı sunarım.