| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2014 |
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basınımızın seçkin temsilcileri; tarihimizin en sıkıntılı, en kritik bir sürecinde yürüttüğümüz bütçe görüşmelerinin güzelliklere, başarıya, ülke insanının mutluluğuna kaynaklık etmesini diliyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Demokrasilerde siyasal iktidarı denetlemenin en önemli mekanizmalarından birisi bütçedir. Bütçelerin yapılmasında, kaynakların harcanmasında parlamentoların halk adına etkili olması, demokrasi pınarının önemli bir kaynağıdır. Yürütme organının para toplamada ve harcamalarda parlamentonun çizdiği çerçevede hareket etmesi temel ilkedir. Çok konuda ve alanda olduğu gibi AKP iktidarı Parlamento iradesini dışlayıcı yaklaşımlarına bütçe uygulanmasında da işlerlik kazandırtmıştır. Sayıştay raporlarında yer alan tespitlere girmeden önce Sayıştay raporlarının yasalara uygun bir şekilde hazırlanmadığına sabahki konuşmamda kısaca değinmiştim. Sayıştayın raporları 6085 sayılı Yasa'nın 36'ncı maddesine uygun değildir. Sayıştayın denetim raporları sadece mali tablolara indirgenmiştir. Raporlarda, kamu idarelerinin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığının tespiti ile kamu idarelerinin mali iç yönetim ve iç kontrolünün değerlendirilmesinin yer alması gerekir. Nitekim, 2011 yılında düzenlenen denetleme raporlarında bu tespitler yapılmış ama o raporlar iktidarın engellemesi nedeniyle Parlamentoya intikal etmemiştir.
Yine Sayıştay raporlarında, sanki bütün merkezî idare bütçelerinin denetlendiği yolunda bir algı, bir izlenim görülmektedir. Hâlbuki fiiliyatta bu böyle gerçekleşmemiştir, merkezî idarelerin bütçeleriyle ilgili araştırma dar kapsamda tutulmuştur.
Özel bütçeli kuruluş raporlarında ise daha farklı bir uygulamayı görüyoruz. Denetim görüşmeleri sadece bilanço ve faaliyet sonuçları tablosunda verilmiş ama bu da çok sayıdaki özel bütçeli kuruluşların sayısı dikkate alınmadan birkaç tane kurulun incelemesi bu konuda vurgulanmıştır.
Buna rağmen Sayıştay raporunda yer alan bazı tespitler söz konusudur. Kamu idarelerinde iç kontrol sisteminin kurulmadığı, kurulanların ise göstermelik konumda olduğu, yeterli sayıda personel görevlendirilmediği, iç denetim birimlerinin çalışmadığı, Sayıştay raporlarında açık bir dille vurgulanmıştır. İdarelerce hazırlanan stratejik plan performans programı ve faaliyet raporlarının yasaların öngördüğü koşulları taşımadığı bir başka eleştiri konusudur.
Kamu kurumlarının tasarrufunda bulunan taşınmazların kayıt işlemlerinin yapılmadığı, yapılanların usulüne uygun olmadığı, dar kapsamlı bir eleştiri olarak raporda yerini almıştır. Kamu hizmetinde kullanılmak üzere belediyelere bedelsiz olarak tahsis edilen arazilerin tahsis amacı dışında kullanıldığı saptandığı hâlde yasal işlemler yapılmayarak yasa dışı düzenlemelere vize verildiği anlaşılmaktadır.
Taşınmazların kiralanmasında İhale Yasası'nın rafa kaldırılarak keyfî işlemlerle kiralamaların yapıldığı, kıyılarda yapılan işgallere seyirci kalındığı raporlarda belirtiliyor.
2013 yılında bütçeden yardım alan vakıf, dernek, kurum ve kuruluşların çalışmaları ve bütçeden aldıkları paralarla ilgili 2013 yılı faaliyet raporunda bilgi verilmemesi ayrı bir eleştiri konusu. Yedek ödenek ve ödenek üstü giderlerle ilgili uygulamalarda kurallar dışına çıkılması Sayıştayın bir başka tespiti. Dilerim, gelecek bütçe dönemlerinde söz konusu olumsuzluklar yaşanmaz.
"Yokluğu, yolsuzluğu, yasakları Türkiye'nin gündeminden düşüreceğiz." diyerek işbaşına gelen AKP iktidarı, yokluğu Türkiye insanının yaşam biçimi, yolsuzlukları Türkiye'nin sosyal kiri, yasakları ise Türkiye'nin alın yazısı yapmıştır. AKP, Türkiye'yi sıcak para tuzağına tutsak etti, cari açığı patlatarak kırılgan bir ekonominin mimarı oldu, "IMF'ye borcumuz kalmadı." diye övünürken vatandaşları da, Türkiye'yi de borca batırdı.
İktidar süresince 367 milyar dolar faiz ödeyerek Türkiye'yi dünyanın en fazla faiz ödeyen ülkesi yaptı. On iki yılda, geçmiş iktidarların kullandığı kaynak toplamından 2 kat fazl kaynak kullanıldı, büyüme gerçekleşmedi, Türkiye ekonomisinin kendi dinamikleri üzerinde ayakta durmasını gerçekleştirecek düzenlemeler yapılmadı. Halk yoksulluğun, gençler işsizliğin pençesinde kıvranırken havuzcular, yandaşlar ve kan ve sıhri yakınlar zengin oldu, tarım bitirildi; Türkiye buğdayı, mısırı, pirinci, samanı ithal eden ülke oldu.
İşlenen toprak 239 milyon dönümden 209 milyon dönüme düştü. 1950'den 2000 yılına kadar geçen elli iki yılda cari açığı 43,7 milyar dolar olan Türkiye'nin cari açığı 9,1 kat artarak 400 milyar dolara ulaştı. 1923'ten 2002 yılına kadar geçen yetmiş dokuz yılda toplam dış ticaret açığı 247 milyar dolar olan Türkiye'nin dış ticaret açığı AKP iktidarı döneminde 687 milyar dolara sıçradı. Vatandaşların 2002 yılında 2,3 milyar dolar olan tüketici kredi borcu 109 kat artarak 250 milyar TL; 4,3 milyar dolar olan kredi kartı borcu da 84 milyar TL oldu.
Kişi başına düşen dış borç -1960'ta 63 dolar olan- 5 bin dolara çıktı. İcra dairelerindeki 10 milyon takip dosyası 23 milyonu geçti. Mahkemelerdeki 5,4 milyon dava dosyası 8 milyona merdiven dayadı. 2002 yılında devletin 95 milyar dolar borcu Türkiye'nin 130 milyar dolar dış borcu vardı. Günümüz Türkiye'si'nde iç borç 230 milyar dolara, dış borç 400 milyar dolara dayandı. 1946 ile 2002 yılları arasında Türkiye ortalama 5,1 oranında büyürken AKP iktidarı döneminde ise ortalama 3,1 düzeyinde büyüme gerçekleşmiştir.
Yapılan araştırmalara göre, Türkiye'de 41 milyon insan iki günde bir kap et, tavuk, balık yemeği yiyemiyor; 36 milyon insan kendisine yeni bir elbise alamıyor, 58 milyon insan evinde eskiyen masa ve sandalyeyi değiştiremiyor, 62 milyon insan evinden uzak bir hafta tatil yapamıyor, 45 milyon insan ucu ucuna geçiniyor.
Kısacası, on iki yıllık AKP iktidarı sonunda Türkiye'nin Avrupa ülkeleri içindeki karnesinin notları şöyledir: En geri eğitim harcaması Türkiye'dedir. Milletvekili arkadaşlarımızın bütün iddialarına karşı bu gerçek açık bir şekilde sırıtmaktadır. En çok yoksul Türkiye'dedir. Daha önceki araştırmalarda Türkiye'de 21 milyon 400 bin kişi yoksulluk sınırı altındayken TOBB Üniversitesinin Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde kurulan Sosyal Politika Platformunun yaptırmış olduğu araştırmaya göre, 7 milyon 600 bin gizli yoksulu da eklediğinizde Türkiye'de 29 milyon insan yoksulluk sınırı içerisindedir. En düşük işçi ücreti, memur maaşı Türkiye'de. En çarpık gelir dağılımı Türkiye'de. En çok yolsuzluk yapılan ülke Türkiye. En büyük vergi adaletsizliği Türkiye'de. 2015 bütçesinde de maalesef, vergi adaletsizliğini giderecek en küçük bir düzenleme söz konusu değildir. Türkiye'nin vergi toplamının içerisinde vasıtalı verginin ağırlığı kendisini korumaktadır. Vatandaşımız, çiftçimiz 5 liraya mazot alarak işlerini görme çabasını sürdürmektedir. En kötü insani gelişmişlik Türkiye'dedir. En yoğun hukuksuzluk Türkiye'dedir. En fazla iş kazası Türkiye'de meydana gelmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde 14 bin kişi iş kazalarında yaşamlarını yitirmiştir, 30 bine yakın yurttaşımız da iş kazalarında sakatlanarak engelliler sınıfına geçmiştir. Şiddet olayları izah edilirken "Analar ağlamasın." diye televizyon ekranlarında nutuk sıkanlar iş kazaları gündeme geldiğinde, birkaç gün evvel Sayın Başbakan ve bakanlar meydana gelen kömür ocağı kazasında "Vatandaş bize telefon açıp şikâyet etmiyor ki." diyerek bu konudaki sorumluluğun altından kalkma becerisini sergileyebilmişlerdir. Rüşvetin en fazla devrede olduğu ülke Türkiye'dir. İktidar, bu gerçekleri dikkatten uzak tutup bunların tartışılmasını engellemek için geçmişi eleştirerek gerçeklere uymayan iddialar ortaya atıp bilgi kirliliği yaratıp algı oluşturmayı siyaset yöntemi olarak kullanmaktadır. Sabah bizden evvel konuşan Sayın Abdulkerim Gök'ün, Sayın Badak'ın konuşmaları da bu süreçte bunun en somut kanıtlarını oluşturmaktadır. Sayın Gök, Türkiye'ye şiddetten kaçarak sığınmış olan insanlara yapılan yardımları, destekleri çok güzel bir şekilde ifade etti ama o insanların niçin Türkiye'ye sığındığının arkasında yatan nedenleri görmezlikten geldi. Türkiye'nin Suriye'de yaşamış olduğu bu iç çatışmadaki sorumluluğu dünya tarafından tartışılır hâle geldi. Türkiye hiç gerek yokken "kardeş" diye ilan ettiği bir ülkeyle çatışmalara girerek orada milyonlarca insanın ölümüne neden oldu, 2 milyona yakın Suriyelinin de bir dinamit gibi Türkiye'de dolaşmasını sağlayacak olumsuzlukların altına imza attı.
SADIK BADAK (Antalya) - Bu haksız bir eleştiri, çok haksız.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Hiç de haksız değil. Neden haksız, neden haksız? Yani, Gaziantep'te Sayın Başbakanımız Esad'la basın toplantısı yapıp "Kardeşim Esad" diye hitap etmedi mi, ticaret sözleşmesi yapmadı mı?
SADIK BADAK (Antalya) - Doğru bir şey yaptı, iyi bir şey yaptı. Biz bütün komşularımıza kardeş olmakla kötü bir şey...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Daha sonra eşleriyle beraber Bodrum'a gidip beraber tatil yapmadı mı? Ne oldu da, başınıza meteor taşı mı düştü de birden Suriye çete devleti oldu, Esat çete oldu?
SADIK BADAK (Antalya) - Esad'a niye sormuyorsun, oraya sorun.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bunu bir anlatabilir misiniz? Her şeye inanç odağından bakarsanız, dış ilişkilerimizi kendi inanç dünyanızda şekillendirirseniz işte Türkiye'yi böyle açmazların içerisine sürüklersiniz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - İnançla alakası olmadığını siz de biliyorsunuz.
SADIK BADAK (Antalya) - Halkına zulmünü alkışlasa mıydık?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Adana'da yakalanan tırların hesabı daha verilmedi. "Gıda maddesi" dediniz, gıda olan tırları niye saklama ihtiyacı duydunuz? Gıdaysa açık etseydiniz, herkes görseydi. Ortaya çıkan fezlekeler o tırlarda nelerin taşınır olduğu tartışma götürmez bir şekilde gün ışığına çıkardı. Buradaki kusurlarınızı örtmek için "Şöyle yardım ettik, böyle katkılar..." diyerek burada yapılmış olan yanlışların gizlenmesi mümkün değildir.
SADIK BADAK (Antalya) - Yani, insanlar orada katledilirken seyir mi etseydik?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Katledilmesinin zeminini hazırlayan sizsiniz, sizsiniz, sizsiniz!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yemek yerken mi zemin hazırladık?
İZZET ÇETİN (Ankara) - Geldiğiniz zaman sıfır terör vardı.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Siz katledilmesine gerekçe hazırladınız. Siz, Suriye muhalefetine destek verdiniz, silah verdiniz, arazi verdiniz, lojistik destek verdiniz, eğitim imkânları sağladınız. Beslediğiniz karga gözünüzü oymaya başladı, Konsolosluk bazında yüz bir gün hiçbir işlem yapamadan seyirci kaldınız. Bölge lideriydiniz, dünyayı yönlendiren iktidardınız güya.
Türkiye için büyüme temel bir hedef. Yurt içi tasarruf yeterli düzeyde olmadığı için büyüme dış kaynağa dayanıyor. Bu ise cari açığı artırıyor, Türkiye'yi sıkıntıya sokuyor, büyüme hedeflerinin gerçekleşmesi yönünde engel oluşturuyor. Cari açığın yüksek, iç tasarrufun düşük olduğu ülkemize sıcak para girişi azalırsa büyüme nasıl gerçekleşecek? Geçen yıllarda olduğu gibi, 2015 yılında da öngörülen hedeflerin gerçekleşmesi olanaksız gözüküyor. Üretim artmadan, gelir artmadan tasarruf açığı nasıl kapatılacak? Kredi kartlarına limit konularak üretimin artırılması olanaklı mıdır? Özel kesim, hedeflerini belirlerken, yatırım projelerini dizayn ederken Hükûmetin döviz kuru, enflasyon ve büyüme hedefini dikkate alır. Hükûmet gelecekle ilgili ne kadar doğru kararlar alırsa özel sektör de bütçe yapmada, yatırım yapmada sağlıklı tespitler yapar, kararlar alır.
2006 yılından bu yana hazırlanan orta vadeli programlar başarısız olmuştur. Geçtiğimiz yıl ekim ayında açıklanan orta vadeli program 2014 yılı için 1,98 lira olarak öngördüğü dolar kuru, yeni getirilen orta vadeli programla 2,18 TL'ye çıkarıldı. Dolar kuru tahmininde şimdiden yüzde 10'un üzerinde sapma var. 2006 yılından bu yana 7 kez enflasyon hedefi ıskalandı. 2014 için 5,3 olarak öngörülen enflasyonun günümüzde yüzde 10'da gerçekleşeceği anlaşılıyor. Dolar şu günlerde 2,25 bandında seyrederken 2015 yılı için ortalama dolar kuru tahminini 2,25 olarak öngörmek hayalciliktir. Yüksek cari açık, büyük dış borç yüküne rağmen döviz kurunun aynı kalacağını bekleyerek program yapmak, bütçe düzenlemek, hedef belirlemek ne derecede doğrudur? Uluslararası Finans Enstitüsü, son yayınladığı raporda, dışarıda işlerin karışması durumunda bundan en çok etkilenecek 5 ekonomi arasında Türkiye'yi de saymaktadır. 2015 yılında 46 milyar cari açık, 170 milyar dolar da çevrilmesi gereken dış borcu olan Türkiye, bölgedeki jeopolitik risklerin, bu risklerin içte sosyal çalkantılar yaratma ihtimali, dünyada, Avrupa'da, içeride yavaşlama endişelerinin bulunduğu, küresel sermayenin risk alma iştahının azaldığı, sıcak paraya ulaşmanın pahalı ve zor olduğu bir konjonktürde bu riskler dikkate alınmadan ortaya konulan hedeflerin gerçekleşmesi yönünde ciddi kuşkular bulunmaktadır. Bütçe dengeleri samimiyetten uzaktır. Daha önceki senelerde görülen sistem bu bütçe dengelerinde de uygulanmıştır. Seçim yılında harcamalarda ciddi fren yapılacağı taahhüdü inandırıcı olmaktan uzaktır. Geçmiş yıllarda başlangıç harcama ödenekleri sürekli aşılmıştır, 2015 yılında da aynı şeyin olacağı anlaşılmaktadır.
Kısacası, bu bütçede emekliye, köylüye, işçiye, memura, esnafa içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulmasını sağlayacak bir umut ışığı bulunmamaktadır.
Bu bütçenin ülkemize güzellikler getirmesini diliyorum. Tümünüze saygılar sunuyorum.