KOMİSYON KONUŞMASI

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Şimdi, bu dediğiniz şey önemli yani buna çok yoğun bir şekilde kafa yormamız lazım. Fakat şunu bilelim: Bundan sonrasında güvenlik meseleleri dünyanın her tarafında öne çıkacak. Mesela bu vize serbestisinde bize "Terörle mücadele yasanızı değiştirin." diyorlar. Avrupa'daki herkes terörle mücadele yasasını sertleştirdi. Şimdi, mesela bir örnek verelim, 15 Temmuzdaki modellemeyi getirelim. Bundestag bombalansaydı Almanya'da, Brandenburg Kapısı'na tank yerleşseydi ve sivillere ateş açsaydı Almanya hangi tedbirleri alırdı? Şimdi, bakın, İngiltere'de Westminster'da bir polis şeyin önünde bıçaklandı, neler oldu gördük veya İngiltere'de Salisbury'deki ajan meselesinde dünya ayağa kalktı; diplomatlar sınır dışı ediliyor, başka şeyler oluyor, şu oluyor, bu oluyor.

Şimdi, şunu iyi görmemiz lazım ve bunu çok net bir şekilde ben söyleyebilirim size: Oğuz Bey, diyorum ki bunlara, ya bakın diyorum... İşte, her gittiğim ülkede bu şekilde örnek veriyorum. Mesela Almanya'da verdiğim, Bundestag bombalandı, Brandenburg Kapısı'nda böyle oldu, şu oldu, bu oldu. Ne yapardınız? Bir duruyorlar. Ya buna rağmen Türkiye'nin Avrupa Birliği Bakanı gelmiş, fasıl açalım kardeşim diyor. Fasıl açalım diyorum ben yani. Siz bunun kıymetini görmüyorsunuz. Bak, ben olağanüstü hâlle ilgili karar aldım. Ben bu olağanüstü hâlle ilgili karar alırken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne bağlılığımı taahhüt ediyorum size, yani buradaki derogasyon hakkımı kullanıyorum; burayı reddetmiyorum ki ben, bu çerçevenin içinde kaldığımı söylüyorum. Ama şunu bilelim... Yani işte ben siyasete girdiğimden beri, ben başdanışmandım, milletvekiliydim, o zaman Volkan Bey Büyükelçiydi, Selim Bey büyük... Hep bu işlerle beraber uğraştık, ta tanışıklığımız oradan geliyor ve buna çok emek verildi, çok gayret sarf edildi. Size şunu söyleyebilirim, bütün bu şeye göre yani buranın mahremiyeti içerisinde, emin olun, iktidar partisi-muhalefet partisi meselesi değil. Biz burada on şey yaptıysak bir karşılık gördük, bu nettir yani. Bunu da iktidar partisi-muhalefet partisi şeyinde söylemiyorum. Yani ben kendi yaşadığımı söylüyorum. Tam müzakere tarihi aldığımız zaman, karşımızda Hollanda Dışişleri Bakanı var; adam abuk sabuk, Avrupa Birliğinde olmayan kriterler getiriyor. O zaman Cumhurbaşkanımız Başbakan, bunu görünce Beyefendi ne yaptı? "Toplantı bitmiştir." dedi, kalktı. Yürüyoruz hep beraber, o zamanki İngiliz Büyükelçisi Peter Westmacott'ı gördük. Peter "Ne oldu?" dedi. Dedik ki: "Hristiyan kulübü size hayırlı olsun, biz gidiyoruz." Adam yalvardı "Bir beş dakika şu odada oturun." dedi. Biz zaten uçağı bekleyeceğiz, arabalar gelecek, bir beş dakika oturacağız. Beş dakika sonra Tony Blair, Berlusconi, Schröder geldiler, işi bitirdiler. Peki, kardeşim, biz Avrupa Birliğinin kriterleriyle bitiremediğimiz işi 3 kişiyle nasıl bitirdik? O da aynı Türkiye, bu da aynı Türkiye. Şunu söylemek istiyorum, haklı çıkmak, haklı çıkmamak için değil: Bana mesela bütçe görüşmelerinde bunu sordular arkadaşlar. "Tamam, siz Bakan olarak bunu söylüyorsunuz da olağanüstü hâl var, şu var, bu var." Dedim ki bakın, biz bunlarla ilerleme iradesini ortaya koyalım. Ben şimdi olağanüstü hâli kaldırsam zannediyor musunuz ki şey olacak? Çok komik bir şey yani koca Avrupa Birliği 2 Yunan askeri için şey yapıyor. Peki kardeşim, bizim daha önce sınırı geçen 1 askerimize sekiz ay hapis cezası vermediniz mi siz?

Şimdi, dolayısıyla, yapacağımız iş şu: Bu güç dengelerini iyi koruyacağız. Nedir o? Hassas olmamız gereken şey şu: Biz bu dünyada nasıl ayakta kalacağız? Mümkün olduğu kadar bu özgürlük-güvenlik dengesini koruyarak. Bundan sonraki dünya bir güvenlikçi dünya olacak, bu kesin. "Liberal düzen bitti." derken onu söylemeye çalışıyor veya "Eski liberal düzen olmayacak." derken. Burada Türkiye için kıymetli olan şey, etraftaki coğrafyaya da bu örnekliği verebilmek için, özgürlük-güvenlik dengesini koruma konusunda hassas... Biz şöyle bir tartışma yaparsak: "Yani ben özgürlüğü savunuyorum, güvenlik şeyini dikkate almıyorum." "Ben güvenliği savunuyorum, öbürünü dikkate almıyorum." Biz buradan çıkamayız. Ve şunu size rahatlıkla söyleyebilirim, bunların hepsini tanıyoruz tek tek, hepsiyle oturup kalkıyoruz, emin olun, burada bu Komisyonun kapasitesi, pek iyi bir kapasite bunlarda yok -şu anki Avrupa'yı söylüyorum- karşımızda bu tip muhataplar da yok. Benim önüme gelsin, ilerleyeceğiz. Diyorum ki bakın, basit bir şey söylüyorum: "Siz 10 tane madde yazın, biz de 10 tane madde yazalım, hadi ilerleyelim." Böyle olur bu iş.

Şimdi bir ilerisini söyleyeyim, bazı arkadaşlarımızın söylediği, muhalefet partisinden bazı arkadaşlarımın bana Komisyonunda söyledikleri: "Biz yapalım, onlar da yapıyorsa yapsın, yapmıyorsa yapmasın." Zaten insanımız için yapacağız yani "Yapıyorsak yapıyoruz." değil.

Şimdi, son üç dört aya bakın yani hâlâ ordudan şu kadar adam çıkıyor, bilmem nereden, işte bu FETÖ'yle ilgili, başka işlerle ilgili.

Başka bir örnek vereyim, Fransa. Fransa'ya diyorum ki: Elysee Sarayı bombalandı, Eyfel'in oraya tank yerleşti, millete ateş etti. Geliyor mu gözünün önüne? Peki, ekliyorum, 3,5 milyon mülteci var. Ekliyorum, bir de Fransa'nın 1.295 kilometre Suriye ve Irak'la sınırı var. Ne yapardın? Emin olun, bizim koruduğumuz özgürlük-güvenlik dengesini koruyamazdı. Ben oraya bakarak söylemiyorum ama diyorum ki: "Bu konuda hassas olalım, daha çok çalışalım, daha çok model üretelim." Bu, tamam. Bugünün dünyasında vereceğimiz perspektif budur. Çünkü şöyle bir şey var: Biz özgürlük-güvenlik dengesini korumazsak... Örneğin, güvenlikçi, özgürlükçü bir perspektif uğruna bunların dediği gibi, "Terörle Mücadele Yasası'nı değiştir." Bana diyor ki eğer ben işin ucunu müzakere etmeyecek olsam: "Molotofkokteyli -en başta böyle bir şey vardı, şimdi yok da resmen böyle bir şey, bizden böyle bir şey istenmiyor da en başta böyle bir dile gelmişti- atanın yüzüne puşi bağlamasını yasaklama." Niye yasaklamayayım? Ben altı yedi sene evvel seçim çalışması yapıyorum Adana'da, minibüsün içindeyim, puşili biri geldi, molotofu attı minibüsün içine, ben çıktım, şoförün kolu yandı, yedi sekiz sene evvel oldu bu. Bizim seçim büroları, bilmem ne, şu bu falan oluyor. Yani senin vatandaşının canı kıymetli de...

Ben Brüksel'e gidiyorum, basit bir şey, otele giriyorum, otelin önünde 2 asker bekliyor. Yani şöyle bir şey olacak: Bizim burada verdiğimiz terörle mücadele, buna rağmen yapmaya çalıştığımız şeyler vesaire... Bu dengeyi korumak konusunda çok hassas olalım. Ben bunun iktidar, muhalefet işi olduğunu da düşünmüyorum. Yani burası Dışişleri Komisyonu, kendi başına bir aktördür, buranın iktidarı muhalefeti olmaması gerekir bu dışarıdaki işlerle ilgili diye düşünüyorum. Yani mesela baktım, Twitter'dan takip ettim, İran'a gittiniz, Amerika'ya gittiniz, başka yerlere falan, bu hareketlilik bizim hepimizin faydasınadır. Dolayısıyla bize şunu demesin: "Ya, sen olağanüstü hâli kaldır, gel; şunu kaldır, gel; bunu kaldır, gel." Fransa olağanüstü hâli kaldırdı, ne yaptı? Olağanüstü hâldeki bütün ceza maddelerini normal yasa hâline getirdi. Bu hiçbir zaman hiçbir devletin hoşnut olacağı bir şey değildir, mecburiyetler karşısında, zaruretler karşısında ortaya çıkacak bir şeydir. Basit bir şey, hepimiz bunu görüyoruz.

Bakın, çok büyük helikopterlerle çok büyük iş makinelerini indirmeden Afrin'deki o tesisleri yapamazsınız. Biz bununla karşı karşıyayız. Demek ki ortada hayali bir durum yokmuş. Buna rağmen, Mecliste, başka yerlerde bu özgürlük-güvenlik dengesini korumak için daha çok çalışma yapalım, ortak noktaları nasıl bulabiliriz, bununla ilgili bulalım. Benim onlara söylediğim budur. Diyorum ki: Şu soruyu sorun kendi kendinize: Diyorsunuz ki: "Türkiye AB'den kopuyor." Peki. Aslında "Türkiye büyük bir ülke olmasaydı, sizin bu tavrınız karşısında çoktan Rusya-Çin eksenine yerleşirdi." diyorum. Türkiye büyük ülke olduğu için öyle kolay kolay eksenini değiştirmez. Ama şunu da bilelim: Şimdi, bize diyorlar ki: "Siz Rusya'yla iyi işler geliştiriyorsunuz, eksen kayması..." Emin olun, Almanya'nın, ötekinin berikinin Rusya'yla geliştirdiği iş... Zaten Avrupa'nın gazının, elektriğinin yüzde 25'i oraya bağımlı. Türkiye bunu doğru yapıyor.

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Askerî ilişkiler...

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Askerî ilişkiyle söylüyorum.

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Turist gelsin, yatırım gelsin, ürün satalım.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Orada da bilgi vereyim size.

Bakın, hatırlayınız, Patriot'larla ilgili bizi ne kadar uğraştırdılar. Ben gidiyorum, diyorum ki Amerikalılara: "Alacağım." 5 katı fiyat veriyor. Fiyattan da vazgeçtim. "Kardeşim, ben teknoloji paylaşımı istiyorum." Vermiyor. Ben de nereden bulursam alırım. Şimdi, Güney Kıbrıs'ta var, Yunanistan'da var, onlara bir şey olmuyor da ben alınca niye oluyor? Öbür taraftan -Eurosam mıydı?- Fransa'yla da yürütüyorum ama bizim istediğimiz şudur, kendi Hükûmetlerimiz açısından söylüyorum: Tamam, fiyat falan önemli ama en çok arzu ettiğimiz şey şudur: Teknoloji paylaşımı. Ben bu teknolojiyi üretmek istiyorum kardeşim. Bana sıradan bir savunma tüketicisi gözüyle bakmayın, bana bir ortak olarak bakın. Şu da şöyledir, açık ve net söylüyorum: Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olarak, bırakın siyasetçiyi, ben senden, müttefikimden Sig Sauer tabanca isteyeceğim, dandik bir tabanca, bana vermeyeceksin, öbür taraftan füze alırım kardeşim. Benim bu coğrafyada silaha ihtiyacım, kendimi koruyama ihtiyacım var. Ya Sig Sauer tabancayı vermemek, ne demek? Çok basit bir şey vardır. Bunu en son Bulgaristan'da Avrupalılara söyledim: "Gelin, demokrasi için ölelim." dediğinizde Türkiye'ye en sırada masa ayırıyorsunuz "Yeriniz hazır." diyorsunuz. "Gelin, demokratik değerlerle birlik içinde beraber yaşayalım." Türkiye'ye diyorsunuz ki: "Rezervasyonumuz kalmadı." Şimdi, bunları göreceğiz.

Bir de şöyle bir şey oluyor tabii: Biz Avrupa-Rusya dengesi ve başka dengeler, Akdeniz dengesi, öteki dengeler, konuşmanın son bölümünde söylediğim şey oydu, bütün bu dengeleri doğru bir şekilde yaparak bu şeyi daha ciddi bir şekilde yürütmemizde çok büyük fayda var. Ama bu şu demek değil, OECD üyesiyiz, NATO'nun kurucusuyuz, Avrupa Konseyi'nin kurucusuyuz, tam adaylık müzakeresi yapıyoruz fakat şu sorunun cevabı yok. Ben Rusya'ya diyorum ki "Seninle hangi alanlarda somut iş birliği yapalım." Dün izledim basın toplantısını, sadece "savunma" demedi, 6 tane sektör saydı. Avrupalılara soruyorsun, hiçbir şey söylemiyor. Diyoruz ki: "Gümrük birliğini -basit bir şey söylüyoruz- güncelleyelim." Yani aslında ısrar ettiğimiz taraf orasıdır. Ama ben ihtiyacımı karşılayacaksam da bunu bulurum. Diyorlar ki mesela: "Niye Rusya'yla çok yakınlaştınız?" Ben de basit bir şey söylüyorum: "Kusura bakmayın, darbe girişiminden sonra Türkiye'yi arayan ilk lider oysa biz ona teşekkür ederiz." Ama, tabii, biz tarihî perspektife sahip bir devletiz. Türkiye'nin hiçbir devletle tam bağımlı hâle gelecek bir angajmanının olmaması gerektiğini, dengeli ilişkiler kurması gerektiğini biliyoruz. Yani bu çerçevede de bunu yürütmeye çalışıyoruz. Bu özgürlük-güvenlik dengesi meselesine daha çok kafa yormamız da iç politikamız ve dış politikamız için fayda var diye düşünüyorum.