| Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .04.2018 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar, bakanlıklarımızın değerli bürokratları; bu kanun tasarısının en önemli maddeler bölümüne geldik. Aslında bu 47'nci madde biraz erken gelen bir madde. Bundan sonraki maddelerden -özellikle sulama birliklerinin devri, vesaire gibi meselelerden- önce gelmiş bir madde. Ama bir bütün olarak ben sözlerimi sürdürmek istiyorum; sadece bu maddeye ilişkin ve bu maddenin özelinde değil, sulama birlikleri, bu madde ve sonrasındaki maddeleri de kapsayan genel bir tartışma açmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir kere, şunu merak ediyorum, herkese sormak istiyorum: Bu sulama birliklerinin organları seçim kurulları vasıtasıyla seçiliyor, değil mi? Güzel. Belediye başkanları da, belediye meclis üyeleri de yine seçimle belirleniyor, değil mi? Güzel. Belediye bir kamu tüzel kişisidir; karar organları seçmenler tarafından belirlenen, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişiliğidir belediyeler. Şimdi, belediye iyi çalışmıyor, "Vay efendim, belediye..." Diyelim -kaç tane belediye var- bin tane belediye var; bunun 50'si iyi çalışmıyor, "Belediyeleri biz kapatalım, belediye meclislerini feshedelim. Belediye başkanlarının görevlerini, seçilmiş olan kişilerin görev ve yetkilerini, sorumluluklarını alalım. Biz bir başkan atayalım, devlet bu katılımcı anlayıştan kendi memuruyla belediyeleri yönetsin." Hiçbir farkı yok, değerli arkadaşlar, sulama birliklerine bu yapılan işlemin; sulama birliklerinin devlete devri ile, Devlet Su İşlerine devri ile yapılanların hiçbir farkı yok. Yani, bu kayyum atamaya benziyor, başka hiçbir şekilde bunu izah edemezsiniz; belediyeye kayyum atamak ile sulama birliklerinin başına devlet yetkilileri tarafından bir başkan atanması arasında hiçbir fark yok. Demokrasiye, katılımcı anlayışa ve ademimerkeziyetçi anlayışa tamamen ters; tamamen merkeziyetçi bir anlayışla "Sulama birliklerini devralayım, onları ben yöneteyim."
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, daha önce bir iki toplantımız oldu; arkadaşlarla gayet seviyeli, gayet yapıcı önerilerle, eleştirilerle bu toplantıları sürdürdük. Bu da öyle olacak, ondan hiç şüpheniz olmasın ama ben hâlen daha bu kanun tasarısının hangi amaçla gündeme getirildiğini akıl ve mantıkla tanımlamıyorum; akıl ve mantığa dayalı bir açıklama yapmaya çalışıyorum, bulamıyorum. Yoksa "Bilim, akıl, mantık falan aramak nafile mi?" diye de düşünüyorum açıkçası. Su hepimizin ortak değeri, sadece insanlığın değil; yaşamın, yaşamdaki bütün canlıların ortak değeri. Herkesin bu ortak değerinin yönetimini devlet kontrol, denetim yetkisiyle, bu ortak değeri kullanan üreticiye devrederek gayet iyi yapmış; 1993 yılından itibaren Devlet Su İşleri yapamadığı için -istese çok daha geniş kadrolarla yapabilecek bir kapasitesi, şeyi var Devlet Su İşlerimizin; çok şükür çok kadim, güzel, iyi bir kuruluşumuz, Türkiye'nin en önemli örnek kuruluşlarından biri ama- veya bununla uğraşmak istemediği için, hatta bunun bir katılımcı anlayışla çiftçi birlikleri tarafından yürütülmesini düşündüğü için devrediyor; şimdi, bu devri geri almaya çalışıyoruz. Bunun da akılla, mantıkla açıklanabilir bir izahını ben kesinlikle göremiyorum.
Nedenlerine gireceğim. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu birliklerin, bu 378 adet sulama birliğinin, 14.487 meclis üyesi bulunan ve organları seçimle belirlenmiş olan bu sulama birliklerinin yüzde 7'si çok başarılı, yüzde 33'ü başarılı, yüzde 34'ü iyi düzeyde başarılı, yüzde 23'ü orta düzeyde, sadece yüzde 3'ü kötü düzeyde. Şimdi, biz bu yüzde 3 için mi bu sulama birliklerini ortadan kaldırıyoruz? Birlik yapılarını, demokratik yapılarını, katılımcı çiftçi örgütlenmesi yapılarını bu yüzde 3 kötü yönetiyor diye mi? Az önceki belediye örneğine yine dönerek sizleri düşünmeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, suyu lütfen -ve çok rica ediyorum- ne ticarete ne de siyasete konu etmeyiniz. Tarımda kullanılan bu su çiftçinin ve üretimin vazgeçilmez değeridir, üretimin en önemli girdisidir. Bizim amacımız, çiftçiye daha çok su götürmek, sulanabilir alanları artırarak daha çok alanın sulanabilir hâle gelmesini sağlamak; Devlet Su İşlerimizin asli görevi de, devletin asli görevi de bu olması gerekirken şimdi bu katılımcı üretici örgütlenmesini geriye almak, "Bunları siz yönetemiyorsunuz, biz yöneteceğiz." demek... Devlet Su İşlerinin kendi raporunda da aynı şekilde: "Yüzde 3 kötü yönetiliyor..." Bu, az önce bahsettiğim oranlar tamamen DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yapılan değerlendirme, analiz sonuçlarıdır; benim kendi yorumum ya da bir üniversitedeki bir bilim insanının yaptığı bir çalışma değil, Devlet Su İşlerinin kendisinin yaptığı. Şimdi Devlet Su İşleri bunları geri istiyor. "Bunları geri istiyor." tabiri de çok doğrudur, başka bir şey söylenemez.
Şimdi, dolayısıyla, bu 378 birliğin 14.487 meclis üyesi olduğunu düşünürseniz, 1 milyon 450 bin çiftçiye hizmet veren bu birlikleri düşünürseniz ve her hanede yaklaşık 5 kişi olduğunu düşünürseniz yaklaşık 7 milyon 250 bin kişinin rızkıdır bu; buradan, birliklerden bu yetkinin alınıyor olması. Dolayısıyla, eğer katılımcı bir sulama yönetiminden bahsediyorsak, ademimerkeziyetçi bir anlayıştan bahsediyorsak, demokrasiden bahsediyorsak, adaletten bahsediyorsak ve birliklerin bu Seçim Kurulu nezdinde yapılan seçimlerle seçilen organlarını düşünecek olursak, bu yönetici olanların çiftçi olduğunu da düşünecek olursak, yani burada kötü yönetirse elleri direkt olarak bundan zarar görecek olanın bizatihi kendileri olduğunu düşünecek olursak ve bu meselenin de gerçek sahibinin çiftçiler olduğunu düşünecek olursak burada problemlere çözüm üretmek, kaliteli hizmet sunmak tabii ki onların asli görevidir; analizler de bunun esasen böyle olduğunu gösteriyor. Yani "Birlikleri biz dağıtalım, meclis üyeliklerini kaldıralım, efendim, yönetim, denetim organlarını kaldıralım. Bir başkanı da biz atayalım, bunları yönetelim." anlayışı asla kabul edilemez. Tekrar söylüyorum: Belediyelere kayyum atamaktan hiçbir farkı olmayan bir uygulamadır getirilen bu düzenleme.
Şimdi, bu birlikler işletme ve bakım giderlerini de minimum düzeyde tutarak birlik bütçelerinden de fazla... Yani, tasarruf sağlıyorlar kendi kendilerine çünkü parayı kendileri ödüyor, yaptıkları her yeni hizmetin bedelini kendileri ödemek zorundalar; o nedenle, bunu da tasarruflu bir şekilde yapma, harcama çabası içerisindeler tabii ki. Oysaki başkası tarafından yönetilen bir birlik bu tasarruflu... Bu çiftçinin yükünü üzerinden almak amacıyla değil, tam tersine, üzerine daha da yük olacak kararlar alma olasılığı çok yüksek. Hızlı karar alma ve ivedilikle, sorunları büyümeden çözüme kavuşturma potansiyelleri var. Bu sorunlar büyümeden çözüme kavuşturulmak yerine şimdi hantallaşan ve çözüm üreten değil, çözümleri öteleyen ve sorunları büyüten bir sürece sokacaktır. Devlet Su İşleri neden bu birlikleri kurdurmuştur ve bu görevlerini devretmiştir? Bu nedenle devrettiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Aynı nedenleri yeniden yaşayacağız, bunu net olarak söyleyebilirim.
Tabii, bu sulama birliklerinde bu tahsil edilen paraların tamamı da mahalline hizmet ve yatırım olarak geri döndüğünden, yani kendi parası kendi mahalline yatırım ve hizmet olarak geri döndüğünden bu su kullanıcıları da yani çiftçiler de yaptıkları ödemelerde "Bu bana geri dönüyor." diyerek parasını gönül rahatlığıyla verebiliyor iken bunun kaldırılması anlaşılabilir değil.
Katılımcı yönetim duygusuyla, katılımcı yönetim anlayışıyla kurulan ve işletilen bu sulama birliklerince -tabii, bu nedenle politik müdahaleler de olmadığı için- rantabl olmayan hizmet ve yatırımlar da yapılmamakta. Yani, politik müdahalelere, Hükûmete gelen siyasi iradenin politik müdahalelerine açık hâle getirilmesi kabul edilebilir bir şey değildir, lütfen bunu yapmayınız. Bırakınız, çiftçimiz, üreticimiz -az önce söylediğim gibi, ne ticarete ne de siyasete suyu alet etmeyiniz- bu politik müdahalelerden uzak kalabilsin.
Şimdi, tabii, Toprak-Su vardı; bu daha sonra Köy Hizmetlerine dönüştürüldü. İl özel idareleri, DSİ, vesaire, bu kurumların şimdi günümüzde artık hemen hemen tamamı yok. Çiftçiyle muhatap olan ise sadece sulama birlikleri kaldı ki aslında şu bile bu birliklerin az önce bahsettiğimiz analiz sonuçlarına etkili olmuştur. Devlet müdahil oldukça birlikler sorun yaşamıştır. Bu yirmi üç yıllık birlik tarihinde, tarihçesinde 3 kanuna tabi olan, birlik olarak sulama ücretlerinin alacaklarının da 2 defa yapılandırılması, 1 defa da sulama ücreti tarifesinde yapılan indirimler birliklerin de kurumsallaşması ve enerji ücretlerinin yüksekliği gibi sorunları ve birliklerin sağlıklı faaliyet yapmalarını zorlaştırmıştır. Yani, siyasi, politik veya yukarıdan yapılan müdahaleler aslında bu katılımcı birlik yönetiminin sekteye uğramasına neden olmuştur. Şimdi, biz tam tersine: "Bu birlikleri kaldıralım, bu birlikler DSİ'nin atayacağı bir başkan tarafından yönetilsin..." Bundan sonraki birçok maddede bu söylediğim eleştirel yaklaşımımla ilgili düzenlemeler var, bunların tamamına biz zaten tümden karşıyız ve çok rica ediyoruz. Bu sözlerimizin, Hükûmetin uygulamalarını veya yaptığı şeyleri siyasi bir amaçla eleştirmek gibi yıkıcı bir anlamda düşünülmemesini... Tam tersine, el birliğiyle bunların içerisinde -eğer gerçekten akla, mantığa ve bilime yatkın olduğunu düşünüyorsak- hep beraber -lütfen geliniz- bu madde ve bundan sonraki maddelerde sulama birliklerini bu tasarıdan tamamen çıkartarak, hatta daha özgürleştirerek ve hatta daha çok devlet elini destek veren anlayışla uzatarak birliklerin güçlenmesini, o yüzde 3'lük kötü yönetimi nasıl ortadan kaldırırızı, o orta düzeydeki yönetimi daha iyiye, daha başarılıya, çok başarılıya nasıl dönüştürürüzü konuşuyor olmamız gerekirken "Yok, bunlar olmadı. Bunların tamamını DSİ'ye alalım, biz daha iyi yaparız..." Bu, kesinlikle bizim kabul edebileceğimiz bir şey değildir. Sulama birliklerinin ne DSİ'ye ne yine siyasi kimliği olan tek kamu kurumu olarak tanımlayabileceğimiz belediyelere devri ne tarımımıza, yöre tarımına ne ülke tarımına ve ülke ekonomisine bir fayda sağlayacaktır. Birliklerin başarılı, çok başarılı, az başarılı, iyi, orta başarılı, vesaire ama birliklerin, kötü olmayan birliklerin bu süreçte güçlendirilmesi ve başarıya doğru yönlendirilmesi, başarısız olanların geçici bir süreyle belki devletin elini uzatarak orada bir başarıyı sağlayacak sürece yönlendirilmesi, sevk edilmesi bizim asli talebimizdir. Bu maddede başkanların ortadan kaldırılması, meclis üyeliklerinin feshedilmesi, çalışanların... Birlik çalışanları ne olacak, o da belli değil. Yani, her şekilde, böyle, elinin tersiyle bu birlikleri tamamen yok sayan ve yok edecek olan... Gerçi ben anlıyorum; bu kanun tasarısının ilk maddelerinde, önceki maddelerinde, öncül maddelerinde suyun ticarileştirilmesi, özelleştirilmesi, kamu kurum ve kuruluşları dışındaki gerçek ve tüzel kişiliklere devriyle ilgili maddeler vardı. O maddeler ile bu bütünlük sağlıyordu anlayış olarak tahmin ediyorum çünkü birliklerin böyle, bu şekilde DSİ üzerine alındıktan sonra ticarileştirilmesi düşünülüyordu. Bu ticarileştirilmesi düşünülen, özelleştirilmesi düşünülen konular... Zaten hepimizin iradesiyle; bizlerin eleştirel bakışı, sizlerin de buna akıl ve mantıkla yaklaşımınız sonucunda hep beraber onlarda geri adım atılmasını sağladık ama şimdi onlar ortadan kalkınca zaten bu yapılmak istenen, götürülmek istenen sürecin bir anlamı da yok. Gelin, bu sulama birliklerini güçlendirelim. Bu maddeyi -ne 47 ne 48- sulama birlikleriyle ilgili yapılan bütün değişiklik düzenlemelerini tamamen bu tasarıdan çıkaralım diyorum. Bu, tarımın, üretimin ve hepimizin kullandığı suyun geleceği için yaşamsal önemdedir diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum Sayın Başkan.