KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, biz bu 48'inci maddeyle aslında... Farkında değiliz, sadece madde hükmüne bakarak yorum yapmak çok yetersiz yani gerçeği görmemizi engelliyor.

48'inci maddede yapılan işlem 6172 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesini değiştiren bir işlem. Peki, o madde daha önce neydi? Şimdi, o madde sadece başkanı görev ve yetkileri falan, böyle, bu kadar kısa basit bir şey değil. Daha önceki madde başkanının seçilme esasları, görev ve yetkileri... Bunun içerisinde, bakın, mesela, diyor ki: Birlik meclisi ve yönetim kurulu kararlarını uygulamak. Başkan öyle "Ben istediğim kararı uygularım." diyemiyor. Kimin kararını uyguluyor? Birlik meclisinin yani üreticilerin, seçimle gelmiş meclisinin kararını uyguluyor. Neyi kaldırıyoruz? Yönetim kurulu kararlarını uygulamak. Yine, birlik yönetim kurulu seçilmiş. Yönetim kurulunun kararlarını uyguluyor başkan. Kaldırıyoruz, böyle bir başkan yok artık. Birlik meclisi ve yönetim kurulu kararlarını gerektirmeyen konularda kendi kararını verebiliyor. Mesela ne var? Birlik meclisi kararları gereğince yapılan her türlü satın alma ve ihale işlerini bir komisyon marifetiyle yürütmek ve yönetim kurulunun onayıyla sonuçlandırmak. Başkan öyle ben ne oldum delisi, kendini kral ilan eden birisi değil. Bir demokratik yönetim anlayışı var bu maddenin öncesinde. Biz bu maddedeki bütün demokrasi anlayışını tamamen ortadan kaldırıyoruz. Ne getiriyoruz?

Zaten bunun adına, Sayın Bakan, "birlik" niye diyoruz biz? Hiç alakası yok, birlik falan değil bu. Devlet suyu getirecek çiftçi parasını ödeyecek, bitecek. Hani birlik? Yani üreticiyi, çiftçiyi bir araya getirip ortak karar alma mekanizması nerede bu kanun değişikliğinde Allah aşkına, nerede bu? Meclisi kaldırıyoruz, yönetim kurulunu kaldırıyoruz, çalışan personeli kaldırıyoruz, onun kaldırıyoruz bunu kaldırıyoruz, bir tane başkanı da atıyoruz. Bu, tam anlamıyla bir katılımcı demokratik yönetim anlayışından bu birliği, sulama birliklerini yok eden, ortadan kaldıran, bunun yerine otokratik bir tek adam yönetimini birliklere dayatmaktır, başka hiçbir sonucu yoktur.

Bu maddenin, 48'inci maddenin bizim önümüze sunulan, "6172 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir." diye önümüze konan şeyin öncesine baktığımızda, bu birliğin aslında ne kadar demokratik, ne kadar katılımcı, ne kadar gerçek bir üretici birliği olduğunu görüyoruz ve siz bunu kaldırıyorsunuz Sayın Bakan. Çok rica ediyorum, yapmayınız, bırakınız çiftçi kendi kullandığı suyun sahibi olsun, onu yönetsin, parasını ödensin, siz destek verin, devlet olarak el verin, bu birliklerin sorunlarını çözün, her yıl artan tahsilat oranının daha hızlı artışı için yardımcı olun uzmanlarınızla, maddi manevi yardımınızla.

İnanın sulama birlikleriyle ilgili bu düzenleme, hele hele bu maddeyle getirilen atanan bir başkan ve siyasi vesayet altına girmiş olan bir başkan ve siyasi müdahalelerle birliği ve suyu siyasete ve ticarete yarın bir gün alet edecek olan, alet olmasına neden olacak olan bir düzenlemedir; kabul edilemez.

Evet, bu maddenin tasarıdan kaldırılması için önerge veriyoruz. Biliyorum, sizin iradeniz, sizin Bakan olarak, Orman ve Su İşleri Bakanımız olarak iradeniz eğer "Hayır, devam edeceğiz. Bu madde geçecek." olduğu sürece, biliyorum ki AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımız da gönüllerinde, yüreklerinde bu birliklerin kaldırılması veya bu düzenlemeyle getirilmek istenen sürece yer vermedikleri hâlde size olan bağlılıkları, Hükûmete olan sorumlulukları gereği el kaldıracaklar ve bu birlikleri demokratik, katılımcı yönetim anlayışıyla üreticinin, çiftçinin, suyu kullanan çiftçinin, su kullanıcısının kendi kendini yönetme organını, yönetim anlayışını bir anda yok edecekler.

Üzülüyorum, bu ülke bu konuma gelmemelidir. Sulama birlikleriyle bu düzenlemeler aslında zamanında bu yeni dünya düzeninin, neoliberal politikaların Türkiye'ye dayattığı, özelleştirme uygulamaları ve suyun, nihai itibarıyla suyun, ki Dünya Bankası bu konuda çok kredi vermiştir dünyanın birçok ülkesinde bu suyu önce devletin üzerine alıp onun üzerinden ticarileştirilmesinin önü açılmıştır ve ticari bir meta hâline dönüşen suyu bizim ülkemizde bu sürece lütfen sokmayınız, lütfen alet etmeyiniz, lütfen demokrasiyi kabulleniniz. Demokrasiyi sadece Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis seçimlerinde sandığa oy kullanma iradesi olarak görmeyiniz. İşte demokrasi tam da üreticinin, çiftçinin, tarımın kendi içindeki asal demokrasi, yönetim budur. Bundan vazgeçmeyiniz diyorum Sayın Bakanım.

Ayrıca şunu da söylemek istiyorum bunu da eksik bırakmadan: Bakın, bu birliklerde demokratik yönetim, meclis, yönetim kurulu, çalışanlarıyla bir bütündür, çiftçinin, üreticinin kendi gücüyle iş başına göreve gelenlerdir ve bunlar kendisini seçenlere hesap vermekle mükelleftir diyoruz. Şimdi artık böyle bir hesap verme organı ortadan kalkıyor ve seçilmiş olan başkan ve yönetim kurulları, bu demokratik organlar ve birlik kaynaklarıyla çiftçilerin yararına olmayan iş yapamazlar. Şimdi artık çiftçiyi düşünen kim? "Doğrusu bu." deyip dayatılacak. Bu birlikler -adına birlik demeye dilim varmıyor, çok özür dilerim; artık birlik, birlik de değil- bu uygulamayla yapılan düzenlemeyle artık çiftçinin yararına değil devletin dayattığı düzenlemeler olacaktır. Kaçınılmaz, siz istemeseniz bile olacaktır Sayın Bakan. Siz yürekten bunu böyle öngörmeseniz bile bu getirilen düzenlemenin sonucu bu olacaktır.

Şimdi atanan memur böyle bir sorumluluk duygusu da taşımayacak, çiftçiye karşı sorumluluk... "Sen kimsin kardeşim, çekil başımdan. Ben böyle diyorum böyle olacak, bitti!" Aynen bu yaşanacak, ben size söylüyorum Sayın Bakan; aynen bu yaşanacak. Aman efendim, çiftçi artık el pençe divan, "Sayın Başkanım, ne olursunuz." yalvaran... Ya, böyle bir çiftçi mi yaratmak istiyoruz biz? Yalvaran, diz çöken, aman rica minnet, bir yudum su için tarlasına dilenen bir...

Bakın, bu birliklerle verilen su bir lütuf değildir, lütuf olarak lütfen görmeyiniz. Ama bu düzenleme suyu bir lütuf hâline getiriyor, devletin çiftçiye vereceği bir lütuf. Çiftçi boyun eğecek... İşte siyasi müdahale burada gelecek. Diyelim kuraklık gibi bir kriz var. Kuraklık krizinin çözümü yine çiftçinin, üreticinin kendi arasında. Çünkü o suyu kullanan çiftçi, kuraklık varsa, bir çiftçi fazla kullandığı zaman öbürü "Bir dakika kardeşim, biz bunun kararını aldık, sen fazla kullanıyorsun. Hepimiz bu suyu yeteri kadar, eşit, hakkaniyetle ve adil kullanacağız." diye düşünüyor. Siz bundan vazgeçerseniz, burada artık ne hakkaniyet ne adalet, bunu yaratmanız da söz konusu değil. Siz böyle bir yönetim anlayışından lütufkâr hizmet veren bir devletçi, otokratik tek adam yönetim anlayışını -diyelim, devletçi demeyelim- getiriyorsunuz.

Kriz oldu, küçük çiftçinin gücü yok, büyük çiftçinin parası var, "Verir parasını ben alırım, gereğini yaparım. Bana ne kardeşim." noktasına mı getireceksiniz? Güçlü, büyük üreticileri, çok büyük çiftçileri -demek değil de artık- büyük işletmeleri, bu birlikten -birlik demeye yine dilim varmıyor- bu hizmetten yararlanan büyük işletmeleri, endüstriyel işletmeleri -tamam "endüstriyel" derken tarımsal üretim anlamında endüstriyel üretim yapan işletmeleri- "Onlar parasını veriyor düdüğü çalıyor kardeşim, sen kim oluyorsun. Hadi git, boş ver, bırak bu tarlayı, üretimi de bırak, tarımı çiftçiliği de bırak." anlamına gelen bir maddedir, başka hiçbir şey değildir.

Teşekkür ediyorum.