| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 08 .01.2015 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, İçişleri Komisyonunun saygıdeğer mensupları, Hükûmetimizin değerli temsilcileri, İçişleri Bakanlığının, Emniyet Genel Müdürlüğünün, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile ilgili kuruluşların değerli mensubu bürokrat arkadaşlarım, değerli basın mensupları, Komisyonumuzun dışından gelen kıymetli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir yasal düzenleme tasarısının yeni bir aşamasında tekrar bir aradayız. Daha evvel esas Komisyonumuzda tartışılmakla beraber alt komisyonda değerlendirilmesi için alt komisyon kurularak havale edilen tasarı alt komisyon çalışmaları sonrasında esas komisyon görüşmelerinde değerlendirilmek üzere tekrar önümüzde.
Bu tasarı, bundan önceki birçok tasarı gibi toplum hayatını çok derinden, çok etkili bir şekilde değiştirecek bir özellik arz etmesi sebebiyle çok yönlü tartışılması gereken, her açıdan ele alınması gereken bir tasarı. Dışarıdan bakıldığında güvenlik paketi, asayişle, kamu düzeniyle ilgili hususların ele alındığı bir tasarı gibi görünmekle beraber aslında bir yönetim sisteminin, bir yönetim anlayışının şekli, şemali, geleceğiyle ilgili. Dolayısıyla demokratik ve anayasal sistemimizin istikametiyle ilgili içerisinde çok önemli özellikler barındıran bir tasarı. Bu açıdan evvela ifade etmeliyim ki bu tasarıya ilişkin değerlendirmelerin tüm yönüyle ele alınabilmesi için her türlü fikre, her türlü katkıya imkân ve zemin tanınması büyük önem arz etmektedir. Biraz evvel Sayın Komisyon Başkanımız da, Cumhuriyet Halk Partisi üyesi arkadaşlarımız ve bu, Anayasa'ya aykırılık önergemizle ilgili diğer imza sahibi arkadaşımız Sayın Mehmet Erdoğan ve yine partimiz milletvekillerinden Özcan Yeniçeri Beyefendi'nin de aslında bu tasarıya ilişkin değerlendirmeleri olduğu konuşmaları geçti ancak önerge sahibi olarak sadece benim konuşuyor ya da konuşacak olmam ya da bu imkânın bana tanınmış olması, Mehmet Erdoğan Bey'in de bundan yararlanamamış ya da yararlanamayacak olması aslında bir eksiklik, çünkü biraz evvel ifade ettiğim gibi bu düzenleme sıradan bir düzenleme değil. Bu düzenleme, işte lalettayin bir kanun tasarı, Hükûmetin bir ihtiyacını görmesi ya da Hükûmet politikalarına ilişkin, Hükûmet programına ilişkin bir sıradan düzenleme değil. Bu düzenleme, sabah evden çıkıp akşam nasip olursa eve gelebilmeyi hedefleyen herkesi çok yakından ilgilendiren bir düzenleme. E, bu düzenleme, Komisyonumuza geldiği günden bu yana zaten eksik, arızalı ve hukuka aykırı, demokrasiye aykırı, Anayasa'ya aykırı, evrensel hukuka aykırı yönlerini söyleyip duruyoruz; bunlar ortada. Herkesin bu konuda bir görüşü var ve bütün toplumu ilgilendiriyor. O zaman niçin Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri bu konuda düşüncelerini ifade edemesin? Bunu niye kısalım? Niçin Komisyon üyesi ve önerge sahibi Sayın Mehmet Erdoğan bu konudaki düşüncelerini ifade edemesin? Toplumun tamamını ilgilendiriyor. Anayasa, hepimizin burada bulunma, burada oturmasına dayanak teşkil eden... Anayasa olmasa burada oturamayacağımız fikrini düşünürseniz, düşüncesini ortaya koyarsanız, bu çerçevede, Anayasa'ya aykırı, anayasal düzeni kökten etkileyecek bir düzenlemeyle ilgili niçin Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan düşüncelerini ifade etmesin? Niçin Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ ya da Adana Milletvekilimiz Faruk Ağabeyimiz, işte diğer misafir arkadaşlarımız... Yani iktidar partisi mensubu arkadaşlarımız için de geçerli bu hem üye hem de misafir olanlar için söylüyorum.
Dolayısıyla bu, gerçekten önemli bir düzenleme Sayın Başkanım. Eğer bu konudaki kararınızda, usulünüzde bir değişiklik yaparsanız çok isabetli bir şey yapmış olacağınızı ve memnun olacağımı ifade etmek istiyorum. Müsaade edin bu düzenlemeyle ilgili, bu temel düzenlemeyle ilgili, bu herkesi ilgilendiren düzenlemeyle ilgili herkes düşüncesini ortaya koysun; kaldı ki İç Tüzük'ümüz buna müsaade ediyor, parlamenter demokrasi kültürümüz buna müsaade ediyor, geleneksel teamüllerimiz buna müsaade ediyor. Dolayısıyla lütfen sadece önerge sahipleri adına benim konuşmam ya da Komisyon üyesi olmayan misafir arkadaşlarımız -Misafir derken, misafir değiller ama hani Komisyon üyesi olmayan milletvekili arkadaşlarımı kastederek söylüyorum- onlar da konuşsunlar. Yani onların buna katkısı olamaz mı? Onların, bu tasarı toplum gündemine geldikten, kamuoyunda tartışılıyor olduğu günden bu yana duyduklarını bizimle, özellikle de Anayasa'ya aykırılık boyutuyla bizimle paylaşmaları, bize bütün değerlendirmelerini arz etmeleri, aktarmaları ve sizin de ondan sonra Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızın, bizlerin bütün bu değerlendirmeler ışığında oy vermemizi temin etmesi doğru olmaz mı? Belki Sayın Yeniçeri çok farklı bir şey söyleyecek benim aklıma gelmeyen ya da Sayın Mehmet Erdoğan önerge sahibi olarak bizi çok derinden etkileyecek bir değerlendirmede bulunacak. Yani olabilir belki sizin yasamayla ilgili anlayışınız, sahip olduğunuz kültür, partinizin bu konudaki anlayışı, belli bir yerlerde yazılan düzenlemeler transit geçer diye düşünebilirsiniz, böyle bir anlayışa sahip de olabilirsiniz. Biz buna saygı duyarız ama İç Tüzük'ün ve bu Meclisin bize vermiş olduğu yetkiden, milletin bizi buraya gönderirken tembih ettiği hususlardan vazgeçmemizi, feragat etmemizi beklemeyin.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, çok özür dileyerek...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Estağfurullah, buyurun efendim.
BAŞKAN - Yani sözünü kesmiş olmak durumuna düşmeyeyim ama sadece bir hatırlatmada bulunmak için ya da yöntemle ilgili, bu talebinizle ilgili bir açıklamayı hemen yapmak için söz aldım.
Asla böyle bir düşüncemiz olamaz. Bu Komisyonumuzdaki çalışma sistemimizi en iyi bilen arkadaşlarımızdan, sayın milletvekillerimizdensiniz. Burada sadece usul bakımından, herhangi bir konuda bir önerge verildiğinde Komisyonlarımızda biliyorsunuz önerge sahipleri konuşur, önergede imzası olanlardan biri konuşur ama burada "Anayasa'ya aykırılıkla ilgili iddialarımızı biz her şekilde dile getirmek istiyoruz." diyecekler sayın milletvekillerimiz. Arzu ederseniz, önerge sahibi adına siz konuşursunuz önergeyi oylatmam, geneli üzerindeki görüşmelerle birlikte Anayasa'ya aykırılık iddialarını da sayın milletvekillerimiz ifade edebilirler ve geneli üzerindeki görüşmelerin sonunda oylatırım. Bunda hiçbir sorun yok ve kesinlikle arkadaşlarımız... İsterseniz öyle yapalım.
Bu komisyonlar karşılıklı tartışmak için, doğruyu bulmak için kurulmuş ihtisas komisyonlarıdır. Burada söylediğimiz her şeyin mutlak doğru, ille de böyle yapılsın diye bir ısrarımızın da olması mümkün değil. Biz burada birlikte bir çalışma yapacağız, milletimiz, memleketimiz adına hayırlı olacağına inandığımız bir sonucun çıkmasına katkıda bulunacağız. Sizin de, bütün değerli milletvekillerimizin de katkılarını almaktan mutluluk duyarız.
Şimdi, uygun görürseniz sizin konuşmanızdan sonra oylamayı yaptırmayacağım. Diğer arkadaşlarımıza da geneli üzerindeki görüşleriyle birlikte bu konudaki görüşlerini açıklama fırsatı vereceğim, sonunda oylama yaptıracağım. Uygun mudur efendim?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Estağfurullah, ben uygun görme noktasında yetkili değilim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Estağfurullah canım, burada karşılıklı şey yapıyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Yetkili olan, bu Komisyonun bizzat kendisi. Ancak, Sayın Başkanım, biz galiba tekrar ilk güne dönüyoruz. Bu tasarının Anayasa'ya aykırılığıyla ilgili değerlendirme başka bir oylama konusu, başka bir karar konusu; bu tasarının geneli üzerinde değerlendirme yapılmak suretiyle maddelerine geçilmesine ilişkin yapacağınız oylama da başka bir karar konusu. Yani bunu ayırabilmek çok kolay diye düşünüyorum. Dolayısıyla, ilk önce yapmamız gereken şey -tıpkı bu Komisyonun ilk toplantısında yaptığımız o zaman alan ve çok da, biraz da, nasıl söyleyeyim size, komik kaçan diyeceğim ama demeyeyim, o tartışmaya geri döndük- bizim sizden beklediğimiz Sayın Başkan, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili iddialarımızı zatıalinizin müzakereye açması -ki bu çerçevede ben şu anda konuşuyorum- bu müzakere sırasında öncelik, belki, tabii ki Komisyon üyesi arkadaşlarımızda olmak üzere, söz almak isteyen tüm milletvekili arkadaşlarımıza bu fırsatın tanınması. Bunu niye yapalım? Bunu şunun için yapalım, biraz evvel arz ettim: Bu tasarıyla ilgili tüm sayın milletvekilleri değerlendirmelerini ortaya koysun, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili kafalarında bir net fikir oluşsun, ondan sonra da bir oylama yapın. Eğer bu Komisyonun çoğunluğu zaten Anayasa'ya aykırılık konusunda bir şey görmemişse, böyle bir irade ortaya çıkmamışsa zaten yapacak bir şey yok, Anayasa'ya aykırı değildir, oy çokluğuyla der, geçer gidersiniz ama daha bu konuyla ilgili insanlar değerlendirmesini sunmadan tasarının geneliyle ilgili değerlendirme ile Anayasa'ya aykırılıkla ilgili değerlendirmeleri birleştirirsek bu hem usul açısından hem esas açısından doğru bir yaklaşım olmaz. Dolayısıyla, ilk önce, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili müzakerelerde söz almak isteyen ve söz hakkı olan herkese uygun göreceğiniz sırayla söz verilmesi, akabinde de oylama yapılması, ondan sonra da geneline ilişkin değerlendirmeleri hep beraber paylaşmamız, benim söylediğim ve istediğim, arz ettiğim, makamınızdan istirham ettiğim şey budur efendim. Bunda da bir eksiklik ve yanlışlık olduğunu düşünmüyorum.
BAŞKAN - Sadece çok basit bir şey var aramızda, ikimiz de aynı şeyi söylüyoruz aslında: Söz verdiğim arkadaşımız her konuda fikrini söylesin, sonuçta iki oylamayı birden yapmanın da hiçbir mahzuru yok. Söylemeye çalıştığım bu. İkisini birleştirmenin de bir mahzuru yok. Yoksa bütün arkadaşlarımız fikirlerini söyleyecekler. Birinci tur dönelim, bir daha ikinci tur dönelim yerine ikisini birleştirerek arkadaşlarımız fikirlerini çok rahat söyleyebilirler. Oylamayı birleştirmiş olabiliriz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, böyle bir usulün olmadığını, İç Tüzük'ümüze aykırı olduğunu, İç Tüzük'ün 38'inci maddesine göre öncelikle Anayasa'ya aykırılıkla ilgili hususların tartışılması ve karara bağlanması gerektiğini çok iyi bildiğiniz için sadece hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla İç Tüzük'ümüzün 38'inci maddesi çerçevesinde lütfen, evvela, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili müzakereleri tamamlayın ve bu çerçevede söz hakkı olan bütün milletvekillerine söz verin. Onları sabırla dinleyelim. Bakın, Milliyetçi Hareket Partisinin alt komisyon çalışmalarıyla ilgili muhalefet şerhi yanılmıyorsam ya 17 ya 18 sayfa. Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızın hazırlamış oldukları muhalefet şerhi 25-26 sayfa. Yani tasarının kendisi neredeyse bunların yarısı. Dolayısıyla burada bir ehemmiyet var, burada özel bir durum var. Bu çerçevede Anayasa'ya aykırılıkla ilgili düşünceleri almaktan niye kaçınalım Sayın Başkanım? Niye götürüp onu tasarının geneliyle ilgili değerlendirmeyle birleştirelim? Bu haksızlık olur. Bu, emeğe haksızlık olur, bu, önergeye haksızlık olur, çok özür dileyerek söylüyorum, bu, önerge sahipleri olarak bize de saygısızlık olur. Biz bu tasarının ilgili maddelerini olabildiğince çalıştık. Anayasa'nın hangi maddelerine niçin aykırı olduğuna ilişkin çalışmalar yaptık. Bunu muhalefet yaptı. İktidar partisinden arkadaşlarımızın böyle bir muhalefet şerhleri falan yok, böyle bir çalışmaları da yok. Biz yaptık.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Meclis Başkanının var, Anayasa Komisyonuna havale etti.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ee, onların da bizi veya diğer arkadaşlarımızın değerlendirmelerini duymaya, almaya hakları var. Yani bu bir tür, adil yargılanmayla ilgili bir şeye benziyor yani savunma hakkı kısıtlanıyor diye hani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, benzetme olsun diye söylüyorum, yani tüm yönleriyle herkesi dinlemeden bir karar verilecek. Bu çok doğru değil, tarih yazacak bunu.
BAŞKAN - Efendim, "Vermeyelim." diyorum, "Herkesi dinleyip öyle verelim." diyorum Sayın Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Hayır, "Birleştiremezsiniz." diyorum Başkanım.
Tasarının geneliyle, geneline ilişkin değerlendirmeler, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili değerlendirmelerle birleştirilemez Sayın Başkanım.
MEHMET ALTAY (Uşak) - Ayrı ayrı oylanacak Hasan Hüseyin Ağabey, Sayın Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ama diyor ki, bak...
BAŞKAN - Bunu elimizden geldiğince esnetmeye çalışıyoruz zaten.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - "Ben birleştireceğim." diyor. Birleştirmek, esasına geçmek şu anlama geliyor, özür dilerim, size açıklıyorum ama: Birleştirme şu anlama geliyor...
MEHMET ALTAY (Uşak) - Hayır, estağfurullah. Oylamayla ilgili konuyu ayrı ayrı yapacak. Her milletvekilinin de Anayasa'ya aykırılığa ilişkin itirazını esas içerisinde ayrıca değerlendirmeyi istiyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet, "Oylamayı birleştireceğim." diyor. "Söz vermeyeceğim." diyor.
Mehmet Bey, Sayın Erdoğan'a dedi ki Sayın Başkanımız: "Size söz vermeyeceğim, Hasan Hüseyin Bey'e vereceğim, önerge sahibi." Ben bunu anlatmaya çalışıyorum.
BAŞKAN - Ağabey, "Konuşmayın." demiyorum.
Arkadaşlar, "Konuşmayalım." demiyorum ki. Bu işin bir usulü var.
Sayın Türkoğlu, siz bitirin, düşüncelerinizi bitirin, ondan sonra... Yoksa karşılıklı konuşmaya dönüyor. Siz buyurun.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Başkanım, siz cevap verince böyle oldu. Ben sizden hani cevap beklemiyordum ama "İstirham ediyorum." dedim yani "Cevap verin." de demedim.
BAŞKAN - Yok, estağfurullah. Arkadaşlar karşılıklı konuşmaya başladı da. Siz düşüncelerinizi bitirin, sonrasında...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Biz sizinle başlayınca, efendim, imam-cemaat ilişkisine döndü.
BAŞKAN - Doğru, haklısınız.
Buyurun.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bu açıdan, evvela Komisyonu onurlandırmış tüm misafir olan, üye olmayan milletvekili arkadaşlarımızın da, uygun gördüğünüz, diğer Komisyonda bulunan Hükûmet temsilcisi ve bürokrasinin de hepsinin Anayasa'ya aykırılıkla ilgili önergemiz üzerine düşüncelerini, değerlendirmelerini vermeleri için imkân tanımanızı, yoksa bunun bir eksiklik, İç Tüzük'e bir aykırılık hususu olacağını Komisyonunuza arz etmek istiyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, kıymetli Komisyon üyeleri; (1/995) sayılı Hükûmet Tasarısı ana hatlarıyla dört ayrı hususta düzenlemeler içeriyor. Öncelikle temel haklar, temel hakların kullanımına ilişkin yasalarda getirdiği düzenlemeler, adli kollukla ilgili düzenlemeler, emniyet teşkilatıyla ilgili düzenlemeler ve Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri Kanunu ve bu çerçevedeki ilgili mevzuatla ilgili düzenlemeleri içermekte. Tasarı, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değişiklik yapmak suretiyle polisin arama ve durdurma yetkisini, gözaltına alma yetkisini, istihbari dinleme yetkisini hem idari makamlara vermekte hem sürelerle oynamakta hem de temel hak ve hürriyetlerin kullanımına ilişkin çok önemli ve çok ileri derecede sınırlamalar getirmektedir. Tasarının getirdiği bu düzenlemeler özellikle hukuk devleti -Anayasa'mızın 2'nci maddesinde zikredilen hukuk devleti- anlayışıyla çelişmektedir. Dolayısıyla tasarının hem 2559 sayılı Kanun'daki değişiklikleri hem de 5271 sayılı Kanun'daki değişiklikleri hukuk devleti ilkesiyle çelişmektedir. Çünkü arama, durdurma, istihbari dinleme ya da gözaltına almayla ilgili gerek idari makamların yetkilendirilmiş olması gerekse bu kavramların muğlak ifadelerle genişletilmesi hukuk devletinde özellikle çekirdek hakların... Ki 2001 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57'nci Hükûmetinin ortağı olarak Milliyetçi Hareket Partisinin de katkıda bulunması suretiyle Anayasa'da yapılan değişikliklere aykırı, 2001'deki değişikliklerden çok daha geriye giden bir anlayış vardır bu düzenlemelerde. Bu düzenlemelerde savaş dönemlerinde bile dokunulamayacağı, ihlal edilemeyeceği, halel getirilemeyeceği düşünülen hakkın özüne, çekirdek hakların özlerine dokunulmaktadır. Bu açıdan Anayasa'nın hukuk devleti ilkesine aykırıdır, bu açıdan seyahat hürriyeti, kişi güvenliği, özel verilerle ilgili güvenlikle ilgili 19'uncu, 20'nci maddelere aykırı düzenlemeler içermektedir.
Tasarı bir yandan emniyet teşkilatında görev alan, hâlihazırda bugüne kadarki terfi sistemi sebebiyle dengesiz bir yapı ortaya çıkmasına sebep olan ve bilhassa emniyet müdürleri bağlamında ortaya çıkan verimsiz, atıl kapasite doğmasına sebep olan düzenlemeleri düzelteceğini söylerken aslında tasarı kazanılmış haklara müdahale etmekte, kazanılmış hakları gasbetmektedir. Emniyet teşkilatı içerisinde bugüne kadar girdiği günkü mevzuat gereği çalışacağı süre, emekli olacağı süre, kariyer çerçevesinde ilerleme imkânı olan emniyet müdürlerini onların rızası, bilgisi, talebi olmaksızın resen hukuk devleti ilkeleriyle tamamıyla çelişecek şekilde ancak gerekçe olarak da kadrodaki o şişkinliği ya da diğer sebepleri ya da gösterilmeyen sebepleri söylemek suretiyle kazanılmış hakları gasbeden bir tasarıdır. Bu tasarı bu hâliyle de Anayasa'daki hem eşitlik ilkesine hem de hukuk devleti ilkesine alenen aykırıdır.
Tasarıyla okullar kapatılmaktadır. Bu okulların niye kapatıldığına ilişkin açıklamalar gayriresmî olarak "paralel yapı" iddialarıyla, bahaneleriyle dile getiriliyor olsa da gerçekte tasarının gerekçesinde ya da tasarının diğer maddeleriyle kapatılan okulların yerlerine konulan yeni yapıların ne olduğuna baktığınızda tamamıyla birbiriyle çelişen, tamamıyla "Ben yaptım oldu." anlayışı ya da bu okullarla ilgili kamuoyunda spekülasyona sebep olan yapılanmalarla ilgili şeyler bahane edilmek suretiyle ihtilal dönemlerinde bile karşılaşılmayan, ihtilal dönemlerinden çok daha öteye kuru ile yaşı ayıran... Ki bir hukuk devletinin en temel özelliği kuru ile yaşı birbirinden ayırmasıdır. Bugün Türkiye'de bir "paralel yapı" kavramı "paralel yapı" başlığı altında emniyet başta olmak üzere devletin bazı kurumlarında illegal örgütlenmeler, illegal yapılanmalarla ilgili bir savaştan bahsedilmektedir ki bu savaş Millî Güvenlik Kurulunda iç tehdit değerlendirmesinde birinci sıraya konulmuştur. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde herhangi bir illegal yapıya asla razı olmayız. Böyle bir yapıyla mücadele edilmesi noktasında kimseye engel de olmayız ama maksat illegal yapıyla mücadele etmek değil, maksadın "illegal yapı" diye bizim önümüze konulan bu bahane veya bu vesileyle devletin bütün kurumlarının ele geçirilmek niyetinde, arzusunda olunduğu açıktır. Kaldı ki biraz evvel ifade ettiğim gibi, bir illegal yapı varsa, bir yasa dışı oluşum varsa, bir devlet hiyerarşisi dışında bir hiyerarşi var ise hukuk devletinin özelliği, sapla samanı birbirine karıştıran devlete hukuk devleti denmez, onu birbirinden ayıran, kuruyla yaşı ayıran, suç işleyenle işlemeyeni, masumla masum olmayanı, zalimle mazlumu birbirinden ayıran devlete hukuk devleti denir. Bu tıpkı kemoterapi ilaçlarına benziyor. Kemoterapi ilaçlarının özelliği, vücuda verdiğinizde o bölgedeki hastalıklı hücrelerle beraber sağlam hücreleri de öldürür. Doktorlar, kemoterapi ilaçları için "Dünyanın en büyük zehri." derler. Şimdi, siz hata yapanlarla, yanlış yapanlarla, yasa dışına çıkanlarla yasa dışına çıkmayanları, hata yapmayanları, legal zeminde olanları aynı kefeye koyup hepsini beraber cezalandırıyorsunuz. 21'inci yüzyılda "Modern Türkiye", "Büyük Türkiye", "Yeni Türkiye" başlığını koyduğunuz bugünlerin içerisinde bunun ne modernlikle ne yenilikle ne büyüklükle ilgisi vardır. Bu bir zulümdür.
Daha önceki konuşmalarımızda ve alt komisyon çalışmaları sırasında dile getirdik, Polis Kolejine çocuğunu gönderen velilerin hangi şartlarda gönderdiğini söyledik. Türkiye'nin en iyi liselerine girebilecek imkânı var iken, o şartları taşır iken bu çocuklar en yüksek puanlarla Polis Kolejini tercih ettiler. İki sebebi vardı bunun. Birisi, bu çocukların babalarının bu çocukları üniversitelerde okutmaya imkânları yok idi, ekonomik seviyeleri, ekonomik gelirleri buna müsait değil idi. Bir velinin, daha evvel de ifade ettiğim gibi, "Ben, çocuğumu ayda 60 lira aldığı harçlıkla geçindiriyorum." dediği hâlâ kulaklarımda. Aynı velinin, ben, kolejde okuyan çocuğumun hafta sonu izninde ya da ara tatillerde eve geldiğinde kardeşine okulda yediklerini anlatmamasını çünkü orada yediği standarttaki yemekleri evde ben çocuğuma veremiyorum, onun da canı çeker, üzülür endişesini taşıdığını, bana ifade ettiğini sizinle daha evvel paylaştım. Dolayısıyla siz "paralel yapı", "illegal yapı" diyerek bu çocukları da mağdur ediyorsunuz.
Partimizin bir teşkilat yöneticisi aradı beni, Milliyetçi Hareket Partisinin teşkilat yöneticisi, çocuğu bu kapatılan okullardan birisinde. Diyor ki: "Benim gibi 6 tane daha veli var Sayın Vekilim. O çocuklar da fikren, dünya görüşü olarak herhangi bir cemaate ya da herhangi bir gruba mensup değiller. Ben Milliyetçi Hareket Partisi teşkilat başkanıyım ama onların böyle bir şeyi de yok, cemaat yapısıyla ilgisi de yok." Bu çocuklar da gidiyor, bu çocuklar da o sizin ya da Hükûmetin ya da bu tasarıyı hazırlayanların "Paralel yapı var burada." diye tamamen kapatmayı düşündüğü okulun içerisinde bu çocuklar da gidiyor. Güvenlik Bilimleri Fakültesi için de benzer şeyler söz konusu. Orada da akademisyen ve öğretmenler, akademik görevliler, profesörler dağıtılıyor, öğrenciler dağıtılıyor, okul kapatılıyor.
Çok daha trajik bir şey söyleyeyim size. Burada Polis Akademisinden gelen arkadaşlarımız, emniyetten gelen arkadaşlarımız ifade ettiler, dediler ki: "Güvenlik Bilimleri Fakültesinde 1.700 civarında öğrenci var. Bunun işte 300'den fazlası yabancı ya da 300 civarında yabancı var." Evet... Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılınca oradaki öğrenciler Türkiye'deki çeşitli iktisadi ve idari bilimler fakültelerine dağıtılacaklar. Yani komiser yardımcısı olarak mezun olmaya dört ayı kalmış insanlar iktisadi ve idari bilimler fakültelerine öğrenci olarak gönderilecekler. Hâlihazırda 400 binden fazla iktisadi ve idari bilimler fakültesi öğrencisinin, mezununun iş beklediğini düşünürseniz bunlar da onlara eklenecek. "Ama yabancı öğrenciler, Güvenlik Bilimleri Fakültesinde okuyan yabancı öğrenciler burada eğitimlerine devam edecekler ve süresi dolduğunda, zamanı geldiğinde onlar diploma almak suretiyle komiser yardımcısı olarak mezun edilip ülkelerine gönderilecekler." dendi. Yani öyle bir eşitsizlik ki kendi çocuğumuzdan esirgiyoruz, kendi çocuğumuzdan esirgiyoruz. Bir bahane var ortada, evet, göstermelik bir bahane var ama yabancının çocuğuna böyle bir imkân tanıyoruz. Yani "Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa." diyor Necip Fazıl. Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir şey kabul edilebilir mi? Biz, kendi çocuklarımızı yiyoruz, kendi nesillerimizi devlete düşman ediyoruz. Bir kısım çocuklarımızı PKK'nın kucağına terk ettik on iki yıldan beri. PKK, o çocukları şimdi... Daha dün Cizre'de polise ait bir askerî zırhlı aracı yaktı o çocuklar. O çocukları PKK'nın inisiyatifine terk etmek suretiyle... İnisiyatifine nasıl terk ettik? PKK'nın bir melekler örgütü olduğu gibi davrandı Hükûmet on iki yıldan bu yana. Çocuklar, PKK'yı iyi bir şey zannediyorlar. O çocukları kaybettik biz. O çocukları nasıl geri getireceğiz? İnşallah Adalet ve Kalkınma Partisi bu tahribatı önümüzdeki seçimlerde yapma imkânı bulamayacak, o zaman bu çocukları geri getirmeye çalışacağız. Bir nesil kayboldu. Kürt kökenli çocuklarımızı PKK'nın kucağına attık. Bu Hükûmet bunu yaptı. Kürt kökenli insanlarımızı Allah'a inanmayan, hatta "Allah'la güreştim, kavga ettim, O'nu yendim." diyen İmralı'daki bir sapık, bebek katilinin inisiyatifine terk ettik biz. Eğri oturup doğru konuşalım. Köy korucularımızı tek tek öldürüyor, şehit ediyor PKK ve bir çözüm yok. Bu tasarı geldiği günden beri konuşuyoruz, soruyoruz: "Köy korucularıyla ilgili ne yaptınız?" diye, bize söyledikleri işte özlük hakları falan filan. Biz de onlara bir fıkra anlattık, "Adamın birisi başıboş köpeklerden şikâyetçiymiş." falan, biliyorsunuz.
Böyle bir ortamda polis kolejlerindeki çocukları ya da dün beraber siyaset yaptığınız, iktidar olduğunuz, devletin çeşitli kademelerini beraber yönettiğiniz, hatta teslim ettiğiniz bir yapıya mensup olan çocukları şimdi "paralelci" diye yaftalayacaksınız, bu çocuklar kolejlerden gidecek, dershanelerden gidecek, özel okullardan gidecek, güvenlik bilimleri fakültesinden gidecek. Nereye giderse gitsin, bu çocukları siz böyle ayıplayıp kanunla yasakladıktan sonra bu çocukların alnında ve devletin bazı birimlerinin gizli arşivlerinde bu çocuklara "paralelci" diyecekler, bu çocukların istikbali kararacak, bu çocuklar iş bulamayacaklar, bir nesil daha bu şekilde heba edilecek. Bu, bu Anayasa'ya aykırı değil de hangi anayasaya aykırı, Ermenistan, Yunanistan, Mozambik Anayasası'na mı aykırı? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na aykırı. Eğer anlayışınız "Biz Anayasa'yı çiklet gibi çiğneriz. Biz Anayasa'yı her gün çiğneriz. Biz yüzde 50 aldık, 49 aldık, 47 aldık, 43 aldık." diyorsanız, ha o zaman zaten arıza kafada, devlet anlayışında arıza, hukuk anlayışında, demokrasi anlayışında arıza, arıza orada. Eğer orada bir arıza yoksa, gerçekten devlet anlayışımız var ise, Anayasa ve hukuk devleti açısından bir yapımız, bir ilkemiz, prensibimiz var ise bunlar Anayasa'ya aykırı. Peki, bu tasarıyı Anayasa Komisyonu inceledi mi? İncelemedi. Size bir yazı yazdı değil mi efendim? "İşimiz çok." Anayasa Komisyonu üyesi arkadaşlara soruyorum: "Ne işiniz var?" "Okey oynuyoruz." diyorlar.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Öyle bir şey yok. Anayasa Komisyonu Başkan Vekiliyim, öyle bir söz de yok, öyle bir cevap da yok. Hiç Anayasa Komisyonu üyesi yok zannetme burada.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - "Geziyoruz." diyorlar, "Piknik yapıyoruz." diyorlar. "Uludağ'a kara gidiyoruz, Çankırı'ya kayağa gidiyoruz." diyorlar.
Ben ne demek istediğimi anlatıyorum İdris Bey. Benim ne demek istediğimi herkes de anlıyor, siz anlamıyorsanız ayrıca size de tefsir ederim efendim.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Estağfurullah. Tefsire ihtiyaç yok, biz gayet iyi anlıyoruz ama olmayan bir şey.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Benim anlatmak istediğim şey şu: Anayasa Komisyonunda bir iş yok. Temel hakları düzenliyorsunuz, yargının görevini alıyorsunuz, kaymakama veriyorsunuz, valiye veriyorsunuz. Bunu Anayasa Komisyonu incelemeyecek de kim inceleyecek? Ben bunu söylemeye çalışıyorum. Tabii ki saygıdeğer Anayasa Komisyonu üyeleri okey oynamıyorlar, pişpirik oynamıyorlar ama ben de bir şey anlatmaya çalışıyorum İdris Bey. Siz anlıyorsunuz ne demek istediğimi.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Gayet iyi anlıyoruz, sen hiç merak etme, millet de anlıyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Milleti konuşmuyorum, millet adına buradaki vekillerine konuşuyorum.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Biz de konuşuyoruz burada.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkanım, dolayısıyla benim söylemek istediğim, çok ağır ve çok vahim bir düzenleme var. Bu okulların kapatılması, adını "paralelle mücadele koymak" suretiyle fırsatçılığa çevrilmesi ki Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıldan beri, on üç yıldan beri yaptığı, Sayın Tayyip Erdoğan'ın da dilinden düşürmediği "win-win" yani "kazan-kazan" kavramı çerçevesinde bu bir fırsatçılıktır, bu bir kadrolaşmadır, bu tıpkı Çin Komünist Partisi gibi devletin bütün hücrelerine, kılcal damarlarına, en uç noktalarına kadar siyasallaşma ve bir siyasi partinin yapısının yerleştirilmesi teşebbüsünün devamıdır.
Sayın Başkanım, dolayısıyla, bu okulların kapatılması emniyette çalışan arkadaşlarımızın o devletin ciddiyetine güvenerek "Ben otuz yıl çalışırım, otuz yıl sonra emekli olurum, şu yaşta şunu yaparım, burada il müdürü olurum, burada daire başkanı olurum." diye devletle ilk gün, belki polis kolejine, belki polis akademisine girerken, yaptığı sözleşmeye, zımni sözleşmeye hukuk devleti çerçevesinde... Orada bir kamu görevlisi ile devlet arasında bir zımni sözleşme vardır ve ciddi devletler bu sözleşmeyi her zaman bir yerde kâğıt olarak görmeseler de var olduğunu bilirler, düşünürler. Bu düzenleme, emniyetle ilgili olan bölümü bu açıdan da, kazanılmış haklar açısından, hukuk devleti ve eşitlik ilkesi açısından da Anayasa'ya aykırıdır. Peki, jandarma ve diğer askerî birimlerle ilgili düzenlemeler bundan çok farklı mı? Jandarma teşkilatı, bugüne kadar terörle mücadele konusunda katettiği mesafe açısından devletin en onurlu, en kuvvetli kurumlarından biridir. Eğer polis teşkilatının özel harekâtçılarının hilal bıyıklarından rahatsız olmasalardı terör örgütü belki noktaya gelemeyecekti. Ama, terör örgütü bu noktaya gelirken bu kadar zorlanmasının ve bu kadar bu sürecin yavaş işlemesinin önündeki diğer faktör de jandarma teşkilatıdır. Jandarma teşkilatının, jandarma personelinin neredeyse tamamı kırsalda görev yapmış, özellikle terör bölgesinde birden fazla seferde görev yapmış insanlardan oluşmaktadır. Jandarma teşkilatından rahatsız olan PKK'dır birinci öncelikle. PKK'nın talepleri doğrultusunda bu tasarıyla jandarma teşkilatı idari işlemleri, disiplinel işlemleri, atama işlemleri açısından İçişleri Bakanlığına bağlanmak istenmektedir. Evet, askerî vesayete "hayır", sonuna kadar "hayır" Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Yani, darbelerden en fazla etkilenmiş, en fazla zarar görmüş bir anlayışa darbelerle ilgili düşüncesini sormak bile abesle iştigaldir. Ancak şunu ifade etmeliyim ki: Jandarma teşkilatının bu dönemde değişikliğe uğratılıyor olmasının temel sebebi PKK'nın talepleridir. Şu anda teröre müzahir olan bölgede, özellikle kırsalda terörle mücadele noktasında orada bir potansiyel duruyor, karakolları ve kalekollarıyla jandarma teşkilatı duruyor. PKK jandarma teşkilatının orada durmasını istemiyor. Sayın Başbakandan bir soru önergesiyle öğrenmeye çalışıyorum, EMASYA planları, EMASYA sözleşmeleri, protokolleri iptal edildikten sonra, acaba kaç tane askerî birim valilerimizden operasyon talebinde bulundu? Umuyorum ve diliyorum, inşallah cevap verirler. Ama, biliyorum ki tıpkı Melih Gökçek'le ilgili vermiş olduğumuz soru önergelerinde olduğu gibi bunlar da bir tarafa atılacak, buna da cevap verilmeyecek. Ama, ben biliyorum ki özellikle jandarma teşkilatı menşeli operasyon taleplerinin il valilerimizin, Hükûmetin talimatları ve tasarrufları doğrultusunda bu operasyonları yapamadıklarını, bu taleplerinin cevapsız kaldığını biliyorum.
BAŞKAN - Toparlayabilir misiniz Sayın Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - İnşallah toparlarım. Sayın Başkanım, öyle bir tasarı getiriyorlar ki gerçekten toparlamak çok zor.
BAŞKAN - Siz düşüncelerinizi toparlayın, diğer arkadaşlarımıza da fırsat verebilelim adına söylüyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Dolayısıyla, jandarmayla ilgili düzenleme terörle mücadele ve devlet yapısını temelden değiştirecek bir düzenleme olması hasebiyle de Anayasa'mıza aykırıdır.
Sayın Başkan, bu tasarıyla idari makamlara adli mercilerin sahip olduğu yetkiler verilmektedir; gözaltı yetkisi verilmektedir, sokağa çıkma yasağıyla ilgili genişletici yetkiler verilmektedir, kolluğun amiri olmaktadır mülki amir ya da tespit edeceği kolluk yani yargıyla ilgili bir vazifenin, yargısal alandaki bir hususun yürütmeyle ilgili görevlilere, yürütme alanına nakli söz konusudur. Yani, bu, Anayasa'ya aykırı değil de neye aykırı? Kolluğun bundan sonra iki amiri olacak; birisi "Otur." dediğinde, diğeri "Kalk." dediğinde ne olacak? Eski bir kaymakam olarak söylüyorum, zaten taşrada hâkim ve savcı arkadaşlarımızla zaman zaman yok "Sen bana arz ettin.", yok "Ben sana rica ettim.", "Vay, benim protokoldeki yerim öndeydi, seninki arkadaydı." diye, o Anayasa'daki erkler ayrılığının ta taşradaki en küçük birime yansımasının sonuçları olarak zaten bir şey vardı. Şimdi, valilerimiz kolluk amirliği yapacak, hâlbuki...
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Adli amir.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Kolluğun zaten amiri de... Yardımcı oluyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet. Özür dilerim, düzeltiyorum, adli kolluğun amiri. Evet, öyle anlaşılmasını, düzeltilmesini istirham ediyorum.
Dolayısıyla, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 158'inci maddesi açık değil mi? Yani, suç işlendiği andan itibaren bu yetki savcının inhisarında değil mi? Şimdi, biz buraya bir de mülki idare amiri ve onun tespit edeceği kolluk amirini monte ediyoruz. Bu nasıl olacak? Devletin kurumlarını niye birbirine düşürüyoruz? Devletin kurumlarının Anayasa'ya aykırı bir şekilde, bu şekilde karşı karşıya getirilmesinden kim, ne kazanır? Eğer 17 ve 25 Aralık soruşturmasında, 2013'ün Aralık ayının sonunda, Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğin bir yasal düzenleme olarak -ki o değişiklik önce yürütmeyi durdurma, daha sonra da iptal şeklinde sonuçlanmıştır Danıştay tarafından- bunu kanunun içerisine koymak ve bu şekilde -hırsızlık, yolsuzluk, rüşvetle ilgili hususları- önce idareye ve siyasetçiye, yürütme organına yakın kişilerin haberdar olmasıysa niyet, bu niyet iyi bir niyet değil, bu niyet hayırlı bir niyet değil, bu niyet halis bir niyet değil; bu niyet kötü bir niyet, bu niyet hırsızlığa zemindir, bu niyet yolsuzluğa yol vermektir, bu niyet rüşvetçiye "Hadi geç." demektir. Kaldı ki son dönemde yolsuzluk ve rüşvetle ilgili gelişmeler bize gösteriyor ki, artık, cumhuriyet savcıları, yolsuzluk yaptı diye hiçbir kamu görevlisinin yakasına sarılmamalıdır, rüşvet aldı diye hiçbir memurun yakasına sarılmamalıdır. İlla da yolsuzluk ve rüşvet iddiaları bakanlar ve milletvekilleri ya da bazılarının çocukları için geçerli olacak, memurlar da, zavallılar da o yasaklara mı takılacak? Bu da bir eşitsizliktir. Yolsuzluk ve rüşvet konusunda artık herkesin önü açılmalıdır bugünden sonra. Tıpkı "Kanunlar örümcek ağlarına benzer. Büyük sinekler onu deler, geçer." diye bir benzetme vardı, hukuk başlangıcı dersinde ilk öğrendiğimiz şeylerden birisi buydu, hoca espriyle bunu söylemişti. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin düzenlemeleri, anlayışı ve bu konularla ilgili yaklaşımı bize bu sözü hatırlatıyor.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - "Hukukun üstünlüğü gelecek, üstünlerin hukuku kalkacak." deniyordu, hatırlayın. Bugün üstünlerin hukuku var, bugün suç işleme hürriyeti olan insanlar var; dokunamıyor savcı, dokunamıyor yargıç, dokunamıyor polis, layüseller. Dolayısıyla, burada da yargıyla ilgili alanın idari alana kaydırılması suretiyle Anayasa'ya açıkça bir aykırılık vardır Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, mülki idare amiri, valiye ve İçişleri Bakanına, bu tasarıyla, kamu düzeninin bozulması hâlinde tespit, bu tespitin sonrasında alınacak tedbirler, ilan ve bu tedbirlere uymayanlarla ilgili bir ceza düzenlemesi getirilmektedir, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 66'ncı maddesine getirilen bir fıkra, değişiklikle. Yani bir il ise o ilin valisi, birden fazla il ise İçişleri Bakanının, kamu düzeninin bozulması hâllerinde tespiti ve bu tespitten sonra tedbir alması söz konusu olmaktadır. Bu 66'ncı maddeye eklenen fıkranın incelenmesi hâlinde göreceksiniz ki Anayasa'mızın 120'inci maddesinde olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin maddedeki benzer kelimeler, benzer mantık oraya dercedilmektedir yani Anayasa'nın 120'inci maddesi 5442 sayılı Kanun'un 66'ncı maddesine bir fıkra olarak eklenmektedir. Yani Anayasa'da böyle bir düzenleme var iken böyle bir ekleme yapılmaktadır. Peki, başka? Başkası şu: Aynı 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11'inci maddesinin (a) bendi, zaten valiye kamu düzeninin bozulması hâlinde tedbir alma, o tedbirlere uymayanlara da yine 66'ncı maddesinin mevcut fıkrası cezalandırma hükmü veriyor. Anayasa'daki bir yetkiyi biz il valisine, Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun yetkisini, görevini ya da hakkını, il valisine ya da birden fazla ili kapsaması hâlinde İçişleri Bakanına vermekteyiz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkanım, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili değerlendirmelerim bittiğinde efendim, mikrofonu kapatacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Bir şeyi hatırlatmak isterim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Buyurun efendim.
BAŞKAN - Sizden sonra söz isteyen sayın milletvekillerinin tamamı yine muhalefet partilerimize ait milletvekili arkadaşlarımız ve ben onlara da gerçekten söz vermek istiyorum. Sizin anlayışınıza, takdirlerinize havale ediyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de mensubu olduğum Türk milletinin karşılaşabileceği muhtemel sıkıntıları ve -o milletin vekilleri olarak- yapılmış olan, Anayasa'ya alenen aykırı olan bu hususların tamamını dile getirmeden buradan kalkıp gittiğimde vicdani bir rahat duyamayacağımı düşünerek sözlerimi müsaade ederseniz tamamlamak istiyorum .
BAŞKAN - Estağfurullah... Niye gideceksiniz efendim? Lütfen, buyurun.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dolayısıyla Anayasa'nın 120'inci maddesindeki bir yetki tamamıyla bir kanunun içine fıkra olarak eklenmekte ve il valisi ve İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu yerine geçmektedir Sayın Başkanım, üstelik aynı kanunun içerisinde başka bir düzenleme var iken. Yani, belki o fıkrayla ilgili bir değişiklik gelse kanun yapma tekniği açısından bu daha kabul edilebilir bir anlayış ama Anayasa'nın o hükmünün bu şekilde bir kanuna taşınması, gerekçesi ne olursa olsun, hem kanun yapma tekniği açısından, şekil açısından, usul açısından ama özellikle de Anayasa'nın 120'inci maddesi açısından son derece aykırıdır.
Sayın Başkanım, bu tasarının şekil olarak arızalarını esası üzerindeki, geneli üzerindeki değerlendirmelerimiz içerisinde arz edeceğiz ancak bu Komisyonun esas komisyon olarak bu tasarıyı incelerken tali komisyonlardan ve özellikle Anayasa ve Adalet Komisyonundan sağlıklı, geniş katılımlı ve incelenerek sonuçlandırılmış bir raporu olmadan karar vermesi gerçekten doğru değil. Bu tasarı eğer Anayasa Mahkemesine götürülürse, muhalefet partileri ya da başka usullerle götürülürse Anayasa Mahkemesi tarafından çok çabuk iptal edilecek hükümler içerdiğinden -Anayasa Mahkemesinin bugüne kadar vermiş olduğu kararları göz önünde bulundurarak söylüyorum çünkü bu tasarıyla ilgili Anayasa Mahkemesinden herhangi bir ihsasırey de olmadı, bir değerlendirme yapılmadı, son dönemdeki değerlendirmeler başka konulardaydı- Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarını göz önünde bulundurarak ifade edebilirim ki bozulacak. Ancak, bozulduğu gün neler kaybolacak? Emekli olmuş emniyet müdürleri, kapatılmış okullar ve altüst edilmiş anayasal düzenimiz. Dolayısıyla, Anayasa ve Adalet Komisyonu aslında bu tasarıyı çok iyi değerlendirmeli ve bu Komisyona ışık tutmalı, bu Komisyonun önünü açmalıydı. Ancak bu yapılmamıştır, bu büyük bir eksikliktir, bu önemli bir arızadır, bu çok kötü bir yanlıştır. Dolayısıyla, böyle bir atmosferde ancak sizin de Komisyon üyesi ve misafir arkadaşlarımızın da sabrını zorlayarak böyle uzun uzun anlatmak zorunda kalmamızın bir sebebi de aslında budur. Belki Anayasa Komisyonun raporu önümüze gelmiş olsaydı, oradan hepimiz bir değerlendirme yapardık. Belki sizi de ikna ederdi, bizi de ikna ederdi; sizi bize yaklaştırırdı bizi size yaklaştırırdı fikren bu konuda ancak buna da imkân tanınmamıştır. O yüzden müsaade edin de bizim bu konudaki değerlendirmelerimize biraz tahammül göstermenizi bekleyelim efendim.
BAŞKAN - Ben de bitireceksin zannettim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Gelişme bölümündeyim Başkanım.
Dolayısıyla Sayın Başkanım, Anayasaya aykırılıkla ilgili iddialarımızı sizin de, Komisyonun da daha fazla sabrını zorlamak istemediğim için bu kadar özetlemiş olacağım. Bu önergemizin kabulü çok önemlidir Sayın Başkanım. Adalet ve Anayasa Komisyonu değerlendirmesini yapmış olsaydı, bu önergemize kabul ya da ret verecek arkadaşlarımız belki o rapora atıfta bulunup, o rapordaki bazı gerekçelere sığınabilirlerdi ama o imkân verilmemiştir Sayın Başkanım. Bu açıdan konuştuklarımı eğer dinleyebilmişse arkadaşlarımız ya da anlatamadığım yerler olmamıştır umuyorum, anlamışlardır diye düşünüyorum. Eğer böyle bir şey yoksa herkesi büyük Türk milletinin önünde yapmış oldukları yemin çerçevesinde vicdana hukuk devletine ve Anayasal esaslara bir kez daha ben de hatırlatarak davet etmek istiyorum ve önergemizin kabulünü Komisyonumuzdan istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.