| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 08 .01.2015 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Bakanlığın ki en önemli Bakanlığımızın değerli bürokratları, temsilcileri; bunlar bir yandan hayatı, toplumun gelişimini etkileyecek yasalar ama bir yandan da sizlerin hayatını, çalışmanızı son derece etkileyecek olan yasalar.
Doğrusunu isterseniz, çok açık söylemek istiyorum: Emniyet, Jandarma, kolluk ve Sahil Güvenlik; bu konularda çok net, partimiz olarak özel bir ana kanunlarının olduğu bir tartışmayı yapmak isterdik, uzmanlarıyla, bütün sivil toplumuyla, toplumun hassas kesimleriyle ve emniyetin modernizasyonu, Jandarmanın modernizasyonu, Sahil Güvenliğin modernizasyonu, liyakati, ataması, iç hukuku ve artık üç tane sistem partisinin, tasarı sahibinin de, muhalefet partisi olarak geçmişte iktidar olan bu üç sistem partisinin silahlı kolluğu kendi emrinde sopa olarak kullanması zihniyetine biz şiddetle karşıyız. Yani her seferinde kadroların değiştiği, başkanların değiştiği, müdürlerin değiştiği, her iktidara göre değiştiği bir durumda bir de konjonktüre göre yasalar yapıldığı zaman temel hak ve hürriyetlerle oynamış olursunuz. Sadece Anayasa'yı ihlal etmiş olmazsınız, ülkenin geleceğiyle oynarsınız.
Bakın, burada 43 madde var, bu 43 maddenin içinde ilk bölümü bizim özellikle tepki verdiğimiz ilk bölümdür, güvenlikle ilgili bölümler. Yoksa Emniyetin kendi iç yapılanması, Jandarmanın yapılanmasıyla ilgili ve Jandarmanın dışında Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünü çok ilgilendiren, Adalet Komisyonunun da, Anayasa Komisyonunun da konusu olan pasaport, kimlik, ehliyet, miras belgesi; bu çok çok önemli düzenlemeler konusunda daha sağlıklı ama burada katkımızı sunmak istediğimiz konular vardı. Zaten kanun tekliflerimiz, örneğin Soyadı Kanunu teklifi benimdi. Adalet Komisyonuna gitmiş, trafiği şaşırmış tabii, oysa nüfus işleri İçişleri Bakanlığına bağlı. Şimdi, bu bölümlerle ilgili biz çok fazla konuşamıyoruz çünkü eğer sizin nefes almanız engelleniyorsa, eğer yaşamınız engelleniyorsa, en temel hak ve hürriyetlerin başındaki yaşam hakkı tehdit altındaysa o yaşam hakkını korumak zorundasınız. Eğer siz yaşam hakkını koruyamıyorsanız gerisi, medeni ve siyasi hakların hepsi hikâyedir, kullanamazsınız. Yok, çalışma hakkınız var; yok kültürel haklarınız var; yok, sosyal haklarınız; yok, sendikal... Siz yaşama hakkınıza sahip olamadıktan sonra bunları kullanamazsınız.
Burada deminden beri sabırla dinliyorum ama çok sabırla dinliyorum. Çok ciddi bir çözüm sürecinden geçiyoruz ama otuz yıllık bir olayı çözmeye çalışıyoruz, 40 bini aşkın insanımızın yaşamını yitirdiği bir olayı konuşuyoruz, 1 trilyon doların üzerindeki zararı konuşuyoruz, Orta Doğu'daki yanan ateşi konuşuyoruz, bugün Paris'te patlayan silahların nedenini konuşuyoruz, Sultanahmet'te patlayan silahların nedenini konuşuyoruz. Böylesi durumlarda iktidarı ve muhalefetiyle el ele verdiğimiz zaman bu ülke güçlenir ve biz o hassasiyetle o kadar çok, o kadar çok dikkatli davranıyoruz ki bizim yüklendiğimiz misyon Türkiye'nin geleceğini belirleyecek, istikbalini, barışını ve demokrasisini belirleyecek kadar önemli bir misyon. Ama bize o kadar acımasızca burada saldırılar oluyor ki... Ekranlarda oluyor, Mecliste oluyor. Konuşmamamız gereken çok şey var, konuşmayacağız; konuşulmaması gereken bazı konuları Türkiye'nin selameti için, insanlarımızın barışı ve demokrasisi için elbette zamanı gelince konuşacağız ama öyle kıyamet koparıldığı gibi değil. Eğer Cizre'de insan hakları ihlali varsa, kıyamet koparıyorsanız, dün 14 yaşında öldürülen boyacı çocuğun plakasız zırhlı araçtan ölümüne de ses çıkardığınız zaman burada söyledikleriniz inandırıcı olur. Eğer ona susarsanız ve "Biz dağa çıkarız, bu yasayı bunun için çıkarıyorsunuz." derseniz, ben şunu derim: Telafer'de, Şengal'de, Tuzhurmatu'da Türkmenler katledilirken, kadınları Musul'da köle pazarında satılırken orada dağa çıkacaktınız. Ama orada dağa çıkmayıp burada kime karşı dağa çıkacaksınız söyler misiniz? Kardeşlerinize karşı mı dağa çıkacaksınız? Yurttaşlarınıza karşı mı dağa çıkacaksınız? Bu nasıl bir dildir, söylemdir, Meclisin çatısı altındaki şiddet dilidir? Biz ki bunu sonlandıralım istiyoruz, demokratik siyasete çağrı yapıyoruz.
Bakın, ufak tefek şeyler oluyor. Bizim camiamızda da 1 milyonun üstünde örgütlü bir yapı var, Emniyetin içinde de 2 milyon silahlı var; TSK'nın 700 bin, Emniyetin 260 bin, Jandarmanın 240 bin, Sahil Güvenliğin 18-20 bin civarında, 80 bin korucu, özel güvenlikle beraber 2 milyon arkadaşlar. 2 milyon silahlı gücün içinde bazıları yanlış yapmıyor mu? Yapıyor işte. Sizler kendiniz biliyorsunuz, görüyorsunuz, disipline veriyorsunuz, görevden alıyorsunuz, işlem yapıyorsunuz. O kadar büyük güçler içinde daima karanlık yapılanmalar vardır. Amerikan filmlerini izlemiyor musunuz? Uyuşturucuyla iş birliği yapan, çetelerle iş birliği yapan, şaşıran, vazifesinden sapan insanlar yok mu? Var. O zaman, bunu, etkili bir denetimi yaparken o kurumu yıpratmadan o kurumun denetimini yapmak, hakları da korumak ve güvenlik-özgürlük denklemini iyi kurmak gerekiyor. Eğer biz Türkiye'nin barışını konuşuyorsak Cizre'yi ısrarla pişirip pişirip koyuyorlar arkadaşlar buraya. Biz o sorunu çözdük arkadaşlar, çok açık konuşuyorum, bu sorun çözülmüştür, bu sorun asayiş açısından çözülmüştür. Artık orada hendekti, kazmaydı, şuydu, buydu, başı kapalıydı, bu yok. Bunun bir kere altını çiziyorum, bunu bütün arkadaşlarım bilsin. Bunun açıklaması da yapıldı, İmralı'da da yapıldı görüşmesi, Kandil'de de yapıldı, HDP bunun üzerinde durdu ve bunun açıklamaları yapıldıktan sonra, bu kamu düzeni sağlandıktan sonra serseri mayın gibi bazı yerlere bağlı serseri mayınlar rahat durmuyor. Özel timin içine dikkat edin diyorum Sayın Bakan, açık konuşuyorum, hiçbir zaman rahat olmadı.
Ben, size, şunu buradan açıklıkla bir kardeşiniz olarak söylüyorum: Bizim emniyet teşkilatımızda, jandarmamızda, silahlı güçlerimizde ne hilal bıyıklı istiyoruz ne badem bıyıklı istiyoruz ne sol bıyıklı istiyoruz ne IŞİD sakalı istiyoruz; hiçbir ideolojinin iz düşümü ne jandarmanın ne emniyetin üstünde olmamalıdır. Siz halkın polisi, devletin polisi, canın, malın emanet edildiği güven duyulacak bir kurum olmak istiyorsanız bir ideolojiyi, bir düşünceyi içinizde saklarsınız, oyunuzu verirsiniz ama onun dışa vurumu olamazsanız. Ama gidin, bakın, Cizre sokaklarında gezin, ben sıraya koyayım oradaki özel harekât timlerini, polisi, hepsini sıraya koyayım, gelin, bakın, hangisi polise benziyor Allah aşkına? Şimdi, plakaları da sökmeye başladılar, 1990'lardaki Reno'larda da plaka yoktu Sayın Bakan. Yani, bunu hatırlatırken şu hassasiyet için söylüyorum: Paralel güçler var. Amerika'da, Washington'ta Meclis komisyonu olarak bir çalışma yaparken 2-3 tane insan yanıma geldi -2013 Nisan sonu- bana şunu söylediler: "Hasip Bey, dikkatli olun, Cizre'ye dikkat edin." dediler. "Cizre'de süreci bozmak isteyen ve müdahil olacak güçler, karanlık güçler vardır." dediler. "Paralel güçler" dediler, açık açık söylediler ismini. Şimdi, ben bunu şey anlamında söylemiyorum, bunun duyumlarını biz aldık ve bunun gereği için de elimizden geleni yapıyoruz. Bir olay olduğu zaman valiyi arıyoruz, kaymakamı arıyoruz, oradaki milletvekillerimiz tek tek emniyetle görüşüyor. Ve inanın bir şey söyleyeyim: Eğer, Cizre'de, Şırnak'ta 6-7 Ekim olaylarında bir tek kişi ölmemişse Şırnak'taki Emniyetin, Valiliğin, parti örgütlerimizin, belediye başkanlarımızın sağduyu ve diyaloğu bunda son derece etkili olmuştur, bunun önemini çizmek istiyorum.
Bu Mecliste 2 dönemdir milletvekilliği yapıyorum, isyan ediyorum: Polemik, polemik, polemik, bıktık ya, diyalog olmayacak mı, konuşamayacak mıyız kendi aramızda arkadaşlar? Bu ülkenin sorunlarını çözelim artık, konuşabilmesini bilelim, bütün mesele bu. Konuşabilme evresine gelemedik, bizi sıkan bu. Gelin, size anlatalım, koridorda anlatalım, kuliste anlatalım ne oluyor, ne bitiyor çözüm sürecini... İnanın, demokrasiden farklı bir şey istemiyoruz. İstediklerimizi size sıralayayım: Arkadaşlar, gizli dinleme istemiyoruz bu yasanın güvenlik paketindeki gibi. Gizli, keyfî gözaltı istemiyoruz; öyle bir polis memuru istediğini alacak... Bir Ankara hâkiminin gizli dinlemeyle ilgili karar vermesini istemiyoruz, buna da ihtiyacınız yok, zaten önleyici dinlemeyle yapıyordunuz bunu, niye koydunuz, onu da anlamış değilim. Niye hikâyeden koyuyor bürokratlar bunu, onu da anlamış değilim. Cezaları artırıyorsunuz, isterseniz idam getirin, ceza artırmakla olacak bir şey değildir. Toplantı, gösteri, ifade hürriyeti konusunda demokrasiden taviz vermeyeceksiniz, hukukun evrensel ilkeleri var. Bu Anayasa'nın 2001'de 17 maddesi değişti ve her maddesi, bu maddelerin hepsi, 19'uncu maddesini açın, hepsinde kişilik hakları ihlali için mahkeme kararı gerekiyor. Siz bunu da kaldırıyorsunuz, ben bunu... İktidarı uyarıyorum, siz konjonktürel olarak paralel canavarını yarattınız. Paraleli de o kadar büyütmeyin, çok açık söylüyorum ya. Eğer paralel bu kadar büyükse, bu kadar darbeciyse şu an yargının önünde yargılanırdı, ne kadar zaman geçti aradan. Demek ki birileri emniyet içinde güç kullanmışlar, doğru; yasadan çıkmışlar, doğru; siz onları zaten bu piramit düzenlemesiyle herhâlde dizayn etmeyi hedeflemişsiniz, öyle anlaşılıyor. Ama diğer bir konu var ki, arkadaşlar, vatandaşın evini, aracını, üstünü, tipini beğenmedim diye şüpheli diye ararsanız, evine girerseniz faili meçhul dönemi başlar, olağanüstü hâl valileri yaratırsınız, tehlikelidir Sayın Bakan, siz valilik yaptınız bölgede, tehlikelidir. Seçilmişlerin üstüne valileri vesayeten koyduğunuz zaman demokrasi biter. Büyükşehir belediye başkanının üstüne Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da valiyi koyamazsınız, biz buna isyan ederiz. Böyle bir demokrasi yoktur, seçilmiş valilerin olmasını isteriz biz. O zaman dediğiniz olabilir ama atadığınız, iktidarın kendine bağlı atadığı valiyle bu olmaz. 6-8 Ekim olaylarında "İtfaiye aracı istendi, gelmedi." diyorsunuz, ya sizin hayattan haberiniz yok, orada görev yapan arkadaşlarınıza sorun. Ben Cizre'den geçtim, Kızıltepe'den, Nusaybin'den, ben zar zor geçebildim kenar mahallelerden, öncülerle zor geçebildim. Her taraf tutulmuştu, çocuklar bile örüyordu, bir Kobani direnişi vardı. Olan öfke vardı, tepki vardı, tanklar giremiyordu, orada nasıl itfaiye aracı gider, seyreder, bir şey yapabilirdi. Yani, insanların iradesini aşan durumlar vardı. Elbette ki yeri geldiği zaman bu yangını söndürmek için bu ülkeye hayrı dokunacaksa kim olursa olsun, hangi parti, kişi olursa olsun katkı sunacaksa sunacaktır. Sayın Öcalan da bir mektup göndermiştir, o mektup bu Mecliste okunmuştur, demiştir ki: "Bu yangın sönsün, halklar birbirine girecek noktaya gelecek." Yani sağduyu çağrısına da "Hayır." mı diyeceğiz? Etkili oluyorsa "Hayır." mı diyeceğiz? Toplumun demokratikleşmesi, çerçeve yasayı alan Hükûmet, Türkiye'nin demokratikleşmesi... Yani, orada 20 milyon Kürt'ün gözünün içine baka baka "Artık 21'inci yüzyılda sen yoksun, dilin yok, şarkın yok, halayın yok, kimliğin yok." deme devri kapandı arkadaşlar. Kobani direnişini gördünüz, Şengal direnişini gördünüz IŞİD'den temizlenen. Şu an Türkiye'nin başında en büyük tehlike IŞİD, El Nusra, El Kaide tehlikesidir. Şu an Türkiye bu tehdit çemberinin altındadır. Bizim burada söylemek istediğimiz, gösteri yürüyüşleri, ifade hürriyeti ve diğer konularda aşırı güç, oransız güç kullanmak, demokrasinin yerine totaliter bir rejimi getirmektedir. Bu, Türkiye'nin önünü açmaz. Zaten yüzde 10 barajı vardır, zaten insanlar özgürce vekillerini seçemiyor, zaten... Mesela, bizim parti hazine yardımı alamıyor, 3 parti maşallah sekiz senedir kırışıyorlar kendi aralarında. Bu Komisyonda bile adaletsizlik var Sayın Başkan. Bizim 35 milletvekilimiz var, 1 tane asıl üyemiz var bu Komisyonda biliyor musunuz? O da, Altan Tan da, MYK toplantısı olduğu için şimdi oraya gitti, ben burada duruyorum, Genel Kurula da gideceğiz. MHP'den 51 arkadaşımız var 3 üye, sizin partileri karşı karşı sayarsak yani bu Komisyonun oluşumunda adaletsizlik var. 35 milletvekilinin 1 Komisyon üyesi olur mu Allah aşkına?
Şimdi, bizim, burada, özellikle ifade etmek istediğimiz şudur: Anayasa'nın 90'ıncı maddesi var. Avrupa Birliğine üyeyiz. Koalisyon hükûmeti döneminde 17 madde kabul edilmiş temel haklarla ilgili, Anayasa değişiklikleri. Eğer siz bu yasaları çıkarırsanız, öncesi de yargı paketi, şüpheli paket, öncesi, öncesi, öncesiyle birleştiği zaman, siz bu şekliyle getirdiğiniz zaman Avrupa Birliği süreci biter, El Fatiha, bu bitmiştir.
İki, kendi iç güvenliğinizde yurttaşın güveneceği bir dal kalmayınca çok tehlikeli bir durum yarattı. Vatandaş kendi güvenliğini sağlamaya başlar. Vatandaş polisi, jandarmayı, askeri iktidarın emrinde görüp muhalefeti sindirecek bir güç olarak görmeye başladığı anda tehlikeli bir yapılanma başlar. İhkakıhak denen olay tehlikelidir. Bakmayın bugün otuz yıllık çatışma sürecine, batıda daha farklı. Mezhep çatışmaları olur, sosyal çatışmalar olur, zengin-fakir çatışması olur, çok farklı boyutlar olabilir. Yani sosyal patlamaların olabileceği ihtimaline karşı da baktığınız zaman tehlikelidir.
Bizim buradan söylemek istediğimiz şu: Bu tür düzenlemeler 1990'lı yıllarda katbekat yapıldı. Sıkıyönetim, sansür, sürgün, zulüm, Terörle Mücadele Kanunu, en ağır cezalar çıkarıldı; şu anda Terörle Mücadele Kanunu yürürlükte.
Özel yetkili mahkemeler bu ülkeyi tahrip etti. Tek parti dönemi Sayın Bakan, bu ülkeyi yerinde saydırdı İkinci Dünya Savaşı'na kadar. Keşke İkinci Dünya Savaşı'na kadar çok partili rejime geçseydik. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1960'tan sonrası Sayın Bakan, darbeler dönemidir. Orada da militer vesayet vardır. Militer vesayet 1970'te sürdü, 1980'de sürdü, şu Anayasa, hâlâ Kenan Evren anayasasıdır. Şu İç Tüzük, o dönemin İç Tüzük'üdür. Bu Mecliste onur varsa önce kendi haklarına sahip çıkar, bu Anayasa ile İç Tüzük'ten kurtulur. Biz bunu başaramıyoruz. Bizim Mecliste 2 dönemde 2 defa genel başkanlar, liderler bir araya gelmemiş Sayın Başkanım.
Şimdi, bu darbe mevzuatıyla demokrasiyi geliştiremezsiniz. Bizim ortaklaşmamız lazım, paylaşmamız lazım. O zaman bu ülkenin 77 milyon insanı olduğunu, farklılıklarının, hepsinin demokrasinin harcı olduğunu kabul edip bu ülkenin eşit yurttaşlara ihtiyacı olduğunu söylemek lazım. Kişi güvenliği, özgürlüğü bu anlamda asla bizim vazgeçemeyeceğimiz bir konudur.
Biz önergelerimizi verdik Sayın Başkanım. Verdik ve önergelerimizi arkadaşımız gelecek, takip edecek. Biz güvenlikle ilgili bir kısım maddelerin çıkarılmasını istedik. Nüfus vesaire konularında önerilerimiz var ama biz Türkiye'nin bir açık cezaevine, sıkıyönetime, olağanüstü hâl rejimine götürülmesine karşıyız. Biz güzel günler göreceğiz derken bize çok da karanlık tablolar çizmeyin, ne olur. Hükûmetin de artık çok fazla korkmasına da gerek yok. Zaten arkadaşlar "2015'te seçim var." diyor, veda eder gibi konuşuyorlar. Arkadaşlar, çalışın, hepiniz gelirsiniz yani bu millet getiriyor isteyeni.
Ben burada baskı yasalarını içerdiği için bizim parti görüşümüzün buna karşı olduğunu ve karşı oy kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.