KOMİSYON KONUŞMASI

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Bakanın benim konuşmamda özellikle toplantı salonunu terk etmesine bir anlam veremediğimi ifade ediyorum çünkü belki ben...

İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI OSMAN GÜNEŞ - Çıktı, hemen gelecek.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Gelecek mi? Peki, o zaman ben onunla ilgili kısımları sona bırakayım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben bizden önce konuşan değerli Komisyon üyelerimiz gibi Mülkiyeli değilim. Valilik, kaymakamlık falan da yapmadım. Hukukçuyum, siyaseti de daha ziyade sokakta yaptım. O yüzden üslubum biraz daha arkadaşlarımızdan farklı olabilir, elbette sokak ağzı olmayacak. Biraz daha sert olabilir, biraz daha siyasi bir konuşma olabilir.

Konuşmamın süresi konusunda, Sayın Türkoğlu ve Sayın Dinçer'in kullandığı sürelere bakınca benim konuşmamın süresinin de o kadar olması herhâlde doğal karşılanır diye düşünüyorum.

BAŞKAN - Dükkân sizin, siz bilirsiniz, sabaha kadar buradayız.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın milletvekilleri, öncelikle ben bir temel eleştiriyle başlamak istiyorum. Hükûmetinize mensup çok değerli isimler şunu söylemişti kısa bir süre önce: "Artık bundan sonra torba tasarılarla gelmeyeceğiz Meclise." Ama her şeyden önce şu tespiti yapalım: Bu bir torba tasarı gene, yine torba tasarı. Yani bunun içinde hiç birbiriyle alakası olmayan yasal düzenlemeler var. Şimdi, bu torba yasaların ne kadar mahzurlu olduğunu geçmişte gördük, hâlâ da görüyoruz. Hükûmetiniz döneminde o kadar çok torba yasa kabul edildi ki... Hatta, farkında bile değilsiniz, o torba yasalarda birbirini izleyen ve kabul edilen düzenlemelerde bir önceki düzenlemeyle tezat oluşturacak çok ciddi konular da var. O kadar acemice hazırlanıyor ki bunlar hızlı şekilde geçsin diye, maalesef, bunu uygulayan insanlar bakımından da, uygulayıcılar bakımından da ciddi sıkıntılar doğuruyor. Bunun farkındasınız ve inşallah ben temenni ediyorum, bu son torba yasa olur. Torba yasa olunca şu da oluyor: Hangi ihtisas komisyonundan geçeceği konusu da belirsiz hâle geliyor. Yani Adalet Komisyonundan geçmesi gereken bir konu Plan ve Bütçe Komisyonundan geçiyor veya Anayasa'ya aykırılık iddiaları -bugün olduğu gibi- Anayasa Komisyonu orada varken İçişleri Komisyonu üyeleri tarafından karara bağlanıyor. Yapmayın, bunlar yanlış. Ben özellikle bu konuyu en başından söylüyorum. Bundan sonra da böyle torba tasarıların Hükûmetiniz tarafından getirilmemesini temenni ediyorum ama getirilecek gibi de duruyor. İmralı görüşmelerinde bununla ilgili bir ton söz verdiniz. Bunlar torba yasa şeklinde olmazsa nasıl geçecek, nasıl gelecek? Bu sorunun cevabını da belki bugün Sayın Bakandan duyarız.

Sayın milletvekilleri, sabahki oturumda söyledik, bu yasa gerçek anlamda birden çok Anayasa hükmünün açıkça ihlal edildiği bir yasa olarak herhâlde Türk hukuk tarihinde yerini alacak. Yani bu yasaya baktığınızda gerçekten Anayasa'ya uygun olan çok az düzenleme var. Düzenlemelerin çoğu Anayasa'nın en az 1 maddesini, bazı düzenlemeler 2 veya 3 maddesini aynı anda ihlal ediyor. Sabah bunu samimiyetle söyledik. Diğer Komisyon üyesi arkadaşlarımız da iyi niyetle bunu anlattı, gerekçeleriyle anlattı. Ancak, Sayın Başkan burada bir ısrar içerisine girdi, bu konunun yeterince tartışılmasına engel oldu -ki demokrat bir yönetim gösteriyor esas itibarıyla diğer komisyon Başkanlarımıza kıyasla- burada bu konunun yeterince tartışılmasını engelledi. Bu konu tartışılmalıydı. Anayasa Komisyonu bunu tartışmıyorsa, illa biz karar vereceksek en azından daha çok Komisyon üyesi söz alarak bu konudaki düşüncelerini daha kapsamlı bir şekilde dile getirmeliydi.

Sayın milletvekilleri, biz başından beri şunu söylüyoruz: Muhalefet şerhinde de çok açık olarak defalarca yazılmış. Bu yasa ciddi anlamda özgürlükleri kısıtlıyor diyoruz. Siz neden bundan rahatsız değilsiniz, onu anlamakta güçlük çekiyorum. Acaba sebebi şu mu diye de sormak istiyorum: Yani biz vatandaşları birey olarak görüyoruz, bizim anlayışımızda bu böyle ama siz teba olarak gördüğünüz için mi bu insanların özgürlüklerine bu kadar değer vermesini anlamıyorsunuz veya anlamazlıktan geliyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, insanlar zaman zaman özgürlüklerini koruma adına sokağa çıkarlar, eylem yaparlar, protesto gösterileri yaparlar. Siz belki şu anlayıştasınız: Büyüklerimiz bize ne kadar hak verirse bu kadar hakkımız olur. Ama işte o mantıkla baktığınız için belki olaya, bizim ısrarla "Özgürlük, özgürlükler kısıtlanıyor, bu düzenlemenin asıl amacı özgürlüklerin kısıtlanması; bu Anayasa'ya aykırıdır, insan haklarına aykırıdır." dememize belki bir anlam veremiyorsunuz.

Bir de tabii şunu da anlamıyorum ben: Siz şimdi burada -gerekçelerden bir tanesi- diyorsunuz ki: "Terörle mücadele etmek için, daha sağlıklı şekilde mücadele etmek için biz bu yasayı çıkartmaya çalışıyoruz." Doğru mu anladım? Böyle diyorsunuz. Ama ne kadar samimiyetsiz geliyor, biliyor musunuz? Arkadaşlar, siz terörle müzakere ediyorsunuz açık bir şekilde. Siz terörle müzakere ederken "Terörle mücadele etme adına biz bu yasayı çıkartıyoruz." dediğinizde, kusura bakmayın, buna kargalar bile güler, komik duruma düşüyorsunuz. Bari böyle bir gerekçeyle çıkmayın. Siz terör örgütüyle oturmuşsunuz müzakere ediyorsunuz, terör örgütü mensuplarının yaptıklarını görmezlikten geliyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki: "Terör örgütüyle mücadele etmek için, teröristlerle mücadele etmek için biz bu yasal düzenlemeleri getiriyoruz, polislerin yetkilerini bundan dolayı artırıyoruz."

Arkadaşlar, değerli Hükûmet temsilcileri, iktidar partisine mensup değerli arkadaşlarım; bakın, terörle mücadele eden güvenlik güçlerimiz şunu söylemiyor esas itibarıyla: "Bizim yetkilerimizden dolayı, biz yetkilerimizin az olmasından dolayı terörle mücadele edemiyoruz." demiyorlar. Böyle eleştiriler en asli eleştiriler değil. Aslında burada siyasi kararlılık olmadığını söylüyorlar. Siz terörle mücadeleyi değil, müzakereyi tercih ettiğiniz için güvenlik güçleri zaten elindeki yetkileri dahi kullanamıyor. Siz bu yetkileri artırsanız ne olacak, artırmasanız ne olacak? Sizin müzakere ettiğiniz teröristbaşıyla müzakere ederken onun emrindeki teröristleri bu yeni yetkileriyle güvenlik güçlerimiz derdest mi edecek zannediyorsunuz, daha etkili mücadele mi ortaya koyacak zannediyorsunuz? Önce siyasi kararlılık göstereceksiniz. Siz de siyasi kararlılık falan yok bu anlamda. Bu anlamda, keşke bu yasa tasarısı gelirken "Biz bunu terörle mücadele adına, daha etkin mücadele adına getiriyoruz." demeseydiniz daha samimi olurdu.

Sayın milletvekilleri, şuna da özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bakın, bu yasada ciddi anlamda kolluk güçlerine ölçüsüz bir şekilde yetki veren düzenlemeler var. Yine, insanların özgürlüklerini ciddi anlamda kısıtlayan düzenlemeler var. Bakın, tehdit olarak söylemiyorum, uyarı olarak söylüyorum, eğer iktidardan düşerseniz bu yasa sizin canınızı çok yakar. Bunu da hesaplayarak bu düzenlemeleri yapmanızı bekliyorum. Bunu da bir uyarı olarak lütfen kulak ardı etmeyin.

Burada bugün çok konuşuldu, bir paralel yapı... Hani sabah arkadaşlarımız dedi ki: "'Paralel yapı' demeyin, adını koyun." Doğru, adını koymak lazım. Sizin "paralel yapı" dediğiniz yapı Gülen cemaati. Daha düne kadar dost olduğunuz, her şeyi birlikte yaptığınız, kol kola dolaştığınız, "Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda." dediğiniz dostlarınız bunlar sizin. Ya, çocukların sınav sorularını birlikte çaldınız. Doğru mu?

SERMİN BALIK (Elâzığ) - Doğru değil, tabii ki doğru değil.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Çocukların sınav sorularını birlikte çaldınız. Kamu ihalelerini birlikte dağıttınız yandaşlara. Kamuda kadrolaşmayı birlikte yaptınız.

BAŞKAN - Doğru değil.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ondan sonra aranız niye bozuldu, bilemiyoruz biz bunu, hâlâ tam olarak bilemiyoruz. Bunun arkasında bir rant paylaşımı mı var veya başka bir şey mi var, herhâlde bunu ileride tarih yazacak, hep birlikte de öğreneceğiz.

Peki, bu paralel yapıdan bugün itibarıyla neden rahatsız oldunuz? Yani, paralel yapı bu 17 Aralık operasyonunu ve 25 Aralık operasyonunu düzenlemeseydi, düzenletmeseydi, -sizin iddianız o çünkü "O yapıya bağlı yargıçlar, savcılar, polisler bunu yaptı." diyorsunuz- sizin hırsızlıklarınızı ortaya çıkarmasaydı -sizin büyüklerinizin, hepinizi kastetmiyorum elbette- bugün bu yapıya "paralel yapı" deyip savaş açacak mıydınız? Biz yıllarca şunu size anlatmıyor muyduk: "Yani, devlet içinde birileri sürekli bizim telefonlarımızı dinliyor, sürekli bizi takip ediyor, bunun arkasında cemaat olabilir." Sürekli bunları söylediğimizde bize çok ağır ifadelerle saldırıyordunuz. Arkadaşlar, Fethullah Gülen o kürsüden, Meclis kürsüsünden bizim açımızdan çok böyle rahatça eleştirilebilecek veya konuşulabilecek bir konu değildi, Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirmekten daha sert tepki alıyorduk, hatırlasanıza. 17 Aralıktan sonra mübarek Hoca Efendi gitti, terörist Hoca Efendi geldi.

Arkadaşlar, bir şey söyleyeceğim, yurt dışına zaman zaman birlikte gidiyoruz sizlerle. Ne yapıyordunuz hepiniz? Yurt dışına gider gitmez, uçaktan iner inmez o cemaat okullarını ziyaret etmek için birbirinizi eziyordunuz.

BAŞKAN - Çok abartıyorsun ama.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Yalan mı bunlar, yalan mı?

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Öyle, öyle, doğru.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Şunu yapmıyor muydunuz? Bakın geçen hafta Genel Kurulda da ifade ettim arkadaşlar -büyük bir çoğunluğunuz, hepiniz için söylemiyorum- ne dedim? Siz seçmen için ve kendiniz için her yıl rutin bir şey yapıyordunuz; seçmen için, kendinizi seçmene göstermek için hepiniz birer kez umreye veya hacca gidiyordunuz. Doğru mu? Çoğunuz. Bir de bunu seçmen için yapıyordunuz. Bir de kendiniz için, kendinizi garantiye almak için de bir şey yapıyordunuz, her yıl Pensilvanya'ya gidiyordunuz, Hoca Efendi'nin elini öpmek için, Hoca Efendi'ye bağlılıklarınızı sunmak için. Arkadaşlar, bu doğru. Ya, birlikte -ismini vermeyeceğim- yurt dışına gittiğim, bu cemaat okulunu ziyaret etmek için koşa koşa giden arkadaşımızla bir başka ülkeye yine birlikte gittik. Bu arkadaşımız sanki Fethullah Gülen Hoca Efendi'yle geçmişte hiçbir hukuku yokmuş gibi -kendi tabiriyle söylüyorum, "Hoca Efendi" derken ağzından bir "Hoca Efendi" daha çıkıyordu- sanki bu adamla hiçbir hukuku olmamış geçmişte, sanki onun hiçbir okulunu görmemiş, önünden bile geçmemiş gibi davranıyor. Böyle büyük bir korku var şimdi.

Sayın milletvekilleri, bakın, Genel Kurulda da ifade ettim. Bu paralel yapı meselesi son derece önemli gerçekten. Yani, Genel Kurulda da bunu söyledim. Bir soruşturma yapılıyor, şimdi bir cadı avı yapılıyor. Orada sorulan sorulara bir bakın. Sayın Bakan, baktınız mı o soruşturmada sanıklara, şüphelilere hangi sorular yöneltilmiş? "Fethullah Gülen'i tanıyor musunuz?" Ya, hukukçu olarak utandım. Böyle bir soru olur mu? En azından "Bu Fethullah Gülen kim, bilmem kaç doğumlu, bilmem ne oğlu, hangi Fethullah Gülen?" diye sorsa sanık, şüpheli, ne cevap vereceksiniz? Böyle bir şey olur mu? "Fethullah Gülen'i tanıyor musun? Şu kanalda, şu diziyi izler misin?" Genel Kurulda da söyledim, keşke "Akşam yatmadan dişlerini fırçalar mısın? Hangi rengi seversin?" gibi sorular da sorulsaydı. Böyle gayriciddi soruşturmalar yapıyorsunuz bir de. Silahlı terör örgütü üyesi olmaktan dolayı operasyon başlatıyorsunuz, bunların evlerini, iş yerlerini sürekli arıyorsunuz. Ya, bir tane çakı bulamadınız şimdiye kadar. Ya, siz bu konularda aslında usta bir Hükûmetsiniz. Ergenekon, Balyoz operasyonlarını yaparken önceden bir yerlere silah gömerdiniz, gömdürtürdünüz. En azından bunu yapsaydınız. Şu acemiliğe bakın.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Tam öğrenemediler.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Böyle şey olur mu? Ondan sonra da ne oluyor? Beklenen amaç hasıl olmuyor. Ağabey size kızıyor, fırça atıyor, haklı olarak atıyor. Yani, bari elinize yüzünüze bulaştırmayın.

Sayın Bakan, Türkiye'de asıl paralel yapının ne olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Asıl paralel yapı Türkiye'nin doğusunda ve güneydoğusunda faaliyette. KCK, ondan bahsediyorum, müzakere hâlinde olduğunuz terör örgütünün en önemli parçası. Bunlar ne yapıyor orada? Halk mahkemeleri kurmuşlar mı? Kurmuşlar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahkemelerinin verdiği boşanma kararlarını tanımıyorlar. Kendisinden karar alacakmışsın. Az önce arkadaşlarımız söyledi, artık o bölgede gayrimenkul satışlarını yasaklamışlar. Trafik cezalarını bile bunlar keser olmuş. Siz hâlâ "paralel yapı", "paralel yapı" diye bahsediyorsunuz da ortadaki paralel yapıdan, en somut paralel yapıdan hesap sormaya cesaret bile edemiyorsunuz. Ayıplıyorum, çok ayıplıyorum.

Sayın milletvekilleri, aslında bunların ne kadar doğru olduğunu hepimiz biliyoruz. Bakın, siz gösterilerden bahsediyorsunuz, işte "Gösterilerde yüzünün yarısını kapatan, yüzünün şu kadarını kapatan şöyle cezalar alacak." diyorsunuz. Ya, doğuda, güneydoğuda her gün neler oluyor, ne yapıyorsunuz, ne işlem yapılıyor?

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Kapatmadan da yapıyor.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Hayır, kapatıyor da.

Ne yapıyorsunuz, ne işlem yapıyorsunuz, kişiye göre mi yapacaksınız bunu? Gezi eylemlerinde sokağa çıkan gençler yüzünü kapatırsa bu yasa hükümlerini kullanarak onları derdest edeceksiniz, hemen alacaksınız ama terör örgütü sempatizanları istediğini yaptığı hâlde hiçbir şey yapamayacaksınız. O zaman siz bu yasayı kime karşı çıkarıyorsunuz, ne için çıkarıyorsunuz, şunu samimi olarak açıklayın bize.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - PKK'ya karşı olsa etek giyenlerin de dert edilmesi lazım, çünkü PKK'lılar etek falan da giyiyorlar.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Milletvekilim, bakın, bu yasanın ne için çıkarıldığını hepimiz biliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan cevaplandıracak böyle samimi soruları mutlaka.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Ben de merak ediyorum ne diyecek diye.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Bizim terör örgütü olarak gördüğümüz yapıyı Hükûmetimiz terör örgütü olarak görmüyor. Siz "bebek katili" diyorsunuz, onlar aynı masada her şeyi konuştukları dost olarak görüyorlar.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - "İmralı" diyerek...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Evet, aklamaya çalışıyorlar.

Sayın milletvekilleri, böyle giderse bakın şu oturduğumuz koltukların herhangi birinde Abdullah Öcalan önümüzdeki dönem veya sonraki dönem oturabilir. Bu süreç buraya doğru gidiyor. Bu sürecin, "çözüm süreci" adını verdiğiniz sürecin sonunda ne çözülecek? O bölgedeki yoksul Kürt vatandaşımızın yoksulluğuna bir çare mi bulunacak? Topraksız Kürt köylüsü toprak sahibi mi olacak? Ne olacak orada ağalık düzeni, feodal düzen sona mı erecek? Bu mu çözüm? Oradaki işsiz Kürt gencimiz iş mi bulacak, onu iş mi bulacaksınız, fabrikalar mı açılacak bu bölgede? Sizin, bu çözüm sürecinden neyi amaçladığınız belli. İki şey vardı, biz samimi olarak burada söyledik, önceki komisyonlarda da, sizin İmralı'yla yaptığınız görüşmelerin özsünde iki şey vardı; bir tanesi Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı yapılması, ikincisi de anlaşmanın devamında Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Siz de engellemek için birlikte hareket ettiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Evet, biz Abdullah Öcalan'ın cezaevinden çıkartılmasına karşıyız, Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasına da karşıydık, hiç saklamadık ki bunları.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Beceremediniz işte onu diyorum, birlikteliğiniz olmadı.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - İnşallah ikinci aşamayı da siz beceremezsiniz, inşallah elinize yüzünüze bulaştırırsınız, temenni ediyorum bunu.

Sayın milletvekilleri, böyle şey olmaz. Yani "Çözüm süreci, çözüm süreci" dediğiniz sürecin sonunda sadece terörist başının dışarı çıkarılması var, başka bir şey yok. Bunda da halkın, milletin kazanacağı herhangi bir şey de yok. İleriye dönük çok büyük sıkıntılara yol açacak bir süreç yürütüyorsunuz.

Evet, valilere çok fazla yetki verilmesi meselesi. Aramızda çok sayıda geçmişte valilik yapmış arkadaşlarımız var, hepsi karşı.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bizde yok.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Kaymakam arkadaşlarımızı da mülki idare amiri olarak toptan değerlendirelim.

Sayın Bakan bu bile sizi rahatsız etmiyor mu? Yani bu kadar valilik yapmış insan var, meslektaşlarının hakkını, hukukunu koruma saikıyla hareket etmeleri lazım ama diyorlar ki: Bakın biz valilik yapmış insanlarız ama bu kadar yetki valiye verilmez. Valiye adli yetkiler vermeyin, idari yetkileri ile adli yetkileri birbirine karıştırmasın valiler, bu çok yanlış olur, ileriye dönük telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir. Bu konudaki uyarılar hiç mi dikkatinizi çekmiyor? Sayın Başkan, siz de mülki idare amirisiniz, en azından bu konuda sizin de bir şeyler söylemenizi samimiyetle bekliyorum, başından beri bekledim.

Sayın milletvekilleri, bakın, polis aileleri ve polislerimiz bizim cep telefonlarımızı kilitlediler, maillerimizi kilitlediler, doğru mu? Her gün yaklaşık 100 tane mesaj geliyor, çok tedirginler. Samimi olarak, ne istiyorsunuz siz bu polislerden? Yani bu polisler, bu polis camiası, 250-300 bin kişilik polis camiasının çok çok önemli bir kısmı rahatsız. Ya bunların hepsi mi veya çok büyük çoğunluğu mu paralel yapı mensubu? O zaman, bu arkadaşlarımızın yüzde 70'ine, yüzde 80'ine, yüzde 90'ına bu gözle bakıyorsanız zaten, bu yasa size herhangi bir şey kazandırmaz; birini alırsınız, öbürü gelir göreve, yine aynı şeyler yaşanabilir. Bakın, bu polis ailelerini lütfen tedirgin etmeyin. Arkadaşlarımız da ifade etti, polis memurlarımızın yıllardır en önemli sorunlarından bir tanesi neydi? Emekli olduktan sonra maaşlarında ciddi anlamda düşüş olması. Bu konuyla ilgili verilmiş olan sözleri ben de size hatırlatmak istiyorum.

Ben her şeye rağmen, Sayın Başkan, iktidar partisi milletvekillerini, iktidar partisini eleştirirken hep şöyle de düşünürdüm: "Aslında bu arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu vicdanlı arkadaşlarımız, haramı, helali bilen, bunu ayırt edebilen arkadaşlarımız." diye değerlendirirdim. Ancak, şu Soruşturma Komisyonunun verdiği karar beni haksız çıkardı. Yani ben orada görev yapan arkadaşlarımıza samimi olarak sormak istiyorum, burada da bir arkadaşımız vardı o Komisyonda görev yapan keşke o da olsaydı. O fezlekeyi gördüğünüz hâlde, o delilleri gördüğünüz hâlde nasıl böyle bir karar verebildiniz? Kimi, kimden nasıl aklayabildiniz? Hepimiz Allah'a inanan insanlarız, siz daha çok inandığınızı da iddia ediyorsunuz hatta, hatta öyle bir iddianız da var sizin. Yarın bir gün, Allah'ın huzuruna gittiğinizde, hadi bugün bunları akladınız, bunu da topluma bir şekilde anlattınız, Allah'ın huzuruna gittiğinizde bunun hesabını nasıl vereceksiniz? Allah bilmiyor mu kimin kafasında hangi düşünceyle böyle bir oy kullandığını, bilmiyor mu arkadaşlar? Nasıl vereceksiniz bunun hesabını? O yüzden, Genel Kuruldaki oylama öncesinde ben bu uyarıda bulunmayı bir görev sayıyorum. Ya lütfen, biraz da vicdanınızın sesini dinleyin, biraz vicdanlı davranın veya vicdanlı insan taklidi yapın iki saat Genel Kurulda. Sokaktaki vatandaş sizden bunu bekliyor, samimiyetle bunu söylüyorum.

Bir de son olarak şu Osmanlıcayla ilgili bir şey sormak istiyorum: Sayın Bakan, sizin dedeniz veya dedenizin babası veya onun dedesi evde aile fertleriyle oturup konuşurken Osmanlıca mı konuşuyordu? Var mı ailenizde böyle, Osmanlıca konuşabilen insanlar? Veya sizlere soruyorum: Sizin üç kuşak öteniz, iki kuşak öteniz...

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Sizin konuşmanızda bile Osmanlıca var.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Vallahi ben size şunu söyleyeyim: Benim rahmetli dedem, babaannem, anneannem veya onun büyükleri hiçbir zaman Osmanlıca konuşmuyorlardı, bunlar Türkçe konuşuyorlardı. Böyle şey var mı? Öyle bir algı yaratıyorsunuz ki sokaktaki genç vatandaş, 18 yaşındaki delikanlı, Sayın Cumhurbaşkanının söylemlerinden şunu çıkarıyor: Sanki eskiden, bir yüz sene önce, bizim atalarımız, büyüklerimiz Osmanlıca konuşuyordu. Ya Osmanlıca falan konuşan yoktu, Türkçe konuşuyorlardı veya işte Kürt'se Kürtçe konuşuyordu. Böyle bir şey yok, Osmanlıca sadece bir yazı diliydi.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı bir şey söylüyor Sayın Bakan, ben çok merak ediyorum, Türkçeyle belli şeyleri ifade edemediğini, Türkçenin yetersiz kaldığını söylüyor, o yüzden Osmanlıcanın çok önemli olduğunu söylüyor.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - "Bilim yapılamaz." diyor.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Türkçeyle Sayın Başbakan hangi meramını ifade edememiş, Türkçeyi kullanarak? Bunun cevabını ben merak ediyorum. Hani sizinle belki paylaşmıştır diye bunu size soruyorum. Böyle bir şey olabilir mi? Yani, siz Osmanlıca öğrenmek istiyorsanız gidin öğrenin özel kursa, aranızda da Osmanlıca konuşmak istiyorsanız konuşun, sizi engelleyen yok ama dünyada karşılığı olmayan bir dili çocuklarımıza öğretip bundan Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ne kazanacağız, ne kazanacağız soruyorum? Osmanlıca bir bilim dili mi? Değil. E, sadece mezardaki yazıları okumak için mi Osmanlıca öğreteceğiz? Onun yanına Türkçe karşılığını yazıverin, daha zahmetsiz, daha kolay. Ha, Osmanlıca öğrenmek isteyen öğrensin.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Kütüphaneler, arşivler mezarlık mı?

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Şimdi, siz çocuklar Osmanlıca öğrenince koşa koşa gidip arşive, arşiv karıştırıp o Osmanlıca belgeleri çözmeye mi çalışacaklar zannediyorsunuz, var mı böyle bir şey? Yani tuhaf gündem yaratmak için tuhaf işlerin peşinde koşuyorsunuz. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı ne derse "Ferman padişahım." deyip sorgusuz sualsiz uyguluyorsunuz. Şimdi, bakın "külliye" demenizi istedi, "kampüs" de demedi. Ben eminim bundan sonra hiçbiriniz "kampüs" kelimesini kendi aranızdaki sohbetlerde bile kullanamazsınız, maazallah...

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - "Kampüs" kelimesi de İngilizce.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Efendim, ben kampüs kelimesi olsun demiyorum. Benim dediğim şu: Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: Beyaz ekmek yemeyeceksiniz, şöyle ekmek yiyeceksiniz, hemen yapıyorsunuz. Şu kadar çocuk yapacaksınız, hemen yapıyorsunuz. Özür dilerim, bunu şey olarak söylemedim. Şimdi, "Kampüs demeyin." dedi size yarından itibaren kimse kendi arasında bile "kampüs" diyemez, "külliye."

Külliyenin tanımı da Türk Dil Kurumuna göre "Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese..."

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Eğitim kurumu.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Hayır, hayır devam et, öyle çarpıtmaya gerek yok.

BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlayın.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Çarpıtmaya gerek yok Sayın Bürge. Bak şöyle diyor: "Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane ve benzeri yapıların bütünü." Yani bu.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Tamam, ne güzel işte, harika.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Harikaysa değil kardeşim, bir şey demiyoruz. Atatürk devrimlerini kaldıracağız deyin, deyin tabii.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Yo, hiç alakası yok.

BAŞKAN - Sayın Serindağ, lütfen...

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Ayıp denen bir şey var ya!

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Şu anda, bizim itiraz ettiğimiz yani daha doğrusu bizim başından beri söylediğimiz bir şey var, siz karşı devrimci gibi davranıyorsunuz, cumhuriyet devrimleriyle ilgili sorununuz var, biz bunu sürekli söylüyoruz. Siz "Nereden çıkarıyorsunuz canım, nereden bu paranoyaya kapıldınız?" diyordunuz değil mi? İşte, zatımuhterem Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk işi, sembolik bir anlamı olan Çankaya'yı terk etti, gitti başka bir yere yerleşti. Atatürk Orman Parkı'nın adı bile değişti Beştepe oldu yılların Atatürk Orman Parkı. Şimdi, derdi Osmanlıca falan değil, derdi cumhuriyet devrimi olması sebebiyle harf inkılabını ortadan kaldırmak, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın derdi bu. Siz de kendisine bu tür söylemlerle, düzenlemelerle de her türlü desteği veriyorsunuz. Yapmayın arkadaşlar!

Sayın milletvekilleri, bu yasa hiçbir şekilde memleketin hayrına değildir, kimsenin hayrına da değildir, Anayasa'ya aykırıdır. Sabah bir milletvekilimiz çok güzel söyledi, hepimiz Anayasa'ya bağlı kalacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine söz verdik ama Sayın Bakan, bu yasa tasarısı görüşmelerine geldiğinizde çok enteresan bir şey söylediniz, değil mi? "Anayasa'yı çok da takmayız." anlamında bir şey söylediniz. Bugün, herhâlde bütünü üzerindeki konuşmalarla...

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Ben o kavramı kullanmam da Sayın Vekilim yani başka bir şey...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Onu düzelteceksiniz herhâlde?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - O kavramı kullanmam ben.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Kamuoyu o söyleminizden son derece rahatsız oldu, onu düzeltmenizi biz özellikle bekliyoruz.

Anayasa'ya aykırı, özgürlükleri kısıtlayan, keyfî uygulamaların önünü açan bir düzenleme bu. Bence yol yakınken, şu maddelerine geçmeden Sayın Bakan, şu tasarıyı geri çekin, herkes rahatlasın.

Çok teşekkür ediyorum.