| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .11.2014 |
VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe maratonunun sunuştan sonraki ilk gününde umut ediyorum hepimiz bu süreci başarılı geçiririz.
Şimdi, Sayın Bakanım, tabii, ben konuşmalarda sona kaldım. Dolayısıyla, bütün size hitap eden, bütçeyi değerlendiren arkadaşlarımın ortak bir görüşü ortaya çıktı, altını çizdiler, kimse bu öngörülerin ya da bu tahminlerin tutacağına inanmıyor anladığım kadarıyla çünkü bir orta vadeli program deneyimi var, orada tutmayan rakamlar var. Bunu arkadaşlarımız sizlere kalem kalem verdi, benim de önümde var, işte burada: Eski orta vadeli programda -revizeden önceki- örneği gayrisafi yurt içi hasılayı 867 milyar dolar olarak öngörmüşsünüz ancak revize orta vadeli programda bu 810 milyar dolara düşmüş. Burada bir şeyi merak ediyorum: 17'nci büyük ekonomi, ekonomik büyüklük olarak dünyada Türkiye ekonomisi. 2002 yılında yani devri iktidarınızın başladığı noktada Türkiye ekonomisi 16'ncı büyük ekonomiydi. Burada yanılgı var mı, doğru mudur bu rakamlar?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Hangi verileri kullandığınıza bağlı.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Ama siyaseten, iktidar sözcüleri Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü, geliştiğimizi... Az önce değerli milletvekili arkadaşımız da söyledi, ilginç bir örnek verdi, dedi ki: "Şu anda bindiğiniz araç on yıl önce, beş yıl önce bindiğiniz araca göre daha lüks değil mi?" O ara Sayın Öztrak dedi ki: "İyi, güzel, daha lüks bir otomobile biniyorum ama ruhsatım bankada." Bence bu çok manidar, güzel bir cevap oldu. Şimdi, böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, burada reel birtakım değerlendirmelerle biz bu bütçeyi değerlendirmek zorundayız, fikirlerimizi söylemek durumundayız.
Şimdi, bakıyorum, özellikle vergi gelirleri çok önemli çünkü bütçede vergi gelirleri gelir kalemleri içerisinde en yüksek orana, yüzde 90'lara varan bir orana sahip kalem, bu da doğaldır, Türkiye'nin yeraltı zenginlikleri, petrolü yoktur. Dolayısıyla, biz bu harcamalarımızı direkt ya da endirekt, dolaylı ya da dolaysız vergilerle sağlamak zorundayız, bu önemli bir konu. Geçtiğimiz hafta burada Maliye Bakanlığımız önemli bir sunum yaptı. Gelir Vergisi Kanunu'nda bir değişiklik yapılıyor, orada arkadaşlarımız bize değerlendirmelerde bulundular. Tabii, biz de özellikle yeni düzenlemede gerçekten Türkiye'nin yapısal sorunlarına katkı sunabilecek, özellikle daha özerk bir vergi kurumu yapısı ama... Bugünkü Merkez Bankası da özerk bir kurum ama bakın, Merkez Bankasına ilişkin yine bir değerlendirme bugün Sayın Davutoğlu tarafından yapılmış: "Faiz oranlarını gözden geçirsin." Bu tip özerklik değil, buna sizin Mehmet Şimşek olarak, Sayın Bakan olarak özen gösterdiğinizi biliyorum. Bu tip akla geldikçe siyasetin ya da Hükûmetin müdahale ettiği bir özerk kurum olmamasını diliyoruz bu yeni yapılan çalışmalarda. Türkiye'nin vergi adaletini sağlasın -oraya da geleceğim, sizin bu konuda beyanatlarınız var- istihdamı artırıcı birtakım tedbirler içeren, sektörel bazda gerekirse pozitif ayrımcılığı içeren birtakım düzenlemeler olsun umut ediyorum.
Bakın, geçtiğimiz sunumda da burada siz dolaysız vergilerin daha az bir oranda, dolaylı vergilerin de yüksek oranda olduğunu söylüyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Türkiye'de dolaylı vergilerin oranı yüksek, bunu ben zaten biliyorum. Bunu düzeltmek için de Gelir Vergisi Yasa Tasarısı inşallah geçer." Şimdi, "İnşallah." güzel de burada da bunun bir an önce çıkması lazım. Bu, uzun süredir burada, Parlamentoda tartışılıyor, işte, önümüzde bir seçim var. Biz alt komisyon oluşturduk, bu ne zaman gündeme gelecek, orada da değerlendirmeler yapıldı, bu konuyla ilgili aktörlere pek sorulmamış, danışılmamış, bizim aldığımız bilgiler böyle. Yani sektörel bazda birtakım iyileştirmeler yapılacaksa örneğin tarım sektöründe ziraat odalarına bunu bir sormak lazım ya da mali müşavirler odasından bilgi almak lazım. Bu konuda sanıyorum yeterli bir ilişki kurulamamış, o toplantıdaki tartışmaları size aktarıyorum Sayın Bakan.
Şimdi, devam ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Temelde bizim problem dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergi gelirlerimizin yeterli olmaması." Yani aritmetik olarak düşündüğüm zaman siz diyorsunuz ki: "Totalde aslında dolaylı vergiler yüksek gibi görülüyor ama o, bizim spesifik olarak bir konuda aldığımız dolaysız vergilerin yüksek olmasından kaynaklı değil. O total içerisinde kümülatif olarak baktığınız zaman diğer direkt olarak aldığımız vergilerin miktarı düşük." Ben böyle anlıyorum ancak bakın, biz özellikle -az önce Sayın Zozani de dile getirdi tarım sektörüne ilişkin- mazot konusunda dünyanın 29 ülkesi arasında 5'inci sıradayız, mazota uyguladığımız vergi yüzde 52,4. Örneğin benzinde yüzde 58,4; onda da 6'ncı sıradayız. Ayrıca istihdam üzerinde önemli yükler var. İşte, bir asgari ücretle çalışan vatandaşın, bir çalışanın aldığı brüt ücret üzerindeki vergi yükü yüzde 46, bunun da yüzde 13,5'u vergi yükü ve yüzde 32,5'u da sosyal güvenlik prim yükü. Şimdi, hâl böyle olunca aslında topladığımız endirekt vergilerde de bir anlamda spesifik olarak baktığınız zaman vergi yükünün yüksek olduğunu görüyorsunuz. Hülasa, doğrudur, sıkıntılar vardır ama şu uyarıyı da yapmak istiyorum: Sizin şikâyet hakkınız yok Sayın Bakan. Bakın, on iki yılı devirdiniz, bugün 3 Kasım. Bugün, 12'nci yaş günü iktidarınızın. Siz hâlâ Türkiye'de vergi adaletinin olmadığından bir bakan olarak şikâyet ediyorsanız, Allah aşkına, kaç yıl bu ülkeyi yöneteceksiniz de vergide adalet sağlayacaksınız, bunu anlamada zorlanıyorum.
Şimdi, diğer taraftan, ekonomik büyüme istenilen oranlarda değil. Az önce de söyledim, aslında tahminler konusunda Hükûmet pek inandırıcı değil. Çünkü, ıskalamışsınız, geriye dönük örnekler var. Büyüme çok önemli, çünkü büyüme yeterli olmadığı zaman direkt olarak işsizliğe tesir ediyor, direkt olarak gelir dağılımında adaletsizliğe tesir ediyor. Bakıyorum, işte son orta vadeli programda da sapmalar var. Ancak genel olarak, iktidarınız süresi boyunca da Türkiye ekonomisi, bakıyoruz 2003 ile 2012 yılları arasında on yıllık sürede yüzde 5,1 büyüyor; 2013'te bu rakam 4,1'e düşüyor ve 2014'te, şu anda 3,3'lük bir büyüme öngörülüyor. En son revize edilen rakamları söylüyorum.
Diğer taraftan, büyüme düşük olunca, istenilen bir seviye yakalanamayınca Türkiye'nin yıllık çalışma hayatına giren insan sayısı 600-700 bin civarında. Şimdi, siz de takdir edersiniz ki bu büyüme rakamlarıyla bizim, çalışma hayatına katılan yurttaşlarımıza istihdam yaratma imkânımız yok. Yani bizim, gelecek yıl işsizlik oranı azalacak gibi bir düşüncemiz, öngörümüz herhâlde hayal olur bu gidişle. İşsizlik oranlarında, bakın, Mayıs 2014'te yüzde 8,8; Haziran 2014'te en son rakamlar 9,1; Temmuzda 9,8'lere çıkan ve son dört yılın da zirvesine çıkan bir işsizlik oranı var. Tabii, bunların içerisinde de iş bulmaktan umudunu kesenler yok ya da iş arama kanallarına son zamanlarda başvuranları da buna dâhil etmemişler ve dolayısıyla bunları da göz önüne aldığımızda Türkiye'deki geniş tanımlı işsizlik oranı yaklaşık olarak yüzde 19 seviyelerine ulaştığını görüyoruz.
Sayın Bakan, gelir dağılımındaki adaletsizlik de Türkiye'de had safhada. 2014 yılı Küresel Refah Raporu'na göre Türkiye'de 2000 yılında refahın yüzde 67'sini elinde bulunduran en zengin yüzde 10'luk kesiminin payı, bakın 2014'te yüzde 67'den -bu yüzde 10'luk kesimin payı- yüzde 78'lere yükseliyor. Herhâlde bu, uygulanan ekonomik politikaların artık duvara tosladığının en büyük işaretlerinden ya da göstergelerinden biri olsa gerek. Yine, TÜİK'in bir değerlendirmesi var, önümde TÜİK'e ilişkin rakamlar var, TÜİK'in 2013'te Türkiye'de en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasında 7,7 kat gelir farkı olduğuna dair bir açıklaması var önümde. Geçen yıl, en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik son gruptakiler toplam gelirden yüzde 46,6 pay alırken en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 6,1 civarında. Türkiye'deki gelir dağılımındaki adaletsizlik bu derece dramatik bir noktaya gelmiş Sayın Bakan.
Şimdi, enflasyonla ilgili de değerlendirmeler yapacağım. Burada, enflasyon oranı yüksek çıktığı zaman genelde gıda fiyatlarındaki o dönemki artışlara, dramatik değişikliklere bağlanır. Genelde de tarım ürünlerinde işte "Bu yıl kuraklık oldu, üretimde, istihsalde yeterli derecede üretim sağlanamadı." gibi birtakım gerekçelerin arkasına sığınırız. En komiğime giden de genelde bu yeşil biber örneği, Sayın Bakan. Türkiye'de en fazla biber üretiminin olduğu yer -özellikle bu yeşil biber, ihraçlık biber- bizim Mersin bölgesi. Oradaki üreticiler de beni arar: "Yahu bu bizim üründen elini eteğini çeksin şu Hükûmet." Şimdi, Allah aşkına, gerçekten komik gerekçeler bunlar. Şimdi, onların da hedeflenen enflasyon oranlarına bakıyorum, 2008-2014 arası önümde tablo var, sadece 2010 yılında hedeflenen enflasyon yüzde 6,5 oranında, gerçekleşen enflasyon yüzde 6,4 oranında yani eksi yüzde 0,1 gibi bir sapma var. Diğerlerine bakıyorum, 2008'de yüzde 6,1'lik bir sapma, artı yönde yani yüzde 4 hedef, yüzde 10,1 gibi gerçekleşen. 2013'e, geçtiğimiz yıla bakıyorum, yüzde 5 hedeflenen enflasyon, yüzde 7,4 gerçekleşen enflasyon ve burada da sapma yüzde 2,4 oranında. Bu yıla bakıyorum, şu anda ilk on aydayız, hedeflenen enflasyon yüzde 5, şu ana kadar yeni bir herhâlde bugün bir açıklama oldu, yine yüzde 9 seviyelerinde şu anda geçen yıl, onuncu ay yani ekim ayına göre bugün arasındaki mukayeseyi yaptığınız zaman enflasyon oranında burada da yüzde 4'lere varan bir sapma söz konusu.
Türkiye'nin borçları da artıyor. Az önce arkadaşlarım söyledi, Türkiye'de ne değişti? Yoksulluk mu ortadan kalktı? Yasaklar mı ortadan kalktı? Yolsuzluk mu ortadan kalktı? Borçlar mı azaldı? İşte önümde rakamlar, 2002-2013 mukayesesini yapıyorum, dış borca bakıyorum 129,6 milyar dolarlardan 389,3 milyar dolarlara gelmiş. İç borç aynı şekilde, 102,6 milyar dolarlardan 225,5 milyar dolarlara ve toplamda da 614,8 milyar dolarlara ulaşan bir borç yükümüz var. Oysaki IMF'ye borcumuzun kapandığı, ödendiği gibi gerçekten son derece trajikomik de bir iddia sahibi bu Hükûmet. Bunu da anlamakta zorlanıyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım, tabii bizim en büyük sıkıntımız cari açık meselesi. İhracat yapmak zorundayız, ihracatı artırmak zorundayız. Türkiye'nin cari açığa sebebiyet veren en önemli ithal kalemleri de enerji ithalatı. Çok önemli miktarlarda... Belki de Türkiye enerji kaynakları zengin bir ülke olsaydı, bugün belki cari açık da gerçekten böyle endişe veren boyutlara ulaşmayacaktı. Ancak, ihracat önemli dedim, Türkiye'de ekonominin büyümesi için, cari açığın kapanması için, istihdam olanaklarımızın artması için, millî gelirimizin artması için; ekonomiye bağlı olarak demokrasimizin, özgürlüklerimizin, her şeyimizin artması için ihracat yapmamız gerekiyor. Dünyanın her tarafına ihraç ürünlerimizi ulaştırmamız gerekiyor. Bunun yanında da ithalatımızda yüksek miktarlara sahip olan, pay sahibi olan ara mal ithalatını da azaltmamız gerekiyor. Peki, ihracatı kime yaparız Sayın Bakan? Şöyle bir örnek vereyim: Siz, sokağınızda alışveriş edeceğiniz esnafı seçerken diyaloglarınızın iyi olduğu esnafı seçersiniz. Diyaloglarınızın iyi olmadığı esnaftan alışveriş etmezsiniz. Şimdi, biz ihracat yapacağız. En büyük ihracat yaptığımız ülkeler başta Avrupa Birliği ülkeleri, Orta Doğu ülkeleri, Rusya Federasyonu ve civarındaki ülkeler. Şimdi, Allah aşkına soruyorum: Bizim, saydığım Avrupa Birliği ülkeleriyle, Orta Doğu ülkeleriyle, Rusya'yla, bu hinterlanttaki ihracatımızı büyük oranda yaptığımız hangi ülkeyle komşuluk ilişkilerimiz, dostluk ilişkilerimiz, bundan -fazla değil- üç yıl önceki düzeyde? Bana hiçbir ülke gösteremezsiniz ki, Sayın Vekilim, üç yıl önce falanca ülkeyle dostluğumuz vardı; bunun içerisine Suudi Arabistan'ı da katıyorum, son zamanlara kadar Sayın Başbakanla son derece iyi ilişkiler içerisinde olan Suudi Arabistan'ı da katıyorum, Katar'ı da katıyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sudan var.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Sudan'a geleceğim, El Beşir'e, ona Suriye konusunda geleceğim.
Şimdi, Allah aşkına, biz ürettiğimiz ürünleri, sanayi ürünlerini, tarım ürünlerini hangi ülkelere ihraç edeceğiz? Ukrayna'yla sorun yaşadı Rusya, tarım ürünleri konusunda, gıda konusunda ambargo koydu, dedi ki: "Ben ABD'den, Avrupa Birliğine üye ülkelerden yaptığım gıda ithalatına ambargo koyuyorum." Bu önemli bir fırsat. Yaklaşık olarak da ekonomik boyutu 14-15 milyar dolar civarında. Biz oraya beyaz et satacağız, yumurta satacağız, portakal satacağız, domates satacağız, hülasa tarım ürünleri satacağız. Üzerinden iki ay gibi bir süre geçti. O günden bugüne bu konuda Rusya'ya ilişkin ihracatımızda ne gibi gelişmeler oldu? Ben biliyorum, ihracatçı Mersin'de portakalı çiftçiden dalında 1 TL'ye aldı, aynı portakal bugün dalında 50 kuruşa düştü, niçin? Umut etti, basın da pompaladı, siyasetçiler de pompaladı. Rusya bizden ürün alacak, kapıları açtı, sıkıntıları da giderdik. İhracatçı bugün iflasın eşiğine geldi. Demek ki ekonomi iyi yönetilmiyor Sayın Bakan. Siz maliye konusunda ne kadar iyi tedbirler alırsanız alın, burada ne kadar olumlu bütçe yapmaya çalışırsanız çalışın...
Şimdi, ben bu ekonomi yönetimini de anlayamıyorum. Bir tarafta Ekonomi Bakanlığı, bir tarafta Başbakana bağlı, ekonomiden sorumlu Bakan; biri gaza basıyor, biri frene basıyor; araba nereye gidiyor, bilen yok.
MUSA ÇAM (İzmir) - Uçuruma.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Gaza basanların sonucu kötü oldu yalnız.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Özelleştirmeler konusu var. 52,445 milyar dolarlık özelleştirme yapılmış devri iktidarınızda. En büyük özelleştirme de 2013 yılında yapılmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seçer, buyurun.
VAHAP SEÇER (Mersin) - 2014 yılında gerçekleştirilen özelleştirmelerin tutarı 1,877. Sizin yine söylemlerinizden, beyanatınızdan burada aktarıyorum: Öngörünüz 6,8 milyar 2014'te, 2015'te 8,7 milyar, 2016'da 6,8 milyar. Bu öngörünüz, beklediğiniz gelir. Ve diyorsunuz ki Sayın Bakan: "Önümüzdeki birkaç yılda ortalama 4-5 milyar dolarlık geliri garanti altına aldık." Ha, şimdi kamuoyunun beklediği acaba yine limanlar, termik santraller, Haydarpaşa projesi, at yarışları, İGDAŞ, Vakıfbank gibi varlıklarla ilgili çalışmaları gündeme getirecek misiniz?
Diğer bakanlıklarla ilgili bu bütçe niçin hedef tutmaz? Bakın, Savunma Bakanlığı bütçesi var. Türkiye aslında bir savaş hâlinde. İç güvenliğimiz, çevrede olup bitenler, âdeta bir savaş durumunu yaşıyoruz. Şimdi bizim bütçemiz savunma ve güvenlik bütçemiz dünyadaki ilk 10 ülke arasında yer alıyor. Toplamda İçişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı 52 milyar liraya yakın bir bütçe öngörünüz var. Ben şu anda bunu buradan iddia ediyorum bir yıl öncesinden, gelecek yıl burada bu bütçeyi konuştuğumuz zaman -biz oluruz olmayız ama- bu hedeflerin asla tutmayacağını göreceksiniz. Niye tutmayacak biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seçer, toparlayabilirseniz...
VAHAP SEÇER (Mersin) - Misliyle karşılık verecek ya sokak gösterilerine, diyor ki Sayın Başbakan: "Yakılan her TOMA'ya karşılık 5-10 TOMA alacağız." Şimdi, burada savunma harcamaları, yeni alınacak silahlar, yeni alınacak teçhizatlar demek ki 1 değil, 5 katı artacak, 10 katı artacak.
Çalışma Bakanlığı bütçeniz de gerçekçi değil. Burada bir yüzde 6,3 azalma söz konusu, bunun da gözden geçirilmesi gerekiyor.
Sürem bitti herhâlde değil mi?
BAŞKAN - Evet, ikinci defa süre verdik.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Bitiriyorum ben de.
BAŞKAN - Toparlayabilirseniz...
VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, burada önemli bir konu var -az önce Sayın Çetin de değindi- bu kaçak saray konusu. Gerçekten muazzam bir bütçe artışı. Bu aslında çok şaşırtmadı beni. Türkiye, zaten, biliyorsunuz şu anda defakto bir başkanlık sistemiyle karşı karşıya. Açıkçası, Hükûmetinizi Sayın Cumhurbaşkanı mı yönetiyor, Sayın Başbakan mı yönetiyor, ben bunu...
MUSA ÇAM (İzmir) - Belli değil mi? Belli, çok belli!
VAHAP SEÇER (Mersin) - Ben bilemiyorum yani bunu tespit edemedim. Tespit eden varsa beri gelsin, bana söylesin.
Bir de bir sorum olacak son cümle olarak: 2004 yılında çıkarılan bir kanunla deprem vergisi almaya başladınız ve bugüne kadar da toplanan deprem vergisi yaklaşık sanıyorum 50 milyar lirayı aşıyor. Bu paralar ne oldu, nereye gitti? Gerçekten depremle ilgili birtakım konularda mı harcandı? Van'da deprem oldu. Battaniye, çadır, insanlar yardım etmese orada insanlar soğuktan ölecekti, açlıktan, sefaletten ölecekti. Bu paraları nereye harcadınız Sayın Bakan, bu konuda da bilgi vermenizi rica ediyorum.
Her şeye rağmen bu ülke bizim. İnşallah bütçe ülkemiz için, memleketimiz için hayırlı olur.