KOMİSYON KONUŞMASI

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Saygıdeğer Başkanım, öncelikle çok değerli milletvekillerimize, Komisyon üyelerimize katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Hakikaten bizim zamanımızda büyük bir mutlulukla, zevkle, onurla Başkanlığını yaptığım, üyeliğini yaptığım bu Komisyonda, defalarca nice kanun tasarısında, teklifinde büyük bir uyumla, oy birliğiyle buradan tasarıların Meclise, Genel Kurula sevk edildiğini de gördük. Bugünkü bu tasarının üzerinde -genel itibarıyla söylüyorum, tabii ki eleştiriler, katkılar onlar da vardır da- genel itibarıyla böyle bir desteğin olması da hakikaten beni çok sevindirdi.

Tabii ki geneli itibarıyla getirilen bazı çekinceler, bazı sorulara geçmeden önce, Sayın Tarhan'ın ve Sayın Engin'in sormuş oldukları ithalat ve ihracat rakamlarıyla ilgili, özellikle bu altın meselesiyle ilgili, ithalat rakamıyla ilgili, değerli Komisyonumuza kamuoyunda pek paylaşmadığımız, paylaşsak bile tanımı itibarıyla çok teknik bir mevzu olduğu için de anlaşılmasında zorluk olan bu konuyu burada sizlerin huzurunda paylaşmayı da bir fırsat olarak görüyorum. Hakikaten bunun paylaşılması gerekiyor, bunun detaylarıyla siz değerli Komisyon üyeleriyle, milletvekillerimizle ve kamuoyuyla da paylaşılması gerekiyor, ilgilenen kurumlarla paylaşılması gerekiyor.

2017 yılındaki cari açığımız yaklaşık olarak 51 milyar dolar civarında. Bunun içindeki rakamları şöyle bir tahlil ettiğimizde yani işte, mazeret ve istatistiki bazı rakamlar buraya koymaya çalışırsak koyarız, bunları da değerlendiririz ama çok net 2 rakamı siz değerli milletvekillerimizle ve arkadaşlarımızla -biraz da tabii bunun şeyi de var ama Türkiye'nin bir devlet politikasıdır- paylaşmakta da bir mahzur görmüyorum. Bunun için de 2017 yılında Merkez Bankamızın kendi varlığı olup da yurt dışında belirli merkezlerde tuttuğu, zamanında parasını ödeyip bu milletin değeri olan altını Türkiye'ye transfer etmesi girişimi var. Bu da 10 milyar doların üzerinde. Yani ithalat olarak görünüyor, bir girdi olarak görünüyor ve cari açığın bir unsuru olarak görünüyor, dış ticaret açığının bir unsuru olarak görünüyor ama aslında değil.

İkincisi de Türkiye'de Türk üreticisini korumak, Türkiye'deki imalatçıyı korumak, haksız rekabeti önlemek, başka ülkelerin sübvansiyonlarının önüne geçmek amacıyla Ekonomi Bakanlığı olarak bizim bir gözetim tedbirimiz vardır. Gözetim tedbirinden kastımız da şu: Bir ürünün Türkiye'ye giriş fiyatı 100 liraysa biz ona deriz ki: "Biz bu ürünü 100 lira değil, 200 lira üzerinden değerlendireceğiz ve 200 lira üzerinden katma değer vergisi ve gümrük vergilerini tahsil edeceğiz." Bunu diyerek kendi millî menfaatlerimizi korumak anlamında oluşturduğumuz bir önlemdir bu. Bu önlemin 2017 yılı içindeki ithalatımız içinde... Yani bu kadar bir ithalat yapılmadı, böyle bir transfer de yapılmadı, böyle bir ödeme de yapılmadı ama bizim gözetim etkisinden dolayı artırdığımız o değerin toplam tutarı da 6 milyar doların üzerinde. Yani bizim ithalatımızın içinde, toplamda baktığımız zaman da böyle 17 milyar dolar civarında bir ekstra artı var.

Diğer taraftan, malumunuz, 2017 yılında -hâlâ devam ediyor- dünyadaki enerji ve ham madde fiyatlarındaki artış. Yaklaşık yüzde 70-80 oranında arttı. Tabii, 40 milyar doların üzerinde enerji ithalatı yapan -petrol ve gaz- ve diğer taraftan ham maddede, birçok yerde ara malında maalesef ithalata bağımlı olan Türkiye'de ham madde ve enerji fiyatlarındaki en ufak bir hareketlenmenin doğrudan bizim ithalatımıza da artırıcı bir etkisi oluyor.

Özellikle altınla ilgili sorduğunuz bölüme de, bu konuya da büyük bir açıklıkla cevap vermeye çalışacağım. Türkiye, çok hızlı bir şekilde altın ticaretinde merkez hâline geliyor. Sebep? Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin bir zamanlar altın ticaretinde çok büyük bir merkez hâline -özellikle Birleşik Arap Emirlikleri'nden bahsediyorum- gelmesi ve 2016 sonu itibarıyla da bu ülkeler kendi ekonomik kaygıları, kendi bütçe dengeleri, kendi gelir kaygılarını da dikkate alacak şekilde -onların kendi tercihleri tabii bu- altın ticaretinin girdisine ve çıktısına yüzde 5 vergi koydular. Türkiye'de bu sıfır biliyorsunuz. Bu yüzde 5 vergi konulması sistemin Türkiye'ye doğru kanalize olmasına, Türkiye'nin yeni bir merkez hâline gelmesine doğru bir fırsat yarattı, fırsatı da biz destekledik. Ama diğer taraftan Ekonomi Bakanlığı olarak da bütün hassasiyetimizle, sizin de aklınıza gelebilecek olan bütün hassasiyetleri de dikkate alarak altın giriş ve çıkışıyla ilgili gerekli olan her türlü tedbiri aldık. Evet, sıfır vergi. Türkiye'nin bir merkez olmasını istiyoruz. Türkiye'nin gerek külçede gerek hurdada gerekse işlenmiş altında ve mücevherde bir merkez olmasını istiyoruz. Hatta, kıymetli taşlarda da bir merkez olmasını istiyoruz. Bununla ilgili de düzenlemelerimizi yaptık. Onun için bu hareketlenme var. Şimdi çok yakından takip ediyoruz gerek Merkez Bankası gerek Ekonomi Bakanlığı gerekse Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızla birlikte. Türkiye'nin altın ithalatının hâlâ artıyor olmasını, bunun ihracata dönüşmesiyle ilgili süreci takip ediyoruz. Sanırım, önümüzdeki dönemde Türkiye'nin altın ithalatı artmaya devam edecek. Altın ihracatı da dolaylı bir şekilde bunun arkasından gelen, takip eden bir şekilde artmaya devam edecek. İsteğimiz, istediğimiz, çok şeffaf, denetlenebilir, kontrol edilebilir, dünyada ve bölgemizde çok önemli bir altın ticaret merkezi olmak istiyoruz. Çünkü hakikaten 3 tane de dünyada çok önemli, itibarlı rafineri tesislerimiz var. Bunların rafine ettikleri altınlar, üzerine damgasını ve mührünü vurdukları altınlar tüm dünyanın kabul ettiği bir nakdî ödeme aracı olarak da kullanılabilen şeyler. Bu şekilde değerli Komisyonumuza ve soru soran milletvekillerimize bilgi vermiş olayım.

Altının cari açığımız içindeki paylarıyla ilgili çarpıcı bazı bilgiler de vermeye çalışayım. Ocak 2017'de 512 milyon dolarlık payı varken Ocak 2018'de 2 milyar 378 milyona çıktı, fark yüzde 364. Yani kontrolümüzde, biliyoruz, ne yaptığımızın da farkındayız ama diğer taraftan enerjinin de yoğun bir desteği ve katkısı var açığa.

Değerli Bakanımız Sayın Tanrıkulu'nun dile getirdiği konularla ilgili... Adalet Bakanlığımızın burada çok net bir teyidi var yani başka kanunlardaki sorumlulukların burada açığa düşürülmesi, bunu suistimal edenlerin, oralarda suç işleyenlerin bu kanunun çıkmasından dolayı bir boşluk yaratılması söz konusu değil. Elimizde çok net onların da bu konuda teyidi var.

Çevre güvenliğiyle ilgili... Zaten bunun içinde ürünün kendisinin sağlığa, sağlık kurallarına, diğer tüm kurallara uymuş olmasıyla otomatik olarak zaten çevre güvenliğiyle ilgili de güvenlik sağlanmış oluyor. Yani ayrıca çevre güvenliğiyle ilgili düzenleme yapmak burada gereksiz olarak görüldü.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; aslında, şöyle: 2013 yılından beri bu konu çalışılıyor. 2013 yılından beri 2 tur... 2013'te, 2014'te ve 2016'da 2 defa tüm kurumlarımızla, tüketici koruma dernekleri dâhil olmak üzere Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle, Türkiye İhracatçılar Meclisiyle, aklınıza gelebilecek bütün kurum ve kuruluşlarla ve bütün bakanlıklarla -Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Adalet Bakanlıyla- defalarca bunlarla ilgili istişareler yapıldı. Gerek teknik anlamda gerek müsteşarlar seviyesinde gerekse bakanlar seviyesinde bu konu gündeme getirildi ve tartışıldı.

Sayın Tarhan'ın "Avrupa Birliği tam üyeliği elde edememiştir Türkiye..." Doğrudur, elli beş yıllık -hemen hemen bizim yaşımızla beraber- Türkiye'nin Avrupa Birliğine bir tam üyelik süreci var. Türkiye için Avrupa Birliğine tam üyelik önemli mi, yoksa Avrupa Birliğine tam üyelik süreci stratejik bir öneme mi sahip? Benim için ikincisi. Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik süreci stratejik bir öneme sahip. O hedeflere ulaşmak, o standartlara ulaşmak her anlamda, aklınıza gelebilen her anlamda yani ürün güvenliği standartları, insan hakları, özgürlükler, hukuk, refah seviyesi, eğitim, çevre hassasiyetleri, duyarlılıkları gibi aklınıza gelebilen her alanda Türkiye'nin o seviyeyi yakalamış olması bence son derece önemli. Bütün bu seviyelere ulaştıktan sonra Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olup olmaması o, o günün Türkiye'sinin vatandaşlarının büyük bir ihtimalle, mutlaka, verecekleri bir karar olacaktır, bir referandumla veya şeyle verilecek olan bir karardır. Diğer taraftan, açıkça da şunu söyleyeyim, bunu Avrupa Birliğindeki dostlarımızın da yüzüne çok açık bir şekilde de söylüyoruz: Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye olan ihtiyacı Türkiye'nin Avrupa Birliğine olan ihtiyacından daha fazla hâle geldiğinde olacaktır; bu net. Dünyadaki bütün ilişkiler de bir menfaat üzerine kurgulanmıştır yani durup dururken Türkiye'yle ilgili karşılıklı menfaatlerin maksimizasyonu dışında farklı bir beklenti içine girmek biraz da saflık olur. Onun için bizim kendi işimize bakmamız lazım, kendi işimize konsantre olmamız lazım, kendi standartlarımızı oluşturmamız lazım, kendi standartlarımıza göre de kendi yolumuza gittiğimizde Allah'ın izniyle bir gün bir bakarız ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin ötesine geçmiş oluruz. Ondan sonra da onlar bizi davet etmiş etmemiş, tam üye olmuşuz olmamışız, o kadar önemli mi değil mi bilemiyorum.

Şimdi, yine Sayın Tarhan'ın söylediği tüketici dernekleriyle... Evet, tüketici dernekleriyle de görüşüldü, onların da görüşleri alındı ama burada yeniden tekrar görüş beyan etmek isterlerse arkadaşlarımız, yine Komisyonumuzun takdirleridir, Sayın Başkanımızın takdirleridir.

Evet, Şahin Tin kardeşimin tespitleri -Denizlili olması hasebiyle "kardeşim" diye hitap ediyoruz müsaadeleriyle- özel sektörden gelmiş olması ve özellikle bu sektörden yani ürün güvenliğiyle ilgili, ürün güvenliğini sağlama sektöründen gelmesi hasebiyle son derece doğru, kendisine teşekkür ediyorum.

Sayın Engin'e genel itibarıyla desteklemelerinden dolayı tekrar teşekkür ediyorum. Bazı açıklıklar getirilmesi, varsa bu konuda soru işaretiyle ilgili böyle orada geneli itibarıyla bir katılım olursa tabii ki Komisyon Başkanımızın ve üyelerimizin takdirleridir, bunlar da hep beraber değerlendirilir, tabii sizlerin takdiridir.

Şimdi, Avrupa Birliği Bakanlığının önerileri... Avrupa Birliği Bakanlığımızdan zamanında 2 defa bu konuyla ilgili görüş alınmış. AB Uyum Komisyonumuzda da -burada olumlu görüşüyle beraber olduğu gibi- kanun tasarısı desteklenmiş. Sonra da Avrupa Birliği Bakanlığındaki arkadaşlarımızın dile getirdikleri konuları komple geri çektiklerini, incelediklerinde bu konuyla ilgili bir sıkıntılarının olmadıklarını teyit ettiklerini de biliyoruz. İlgili temsilci arkadaşımız da buradadır.

Yeniden bu ithalatla ilgili, "2017 yılındaki ithalat rakamımızın yüksek olması"yla ilgili sorunuza gelince... Şimdi Türkiye'nin ihracatı 2017 yılında yüzde 10,2 artarak 157,1 milyar dolar oldu. O zaman da söyledik, bu bir rekor mudur? Evet, rekordur. Ve dedik ki: 2018 yılında da -ocak, şubat ve mart aylarında da- her ay rekor kırmaya devam edeceğiz. Bu, Türkiye'nin rekoru. Peki, bu Türkiye'nin rekoru dünya rekoru mudur? OECD ve G20 ülkelerine baktığımız zaman, Dünya Ticaret Örgütünün belki burada bir istatistikle ilgili bir sıkıntısı var, düzeltmekle ilgili de herhâlde bir şey yapmak lazım. G20'nin Japonya hariç normal ihracat artış hızlarına baktığımız zaman, biz Japonya'dan sonra 2'nci sıradayız G20'de. Yine, OECD'ye baktığımız zaman da ilk 3'te yer alıyoruz. Peki, bu, Türkiye için küçümsenecek bir şey mi? Küçümsenecek bir şey değil. Ben takdirlerinize arz ediyorum tabii. 2016 gibi bir işgal girişimi ve bir ihanet girişiminden sonra Türkiye'nin bu kadar çok hızlı bir şekilde toparlaması, 2016'nın üçüncü çeyreği gibi bir es yapıp yani bir boşluk yaratıp ondan sonra son çeyrekte tekrar büyüme patikasına girmesi, 2017'de 7,4'lük bir ortalama büyümeyi yakalaması ve bu 7,4'lük büyümenin 3,7'sini özel yatırımlar ve ihracat desteğiyle yapıyor olabilmesini ben son derece önemsiyorum ve 2017'deki ithalatımızın artışı yüzde 20 midir? Evet, yüzde 20'dir, doğrudur ama biraz önce de arz etmeye çalıştım, genel, bu mazeret midir? Keşke, elimizden gelseydi Türkiye'nin o altın transferini yaptığı rakam da dâhil, gözetim de dâhil, enerji fiyatlarındaki ham maddedeki yükseklik de dâhil ithalatımızdaki artış hızı yüzde 10'un altında olaydı. Kim istemez bunu? Biz de bunu hakikaten çok net bir şekilde isteriz ama bunları da bilgi olarak ben size arz etmiş olayım, yine de takdirlerinize tabii ki. Ocak ayında ithalat artışı yüzde 38. Altının bunun içindeki payı da yüzde 30 yani artışın içindeki altının dâhli yüzde 30. Enerji ve ham madde fiyatlarındaki artışı, demir çelikteki artışı yüzde 35 seviyesinde. Diğer sevindirici olan bir şey de yatırım mallarında da yüzde 21'lik bir artış var yani tüketim mallarında göze çarpan bir artış yok ithalatımızda.

Sayın Demir sahaya inmekle ilgili, özel sektöre, sahaya, üreticiye inmek ve onlara dokunmakla ilgili konu dile getirdiler. Şimdi, Ekonomi Bakanlığı olarak şunu fark ettik geçmiş dönemde: Hükûmet olarak o kadar çok destek veriyoruz, o kadar çok ihracatı artırmak, yeni ihracat sayımızı artırmak, vermiş olduğumuz yatırım teşvikleri, destekleriyle ilgili o kadar çok iş yapıyoruz ki, görüyoruz ki sonra bunları anlatmakta sıkıntımız var, sorunumuz var. Şimdi, 2017 yılının Nisan ayında, tam bir yıl önce başlattığımız süreçle, bugüne kadar -bu hafta sonu dâhil, bu hafta sonu da gidiyor arkadaşlarımız yarın itibarıyla - 70 ile ulaşmış olacağız, 70 ilde de toplamda 2 bin şirkete bire bir gidip arkadaş olur gibi, dost olur gibi, onlarla muhabbet eder gibi arkadaşlarımızı sahaya sürüyoruz. Yani Ankara'da masanın arkasında oturup da desteklediği, teşvik verdikleri, bir şekilde muhatap oldukları üretimin bütün hatlarını arkadaşlarımız görmüş oluyorlar, firmalarımızla bire bir temas etmiş oluyorlar. Bu da önemli.

Şimdi, yine, Sayın Sert'in dile getirdiği, ithalatı azaltıcı tedbirler alıyoruz. Hem üreticimizi koruyucu, haksız rekabeti önleyici, diğer taraftan da cari açığımızı ortadan kaldırmakla ilgili de çok önemli kararlar aldık ve pazartesi günü de, sizin de dile getirdiğiniz, 135 milyar TL'lik yatırım teşvik belgesi verdik. Bu 135 milyar TL'lik yatırım teşvik belgesinin en önemli özelliği yukarıdan aşağıya sıraladığımızda en çok cari açık verdiğimiz yerden başladık ve bu da 20 milyar dolar seviyesinde yani cari açığımızın 20 milyar dolarlık bir bölümünü aldık; bir, hem cari açığımızı engellemek, ithalatı düşürmek, bir de ayrıca ihracat kapasitesi yaratmak... Ve bazı yatırımlarımızdan burada Türkiye'nin kendi global devleri ortaya çıkacak, özellikle enerji teknolojilerinde, özellikle tarım teknolojilerinde ve özellikle petrokimya ve türevleri teknolojilerinde; bu alanlarda, enerji teknolojilerinde ve enerji saklama teknolojilerinde ve bu yatırımların tamamı yabancı veyahut da yabancı ortaklı girişler hâlinde olacak. Yani doğrudan yabancı sermaye girişi şeklinde veyahut da Türk ortaklarıyla beraber olacak. Dolayısıyla buradaki asıl hedefimiz bizim, ithalatın yani cari açığın Türkiye'nin gündeminden sürdürülebilir bir seviyeye gelmesi. Yani "Cari açığı sıfıra indireceğiz, 1'e indireceğiz..." Şimdi, şöyle bir şey var, Türkiye'nin bir gerçeği var. Türkiye'nin ortalama yaş ortalaması 31,7. Almanya'nın ve Japonya'nın yaş ortalaması da 49. Şimdi, şöyle bir hayal edelim Sayın Başkanım, hepimiz o yaşlardan geçtik. 31 yaşındaki hâlimizle şimdiki hâlimiz... Buradan şuna gelmek istiyorum: 31 yaşındaki genç bir insanın gündeliği, günlük hayatı veyahut da hedefleri, ne bileyim, bir konut sahibi olmak, evlenmek, barklanmak, eşya düzmek, araba almak yani çok farklı bir şeyi vardır ama 49 ve üzerine doğru çıktığımız zaman da insanın güncel hayatı, artık her şeyi almıştır, yapmıştır ve bunları sağlamıştır ve tasarruf yapacaktır, daha işin başka bir yerindedir. Dolayısıyla Türkiye gibi yani bizim bu anlamda "Cari açığımızı biz sıfıra indireceğiz." demek, "Enflasyonu yüzde 1, 2, 3 seviyelerine indireceğiz." Demek, "Tasarruf oranımızı yüzde 20'lerden yüzde 35'lere, 40'lara çıkaracağız." demek zor. Dolayısıyla az tasarruf edecek... Bu, tabii, kişiden şimdi ülkeye geliyorum. Türkiye gibi 1,2 milyon vatandaşına istihdam yaratan, büyüme ortalamasını yüzde 6 seviyesinde dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde devam ettirmesi gereken ülkelerin yine enflasyonla mücadeleden taviz vermeden buralarda daha hareketli rakamlarla uğraşması kaçınılmaz ama diğer taraftan, Türkiye'nin artık hızlı bir şekilde bir marka ülke hâline geldiğini de görüyoruz ve maalesef bazı ülkelerde en... Yani bir tane örnek vereyim size, Irak'a yaptığımız ihracatta Türk ürünlerinin tamamının bir başka kalite denetim kuruluşu tarafından denetlenmesi, sertifikalandırılması ve Irak'a böyle gönderilmesiyle ilgili bir zorunluluk var. Başka ülkelerde de görebilirsiniz bunu ama buradaki hassasiyet biraz daha farklı. Biz bunu da yakından takip ediyoruz; o ülke, başka ülkelerden yaptığı ithalatlarda da aynı şeyleri uyguluyor mu, aynı kuruluşlar tarafından denetlemeleri var mı, ayrı bir tartışma konusu. Bunu da kendileriyle münasip bir şekilde de konuşuyoruz.

Şimdi, Türk ürünlerinin, Türkiye'nin kalitesinin "Made in Turkey" Türk malının ve itibarının en üst seviyeye çıkarılmasıyla ilgili bu gayretlerimizi hiç kimsenin zedelemeye hakkı yoktur ve burada yaşanan vaka, yurt dışına gönderilen ürünlerde -ki bu kanun teklifinin en önemli özelliklerinden bir tanesi- ihraç edilen ürünlere sorumluluk getirilmesi. Ben vatana ihanetle eş değer görüyorum Türkiye'nin, Türk adının "Made in Turkey" adının yurt dışında itibarının zedelenmesini. Kimsenin buna hakkı yok. Dolayısıyla buradaki alanın da, boşluğun da giderilmiş olması son derece önemli ve bu bize çok daha farklı bir özellik kazandıracak. Mesela, yine değerli Komisyonunuzla yaptığımız çok önemli bir çalışma oldu, Helal Akreditasyon Kurumu. Bu da bize farklı bir özellik kazandırıyor. Biz ilkiz şu anda 36 SMIIC üyesi, İslam İşbirliği Teşkilatının SMIIC'e üye ülkesi arasında ilkiz ve bunun avantajını yaşıyoruz ve yaşayacağız. Kanun çıktı, bunun düzenlemeler yapıldı. Şu anda kurum aşamaları devam ediyor, atamaları devam ediyor ve kurulduğu andan itibaren de biz hızlı bir şekilde bunun diğer ülkelerde avantajını hep beraber kullanacağız.

Şimdi, yine Değerli Hasan Sert'in söylediği, 20'nci maddedeki cezaların kriterleri, bu da çok hassas şekilde çalışıldı. Ortaya konulan idari cezalar Tüketici Kanunu, Kabahatler Kanunu, Çevre Kanunu, Gıda Kanunu gibi benzeri kanunlar incelenerek yetkili kuruluşların 4703 sayılı Kanun'daki cezaların artırılmasını istemeleri ve bu artırılması istenen cezaların nereye kadara artırılmasıyla ilgili görüşleri alınarak, yine ceza miktarları belirlenirken üst limit özellikle yüksek tutulmaya çalışıldı ama aradaki düzenleme yetkisi Bakanlar Kuruluna ve ilgili kuruluşlara bırakıldı. Yine, taslak kanundaki cezalara muhatap olacak sektörlerin çatı kuruluşları olan TOBB, TİM -ki bunlar olacak yani onların üyelerine biz ceza uygulaması yapacağız- ve Uygunluk Değerlendirme Dernegi UDDer'in görüşüne sunuldu ve cezalara ilişkin de olumsuz bir görüş belirtilmedi.

Sayın Gaydalı'nın sorusu "CE belgesini kim veriyor?" CE belgesi bir standardizasyon. Burada, bu kanunun düzenlenmesiyle TSE bütün görevlerini daha güçlü şekilde yapar hâle geliyor. Türk Standartları Enstitüsü, kuralları oluşturan, standartları oluşturan, şartları koyan kuruluş. Bizim yaptığımız düzenleme, TSE'nin koyduğu standartlara, TSE'nin koyduğu şartlara veyahut da kriterlere uymayanlara ne yapacağımızı burada değerlendiriyoruz. TSE yine burada daha güçlü hâle geliyor yani koyduğu kuralların, koyduğu kriterlerin, standartların ve standardizasyonun cezalarla veya yaptırımlarla ne şekilde uygulanacağını daha etkin hâle getirdiğimizden TSE'nin fonksiyonları çok daha etkin hâle geliyor. Evet, TSE Türkiye'de genel uygunluk derecelendirme, değerlendirme kuruluşumuz ve 9 mevzuat kapsamında da onaylanmış. Yani başka birçok kanunda da TSE'nin varlığı ve yetkileri onaylanmış. Ayrıca, ithalat denetimlerinde de bazı ürünleri tek denetleyen kuruluş TSE. Yani burada şöyle kafa karışıklığı da yok değil, bunu Değerli Başkanımla da zaman zaman değerlendiriyoruz: Türkiye'de biraz böyle bir karmaşa var, bir kakofoni de var yani, onu da burada söyleyelim ama bununla ilgili çalışmamız da son noktaya geldi, inşallah bunu da Komisyonumuza getireceğiz. Türkiye'de ürün güvenliği ve denetimiyle ilgili ayrı kuruluş, bakanlık, yaklaşık 14-15 tane kuruluş, 10 binin üzerinde de denetim elemanı var. Bizim oralarda bir söz vardır, hani böyle "Horozun çok olduğu yerde sabah erken olur." diye. Başka şeyler de vardır ama onu kayıt dışında söyleyeyim. Bu karmaşayı da inşallah en kısa sürede gidereceğiz. Yine muhtemelen bu Komisyonumuzun yaptığı, ülkemize yapacağı çok önemli katkılardan birisi olacaktır.

CE işareti bir uygunluk işareti, imalatçı tarafından ürüne iliştirilen, hepimizin gördüğü bir işaret. Bir de şunu, mesela CE işaretiyle ilgili söylediğiniz şeye önemini ve suiistimal noktasını da değerlendirmek anlamında söyleyelim: Biz bununla ilgili bir denetim başlattık. Türkiye'ye giren ürünlerin üzerindeki CE işaretleriyle ilgili yaptığımız denetimlerde gördük ki çok büyük bir oranda suiistimal var giren ithalatla. Önüne gelenin rastgele üzerine CE. Hâlbuki o CE'nin altında numaralar, barkodlar ve detaylar var. Hangi kurum, o kurumun koyduğu CE belgesi, yetkisi var mı, standartları oluşturmuş mu gibi takibini de sağlayabilecek tüm düzenlemelerin de giderildiği... Gideriliyor, takibi de yapılıyor. 23 Şubat 2012 tarihli ve 28213 sayılı Resmî Gazete'de yayımlayan CE İşareti Yönetmeliği eklerinde yer alan uygunluk değerlendirme modülleri ile bu işaretin kullanılmasına dair usul ve esaslar belirlenmiş; CE işareti belgesini onaylanmış kuruluş veremez; CE işareti ürüne imalatçı tarafından yerleştirilir ve onun da imalatçının da yetkilendirilmesiyle ilgili düzenlemeler Türkiye'de yapılmış ve onlar da, verilen kuruluşlar da bağımsız kuruluşlar. Bağımsız, özel şirketler bu konuda yetkilendirme ve belgelendirmeyi yapıyor.

Değerli Başkanım, benim sorular ve değerlendirmelerle ilgili söyleyeceklerim bunlar. Tekrar olursa da memnuniyetle cevap vermeye çalışırım.