| Komisyon Adı | : | KADIN ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/935) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .04.2018 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan Yardımcımız ve diğer arkadaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor: Hepimiz çocuklarımızın korunmasını istiyoruz. Bütün kaygımız, bugün burada toplanmamız, burada bu soruna ilişkin çözüm üretmeye çalışmamız bunun bir karşılığı. Birimiz diğerimizden daha az çocukları seviyor değiliz, hepimiz çocuklarımızı seviyoruz çünkü onlar geleceği kuracak varlıklar ve insanlar, çocuk insanlar, iradeleri oldukça sınırlı olan insanlar. Bu konuda bir çözüm üretmeye çalışıyoruz. İstismar vakaları var, cinsel istismar vakaları var, cinsel taciz, tecavüz var; bütün bunlara karşı da bir şey yapmak gerekiyor.
Sayın Bakan şöyle ifade ettiler, dediler ki: "Daha çok caydırıcı yol arıyoruz." Ardından da "Aslında yargı özen gösteriyor ama sorun çözülmüyor." biçiminde bir değerlendirme daha yaptılar ve 8 bin bandında olan 2014 tarihinde cinsel istismar vakalarının bugün itibarıyla 5 binlere kadar indiğinden söz ettiler. Demek ki bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ve emeklerimizin, çabalarımızın herhangi bir biçimde boşa gittiğini söylemek mümkün değil ama buna rağmen engelleyemiyoruz. Biraz önce Filiz arkadaşımız konuşurken "Bu sayıların hiçbir önemi yok." dedi. Ben onu şöyle anladım: Bir çocuğa dahi yapılmış olsa biz onun için çözüm üretmek durumundayız. Sorun böyle. Bir çocuk değil, sayıları 5 bine varan çocuklarımız ve daha bilmediklerimiz, hukuka yansımayan bu olay sebebiyle mağdur oluyorlar.
Çözüm yolu ne? Çözüm yolu acaba Türk Ceza Yasası'nı açıp Türk Ceza Yasası'ndaki cezaları artırmak mı, cezaları artırarak mı sorun çözülebilir yoksa eksik olan şey, bizim uygulamamızda eksik olan şey nedir? Şimdi, bir hukukçu olarak ceza artırımının ne getirdiği konusundaki düşüncelerimi sizinle öncelikle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, istismar suçları ya da cinsel tecavüz suçları -kadın ve çocuğa göre ayrı ayrı- eğer tecavüzün gerçekleştiği anda ya da istismarın gerçekleştiği anda delillenemiyorsa buna delil bulmak son derece zordur, beyana dayalı olarak suç kararı verir mahkemeler yani toplanabilecek delil ya da delil ya da delil sistemi beyanla sınırlıdır ve biz bunu da hep savunduk, dedik ki: "Başka bir yolu yok ki anlatan kendi kendini teşhir etmez, olmayan bir şeyi anlatmaz, çocuk bilmez zaten, bilmediği için tanımlamaz. Bir kadın ise veya erkek ise -çünkü o da tecavüze uğrayabilir- insanlık onuru buna izin vermez, söylüyorsa bir suç vardır."
Şimdi, sevgili arkadaşlar, delil sistemi konusunda bir gelişme sağlanamadığı sürece, delillendirme hukuka uygun ve sağlam olmadığı sürece... İki: Yargı hem delil toplama, savcılık aşaması ya da emniyet hem de yargı gerekli özeni yargılama sırasında -Sayın Bakanın aksine ben böyle düşünüyorum- gösteremiyor. Neden gösteremiyor? Ya kamuoyu çok tepki veriyor bu sebeple problem ortaya çıkıyor ya da yargıç, bizim duygusallığımızla -biz hepimiz, biraz önce burada fısıldaşan arkadaşlar da çocuklara dokunulmasına dayanamıyoruz- böyle bir duygusal etkiyle karar vermek durumunda kalıyor. O zaman özen eksikliği de söz konusu ve ne yapıyor arkadaşlar yargıçlar? Bugüne kadar deneyimlerimden yola çıkarak söylemeye çalışıyorum, çok yüksek bir ceza ise otuz yıl, kırk yıl -şimdi bunları öneriyoruz- gibi bir ceza ise o takdirde ceza vermek yerine beraata yöneliyor. Beraata yöneldiği zaman ya da haksız indirimlere, gerekçesiz indirimlere... Burada şimdi gerekçe konulmuş. Gerekçe konulsa da indirimin gerekçesini neyle ifade edeceksiniz? İndirimlere yöneliyor. O zaman siz "Cezaları artıralım, suçu engelleyelim." diye çaba gösterirken neyle karşılaşıyorsunuz? O şikâyet edip durduğumuz cezasızlık olgusuyla karşılaşıyorsunuz.
Sevgili arkadaşlarım, cezayı artırmak çözüm değil. Biraz önce, benden önce konuşan 3 arkadaşım da -ki 3'ünün de hukukçu olduklarını biliyorum- aynı zamanda kendi deneyimleriyle konuşuyorlar ve diyorlar ki: "Cezayı artırmadan önce önleyici tedbirlere yönelik..." Ki biz ne yaptık? O konuda da bir şey yaptık, hiç yok değil, sepetimiz dolu, Çocuk Koruma Yasası çıkardık. Öyle değil mi? Çıkardığımız Çocuk Koruma Yasası iyi bir şey ama eksik. Ya da kurumsallaşamıyor, kurumsallaşamadığı için, koruyuculuk gelişemediği için çocukların bu suçtan korunmalarının olanakları de sağlanamıyor.
Ben şunu da biliyorum: Biz ne yaparsak yapalım bu tür olaylar gerçekleşebilir ama biz -ki biz derken esas olarak Filiz arkadaşımın ifade ettiği idareyi işaret ediyorum- idare gerekli önlemleri almak zorunda. Şimdi, bu önlemleri alırken kendisine verilen görevler var, Anayasa'nın 42'inci maddesi var -öyle değil mi- çocukların korunmasına ilişkin, kendi imzaladığımız İstanbul Sözleşmesi var, istismarların, Cinsel İstismarların Önlenmesine İlişkin Avrupa Konseyi var, geleneğimiz göreneğimiz ve bizim aklımız var, bizim yüreğimiz var çocukların korunması konusunda. Şimdi, bunları yaparak, bunları geliştirerek sorunu çözmek yerine ne diyoruz? "Kimyasal hadım" diyoruz. Peki, aynı Anayasa, aynı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, aynı sözleşmeler şunu söylemiyor mu bize, demiyor mu ki "Siz insanın beden bütünlüğünü korumak zorundasınız, insanın bedenine onun rızası olmaksızın müdahale edemezsiniz." Biz idam cezalarını niye kaldırdık arkadaşlar? İdam cezalarını kaldırırken insanın beden bütünlüğüne müdahalenin bir ceza olmadığı kanaatine de vardık.
Şimdi, bir, diyoruz ki: "Hadım edelim, belli bir süreyle edelim." Biraz insaflı davranmaya çalışıyoruz ama arkadaşlarım biraz önce yanıt verdiler, mesele cinsel organın sönük durup durmamasında değil, mesele aklın, mesele vicdanın ne kadar net olduğu konusunda sevgili arkadaşlar. Eğer siz bir insanın aklından saldırganlığı, bir insanın aklından çocuğun bir meta olduğu, kadının bir meta olduğu "Ben gücümle, ben iktidar sahibi kavrayışımla onu her türlü kullanabilirim." diyen bir insanın karşısında -bu, kadın olsun erkek olsun- hiçbir bedene müdahalenin getirebileceği köklü çözüm kesinlikle olmayacaktır.
Şimdi, başka bir şeyi daha hukukçu arkadaşlarıma seslenerek özellikle ifade etmek istiyorum: Arkadaşlar "infaz hukuku" diye bir hukukumuz var. İnfaz Yasası'nın amacı nedir? İnfaz Yasası, suçluyu suçundan nadim etmeye çalışır, bir daha o suçu işlememesi için kendisiyle hesaplaşma süreci verir. Siyasi suçlular dışındaki özellikle "adli suçlular" dediğimiz suçluların kendi kendileriyle hesaplaşma, kendilerini yeniden hayata katma konusunda umutlarının olması gerekir arkadaşlar. Biraz önce söylediğim bir şeyle birleştiriyorum, demin idam cezaları konusuyla birleştirdim. Bakın, neden idam etmiyoruz? İnfaz hukuku açısından söylüyorum, teknik bir şey söylüyorum, biz o insanı eğitmek istiyoruz, topluma kazandırmak istiyoruz. Bir katilin bile savunmaya ihtiyacı yok mu? O zaman avukatlık sistemini falan da savunmayı da ortadan kaldıralım, insanları eski sistemlerle yatıralım giyotine gitsin suç işlemişse.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Ya da o suçlu değilse...
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Daha önemli olarak ya da suçlu değilse yaptığımız hatanın boyutu nedir?
Şimdi, hem sizin kendi metinlerinizde de olduğunu zannediyorum hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine bağlı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargılamalarında eğer cezasını infaz etmekte olan bir insan bir ışık görmüyorsa, bırakılma umudu görmüyorsa o takdirde bu insan katiyen kendini onarmaz. Oysa toplum, suçluyu bile onarmak zorunda. O hâlde ne yapıyoruz, yaptığımız şey ne? Bir yandan hadım ediyoruz, bir yandan da diyoruz ki: "Kırk yıl, elli yıl katiyetle sen cezaevinde kalacaksın."
Arkadaşlar, ben ömrümün önemli bir kısmını kadın hakları ve çocuk hakları konusunda mücadeleye ayırmış bir hukukçuyum. Belki benden bunları dinlediğiniz zaman farklı şeyler düşünüyor olabilirsiniz "daha çok ceza, daha çok ceza" diyeceğimi düşünebilirsiniz ama hayır, daha çok ceza değil, daha çok önlem, daha çok koruma ve bunu biz yapacak güçteyiz. Bizim iktidarlarımız, bizim devletimiz bunu yapmalı, Parlamento bunu yapmalı. İşte, bir çocuk bakanlığı kuralım, daha çok sahip çıkalım, çocukların hak temelli gelişmelerinin yolunu açalım. Bu her konuda, sadece cinsel istismarla ilgili bir problem değil. Bunları yapamazsak eğer, bunları düzeltemezsek yapabileceğimiz bir şey yok.
Şimdi burada geneli üzerinde konuşuyorum, daha sonra diğer maddelerle ilgili de umarım söz alma hakkım olabilecek. Şuna işaret etmek istiyorum: Biz ne yaptık, kadın örgütleri? Ben o zaman bir kadın örgütünün başkanıydım. Barolar birliklerimiz, hukukçular, kadın ve çocuk çalışan arkadaşlar dedik ki: "Türk Ceza Yasası 2005 değişikliğinde çocuk istismarını ayrı tanımlayalım, kadınlara yönelik cinsel şiddeti ayrı tanımlayalım." Neden böyle yaptık? Çünkü çocuk, bilincinde değil -biraz önce de birkaç cümleyle ifade ettim- çocuk bilmez ki cinsellik nedir, vücudu istismar mı ediliyor, bilinç dışı ama bir kadın bilebilir kendisine yapılan cinsel saldırının ne olduğunu. Birine "saldırı" dedik, birine "istismar" dedik çünkü çocuğu korumak zorundayız. Çocuk istismar ediliyor, bilinçli değil. "18 yaş" diyor Çocuk Hakları Sözleşmesi. 15-18 yaşı ayırarak söylüyorum, 15 yaşın altındaki, gerçekten, çocuklar istismar ediliyorlar.
Şimdi bakınız, bu yasa tasarısında siz diyorsunuz ki: "Merkezler kuralım, o merkezlerde ŞÖNİM'ler ile ÇİM'ler bir arada olsunlar." Nasıl olabilir? 2005'te biz ayırmadık mı? Birine "istismar" dedik. İstismar edilmiş bir çocuğu, cinsel şiddete maruz kalmış kadınla ve onun eylemcileriyle, faillerle bir arada nasıl onarabilirsiniz, nasıl düzeltebilirsiniz?
Buradan işaret etmek istediğim şey şudur: Gerekçede atıf yapmışsınız, İstanbul Sözleşmesi... İstanbul Sözleşmesi, ayrıca Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Anayasa'mız, bütün bunlar der ki: "Çocukları ya da insanları korurken yapacağınız uygulamada benzer durumda olanlar için eşit ve orantılı çözümler yaratmak esastır."
Arkadaşlar, son derece orantısız bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bunu bir çözüm diye koyuyorsanız yani "Cezayı artıralım da sorunu çözelim." diyorsanız ve bunu sadece kamuoyunu tatmin etmek için yapıyorsanız, bakın, kamuoyu bundan tatmin olmaz. Çünkü neler olur? Cezaevlerine zina suçundan girenlerin, çocuklara istismar uygulayanların, bırakın, daha cezaevine gitmeden yollarda nasıl bir saldırıyla, nasıl bir linçle karşılaştıklarını bilirsiniz değil mi? Bilmeyenler bu konuda bir sürü film seyretmişlerdir. Ama devletin görevi, insanı korumaktır, suçlu da olsa korumaktır. Buradan bakarak, bu noktadan bakarak çocuklarımızı koruyucu yasal düzenlemelere doğru yönelmenin çok önemli olduğu inancındayım.
Sevgili arkadaşlar, daha önemli bir sorun var, eğer bir şeyleri düzelteceksek, yeni bir tasarıda yeni bir düzenleme yapacaksak, bir: Faili çocuksa... Arkadaşlarım işaret ettiler. Çocuk Hakları Sözleşmesi ne diyor? "Çocukları koruyun." diyor. "Suça sürüklenmiş çocuk" diyoruz. Öyle demiyor muyuz arkadaşlar? Çocuktan söz ederken "suçlu" demiyoruz "suça sürüklenmiş çocuk" diyoruz. Peki, bizim, faili korumak gibi bir sorumluluğumuz yok mu? O zaman, bu ikisini, yetişkin ile faili aynı teraziye oturtmuş olan bir ceza sistemi, orantılı bir ceza sistemi olabilir mi sevgili arkadaşlar?
Geçiyorum, galiba 227'nci madde -maddede yanılıyor olabilirim- "fuhşa sürükleme". Çocuğu teşhir ediyor, çocuğu fuhşa sürüklüyor, 1 kişiye değil, 5 kişiye satıyor çocuğu, o adama siz azıcık ceza veriyorsunuz ama o fiili işleyen bir çocuksa ya da normal bir insansa bir kezde en ağır cezayı veriyorsunuz. Bunu niye koruyoruz? Bu maddede niye artırıma gitmiyoruz? Asıl artırılacak ceza o noktada değil mi arkadaşlar?
Biraz önce arkadaşlarımız değindi -sanıyorum Meral Hanım değindi- diyorsunuz ki: "Bu tür suçları işlemiş olanlarla ilgili tedbirler beş yıl sonra kaldırılsın." Niye kaldırılsın? İşte, orada ağırlaştıralım, çalışamasın, değil mi? Çalışmasın, tehlikeli alanda bulunmasın. "Önleyici tedbir" demek budur. Bu tür çalıştırma yasakları koyalım. Siz gidiyorsunuz, Türk Ceza Yasası'nın 48'inci maddesinde değişiklik öneriyorsunuz. Cezanın alt sınırı itibarıyla zaten o, devlet memuru olamayacak. Mesele, devlet memuru olamamak meselesi de değil. Çocuğa yakın, cinsel istismar suçunu işleme eğilimleri olan, bu konuda tescilli olan, bu konuda kesinleşmiş hüküm cezaları olan kişilerin ayrımını sağlamak gerekiyor.
Bir başka konu daha var yine yapmamız gereken. Diyoruz ki: Çocukları istismardan koruyalım. Peki, niye evlendirilmiş olan, zorla evlendirilmiş olan çocuklarımızı korumuyoruz da "anne rızası, baba rızası" gibi gerekçelerle ya da "Evlenmişler, mutlu olmuşlar." gibi bir gerekçeyle onlar için aflar getirmeye çalışıyoruz, niye orayla ilgilenmiyoruz? Yani "ceza artırımı" diyorsanız, söylediğim maddelerde bir artırıma gereksinim var, "önlemek" diyorsanız, önleyici tedbirlerin alınması konusunda çalışmamız gerekiyor.
Başka bir şey daha, bunu yapalım, neden yapmıyoruz? Akranlar arası cinsel ilişki konusunda ayrı bir düzenleme yapalım. "Genç hukuku" diye bir hukuk sistemini yaratalım. Bizim toplumumuzda da gençler şimdi bir aradalar, hep beraberler. Televizyonlar, yayınlar onları cinsel yönden daha çabuk olgunlaştırıyor. Bunu görerek bunları yapmak gerekirken değerli Adalet Bakanlığı çalışanları arkadaşlarımız, niye bunlar yerine geçici çözümler yaratmaya çalışıyoruz? Bir süre sonra da döneceğiz, bundan da vazgeçeceğiz. Daha yeni değiştirdik değil mi? 2016, yanılmıyorum.
Notlarıma bakıyorum acaba başka söylemem gereken bir şey var mı diye. Evet, söylemem gereken çok şey var, önergelerimiz de var belli konularda. Arkadaşlarım toplumun sesini de size yansıttılar biraz önce, HDP'li arkadaşlarımız. Aynı metinler bizim de elimizde var. Bu konuda biz yasa düzenleyicileriyiz, yasa yapıyoruz ama o yasalardan etkilenenler bu alanda çalışan kurumlarımız arkadaşlar. Onların deneyimlerine, onların görüşlerine de kulak vermek durumundayız diyorum.
Teşekkür ederim.